Parayı ve malı kutsallaştıran, hayatın temel amacı haline getiren kapitalist düzen nedeniyle insanların gözü paradan, maldan başka bir şey görmez hale gelmiştir. Kur’an’dan ve Resulullah’ın örnekliğinden uzaklaştıkça her tür bâtıl, hayatlarımıza rahatlıkla girebilmektedir.
Abdullah Hayırlı
Müslümanlar olarak hemen her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da düşünce ve çözüm üretmeyi bırakmış durumdayız. Bunun doğal bir sonucu olarak da bâtılın, küfrün, eşyanın tabiatı imiş gibi bizlere sunduğu her öneriyi de sapıyla yutar hale geldik maalesef.
Arapçada riba, Türkçedeki karşılığı faiz olarak bilinen konu da bunların başında gelmektedir. Allah’ın açık haramlarından biri olan faiz bugün kimi Müslümanlar tarafından ribadan ayırılmakta ve ekonomi için faydalı bir araç olarak nitelenmektedir. Her ne kadar bu söylem fazlaca yaygınlaşamamış olmakla birlikte, faizin kaçınılmazlığı, bugünün düzeni içerisinde mecburi hale geldiği, enflasyonist bir ortamda gerekli olduğu düşüncesi daha çok dile getirilip, açık bir haram, şartlar bahane edilerek helalleştirilmeye çalışılmaktadır.
Konu güncel hâkim ekonomik paradigma tarafından türleri, yöntemleri, araçları ve yaygınlığı açısından çok karmaşık hale getirilmeye çalışılsa da özünde oldukça basittir. Faiz bir borç ilişkisi kurulduğunda gündeme gelir. Borç ilişkisinin ana unsurları borç veren, borç alan, borca konu para, değer ya da meta ve borcun süresidir. Bir başka deyişle biri, bir başkasına, belli bir miktar para ya da kıymeti, belli bir süre sonunda iade edilmek üzere verdiğinde buna borç ilişkisi denir. Bu ilişkide, eğer taraflar borcun vadesi geldiğinde üzerine eklenecek bir miktar belirlemişse buna da riba yani faiz denir. 100 lirayı 1 ay sonra 110 lira, 100 doları 1 ay sonra 105 dolar, 100 kg. buğdayı 1 ay sonra 120 kg. buğday olarak geri almak gibi. Anlaşılan süre sonunda, verildiği cinsten ve aynı miktarda iade olunan borç ise faizsizdir. Görüldüğü üzere faizin ne olduğu oldukça basit ve anlaşılırdır. Bu tanım ile, kurulan tüm borç ilişkileri değerlendirilip faizin ortaya çıkıp çıkmadığına rahatlıkta karar verilebilir.
Konunun daha iyi anlaşılması adına bir borç ilişkisinin hangi sebep ve amaçlarla kurulabileceğini ele alalım. Bir borç ilişkisi basitçe iki sebeple meydana gelebilir. Bunlardan ilki, dara düşen, sıkıntıya giren birinin ihtiyaç duyduğu borçtur. Bu kişi bulacağı borç ile sıkıntısını giderecek, eli rahatladığında borcunu ödeyecektir. Bu şekilde borcu veren, Allah katında bir ihtiyaç sahibinin derdini çözmeye yardım etmekle sevab kazanacak, borcu alan ise derdine derman bulmuş olacaktır. Ayrıca toplumsal dayanışma, kardeşlik artacak, insanlar Allah için birbirlerinin yardımına koşarak sıkıntıları gidereceklerdir. Bu her türlü hırsı, cimriliği de engelleyecektir elbette. Zira insanlar birbirlerine maddi bir üstünlük kurmaya çalışmanın aslında toplumsal düzene zarar vermek olduğunu da bilerek, aşırı kâr hırsından da kendini arındıracaktır. Ürettiği mal veya hizmeti kaliteli ve makul fiyatla sunabilecektir. Çünkü elinde oluşan fazla ile başkasına yardıma hazır bir insan, bu fazlalığın oluşması için kimsenin acı ve sıkıntı çekmesine vesile olmaz, olamaz.
İkinci sebep ise, borç isteyenin yeni bir işe girmek, yatırım yapmak, işini büyütmek ve benzeri amaçlarla ihtiyaç duyduğu meblağı talep etmesidir. İlkinde değilse de bu sebeple istenen borçlar söz konusu olduğunda, borcu veren taraf, verdiği miktarın o süre zarfında getirmesi muhtemel faydadan vazgeçmekte ancak borcu alan taraf bu miktarla daha varlıklı hale gelmektedir. İşte bu noktada borcu veren, vazgeçtiği faydaya karşılık borçlunun elde ettiği menfaati görünce buna bir karşılık isteyebilmektedir. Ya da bu konu gündeme getirilerek, borcu verenin ahmaklık ettiği fikrine kapılması, bunun sonucunda ise kendisine bir menfaat, faiz istemesi gerektiği fikri ortaya atılmaktadır.
İşte tam da bu noktada Müslümanlar olarak kendi müesseselerimizi oluşturabilir ve borcu verenin borç alan ile denetlenebilir, ekonominin mantığına uygun bir ortaklık tesis etmesini sağlayabiliriz. Örneğin kenarda atıl bir miktar parası bulunan ancak bu parayla ticaret yapabilmesi ihtimal dahilinde olmayan bir kişinin, bu parayla, yaptığı ticareti daha da büyütecek ve etkin hale getirebilecek bir kişinin, birbirlerini aldatmadan bu ortaklık ilişkisini kurmalarına vesile olacak araçlar geliştirebiliriz. Böylece eğer ilgili meblağ, borç yerine ortaklık şeklinde verilecekse elde edilecek menfaat de taraflar arasında ortaklık hissesi oranında paylaşılabilir. Bu durumda elbette kâra olduğu kadar zarara da ortaklık söz konusudur. Yani faizde olduğu gibi, borcu verenin her koşulda kazandığı bir mekanizma söz konusu değildir.
Eminiz ki özellikle bugünlerde sizlerin de etrafında pek çok insan bankaların ağına düşmüş, aldıkları borca karşın ciddi faizlerle karşı karşıya kalmış ve tabiri caizse can çekişmektedir. 2023 yılının vergi rekortmeni kurumların ilk beşinin bankalardan oluşması da bu durumun ispatıdır. Önce insanlara dost gibi yanaşıp, her türlü akıl çeldirici reklamla onlara faizli kredi satıp sonra da çanlarına ot tıkayan, ocakları, yuvaları dağıtan, insanların elinde avucunda ne varsa haraç mezat üzerine çöken bu bankaların, kârlarını koyacak yer bulamamaları çok normaldir.
Parayı ve malı kutsallaştıran, hayatın temel amacı haline getiren kapitalist düzen, halkı Müslüman ülkemizde de tam gaz uygulanmakta olduğundan insanların gözü paradan, maldan başka bir şey görmez hale gelmiştir. Hâlbuki bir Müslüman, sahip olduğu zenginliğin Allah tarafından ona verildiğini ve bunun bir imtihan vesilesi olduğunu bilmeli ve buna göre hareket etmeli değil midir? Ama biz Kur’an’dan ve Resulullah’ın örnekliğinden uzaklaştıkça her tür bâtıl, hayatlarımıza rahatlıkla girebilmektedir. Eşyanın tabiatı boşluk kabul etmez, inancınızı bir kenara bırakırsanız, inanmadığınız şeyler gelir ve onun yerini doldurur, giderek de inancınız olmaya başlar.
Kur’an’da bildirildiği üzere, Müslümanlar arasında gerek borç gerekse yardımlaşma şeklinde tezahür eden ilişkiler için Rabbimiz ‘karz-ı hasen’ yani güzel borç ifadesini kullanmaktadır. Bakara 245. ayette ‘Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz.’ buyrulmaktadır. Yani borcu verenin faiz yerine Rabbinin rızasını kazanacağını, verdiği borcun kat kat fazlasının kendisine ödeneceğini müjdelemektedir. Müslümana yakışan da budur.
Bakara, 267. Ey imân edenler! Kazandığınız şeylerin ve yerden sizin için çıkarmış olduğumuz şeylerin temizlerinden infak ediniz. Ve öyle kötüsünü vermek kastinde bulunmayınız ki, siz ondan infak edersiniz de kendiniz ise onun hakkında göz yummadıkça alıcısı olmazsınız. Ve biliniz ki, şüphe yok Allah Teâlâ ganîdir, hamîddir.
268. Şeytan, sizi fakirlik ile korkutur ve sizlere çirkin şeyler ile emreder. Allah Teâlâ ise size taraf-ı ilâhisinden bir mağfiret, bir fazl vaad buyurur. Ve Allah Teâlâ vâsidir, alîmdir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *