Bir yandan, siyonist rejimin Lübnan’a saldırılarını engellemeye çalışan Fransa, bir yandan da Hint Pasifik’teki kolonisi Yeni Kaledonya’da ve Karayipler’deki kolonisi Martinik’te çıkan isyanlarla uğraşıyor. Fransa son yıllarda Afrika’daki sömürgelerini de bir bir kaybetmeye başladı.
Martinik ve Yeni Kaledonya’ya askeri baskı
Fransa hükümeti, ana karadan kilometrelerce ötede, güvenlikten hayat pahalılığı ve bağımsızlık taleplerine kadar birbirinden farklı sorunlarla karşı karşıya olan kolonilerinde halkın meşru taleplerine karşı kontrolü elden bırakmamaya çalışıyor.
Hint Pasifik’teki kolonisi Yeni Kaledonya’da artan bağımsızlık taleplerini bastırmak için mayısta başlayan ve bir ayı aşkın süre devam eden yerli hareketi bastırmak için Ada’ya 3 binden fazla güvenlik gücü sevk eden Fransa, bu kez de Karayipler’deki sömürgesi Martinik’te halkı güç kullanarak sindirme arayışında.
AA muhabiri, gösterilere sahne olan ve Fransa’nın kontrol altında tutmak için “baskı” yoluna başvurduğu iki kolonideki güncel durumu derledi.
Martinik’te eylemler sürüyor
Fransa’ya yaklaşık 7 bin kilometre mesafede ve gıda fiyatlarının ana karaya kıyasla yüzde 40 daha yüksek seyrettiği Martinik’te eylemler sürüyor.
17. yüzyılda Fransa’nın kontrolüne geçen Martinik’te halk, gıda fiyatlarını ve enflasyonu protesto etmek için eylül ayında sokaklara indi.
Daha önce 2009’da bölgedeki Fransız sömürgeleri Guadeloupe ve Martinik’teki geniş çaplı gösteriler düzenleyen yerli halk, hayat pahalılığına karşı yeniden örgütlendi.
Fransa hükümeti, gösterilerin artması üzerine 23 Eylül’de Ada’ya, Fransa Ulusal Polisine bağlı Cumhuriyetçi Güvenlik Birliklerini sevk etti.
Yerli halkın temsilcileri, asker göndererek, Fransız hükümetinin halkın şikayetlerine karşı yalnızca “baskı” yolunu tercih etmesine tepki gösterdi.
Martinik’te de güç kullanma yolunu seçen Fransa, 10 Ekim’den itibaren gece saatlerinde sokağa çıkma yasağı uygulamaya başladı ve güvenlik gerekçesiyle bu yasağı iki kez uzattı.
Fransa’nın 11 Ekim’de, Ada’ya ilave güvenlik güçleri göndereceği haberlerinin sosyal medyada yayılması üzerine yerli halk, Fort-de-France Havalimanı’nda eylem yaparak, uçakların piste inişini engelledi.
Polisin eylemcilere müdahale ettiği havalimanı kapatıldı ve Fort-de-France’a inmesi beklenen 3 uçak ülkenin bir başka sömürgesi olan Guadeloupe’a yönlendirildi.
Fransız hükümetinin Ada’daki temsilcisi Martinik Valiliği, sosyal medyadaki ilave asker gönderileceğine ilişkin haberleri yalanladı ve eylemcileri düzeni bozmakla suçladı.
Havalimanı eylemlerin sonlanması üzerine, polis kaynaklarının ilave 300 askerin Martinik’e giriş yaptığını doğruladığı yönündeki haberler basına yansıdı.
Paris hükümetini temsil eden Martinik Valisi Jean-Christophe Bouvier, Martinik Yürütme Konseyi Başkanı Serge Letchimy, 17 Ekim’de parlamenterler ve adadaki farklı ekonomik aktörler arasında hayat pahalılığına karşı mücadele önlemlerini kapsayan bir anlaşma imzaladı. Anlaşma kapsamında Martinik’teki 6 bin gıdanın fiyatının ortalama yüzde 20 düşürülmesine karar verildi.
Ancak, anlaşmanın eylemcilerin taleplerini karşılamaması üzerine Afrika-Karayip Halklarının ve Kaynaklarının Korunması İçin Birlik Derneği (RPPRAC) anlaşmayı imzalamayı reddetti.
RPPRAC, talep edilen 40 bin gıda ürününden yalnızca 6 bin ürünü kapsayan anlaşmanın ardından eylemlerin süreceğini bildirdi.
Yeniden sokaklara inen eylemcilere polis müdahale ederken, Fransız hükümetinin Ada’daki temsilcisi Martinik Valiliği son olarak 00.00-05.00 saatlerinde Ada genelinde uygulanan sokağa çıkma yasağının 28 Ekim’e kadar yürürlükte kalacağını duyurdu.
Ada’da, protestoların başladığı eylül ayından bu yana 4 kişi hayatını kaybetti, 140’dan fazla kişi gözaltına alındı.
Yeni Kaledonya’da anayasal reform peşinde
Fransız ana karasından yaklaşık 17 bin kilometre uzaklıktaki sömürgesi Yeni Kaledonya’da, Fransız hükümetinin yerli halkla yaptığı anlaşmalara aykırı bulunan bir anayasal reformu yürürlüğe koymak istemesiyle başlayan olaylar güç kullanılarak bastırıldı.
Fransız hükümetinin yerli halkla 1988’de imzaladığı Noumea Antlaşması’na aykırı şekilde, en az 10 yıldır Ada’da yaşayan Fransızların seçimlerde oy kullanmalarının yolunu açma girişimi mayıs ayında protestolara neden oldu.
Fransız hükümeti, yaklaşık bir ay süren olayları bastırmak için Ada’ya binlerce polis ve jandarma sevk etti. 13 Mayıs’ta ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) süreci, 27 Mayıs’ta başkent Noumea’da da durumun kontrol altına alınmasıyla kaldırıldı.
Ada’da mayıs ayından bu yana yürütülen operasyonlarda halktan 13 kişi hayatını kaybederken, sıkı güvenlik tedbirleri sürüyor.
Fransız hükümetinin Ada’daki temsilcisi Fransız Yüksek Komiserliği son olarak gece saatlerinde uygulanan sokağa çıkma yasağının 4 Kasım’a kadar uzatıldığını, silah satışı ve transferinin yanı sıra, toplanma ve yürüyüş yasağının süreceğini açıkladı.
Fransa’da 5 Eylül’de Başbakan atanan Michel Barnier hükümeti, Yeni Kaledonya’da protestolara yol açan anayasal reform tasarısının Fransız Kongresi’ne sunulmayacağını duyururken, Ada’daki seçimlerin 30 Kasım 2025’e ertelenmesini öngören tasarısının Fransız Parlamentosunun üst kanadı Senatoda görüşülmesi bekleniyor.
Yerli halk, tutuklu kalmak üzere Fransa’ya gönderilen Kanak lider Christian Tein’in de aralarında bulunduğu 7 bağımsızlık yanlısının geri gönderilmesini ve Fransız hükümetinin anayasal reformunu geri çekmesini istiyor.
Yerliler ayrıca, bağımsızlık yanlılarını bastırmak için hükümetin Ada’ya sevk ettiği 3 bine yakın Fransız güvenlik güçlerinin yanı sıra Yeni Kaledonya’daki Fransız Yüksek Komiseri Louis Le Franc ve savcı Yves Dupas’ın Ada’dan ayrılmasını talep ediyor.
Lübnan’a saldırıyı durdurmaya çalışıyor
1946 yılına kadar Lübnan’da manda yönetimi kuran Fransa, Lübnan’a bağımsızlık vermesine karşın ülkeyle bağlarını hiç koparmadı. Lübnan’a yönelik İsrail saldırılarının başlaması üzerine harekete geçen Fransız hükümeti, saldırıları engelleyemediği gibi, İsrail’le arası da gerilmeye başladı.
Lübnan ile İsrail arasında bir tampon vazifesi gören Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün (UNIFIL) yerini korumasına uğraşan Fransa, İsrail’in UNIFIL’e saldırılarına da engel olamadı. Cumhurbaşkanı Macron, 15 Ekim’de Netanyahu’ya “ülkesinin BM kararı ile kurulduğunu” hatırlatarak, Gazze ve Lübnan’a saldırıları bağlamında, İsrail hükümetini bu kararlara uymaya çağırdı.
Macron ayrıca, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında kullanacağı silahların sevkiyatını durdurma çağrısı yaptı. Macron’un bu açıklamalarına tepki gösteren siyonist kasap Netanyahu, başta İran’a karşı “medeniyet” için savaştığını belirterek, Batılı liderlerin İsrail’e silah ambargosu çağrılarını “ayıp” diye nitelendirdi.
Uluslararası toplumu Lübnan’ı korumak için harekete geçirmeye çalışan Fransa Savunma Bakanı Sebastien Lecornu, İsrail’in saldırılarını sürdürdüğü Lübnan’da ‘yaklaşan bir iç savaş’ riskine karşı uyarıda bulundu. Lübnan’da iç gerilim ve İsrail saldırıları nedeniyle durumun ‘kırılgan’ olduğunu belirten Lecornu, ülkenin tamamen ‘çökebileceği’ değerlendirmesinde bulundu ve ‘yaklaşan bir iç savaş’ riskine karşı uyardı. Lübnan’da ateşkes sağlanmasını ‘kolektif güvenlik için bir zorunluluk’ olarak niteleyen Lecornu, İsrail’in Lübnan’daki saldırılarının ‘genel bir çatışmaya’ dönüşebileceğini dile getirerek, “İsrailli dostlarımıza, bu tırmandırma tuzağına düşmemesi gerektiğini söylüyoruz” diye konuştu.
İsrail’e karşı da sembolik de bir adım atan Fransa, Paris’te düzenlenecek Uluslararası Deniz Savunma Fuarı EURONAVAL’da İsrailli firmaların stant açmasını veya ekipman sergisi yapmasını yasakladı. Bu karara tepki siyonist Dışişleri Bakanı Katz’dan geldi. Katz, İsrailli firmaların fuardan yasaklanmasının “kabul edilemez” olduğunu belirterek, “İsrailli şirketlerin ikinci kez boykot edilmesi ve kabul edilemez koşulların dayatılması, bizim gözümüzde özellikle dost ülkeler arasında kabul edilemez demokratik olmayan tedbirlerdir.” ifadesini kullandı.
Fransa, Afrika’daki kayıplarını Arap dünyası ile kapatmaya çalışıyor
Fransa ve İngiltere’nin ardından Almanya da Afrika kıyılarından çekilecek
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *