İşgalci, kolonyalist silahlı örgütün, 1948’de “devlet” olarak tanınmasından sonraki süreçte mağlup edilip bölgeden sökülememesi gelecekte bekleyen “yeni düzen” girişimlerinin, planlarının habercisiydi.
Ersin Ertuğrul Satan
Birleşik Devletler’in cumhuriyetçi partisi ve onun liderleri, hem siyasi, hem ekonomik hem de dini saiklerle kadim medeniyet bölgesi Mısır, Filistin, Mezopotamya, İran hakkında öteden beri darbe, işgal, istikrarsızlaştırma, bölme planları yaptığını sağır sultan dahi duydu. Ancak ufak hesaplar peşinde koşan bölgenin ufku dar dinamikleri bunu duymuyor, görmüyor! Elde edecekleri “parçaları” kazanım, zafer olarak görme basiretsizliğini sürdürüyor!
Emperyal planların bir kısmını, bazı ülkelerde fiilen Birleşik Devletler askeri ve müttefikleri/koalisyonu icra ederken, bazı bölgelerde askeri lojistik sunduğu devletler, silahlı çeteler, örgütler, topluluklar üstlenmekte. Söz konusu planların isimleri değişikliklere uğrasa da en nihayetinde “yeni bir düzen” iddiasını taşıdığı göze çarpıyor.
Dünya kamuoyuna “pazarlanan” bu yeni planın ya da düzenin özelliği yeni olmasından değil, muhafaza etmek istediği küresel siyasi-askeri-ekonomik organizasyonun “düşman cepheden” gelebilecek tehditlere karşı güncellemeden ileri geldiği kanaatindeyiz. Bölgedeki tüm gelişmeler bu minvalde atılan adımlar olarak görülebilir. İran’da petrol kaynaklarını millileştirmek isteyen Musaddık’a düzenlenen darbe, Suudi Arabistan’ın 1973’te ilan ettiği “petrol ambargosu” sonrasında Kral Faysal’a en yakını tarafından düzenlenen suikast, hakeza Irak ve Libya ‘da petrolün millileştirilmesi çabaları… her biri Abd ve küresel koalisyonu ile İsrail’in bölgedeki istihbari, askeri, siyasi ve ekonomik faaliyetleriyle engellendi. Suikast, darbe, işgal, katliamlarla kendileri ve tesis etmeye çalıştıkları “yeni düzene” karşı oluşabilecek “alternatif düzenin” önü alındı… Dolayısıyla ortada yeni düzen değil, yeni gelişmelere bağlı olarak gelişen uzan vadeli çıkarları korumaya yönelik yeni stratejiler var.
Aksa Tufanı’na kadar gelen süreçte sünni müslüman arap devlet yönetimleri yıpranan, yorulan ve maddi olarak kontrol altına alınan bir görünüm arz ediyordu. İsrail’in işgalci ve yayılmacı siyasetine bir türlü engel olamamaları, bu ülke iktidarlarını bir süre sonra durumu kabul etmeye itmiş gibiydi. Bu zeminde, yıllar sonra cumhuriyetçi, evanjelik hristiyan siyonist bir başkan, Trump önderliğinde İsrail’le “normalleşmeye” adım atıldı. Aslında bu İsrail ve hamileri için işgal, sömürü, kolonyalizmin sürmesi anlamını taşıyorken, Arap ve dünya kamuoyuna “normalleşme” olarak lanse edildi. Ve geldiğimiz noktada ise “lütuf ve nimet”e…
İşgalci, kolonyalist silahlı örgütün, 1948’de “devlet” olarak tanınmasından sonraki süreçte mağlup edilip bölgeden sökülememesi gelecekte bekleyen “yeni düzen” girişimlerinin, planlarının habercisiydi. Abd’nin de siyasi-askeri ve ekonomik desteğiyle farklı tarihlerde “yeni süreçlere” girilmişti. Bölgenin sünni müslüman arap ülke yönetimleriyle son olarak “normalleşmeye” gidiliyor ve bu normalleşme gitgide büyüyordu.(1) Ta ki bölgenin hassas noktası, atar damarı, Filistin son sözünü söyleyene kadar, işgal edilmiş topraklarında bir askeri sızma ve stratejik eylem planını tatbik edene kadar.(2)
Aksa Tufanı, Abd ve İsrail’in mimarı olduğu, bu “Yeni düzen”in bölge halkları için düzenden ziyade “işgal, yağma, istikrarsızlık ve otoritenin yok edilmesi” anlamına geldiğini hatırlattı. Adeta uyutulan, uyuşturulan bölgenin sünni arap ülke yönetimlerini silkeledi. Filistin direnişine siyasi, askeri ve ekonomik destek verme noktasına getirdi. Ne var ki bu yönetimler, bu cesareti yine gösteremedi. Tıkanan ve sekteye uğrayan İbrahim Anlaşmaları tamamıyla fesh edilmedi.
“Yeni Düzenin” aslında İsrail’in varlığını koruma, kollama ve genişletme amacına matuf olduğunu gözlerden uzak tutmak için İbrahim anlaşmalarıyla varılan ekonomik, siyasi ve askeri anlaşmalar adeta sünni müslüman arap ülke yönetimlerine verilmiş bir sus payıydı. Eğer bu sus payına razı olmalarsa sonları sus payını almayan yöneticiler gibi olabilirdi. Nitekim bunu işgalci Netanyahu açıktan bir tehdit gibi ilan ediyor, muhattapları da bu resti görüp gerektiği gibi sessiz, ilgisiz ve tepkisiz kalıyorlardı.(3)
Sus payını almayan iktidarların yönetimindeki devletler parçalanmış, ülkeler istikrarsızlaşmış, etnik ve dini grupların pay kapma telaşıyla birbirine düşmesi gibi kısır bir döngü tablosu ortaya çıkmıştı. Her bir ülke için tatbik edilen planlar, güçsüz devlet yapılarını beraberinde getirdi. İsrail işgalciliğine karşı parçalanmış, istikrarsız, güçsüz yapılı görünümün, bölgede daha 30 yıllık bir kolonyalist bir yapı iken, “siyonist yahudi devletinin” planı olması ise elbette bir tesadüf olamaz.(4) 1980’lerde başlatılan stratejik planlar, bugün gerçekleşmekte.
Bölgede gitgide yerleşik bir görünüm arz eden işgalci yapının temsilcisi, Filistin soykırımı sanığı olarak yargılanmasına rağmen İsrail başbakanı olarak çıkarıldığı BM genel kurulunda, 2023’teki gibi yine 2024’te de eline iki harita alıp “yeni düzen”den bahsetmesi, bunu Hindistan-Avrupa hattında ticaret yolunu gösteren bir haritayla dünya kamuoyuna sunması dikkat çekiciydi. Ve elbette bu “lütuf, zenginleşme” planına çomak sokan, sisteme akredite olmayan “direniş eksenini” hedef göstermesi, onları “lanetlemesi” pek de yeni olmayan bir “kaos” planına işaret ediyordu.(5)
Netanyahu, başta bölge yönetimleri olmak üzere tüm dünyaya adeta iki seçenek sunuyor, aba altından sopa gösteriyordu. Sunduğu seçenekse, kendi ifadesine göre “nimet” veya “lanet” iken, aslında ödüllendirme ve cezalandırma bağlamında ülkelere, yönetimlerine ve halklara ödevler sunuyordu. Davetine olumlu icabet etmeyenleri, aymazca, ırkçılıkla, antisemitizmle suçlamaktaydı. Bu aslında o tipik siyonist siyasi takiyye metoduydu. Suçlu olduğu ortaya çıkınca hedef saptır! Tam da burada siyonist israil yönetim ve lobisinin evanjelik eğilimli cumhuriyetçi partililer haricindeki Amerikalıları, Avrupalıları ve geri kalan tüm dünya ülkelerini ve de halklarını satın almak istediğini söyleyebiliriz. Bu gönüllüce ya da baskılanma suretiyle olacaktı… O halde sorulması gereken elzem soru şu sanırım, “Dünya devletleri, yöneticileri ve halkları siyonist İsrail ve müttefiki evanjelik Abd yönetiminin kölesi mi yoksa hür mü?”
Açıkçası bu adamlar, modernite dedikleri sürecin siyasal, askeri ve ekonomik ayağının hangi amaca hizmet ettiğini alenen dile getirirken, bu amaca ortak olmak isteyenleri akredite edip, kendi takdir edecekleri zamana kadar koruyup kollayacaklarını açıkça ifade ediyorlar. Buna da lütuf, iyilik diyorlar.
Bu modern organizasyona hizmet etmek istemeyen, akredite olmayan ülkelerin, yönetimlerinin ve dahi ahalisinin ise her anlamda başının belaya gireceği alenen dile getiriliyor. Bir tür tehdit de denilebilir buna! Kolonyalistler ve onların müttefiklerinin davet ettiği “İyiliğe, lütfa” talip olmayanları cezalandırılma, kötülük, şer ile ilişkilendiriyorlar.
Emperyalistlerin müttefiki işgalci bir kolonyalist, siyonist Netantahu, iki haritayı, hem de katliamlarının gölgesinde, açıktan ve cesaretle, kendileriyle ittifak içinde olmayan dünyanın geri kalanına gösteriyor. Yıkımlarını “yeni düzen” olarak lanse etmeye çalışıyor.(6) Adeta gözlere sokarcasına!
1) Şerife Akıncı, “İkinci yılında Abraham Anlaşmaları ve gelinen nokta”, 2022, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/ikinci-yilinda-abraham-anlasmalari-ve-gelinen-nokta/2691849#
2) 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan Filistinli direnişçilerin askeri harekatı.
3) “Netanyahu’dan açık tehdit: Arap liderler sessiz kalsın”, 14.10.2023, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/netanyahudan-acik-tehdit-arap-liderler-sessiz-kalsin-42360748
4) Acar, Ünal, 2018, Oded Yinon’un “İsrail İçin Bir Strateji Raporu’nun değerlendirilmesi. Oded Yinon’un yazdığı “1980’lerde İsrail için bir strateji” raporu; İsrail’in Ortadoğu ülkelerini bölme stratejinin en açık ve ayrıntılı anlatımıdır. Ortadoğu ülkelerinde yaşayan Kürt, Şii, Sünni grupların birbirleriyle nasıl savaştırılması gerektiğini anlatan bir rapordur. Raporun önemi, günümüzde yaşanan olaylara etkisinin yanında, önerdiği stratejinin acımasızlığında da gizlidir.
5) Netanyahu’nun BM konuşması, https://m.t24.com.tr/haber/israil-basbakani-netanyahu-nun-bm-konusmasinin-tam-metni-suudi-arabistan-ile-normallesme-vurgusu-yapti-bm-ye-antisemitik-safra-batakligi-dedi,1186511
6) Fehim Taştekin, 03.10.2024, “İsrail’in yanıtı ne olacak?” başlıklı konuşması, https://www.youtube.com/watch?v=3_3hHCdohUY
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *