İlerleyen süreçte ne olacak bilmiyoruz. İsrail Lübnan’dan sonra Suriye’ye saldırsa ne olur? Yani PYD İsrail ile ittifak kurarak birlikte mi hareket eder? İsrail, Suriye’ye saldırırsa Esad’a ve Hizbullah’a karşı kin dolu olan ÖSO kimin yanında saf tutar? Nasıl bir denklem, nasıl bir hesap kestirmek zor…
Gülbahar Ay Satan
Başlıkta sorduğumuz bu sorunun cevabına, Netanyahu 27 Eylül 2024’te BM’deki konuşmasında cevap verdi, ‘Esas savaş suçluları İran’da, Gazze’de, Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de’ dedi. Hizbullah’ın olduğu her yere gireceğini ilan etti.
Netanyahu, Lübnan’a da neler yapabileceğini şu sözlerle belli etti: ‘’Hizbullah, roketleri evlere, okullara, hastanelere saklıyor.”
Netanyahu, ‘İran’ın nükleer silaha sahip olmaması için elimizden geleni yapacağız, İran herkes için tehdittir’ dedi.
Yıllar önce aynı cümleleri ABD, İngiltere’nin başını çektiği koalisyon, Irak için kurmuştu. Irak, sahip olduğu iddia edilen kimyasal silahları bahane edilerek işgal edilmişti. Hem de Müslüman ülkelerin toprakları üzerinden ilerleyerek… Sonrasında hesap vermek şöyle dursun, ‘kimyasal silah yokmuş’ diyerek bir espri ile konuyu kapatmaya çalışmışlardı.
Aslında yıllardır emperyalistler, Müslüman halkların bilinç altına mesajlar veriyor. Önce Irak’ı, ve Saddam’ı örnek olarak sergilediler. Eğer Batılı demokrasi ve küresel sisteme entegre değilseniz sonunuz böyle olur dercesine… Irak’ta yaşananlar, Arap Baharı’nın zeminini, yani halkların zihinsel süreçlerini hazırlayan bir basamak oldu.
Arap Baharı’ndan sonraki aşama ise ABD ile uyumlu siyaset yapmayanların pasifize edilmesi yönündeydi. ABD’ye göre demokrasi, kendisinin çıkarları doğrultusunda hareket etmek anlamına geliyordu.
ABD’de her hükümet değişikliğinde yöneticiler de kabuk değiştirdi. Irak’ı dünyanın gözü önünde paramparça ettiler ama Ortadoğu’daki diğer ülkeleri dolaylı yoldan yani Arap Baharı’yla zayıflattı ve parçaladılar. Ya da siyasi olaraki istedikleri kıvama getirdiler.
ABD ve Avrupa ülkelerinin şimdiki stratejisi ise Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmak için gerekli silah ve ekonomik yardımı İsrail’e temin ederken bir yandan da çelişkili demeçlerle, kınamalarla dünya gündemini oyalamaktır. Sözde elini kana bulamayan bu takım elbiseli modern katiller, İsrail’i adeta tetikçi olarak kullanıyor. Akdeniz’e İsrail’in işgalci kuvvetlerini koruyan gemiler dahi gönderiyor.
Tarih okuyunca, geçmişten gelen hatalar silsilesi hep bir önceki dönemde, yapılan yanlışları, zulümleri işaret ediyor. Çoğu Müslüman ülke, sömürge altında iken çok yakın bir tarihte sözde bağımsız oldu. Yarım asır önce Müslüman devletlerin karneleri pek iyi sayılmasa da yine de Filistin’e bir şekilde destek veren ülkeler pozisyonunda idiler. Ama Arap Baharı’ndan sonra lojistik destek adeta kuruyan bir ağaç gibi dal gibi zayıfladı. Ve sonuç olarak İsrail buradan kazançlı çıktı.
Artık İsrail, çoluk çocuk topluca katlediyor ve bunu Hamas’ı yok etmek için yaptığını söylüyor. İsrail, Hizbullah komutanı için koca bir mahalleyi havayı uçurabiliyor. Haber kanalları ise daha çok İsrail’in ne kadar güçlü istihbarata sahip olduğunu, komutanları nokta atışıyla vurduğundan bahsediyor. Artık o patlamaların altında kalan çocukların hakkı ahirette, ilahi adalete kalıyor.
Irak’ın işgalinden sonra, nerden ve kimin elinden çıktığı belli olmayan sünni ya da şii camiine yapılan bir bombalı saldırıda onlarca kişinin ölümünü paylaşan haberler bir süre sonra, dinledikçe normalleşmiş, kimseyi sarsmazken şimdi haberlerde Gazze’de bir çocuk öldü deyince kimsenin kılı kıpırdamıyor. Şimdi de Beyrut’ta çocuklar ölüyor.
İsrail, açıkça Hizbullah’ı bahane göstererek, yayılmacılığına tepki veren, direnen tüm siyasi ve askeri unsurları ortadan kaldıracağını söylüyor. Sanırım Müslüman ülkeler sessiz kaldıkça, ortaklaşıp muvakevemet sergilemedikçe, görünen o ki senaryo da böyle gerçekleşecek.
Peki kim bu Hizbullah? Kimler sever onu, kimler nefret eder? Hizbullah lideri Nasrallah’ın ölümüne hangi Müslümanlar sevinir?
Hizbullah yaklaşık kırk yıl önce, İsrail işgaline karşı İran tarafından desteklenerek kuruldu. Hizbullah, İsrail’in Lübnan’ı işgalini engelledi. Evet, silahlı bir örgüt zaman içinde siyasi bir partiye dönüştü. Hizbullah bir parti ama Lübnan’da devletten ayrı bir ordusu var. Hatta okul, hastane bile yaptığı söylenmektedir.. Halkın hatırı sayılır bir çoğunluğu ona sempatiyle bakıyordu.
Hizbullah meşru müdafaada kalmayı savunuyor, kimse Müslümanlara saldırmazsa kendisinin de saldırmayacağını söylüyordu.
Hizbullah, mezhep olarak şiiliği benimsese de sünni olan Filistinlileri korumayı, desteklemeyi bir görev biliyor. Bu duruşu da mezhepçilik ateşinin biraz soğumasına zemin hazırlıyordu. Ta ki Arap Baharı’nda Hizbullah, Suriye’de Esad’a destek verene kadar… Hizbullah’a göre Arap Baharı emperyalistlerin oyunu idi. Arap Baharı’nda ayaklananlar ise özgür iradeleriyle ayaklanma başlattıklarını ama zaman içerisinde emperyalistlerin desteğini kabul ettikleri iddia etmekteydi.
Peki Hizbullah’ı kimler sevmez? Buyruklarına uymayıp bağımsız kendi fikirleri doğrultusunda siyaset izlediği için emperyalistler sevmez. Şii olduğu için Suudi Arabistan ve mezhepçilik yapan Sünniler sevmez. Hizbullah, İslamcı olduğu için laik müslümanlar da sevmez. Dahası kurulduğu ülkede savaşa sürüklenmek istemeyenler sevmez. Karşı taraftaki bu parçalanmışlığı gayet iyi bilen Netanyahu, Lübnan halkına bu doğrultuda sesleniyordu, ‘Nasrallah’ın Lübnan’ı uçuruma sürüklemesine izin vermeyin!’ diyerek.
Lübnan halkından Hizbullah’ın Filistin davasına karışmamasını isteyenler olmuştur. Milyonlarca müslüman var iken tek bir ülke, tek bir örgüt elbette işgalcilerle baş edemez. Tüm Müslüman devletler ve halkları bu düşünceye sahip olunca meydan İsrail’e kalmaktadır. Bu minvalde neredeyse İsrail zulmüne karşılık veren sadece Hizbullah kalmıştı. Bunun için en üst düzey komutanları öldürülmektedir.
Netanyahu’nun BM’deki konuşmasına dönelim. Netanyahu, saldıracağı ülkeleri açıktan tek tek saydı. Peki daha saymadığı, dile getirmediği ülkeler var mıydı? Elbette vardı. Müslümanların büyük çoğunluğunu yok ettikten sonra geriye kalan diğer ülkeleri de saymaktan korkmayacaktır. İşgalci ve destekçisi emperyalist Batılılar, yıllar içinde teker teker bölge ülkelerini zayıflattılar. Bu politikayı ilerleyen süreçte sağlam duran birkaç ülkeye de uygulayacaklardır. Onları bölerek güçsüzleştireceklerdir. Bu yüzden hiçbir bölge ülkesi kendini ayrıcalıklı ve güçlü görmemeli. Klinikte tedaviye kaldırılması gereken bu hasta ruhlu katiller, kendine uzak sınırda bulunan ülkelere de kimyasal ve hatta nükleer silahı bile rahatça kullanabilirler.
Aslında Türkiye ve “Ortadoğu”da yaşayan çoğu insanda üstü örtük, açıktan deklare edemediği, “Amerika’nın ve Avrupa’nın sözünden/telkinlerinden uzaklaşmazsak, onların sistemine entegre olursak başımız da belaya girmez” gibi bir düşünceye sahip. Bu insanlar, cani katiller sürüsünün sömürgeci zihniyetin vakti geldiğinde kendilerine de aynı kötülükleri yapacaklarını hiç düşünmemiş, adeta kafasını kuma gömen deve kuşlarından farksızlar.
Peki Müslüman devletler, Amerika ve İsrail’in dediğini yaparsa, onların istediği hizaya gelirse, küresel siyasi, ekonomik ve askeri standartlarına uyum sağlarlarsa dünyaya huzur mu gelecek? Buna inanmak için ya çocuk ya da tarih bilmeyen biri olmak gerek. Zira emperyalistler ve ortakları siyonist işgalciler bir sabah gelip sana evinden çık diyebiliyor. Zaten bunların terörist diye isimlendirdiği yapılar, Hamas ve Hizbullah da bu yüzden ortaya çıkmıştır. Halkının hakkını korumak için.
Bu katillerin bir sınırı yok ve kendilerinden olmayan herkes onlar için bir tehdit unusuru. Senin suçsuz olmanın bir anlamı yok. Hatta onlara boyun eğmen ve onların safına katılsan da sen onlar için bir düşmansın.
İnsanlar düşünmek istemiyor. Zaten çoğunluğun düşünmesini de beklemiyoruz. Tiktok’ta, instagram’da vaktinin büyük bir kısmını geçiren insanların savaşlar umurunda değil. Onlar sanal bir dünyada, vakit tüketmek için bambaşka bir boyutta yaşıyorlar. Toplumsal bir kaos anında bu kitleden kimseye bir hayır gelmez, savaş ve işgal zamanlarında da! Asıl umutlu olunması gereken kesim ya gazeteciler, haberciler? Müslüman kesimi geçtik ne görüşte olursa olsun yazar-çizerler ne söylüyor? Artık hasar tespitinden bir ileri noktaya geçmeli değil mi bu düşünürler? İşgal sırası kendi ülkelerine geldiğinde tek başına kalabilme ihtimali nasıl olur da gözardı edilebilirler. En azından, ABD ve Avrupa’nın kurumlarının çürüdüğünü kabul ederek, Müslümanlar başta olmak üzere tüm bölge halklarının Avrupa devletleri gibi esnek bir siyasi birlik kurabilmesi gerektiğini artık gündemlerine almalıdırlar. Göz göre göre ABD’nin çirkefliği, Hameney’in sarığından daha mı sempatik geliyor bu insanlara?
Mezhepçilik yapan dinciler, ırkçılık yapanlar, hatta Ortadoğu’da ve Türkiye’de yaşayan İslamofobik laikler… herkesin gerçekleri görme vakti gelmiştir. İşgalcilere karşı, müslüman devletlerin bir araya gelerek iş birliği yapmasını gerektiğini herkes yüksek sesle seslendirmelidir. Ki devletler de buna uygun adımlar atabilme cesareti göstersinler.
İlerleyen süreçte ne olacak bilmiyoruz. İsrail Lübnan’dan sonra Suriye’ye saldırsa ne olur? Yani PYD İsrail ile ittifak kurarak birlikte mi hareket eder, orada devlet kurmak isteyen Kürtler sorgusuz sualsiz İsrail’in tetikçiliğini mi yapar? Peki eski bilinen adıyla ÖSO? İsrail, Suriye’ye saldırırsa Esad’a ve Hizbullah’a karşı kin dolu olan ÖSO kimin yanında saf tutar? Nasıl bir denklem, nasıl bir hesap, kestirmek zor. Onlarca grup, yüzlerce hesap… Kimler taşeron, kimler kukla?
Dahası, eğer Müslüman devletler şu an sessiz kalarak tek tek yok olmayı seçtiğinde, psikopat gibi davranan İsrail, Ortadoğu’da belirleyici olduğunda Batı ne yapacak? Ortadoğu’yu tepside sunan Batı İsrail’i nereye konumlandıracak? Biraz tarih bilgisi olan için aslında bu çok ilginç bir durum; yani şimdi yahudi sermayesi-parası, asırlar boyu yahudi düşmanı olan Avrupa hristiyanlarını dize getirdi ve hepsi İsrail’in büyük bir devlet olması için mi çırpınıyor? Şuan öyle gözüküyor ama ayette denildiği gibi sen onları birlik sanırsın ama onlar kendi içlerinde paramparçadır. Allah’ın laneti zalimlerin üstüne olsun. Planlarını başlarına geçirsin inşallah.
Biliyoruz ki esas kazananlar düşman olmadığında bile mezhepçilik yapmayanlardır.
Esas kazananlar, savunduğu fikirleri uğruna öldürülenlerdir. Zalim olmamak için mazlum olanlardır.
Bir de sanırım dünya malına aldanmayınca ve ölümden korkmayınca bir ödül olarak ölümsüz oluyorsun. Bu kişilere de şehit deniyor. Tüm şehitlere selam olsun.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *