İslam davası her türlü ırk, ulus, vatan, kalkınma, ilerleme gibi seküler değerlerin fevkinde, mübarek bir davadır. İslam davasının sancaktarları bütün rasûller ve nebîlerdir. Artık biz Müslümanların İslam davasını yerel/kabilevari menfezlerden dünya sahasına, el alemin içine çıkarmamız, küflenmeye yüz tutmuş düşüncelerimizi günlendirmemiz gerekmektedir.
7 Ekim 2023 tarihte bir milat olarak anılmayı hak etmiştir. Belirttiğimiz tarihte kopan Aksa Tufanı pek çok hayrın kapısını açmıştır. Bu kapılardan biri de biz Müslümanların, ‘Müslüman’ sözüyle asla bir araya gelmemesi gereken miskinlik, nemelazımcılık, vurdumduymazlık, kısacası dünyada ve kendi etrafında olan bitene bigâne kalmak gibi bir aymazlıktan uyanmamıza gerekçe olmasıdır. Umarız ki bu da bizim miladımız olur. İslam ümmeti Allah’ın izni, lütfu ve keremi ile asırlık uykularından uyanacak, hayata yeniden dönecek, günlerden bir gün, sabahlardan bir sabah “nerede kalmıştık?” diyerek besmeleyi çekecektir. Müslümanların asırlarca süren tarihteki sürgünü kader değildir, Allah’ın razı olduğu bir ‘uyku’ hiç değildir. Allah’ın muradı uyanmamız, dünyaya müdahil olmamız, hayatı O’nun izni ve rızası doğrultusunda bizim kurmamızdır. Ve o günler çok uzak değildir inşallah.
Sayısal olarak “nice az topluluklardan” bir topluluk olan Gazze’nin yiğit evlatları gerçekten güzel bir tufan başlattılar. Başlattıkları tufan onlara şehadet getirdi, evlad ü ıyal kıyımı, Gazze’nin baştan sona yıkılmasını, ev denecek bir tek binanın bile bırakılmamasını getirdi. Ve Aksa Tufanı ‘zevk’ten dört değil, kırk köşe olmuş obez dünyaya âr getirdi, utanç getirdi. Dünya halkları bu utancı duydular. Kanayan vicdanlar oldu. Mekke’de ilk Müslümanların Habeşistan hicretleri, kalanların Şi’b-i Ebu Talip’te boykota tabi tutulmaları da birçok müşrik vicdanını kanatmıştı. Ömer b. Hattab da hidayetini aslında ilk Habeş hicretinde vicdanının sızlamasına borçluydu. Aksa Tufanı’nın yeni Ömerlerin hidayetlerine yol olması Allah’tan niyazımızdır.
7 Ekim 2023 tarihinin bir milat olacağını söylerken aklımızdan geçenlerden biri de Gazze Müslümanlarının ödedikleri bedelin, bizim de dahil olduğumuz, dünyadaki geri kalan Müslümanların yeniden doğmalarına, yeniden iman etmelerine vesile olmasıdır. Bu sürecin başladığını görmek tüm Müslümanları sevindirmektedir. Zira İzzettin el-Kassam Tugaylarının başlattığı cihad Müslümanların kafa konforlarını bozmuş, muhasebenin kapılarını aralamıştır. Musa (as)’ın hizmetçisiyle durup dinlenmeden yol almak üzere çıktığı yolculukta, balıklarının suya atladığı noktanın tam da ‘buluşma noktası’ olması misali, Aksa Tufanı da bizim tefekkür noktamız olmuştur. Allah’ın önümüze çıkardığı bu fırsatı da es geçersek, artık O’nun hükmünü beklemekten başka yapacağımız bir şey kalmamış demektir. Allah’ın tüm ayetleri üzerinde derin tefekkür etmenin, Allah için gözyaşı dökmenin tam zamanıdır.
İslam davası her türlü ırk, ulus, vatan, kalkınma, ilerleme gibi seküler değerlerin fevkinde, mübarek bir davadır. İslam davasının sancaktarları bütün rasûller ve nebîlerdir. Artık biz Müslümanların İslam davasını yerel/kabilevari menfezlerden dünya sahasına, el alemin içine çıkarmamız, küflenmeye yüz tutmuş düşüncelerimizi günlendirmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla Gazze/Filistin davasına olan ilgimiz anlık olmamalı. Dünyanın her bir köşesindeki İslamî mücadelelere ilgi duymamız, her Müslüman mücadelesini benimsememiz gerekmektedir. Bizi zorlaması gereken asıl soru da şu olmalıdır: Bizim neden bir ‘tufanımız’ yoktur, bizim İslam davamız ne durumdadır?
Gazze’de tarihte eşine az rastlanır bir kıyam hareketi başlatmış olan Hamas Müslümanlarının saygı duyup gıpta ettiğimiz mücadelelerinin arka planında yatan unsurlardan biri de kaybedecek bir şeyleri olmaması, daha doğrusu kaybetmekten korkacak, ayaklarına bağ olacak dünyalıklara sahip olmamalarıdır. Şimdi anladık ki Allah’ın bizi dünya metaı hakkında “azıcık bir faydadır”, “azıcık bir şeydir”, “aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir”, “ahiretin yanında pek az bir şeydir” ve “dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir” gibi sözlerle uyarması bugünler içinmiş. Allah yolunda cihadla biz Müslümanlar arasına uzun mesafeler girdi. Allah yolunda ölmeyi ve öldürmeyi unuttuk. Dünya hayatına çok bağlandık. Allah’ın dünya hayatına dair uyarısı işte ayağımızdaki bu bukağıları kırmamız içindi. ‘Azıcık dünya metaı’ndan çokça prangalar edinen Müslümanların tıpkı Tebük savaşından kaytarmak için türlü bahaneler üreten münafıkların durumuna düşmeleri sıradan bir iştir. Savaş sahnesinde ayağından asılan Medîne’deki güzel bahçesini hemen oracıkta yüksek sesle haykırarak Allah yolunda vakfettiğini, o dakikadan itibaren bahçenin artık kendisinin olmadığını duyuran Abdullah b. Revaha’lar içimizde çok yetişmemektedir.
Dünya hayatıyla ilişkimizi Allah’ın cihad emrinin, ahireti ve cehennemden kurtulup cenneti satın almayı emreden ilahi buyrukların gözetiminde kurduğumuzda inşaallah biz de Abdullah b. Revaha’nın imanını, Gazze Müslümanlarının şehadet aşkını elde edebileceğiz.
Gazze cihadı 6 Şubat’ta on şehrimizde meydana gelen depremin izdüşümünü dünya çapında yaptı. Tüm dünya Aksa Tufanı ile sarsıldı. Yahudileri bile ikiye böldü tufan. Yahudilerin bir kısmı terör devletinin yaptığı topyekûn imhayı az bile bulurken, sayıları çok az da olsa diğer bir kısım Yahudiler ise itiraz ettiler. Dünyanın her köşesinden İsrail’i telin eden, Filistin’e destek veren sesler yükseldi. Amerika ve Avrupa üniversitelerinde öğrenciler çok zeki eylemler yaptılar. Eylemler ses getirdi, hükümetleri zorladı. Kurulu düzenleri ayakta tutmakla muvazzaf memurlar ‘görevlerini’ yaptılar, öğrencilerin çığlığını bastırdılar ama öyle inanıyoruz ki öğrencilere düşman gibi saldıran görevliler arasında dahi bir vicdan yarılması yaşanmıştır.
Üniversitelerdeki bu Filistin’e destek eylemleri çok kıymetliydi ama her şeyi yerli yerince değerlendirmek gerekir. Bu eylemlere çok genelleme halinde bir Ebu Talip refleksi olarak bakmak mümkündür. Bir açıdan da öğrenciler (ve halklar) kendi ‘özgürlük’ felsefeleri gereği Filistin’e destek verdiler. Böylece kendi düşüncelerini güçlendirmiş oldular. Yani bir bakıma kendi ‘imanlarını’ amelleriyle tasdiklediler. Dünyanın bütün halkları yani sekiz milyar civarındaki nüfus Gazze adına eylemler yapsa, “Filistin’e özgürlük” temenni etseler de yine de bu sekiz milyar nüfus herhangi bir İslam davasına sempati duyabilir, belli oranlarda himaye edebilir ama davayı kuşatamaz. Bir başka deyimle Müslüman olmayan insanlar İslam davasının velileri değildirler. Müslümanlarla sözünü ettiğimiz kitleler (öğrenciler) arasında bir velayet bağı yoktur. Üniversite öğrencilerinin eylemine teşekkür edilebilir ama bu tür eylemler İslamî bir davanın ortağı/bileşeni değildirler. Bir de şunu hatırda tutmak gerekir: Gayri İslamî kesimlerden gelen destek ödünçtür. Yarın bir gün söz konusu tarafların, kendi düşünce ve yaşam tarzları kısıtlandığında Müslüman öğrencileri kendi davalarına destek vermeye çağırmaları muhtemeldir. Müslümanlar ise her ‘davaya’ destek veremeyecekleri için ya ortaklık o gün bozulacak ya da ödünç aldıkları desteği vererek kendileriyle çelişeceklerdir.
Bilindiği üzere içinde yaşadığımız ülkede bazı kesimler “Kemalist vesayet düzenini geriletmek” gibi hedefler için sol örgütlerle, liberallerle hatta gerekiyorsa ateistlerle bile birlikte hareket etmeye çok heveslidirler. Halbuki sol, ateist, liberal ve benzeri yapılarla ancak bir iki adım atılabilir ama nihayetinde İslam’ın hiç böyle bir usulü yoktur. Allah’ın Kitabı bu gibi ilişkileri, şimşek çakınca bir anlık hareket kabiliyetine sahip olan, ardından olduğu yerde çakılıp kalan insan temsiliyle açıklamaktadır. Nitekim şimşek çaktı ve bitti. Şu anda öğrenci eylemleri yok ve Gazze İslam davası kendi öz kaynaklarıyla (Allah’ın yardımı ve müminler) baş başa kalmış bulunmaktadır ki doğrusu, sahih olanı, hak olanı da budur. Hele de üniversite öğrencilerinin destek eylemlerinden, liberal ya da sol düşüncelerle koalisyon kurulabileceği gibi anlamlar asla çıkartılamaz. İslam davasını sadece Müslümanlar yürütür. Müslümanların yardımcısı Allah’tır. Başka din ve ideoloji mensuplarının Filistin davasına veya Müslüman kadının tesettürü gibi konularda Müslümanlara destek verirken bunun en başta kendileri için hayra vesile olmasını temenni ederiz. Müslümanlara yakın durmak onların İslam’la hidayete ermelerine sebep olursa asıl o zaman hem kendileri hem de Müslümanlar kazanmış olacaklardır.
Son olarak Gazze’nin bir ihtarına daha değinmemiz gerekmektedir. Gazze’deki İslamî cihada gönülden katılan biz müminler bu katkıyı malımızla ve canımızla da sürdürmeliyiz. Canımızla katkımız bugün için oldukça sınırlıysa da malımızla katkıyı azami dereceye çıkarmamız için bir engel bulunmamaktadır. İsmail Heniyye, kendilerine mali destek veren Müslümanların bu katkılarını bağış olarak değil, cihadlarına malla ortak olmak diye adlandırıyordu.
(İktibas Dergisi Temmuz ayı yorumu)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *