Gazze ve Kerbela kadar benzeşen daha ne ola?

Gazze ve Kerbela kadar benzeşen daha ne ola?

Aslında Gazze bir turnusol kağıdı oldu ve Kerbela’yı bugüne taşıdı. Hüseyin’i, Yezid’i bugüne taşıdı. O gün Kerbela yaşanırken “ümmetin” çoğu seyirci kalmış hatta Yezit’ten yana olmuşlardı. Bugün de birçoğu İsrail’den, NATO’dan yana oldukları gibi!

İsa Dervişoğlu / Gazete İpekyol

Kerbela Mezhebi Değil; İslami ve İnsani Bir Bilinçtir.

Zalimler, Hüseyin’in elini istiyorlardı; o, başını verdi. O dedi ki; “Benim gibi biri, Yezit gibi birine biat etmez.”

Kerbela’da Hüseyin ve yarenlerinin kanla tarihe yazdığı İslam’ın ilkesi budur.

Gazze ve Kerbela kadar benzeşen daha ne ola? Herkes tıynetini gösterdi. Hem secde edip, güzel Kur’an okuyanların aslında ne olduklarının belli olması ne güzel; bırakın Gazze’yi savunmayı, devam etmekte olan soykırımı durdurmaya girişmeyi, tarafsız bile kalamadılar ve Müslüman gençlerin tüm protestolarına rağmen her yolla, kapıdan, pencereden, direkt ve dolaylı, dolambaçlı yoldan, yollardan soykırımcılara tedarik etmeyi, onlarla ticaret adı altında destek olmayı, yakıt, gıda, su yetiştirmeyi sürdürdüler ve sürdürmeye devam etmektedirler. Onlara bir çağrıda bulunmanın artık ne anlamı, ne faydası var ki?

Oysa Rablerine tevekkül edenler, bu, müslümanım diyenlerin de desteğine ve ihanetine rağmen alınları açık şekilde ayaktalar. Allah, onların başını dik, ayaklarını sabit kıldı. Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da, Afganistan’da, Bosna’da ve daha birçok yerde düşmanı yendiler. Evet çok öldüler, ama ellerini vermediler. Ve gittikçe de güçlenmekteler. Düşman ise dağılmak üzere. Filistin’de de direnenler, kazanacaklar. Düşman düşüşte.

Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde Aksa Tufanı’nın 275. gününde şöyle demişti:

“Biz hâlâ Gazze’de dış destek olmadan savaşıyoruz ve halkımız hâlâ yiyecek ve ilaç olmadan direniyor.

Halkımız hala topraklarını ellerinde tuttukları için ceza olarak saldırganlığa ve soykırıma maruz kalıyor.

Mücahitlerimiz 9 aydır savaşıyor ve Amerika ve İngiltere’nin desteklediği düşman ordusunu bozguna uğratıyor.

İşgal ordusu sivilleri canlı kalkan olarak kullanıyor, evleri bombalıyor, hastanelere, okullara, camilere ve kiliselere saldırıyor.

24 taburumuz ve tüm direniş gruplarımız Gazze Şeridi’nin tüm bölgelerinde savaştı ve düşmanı bozguna uğrattı.

Gazze’de hırsızlar gibi evlerde saklanan güçlere ya da zırhlı araçların arkasına saklanan subaylara yer yok!

Mücahitlerimizin Refah operasyonunda ve  Şucaiye ile diğer bölgelerde yaptıkları, direnişimizin gücünün ve düşmanın başarısızlığının, yenilgisinin kanıtıdır.

Düşman, Gazze Şeridi’ne girdiği her yerde acı dolu darbeler aldı ve almaya devam ediyor.

Kassam Tugayları’nın insan kapasitesi çok iyi ve savaş sırasında binlerce yeni savaşçıyı bünyemize katmayı başardık.

Mücahitlerimizin savaşma ve karşı koyma kabiliyeti, işgalin suçları ve soykırım karşısında daha da güçlendi.

Gazze Şeridi’nin merkezinde yer alan Nitzarim ekseni bir terör ve ölüm ekseni olacak ve düşman buradan yenilmiş olarak çıkacaktır.

Gerektiğinde düşmanla yüzleşmeye hazır binlerce savaşçımız var.

Topraklarımızın her yerinde işgale karşı savunma kapasitemizi güçlendirdik.

Netanyahu’nun bahsettiği mutlak zafer, onun kişisel zaferi ve hükümetinin veletlerini tatmin etmesi anlamına geliyor.

Gazze’deki esirlerin ailelerine, çocuklarınızın kaderinin kişisel zafer peşinde koşan Netanyahu’nun elinde bir kukla haline geldiğini söylüyorum.

İşgalin 7 Ekim’deki başarısızlığına ilişkin istihbarat belgelerinden ortaya çıkanlar, daha sonra açıklayacaklarımızın sadece bir kısmıdır.

Milletimizin savaşçıları işgale karşı cepheleri birleştirerek eşi benzeri görülmemiş bir şekilde Arap birliğini sağladı.

Lübnan, Irak ve Yemen’deki direniş cepheleri Kudüs’ü desteklemek için birleşmiştir ve milletimizin ortak vicdanı bu direnişle aynı hizadadır.

Saldırganlığı durdurmak için hala en istekli olan biziz ve halkımıza karşı adaletsizliğin sona ermesinden başka bir şeyi kabul etmeyeceğiz.

Direnişin kaçınılmaz sonucu zafer, düşmanın ve işgalin ise yenilgisi olacaktır.

Mücahitlerimize, halkımıza ve milletimize Aksa Tufanı’nın yalnızca büyük dönüşümlere yol açacak savaşlardan biri olduğuna dair güvence veriyoruz.”

Veyl olsun zalimlere, onların yancıları, destekçileri alçak, iki yüzlü münafık mahluklara. Yaşanmakta olan soykırımı gözlerden uzak tutmaya, gündemden uzak tutmaya, unutturmaya çalışanlara, başka yollara sapanlara, başka gündemleri toplumun gözlerine sokmaya, başka gündemlerle toplumu meşgul etmeye girişenlere, soykırımcıları destekleyenlere, böylesi bir ortamda ırkçılığı, sporu, mezhebi, şunu bunu gündem yaparak Gazze çocuklarının feryadının sesini bastırmaya çalışanlara, ama’lara, fakat’lara sığınanlara…

Hiç kuşkusuz ki; o gün Hüseyin yenilmedi. Bugün de yenilmeyecek. Çünkü o, Allah ile ve Allah onunla birliktedir.

Ne mutlu teslimiyet isteyen/dayatan zorbalara/zorba sistemlere karşı, onlar çok güçlü ve kalabalık oldukları halde teslim olmayanlara, zulme rıza göstermeyenlere, bu ilkenin esas olduğu bir dine/Allah’ın dinine mensup olanlara.

Madem ki; kıyamete kadar iyi ve kötü; zalim ve mazlum hep var olacak; öyle ise Hüseyin ve Yezit de hep var olacaktır. Kerbela da hep var olacaktır. Her İşgal edilen ve milyonlara kıyılan İslam ülkesi birer Kerbela değil miydi? Her birinde ümmetin secdeli çoğunluğu zalimlerle birlikte olmadı mı? Her Kebela’da Hüseyin az; Yezit çok olmadı mı? Her Kerbela’ da ihanet zirve yapmadı mı?

Madem ki; Bırakınız mezhebi, Müslüman olmayan ama insai ve vicdani fıtratını koruyan her duyarlı ve bilinçli insan bile Hüseyin’e, onun mazlum aile efradına ve yarenlerine ağlıyor; her şereflinin yapması gereken bu bilinci kuşanmaktır. Bu mezhebi değil; İslami bir bilinçtir. Zulme boyun eğmemek Allah’ın emridir.

Zulüm varsa; sana yapılıyor. Başkasına yapılan zulüm’den de sorumluyuz. Kime yapılırsa yapılsın ve kim yaparsa yapsın. Bu duyarlılık ve sorumluluk İslam’ın emridir.

Kayıtsızlık, zillettir. Kerbela, kayıtsız kalmamanın, izzetin, gerçek galibiyetin ve Allah’a hakkıyla teslimiyetin, sorumluluktan kaçmamanın, zulme engel olmanın, sorumluluk ve duyarlılığın da adıdır.

Kerbela tercihtir.

Tercihini zilletten değil izzetten; Tağut ve zalimden değil Allah’tan; dünya ve zararlı çıkacağı ticaretten değil ahiretten, güçlüden değil haklıdan yana yapmaktır.

Kerbela, yeryüzünün güçlü görünen sahte ilahlarından değil Allah’ın sonsuz kudretinden çekinmenin adıdır.

Öyle ise madem, kıyamete kadar, haysiyetli ve imanlı her insan için ‘her yer Kerbela ve her gün Aşura’.

Rahmetli Ömer Döngeloğlu Hoca, aşağıda linki verilen, çok samimi ve içten bulduğum etkileyici sohbetinde ne güzel söylemiş; toplumumuzda güçlü olan Kerbela bilincinin mantığı ne güzel açıklamış:

“Biz Müslüman değil miyiz? Biz Hz Muhammed’in ümmeti değil miyiz?

Biz, ağlamayalım mı?”

Kelimeler artık öylesine anlamsız geliyor ki. Soykırım yaşanıyorken; hiçbir şey olmamış gibi yapabilmeyi, her şey normalmiş gibi yaşamaya devam edebilmeyi nasıl yorumlayabileceğine şaşırıyor insan. Bunun yorumu olmaz ki, olamaz ki.

Ama Kerbela’yı hatırlayınca anlıyoruz ki; bu ilk değilmiş. İnsan denen varlık, bunu daha önce de yapmış. Hz Ali’ nin mücadelesi ile başlayan ve Hz Hüseyin ile zirveye çıkan mücadele olmasaydı; Emevi ve Yezid’in dinini İslam sanmaya devam edecektik. Şimdi ümmetin çoğunun sandığı gibi. Aslında Gazze bu yüzden bir turnusol kağıdı oldu ve Kerbela’yı bugüne taşıdı. Hüseyin’i, Yezid’i bugüne taşıdı. O gün de Kerbela yaşanırken, “ümmetin” çoğu seyirci kalmış hatta Yezit’ten yana olmuşlardı. Bugün de İsrail’den, NATO’ dan yana oldukları gibi. Gazze’ye destek verenlerin kimler olduğu aynı zamanda Hüseyin’in dininin İslam olduğunu; Yezid’in ve Muaviye’nin batıl olduğunun canlı kanıtından başka nedir?

Bu bağlamda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi birincisi Kübra Aksoy’un, İsrail’in katlettiği Filistinli çocuklara ithaf ettiği mezuniyet konuşmasına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Tüm dünyanın da şahit olduğu gibi Gazze de Kerbala’yı yaşamakta ve asla teslim olmamakatadır. Küresel zorbalara, Muaviye ve Yezid’in askerlerine diz çökmemektedir. Onlar kanlarıyla izzeti ve şerefi kazanırken; “ümmetin” çoğunun da destek olduğu soykırım cephesi zilletin dibine doğru debelenmektedir. Tarih, noktası virgülüne kadar tekerrür ediyor. Kerbala da, Hüseyin de, Yezit de, Muaviye de hala yaşıyor ve hala herkes tıynetinin/dininin gereğini yapmaya devam ediyor.

Bugün de her gün gibi ve Gazze’de cereyan eden Kerbala’da sadece iki taraf vardır: Ya Allah’tan yana, Hüseyin’in yanında; zulmün ve soykırımın karşısında durmak ya da Zalimin, soykırımcının yanında, Yezid’in yanında durmak. Üçüncü seçenek yoktur.

Rabbim, bizleri Hüseyin’in hayatıyla, kanıyla kurban olduğu Allah yoluna layık kılsın. Hiçbir şey yapamasak bile, ona ağlayanlardan, her Kerbala’ya duyarlı olanlardan kılsın.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *