Tacikistan’daki yeni yasaklar

Tacikistan’daki yeni yasaklar

Haziran ayında kabul edilen son kanun ile başörtüsü, hastane, devlet kurumları ve okullarda tamamen yasaklandı, açık alanlarda da kontrol edilmeye başlandı. Bu yasaklara uymayanlara çok yüksek oranda para cezaları veriliyor.

Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cengiz Buyar, Tacikistan’da yaşanan başörtü yasağının arka planını şöyle değerlendiriyor:

***

Tacikistan Cumhuriyeti, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte 9 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilan etti. Tacikistan’ın, 10,5 milyon nüfusu dinamik bir artış hızına sahiptir ve tarihi kökleri Samanilere (975-999) dayanır. Etnik bakımdan ülkenin yüzde 80’inini Tacikler, yüzde 15’ini Özbekler, yüzde 5’ini de diğer etnik gruplar oluşturur. Dini bakımdan ülke nüfusunun yüzde 90’ınını Sünni Hanefi Müslümanlar oluşturur. Son dönemde Dağlık Badahşan bölgesinde Ağa Han Vakfının faaliyetleri neticesinde İsmailliğin de yaygınlaştığı görülüyor. Bunların yanında Tacikistan’da farklı Hristiyan gruplar, Yahudiler, Bahailer de bulunuyor.

Tacikistan’da güvenlik problemlerinin arka planı

Sovyetler Birliği döneminde merkezi silahlı kuvvetlerine bağlı ordunun kurulmadığı tek Orta Asya ülkesi, Tacikistan’dır. Ülkede küçük askeri birliklerin yanında Türkmenistan ve Özbekistan’da bulunan Türkistan Askeri Bölgesi’ne ait askeri birlikler görev yapıyor. Tacikistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra burada bulunan askeri birliklerin büyük kısmında görev yapanlar ve komutanlar Rus’tur. Bunun yanında Tacikistan’ın Afganistan ile sınır olması ve buradaki silahlı güçlerin sınır bölgelerinde fiili ve sivil faaliyetlerde bulunması ülkenin güvenlik problemlerini artırıyor. Dolayısıyla Tacikistan, Sovyetler Birliği döneminden beri ciddi güvenlik problemleri yaşayan bir ülkedir.

Sovyetler Birliği döneminde, Türkistan bölgesinde sınırların belirlenmesinde, etnik grupların yerleştirilmesinde, onların haklarının savunulmasında ve doğal kaynakların sahiplenilmesinde ileride ciddi problemler çıkacak şekilde politikaların yürütüldüğü biliniyor. Dolayısıyla güvenlik problemleri ortaya çıktığında da Rusya’nın bu bölgelere müdahalesi için gerekçe oluşuyor. Bunun yanında ülkeyi hala yöneten bürokrasinin büyük kısmının Sovyetler Birliği’nin güvenlikçi geleneği içerisinden gelen insanlar olduğunu da dikkate almak gerekiyor. Ayrıca halkın din öğretimine olan ilgisini ve ekonomik zayıflığını kendi lehlerine kullanmak isteyen radikal grupların faaliyetleri de ciddi güvenlik problemlerine yol açıyor. 2021 yılında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) askeri güçlerinin Afganistan’dan çekilmesi sonrasında Tacikistan yönetimi sınır güvenliği ve aşırıcı grupların faaliyetleriyle ilgili endişelerini sık sık dile getiriyor.

Sovyetler Birliği döneminde dini alana yapılan baskı

Tacikistan’da Sovyetler Birliği devlet organları tarafından 1923 yılından itibaren dini eğitim veren okullar kapatılmaya başlandı. Devletin bu politikasına karşı, merkezi hükümete ve Komünist Partisi yetkili organlarına telgraflar çekilerek, mektuplar ve heyetler gönderilerek dini okulların açık tutulması için halk tarafından kampanyalar başlatıldı. Ancak 1930’lara gelindiğinde bütün dini kurumlara karşı baskı daha da arttı. Bu süreçte mollalar olarak adlandırılan din insanları, hücre olarak adlandırılan yeraltı okullar açtı. Böylelikle din eğitimini devam ettirmek için yasaklara karşı alternatif geliştirildi.

Sovyetler Birliği devlet organlarının sıkı kontrolünde 1944’te birbirinden bağımsız 4 ruhani idare yani müftülük oluşturuldu. 1960-1980 arasında Kur’an-ı Kerim, ramazan imsakiyesi ve hicri takvimin basılmasına, camilerde kullanılmak üzere dini objelerin yapılmasına izin verildi. Bu arada Sovyet Doğu Müslümanları Dergisi de yayınlanmaya başladı. Resmi kayıtlara göre Tacikistan’da 1966 yılında 18 cami bulunuyordu.

KGB kayıtlarına göre, İran’daki devrim ve 1981 yılında Afganistan savaşının başlamasıyla birlikte Orta Asya ülkelerinde ve Tacikistan’da da dini düşüncelerin ve ayrıca gençler arasında Vahabist anlayışların yaygınlaştığı rapor edildi. Bu doğrultuda 1983 yılında “Düşmanın İslam Faktörünü SSCB’ye Düşmanca Amaçlar İçin Kullanma Girişimlerine Karşı Alınacak Tedbirler” adı altında bir kararname kabul edilerek, bu kararname Nisan 1983’te “Müslüman Din Adamlarının Gerici Kesimini İdeolojik Olarak Tecrit Etmek İçin Alınacak Önlemler” adlı diğer bir kararnameyle desteklendi.

1989 yılından itibaren, Sovyetler Birliği’nin artık yıkılma sürecinde dini alana karşı toleranslı bir politika izlendiği görülüyor. Sovyetlerin yıkılmaya başladığı, devlet otoritesinin büyük oranda ortadan kalktığı bu süreçte, Türkistan bölgesinde dini eğitim kurumları ve camiler açılmaya başlandı.

Bağımsızlık sonrası iç çatışmalar

1991 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimlerinde Komünist Partisi Başkanı’nın yüzde 58 ile seçimleri hileli bir şekilde kazandığı iddiaları üzerine ülkede halk ayaklanması başladı. Bunun üzerine İslami Diriliş Partisinin öncülüğünde, Tacikistan Demokratik Partisi ve diğer siyasi gruplarla Milli İttifak Hükümeti kuruldu. Bu durumu tehdit olarak değerlendiren Rusya, ülkede askeri harekat düzenleyerek ülke yönetimine İmamali Rahman’ı getirdi.

Milli İttifak Grubu ve onu destekleyen halk buna karşı çıktı ve 1992 yılında ülkede iç çatışma başladı. Sovyetler Birliği döneminde idareyi elinde bulunduran eski komünist elit ile ulusal demokratik ve İslami güçler arasında siyasi alanda başlayan çatışma kısa sürede büyük bir iç savaşa dönüştü. Ülkede ekonomik yapının hayli kötü durumda olması, siyasi liderlerin iktidara gelebilmek için kabilelerini siyasi enstrüman olarak kullanmaları, Rusya’nın desteklediği komünist elit yönetici gruplarını halkın istememesi, Sovyet döneminde ülke yönetiminde oluşan bölgesel klikler, hızla yükselen dindarlığın yanlış yönlendirilmesi, milliyetçi ve demokratik anlayışa sahip insanların yeni bir düzene geçme istekleri Tacikistan’daki iç savaşın çok boyutlu sebepleridir. Tacikistan’da iç savaş 27 Haziran 1997’de sona erdi.

İç savaş sonrasında İmamali Rahman devlet başkanı olarak görevine devam etti. Varılan barış protokolüne göre İslami Diriliş Partisi ve diğer muhalefet gruplarına hükümet görevlerinin yüzde 30’unun verilmesi kararlaştırıldı ancak bu gerçekleşmedi. İslami Diriliş Partisi lideri Said Abdullah Nuri’nin 2006 yılında vefatından sonra İmamali Rahman yönetiminin ülkede İslami alanı baskılayan uygulamaları daha da artırdı; İslami Diriliş Partisi ve taraftarlarına karşı yoğun bir propagandaya başladı, partiyi terör örgütü olarak ilan etti ve ileri gelen üyelerini çeşitli gerekçelerle hapse attırdı. Rahman devlet gücünü ve enstrümanlarını kullanarak otoriter yönetim anlayışı ile zamanla ülkedeki kontrolü tamamen elinde topladı. 4 Eylül 2015’te General Nazarzoda Abdulhaliomov’un iktidarı ele geçirme girişimi, İslami Diriliş Partisi ile ilişkilendirilerek parti yasa dışı ilan edildi ve kapatıldı. Diğer muhalefet partileri de büyük oranda bastırıldı. Etkili siyasi liderlerin hemen hemen tamamı siyaset alanından tasfiye edildi.

Krizi derinleştiren yasaklar

İlk olarak 2005 yılında Tacikistan Milli Eğitim Bakanlığı bütün ilköğretim okullarında başörtüsünü yasakladı. 2009 yılında Vicdan Özgürlüğü ve Dini Kurumlar kanunu kabul edildi. 22 Mayıs 2016’daki referandumla mevcut anayasa kabul edildi. Böylece din politikasının hukuki ve siyasi temelleri anayasaya dayandırıldı. Tacikistan anayasasında ülkenin laik olduğu ifade edilerek, isteyenin istediği dine inanabileceği ve gereklerini yerine getireceği ifade edildi. Ancak zamanla uygulamaların kanunların tam tersine olduğu görüldü.

Bilhassa 2009’dan sonra kademe kademe dini eğitim veren medreselerin tamamı kapatıldı ve muhtelif ülkelerde dini eğitim görenler acilen ülkeye dönmek üzere geri çağrıldı. Başta devlet ve eğitim kurumlarında sakal ve başörtüsü yasaklandı. 2015 yılından beri müftülüğe kaydı olmadığı, izinsiz inşa edildiği gibi gerekçelerle camiler kapatıldı; bir kısmı yıktırıldı ve bazıları ise farklı amaçlarla kullanıldı. Çeşitli düzenlemelerle camilere çocukların, gençlerin ve kadınların gitmesi engellendi. Ayrıca camilerde mikrofonla yüksek sesle ezan okunması da yasaklandı. Cuma namazı ancak sınırlı sayıdaki camide kılınabildi.

Kadınların İslami tarzda giyinmelerine ve başörtüsü takmalarına devamlı surette yasaklar getirildi. Oysaki kadınlara Tacikistan geleneklerinde, başörtüsü takmaları telkin edilir, Tacik halkının kültürü yüzyıllardır İslam ile yoğrulmuştur. Tacik devletinin referans gösterdiği Samaniler dönemi İslam’ın en ileri derecede yaşandığı dönemdir.

Haziran ayında kabul edilen son kanun ile başörtüsü hastane, devlet kurumları ve okullarda tamamen yasaklandı ve açık alanlarda da kontrol edilmeye başlandı. Bu yasaklara uymayanlara çok yüksek oranda para cezaları veriliyor. İlköğretim müfredatında ise neredeyse hiç din dersi bulunmuyor. Ülkedeki üniversitelerde ilahiyat fakültelerinin sayısı çok az olup buralar beklenilen düzeyde bir eğitim vermekten oldukça uzak durumdadır. Bununla birlikte yurt dışında din öğretimine de izin verilmiyor. Eğitim alan vatandaşlar ciddi polis takibine uğruyor ve ailelerine baskı yapılıyor. Anne Babanın Sorumluluğu Yasası ile 18 yaşından küçüklerin büyük oranda dini öğretim almasının önü kapatıldı. Hacca gitmek için çeşitli şartlar getirildi ve 18 yaşından küçük olanların hacca gitmesi yasaklandı. En ilginç yasaklardan biri de insanların kendi iş yerlerinde ibadet edememesidir. Tacikistan’da lokanta, alışveriş merkezi gibi yerlere gittiğinizde namaz kılmak istediğinizi söylerseniz insanlar çok tedirgin olur ve ceza almaktan çekinirler.

Tacikistan’da güvenlik kaygıları karşısında hükümetin devamlı surette uygulamaya koyduğu yasaklarla bu kaygıları gidermeye çalıştığı iddia ediliyor. Ancak bu yolla Tacikistan’da toplumsal huzurun sağlanması mümkün değildir. Topluma talepleri doğrultusunda alternatifler sunulmuyor; her geçen yıl yasaklar daha da artırılarak mevcut haklar daha da kısıtlanıyor. Toplumsal ve bireysel özgürlük alanlarının daraltılması halkı farklı yönlere yönelmeye sevk ediyor. Bu da yeni güvenlik problemlerinin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Ülke ekonomisinin hayli zayıf olması ve eğitim sisteminin talepleri karşılamaması da dikkate alındığında zincirleme olumsuzlukların birbirini tetiklediği net bir şekilde anlaşılıyor. 1992 yılında Tacikistan’ın kurulmasından sonraki süreçte görev alan bürokratların, Sovyet döneminin güvenlikçi ve otoriter devlet yönetimi anlayışını günümüze kadar devam ettirdiği göz önüne alındığında, mevcut şartlarda Tacikistan’da insan hakları adına önemli gelişmelerin sağlanması mümkün görülmüyor. Bu süreçte ülkedeki ekonomik kriz de ciddiyetini muhafaza ediyor.

[Prof. Dr. Cengiz Buyar Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *