İran “yıkım” tehdidinde bulunurken, İsrail ABD ile koordineli çalışırken ve Lloyd Austin Rus mevkidaşı ile ilk kez telefonda görüşürken, güney Lübnan’daki gerilim zirveye ulaştı.
Tony Francis / Independent Arabia
Bundan 78 yıl önce (1946), BM Genel Kurulu’nun Filistin’i taksim kararının arifesinde, Lübnanlı siyasetçi ve düşünür Mişel Şiha şöyle yazmıştı: “Filistin’e ilişkin en olası hipotez, 100 yıllık bir savaştır. En kötü hipotez ise bu ateşli çekirdekte başlangıç noktasını bulacak bir dünya savaşıdır.”
Bu kıyamet uyarısının üzerinden onlarca yıl geçti ve İsrail Devleti kuruldu, yayılmacı savaşlara girdi ve Filistinlilerin taksim kararındaki paylarını da ellerinden aldı. Daha sonra Batı Şeria’yı Ürdün kontrolünden, Gazze’yi Mısır yönetiminden aldı ve Suriye’nin Golan bölgesini işgal edip ilhak etti. İki ülke arasındaki barış anlaşması kapsamında Mısır’a iade etmeden önce, Sina Yarımadasını da ele geçirmişti.
Bu arada Filistin halkının sorunu çözümsüz kaldı ve Filistinliler, 20. yüzyılın ikinci yarısında işgalin ve sömürgeciliğin tasfiye edilmesinden onlarca yıl sonra, 21. yüzyılın üçüncü on yılında halen benzersiz bir şekilde işgal altında yaşayan bir halk olarak yaşamaya devam ettiler.
Şimdi, Şeha’nın tahmin ettiği 100 yıllık savaş devam ediyor ve uluslararası toplumun, başka bir halk pahasına bir Yahudi devleti kurarak işlediği hata daha da kötüleşiyor. O dönemde uluslararası politikanın kötülüklerine örnek olan bu olay, şimdi bölgeyi ve belki de dünyayı ağır bedeller ödetebilecek sarsıntılarla tehdit ediyor.
Sarsıntıların kaynağı yalnızca sorunun tarihsel bağlamında değil, aynı zamanda onu ağırlaştıran gerçeklerde de yatıyor. Yaklaşık dokuz aydır, pek de bitmeyecek gibi görünen bölgesel bir savaş sürüyor. Bu savaşta Gazze Şeridi yerle bir edildi, 2 milyon insan yerinden edildi ve 40 bine yakın kişi öldürüldü. Çatışmalara katılmaya gönüllü olan İran liderliğindeki “direniş ekseni”, güney Lübnan’da onlarca köy ve şehrin yerle bir olmasına, Kızıldeniz üzerinden uluslararası ticaret trafiğini olumsuz etkileyerek, Mısır’daki ekonomik ve mali krizin derinleşmesine neden oldu.
Öte yandan savaş, İsrail Devleti’nin korku ve kuşatılmışlık duygusunu derinleştirerek ağır kayıplara uğramasına neden oldu. ABD ve etkin Batılı ülkeler İsrail’in yanında yer aldılar. İran, Gazze, Lübnan, Irak ve Yemen’de ABD, Batı ve İsrail’e karşı savaşan örgütlerin arkasında durdu. Katar, Mısır ve ABD’nin tüm arabuluculuk girişimleri, ateşkes veya anlaşma duvarında bir gedik açma konusunda hiçbir işe yaramadı. Öyle ki tüm bölge bir yanda İsrail ve onun arkasında ABD, diğer yanda İran, hizipleri ve milisleri olmak üzere iki doğrudan tarafı olan kapsamlı bir savaşın eşiğine geldi.
Mevcut ölümcül yerinde sayma durumunun sonsuza kadar devam edemeyeceği aşikâr. Kendisini kim yönetirse yönetsin İsrail, ne varlığını sona erdirmeyi öneren ve bunun için çalışan örgütlerle bir arada bulunabilir ne de kendisi ABD’nin aldığı ve bu ülkedeki İran destekçilerinin uyguladığı Irak’ta Baasçılığı yok etme kararı gibi bu örgütlerin kökünü kazımaya güç yetirebilir. Milislerin lideri olan İran da Filistin sloganlarından, ABD’yi Batı Asya’dan kovup onun yerine geçme ve Arap başkentleri üzerindeki hakimiyetini sürdürme şeklindeki en büyük hedefinden vazgeçmeye hazır değil.
Bu çatışma noktasında, İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah’a yönelik saldırısıyla başlayabilecek kapsamlı bir savaş bahsi artık sadece spekülasyon olmaktan çıkıyor. Bazı analizlere göre, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, artan iç muhalefet ve bu muhalefete yönelik erken seçim vaadi ortamında, maliyeti olabilecek bu tür bir eyleme ihtiyacı var. Bu gerçekleşirse, çatışmayı Gazze ile sınırlamak ve Lübnan sınırındaki çatışmaları durduracak bir çözüm bulmak için baskı yapan taraf olan ABD, İran’ın Devrim Muhafızlarına bağlı örgütleri dahil etmeye hazırlandığı savaşta Netanyahu’nun yanında yer almak zorunda kalacak.
Ukrayna savaşının uluslararası bölünmeleri derinleştirmeye devam ettiği bir dönemde hiç kimse böyle bir savaşın sınırlarını garanti edemez. Çeşitli taraflar, Filistin ve çevresindeki savaşta yaşanan gelişmelere bakarken, Ukrayna üzerinden yaşanan çatışmayı ve onun ürettiği ittifakları da dikkate alıyor.
Ukrayna’daki Rus-Amerikan çatışması Rusya-Çin-İran yakınlaşmasını tetikliyor. Ortadoğu’da ise İran’ın yayılmacı hayallerini gerçekleştirmek için kullandığı ve İsrail’in Filistin halkının haklarını tanımayı reddetmesiyle alevlenen bir çatışma var. Ama Ortadoğu çatışması, Ukrayna etrafında yaşanan yakınlaşmaların aynısını doğurmuyor, Çin çatışmaya mesafeli duruyor ve Rusya İran ile aynı mantığı benimsemiyor. İsrail ve Hamas hareketi dahil onun düşmanları ile yakın ilişkilerini korudu, Suriye topraklarının İsrail’e karşı bir İran platformuna dönüşmesinin önlenmesine katkıda bulundu.
Tablo her alanda karmaşıklaşıyor ve Avrupa’dan Ortadoğu’ya çözüm ya da patlama arayışındaki bir durgunluk hali hâkim. Herkes ertesi günü bekliyor, korkuyor ve hazırlanıyor. Böyle bir ortamda Şiha’nın Filistin nedeniyle çıkacağını öngördüğü gibi bir üçüncü dünya savaşı uyarıları devam ediyor ve Ukrayna buna ilave yakıt sağlıyor. Tüm insanlığa yönelik bir tehdit olmasına rağmen, nükleer silaha başvurulabileceğini ilk söyleyenler bazı Rus yetkililerdi. Eski ABD başkanı ve belki de bir sonraki başkanı Donald Trump, rakibi Başkan Biden’ı bir dünya savaşına neden olmakla suçlayarak adaylık savaşını yürütüyor. Birkaç gün önce Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da onlara katılarak “üçüncü dünya savaşı tehlikesi” uyarısında bulundu.
Ortadoğu ve Avrupa’da çözüm çabalarındaki genel tıkanıklık, en kötüsünü beklememize imkân tanıyor. İsrail’in Hizbullah’a saldırısı, bunu patlatacak fünye olabilir ve Tahran’ın BM Misyonunu iki gün önce İsrail’in “yıkımından” söz ederek tehdit ettiği gibi, İran’ın doğrudan savaşa girmesine yol açabilir. Ancak kuvvetler en üst düzey alarm noktasına geldiği anda sürprizler yaşanması mümkün ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant’ın Gazze’deki çatışma ve Lübnan’daki savaşın olasılıklarını tartışıp koordine ettiği Washington ziyareti sırasında yaşanan bir gelişme bu bağlamda dikkat çekiciydi. Bu ziyaret esnasında ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, ilk kez yeni Rus mevkidaşı Andrey Belousov ile Ukrayna ve Ortadoğu’daki durumu görüşmek için temasa geçti.
Rus Milletvekili Aleksandr Tolmachev, “Bu, küresel güçlerin sorumlu bir davranışıdır ve tüm gezegenin kaderi iki ülke arasındaki etkileşime bağlıdır. Ne olursa olsun, Rusya ve ABD her zaman büyük oyunun katılımcılarıdır ” diyerek bu temasın anlamını özetledi. Kapsamlı gerilim, kapsamlı çözümler için uluslararası bir katılıma sevk eder mi?
(Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independnet Arabia’dan çevrilmiştir.)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *