Demokrasi seküler kültür olmadan bir anlam ifade etmemektedir. O yüzden demokrasi, etrafında dönen bir dolap gibi farklı tanımlamalar yapılarak hep kendisi öne çıkarılmaktadır. Batı dışına da taşınan demokrasi, özellikle batı dışı toplumların sahip olduğu anlam dünyalarını da devre dışı bırakacak bir özellik olarak sunulmaktadır.
Abdulaziz Tantik / Her Taraf
Demokrasi, batı ve batı dışında bir yaşam tarzı olarak sunulmakta ve ısrarla uygulanması istenmektedir. Bir yaşam tarzı ise ancak bir dünya görüşü içinde anlam kazanır. Demokrasi bu anlamda bir dünya görüşünün tezahürü olarak öne sürülmektedir. Demokrasi, salt bir yönetim tekniği olarak değil, yaşamın farklı alanlarında da yer bulmasını sağlamaya matuf çabaların da olduğu gözlemlenmektedir. Örneğin, aile içi demokrasi, okul içi demokrasi, çalışma demokrasisi, üniversite de demokrasi vesaire çoğaltılarak yaşamın her alanında bu kavramın taşıdığı ve diğer alt kavramların yaşam alanı bulmasına yönelik çabalar durmaksızın devam etmektedir.
Demokrasiyi, salt totaliter bir yönetim karşıtlığı olarak düşünmek kendi içinde bir sebep olarak varlığı tartışılabilir. Ancak, onunla sınırlı olmayan ve yeni bir dünya görüşü içinde yeni bir kültür ve anlam alanı açtığı da bilinmelidir. Demokrasi, kilise ve derebeyliğin hegemonyasına karşıtlık üzerine bina edilmiş bir yapı olarak ortaya çıksa da Kilisenin temsil ettiği temel değerlere karşı da bir konumlandırma çabasını içermektedir. Fakat bu yaklaşım, seküler kültürün baskın bir karakter olarak modern birey, toplum, kültür ve yönetim tarzını da belirlediğini gözlemliyoruz. Demokrasi seküler kültür olmadan bir anlam ifade etmemektedir. O yüzden demokrasi, etrafında dönen bir dolap gibi farklı tanımlamalar yapılarak hep kendisi öne çıkarılmaktadır. Batı dışına da taşınan demokrasi, özellikle batı dışı toplumların sahip olduğu anlam dünyalarını da devre dışı bırakacak bir özellik olarak sunulmaktadır. Modernleşme süreçlerini demokrasi üzerinden yürüttükleri ise bilinen bir gerçekliği işaret eder.
Örneğin, Rusya ve Hindistan olmak üzere Çin ve İslam Coğrafyasını da demokrasi kılıcı altında batılı dünya görüşünün uzantısı kılma çabalarını her türlü yaptırım ile destelemektedir batılı hegemonya… Özellikle de son dönemde İslam Coğrafyasına ne zaman demokrasi getirilmek istenmişse, orada büyük bir katliam yapılmıştır. Irak örneği, Suriye, Sudan, Afganistan, Libya, Mısır ve benzeri birçok ülke bu konuda yeterli bir yıkımı yaşamıştır. Demokrasi kılıcı, müdahale etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.
Ayrıca batılı demokrasi ile batı dışında mevcut demokrasi arasında da nitelik farkını koruyan bir özellik taşımasını sağlamaya matuf bir batılı iradenin varlığını da göz ardı etmeden konuyu tartışmalıyız. Batı, demokrasiyi, batı dışında kalan ülkelerin sömürülmesine yönelik bir işlevsel zemin olarak kullanmaktadır. Kendine bağlılığını sürdürmenin bir aracı kılmaktadır.
Felsefi düzlemde de demokrasi kendi dünya görüşünden bağımsız ele alına bilir mi? Bu soru kendi içinde çok katmanlı bir özellik taşımakla birlikte bir ayrışmayı içermediği son iki yüz yılın tarihine bakıldığı zaman gözlemlenmektedir. Modern düşünce, klasik düşünce ile arasına koyduğu mesafeyi sosyal bir yapı olarak güçlendirmenin bir imkânı ve yordamı olarak demokrasiyi kullanmaktadır. Halkın egemenliği adı altında kilise egemenliğine yönelik bir alternatif arayış ve burjuva sınıfının seçim üzerinden halk egemenliğini ele geçirerek kendi iradesini halkın iradesi kılarak kendi meşruiyet kılıfını hazırlamada çok güçlü bir aparat olduğu için demokrasiyi bir put gibi savunmakta ve öne çıkarmaktadır.
Demokrasi artık bir değerler hiyerarşisi olarak işlevselleştirilmiştir. Modern birey, kendi bağımsızlığını demokratik bir sistemde yapılandırmaktadır. Modern birey ise kendi yalnızlığı içinde demokrasi tarafından yutulduğunu hissetmeden kendini gerçekleştirdiği yalanına sadık kalarak varlığını sürdürdüğüne inandırılmış kişidir. Eşitlik ve özgürlüğün aslında şartlarla mukayyet olma özelliğini bile geride tutarak kendi özgürlüğünü ve eşitliğini büyük bir heyecanla savunmakta ve iktidarları devirirken de bunu kullanmaktan imtina etmemektedir. Ama devirdiği her iktidarın yerine gelen yeni iktidar, onu yine kendi emelleri ve çıkarları uğruna kullanmaya devam ettiğini ise anlamakta zorlanmaktadır. Bu durum aslında sahip olduğu eğitim, içinde yer aldığı kültürel kodlar ve eğlence mekânları ile sürdürülen bir özellik olmaktadır. Esaret altında özgürlük salvoları eşliğinde yaşamı sürdürürken aslında hep kendisine dikte edilmiş bir yaşam biçimini sorgusuz bir şekilde yaşadığını anlamadan hayatını yitirmektedir.
Demokrasi elit bir kesim için tam bir çıkar aracına dönüşmüş durumdadır. Halk, demokrasi adı altında yapılan propaganda ile aldatılmaya devam edilmektedir. Halkın seçimi, sadece kendisine dikte edilmiş bir kişiyi giderek mührü basmaktan öteye geçememektedir. Bu durum eğitimin her aşamasında geçtiği gibi bürokratik sistemde ve siyasal sistemde de aynı şekilde geçerliliğini korumaktadır. Hak arama talebi olarak öne çıkartılan demokrasi ise iktidar tarafından rahatlıkla alabora edilebilinmekte ve buna dair yapılacak çok güçlü bir yapı kurmaya da imkân tanımamaktadır. İktidarı eline geçiren ise muhalefet ettiği dönemde dile getirdiği her şeyi unutmakta ve yepyeni bir karakter inşa ederek yeni duruma adaptasyonunu kolayca yapmaktadır.
Demokrasi, kendi başına bir yaşam tarzına dönüştürülmüş durumdadır. O yüzden onu salt bir teknik kavramsal zemine taşımanın önünü tıkamışlardır. Eğer ısrarla onu yeniden salt teknik bir yönetim tekniği olarak düşünebiliriz diyen varsa bunu ancak bir şartla yapabilir: o da farklı bir dünya görüşünün izdüşümü olarak bu demokrasi kavramını yeniden tanımlamalı ve yeni bir anlam dünyası içinde yeniden yapılandırmayı başaracak bir entelektüel müdahaleyi yapabildiği zaman sağlayabilir. Bugüne kadar bunu yapabilecek bir entelektüel zemin görülmemiştir. Bunun hiç görülmeyeceği anlamına gelmeyeceği de bedihidir. Ancak bu durum zaten demokrasi denilen olguyu bambaşka bir olguya dönüştüreceği için ona demokrasi demek ne kadar doğru olur, o da tartışmaya açık bir konu olarak orada duracaktır.
Batılı temel kavramların ve kodların, batılı epistemeden ve ontolojiden farklı bir şekilde ele alınmasını beklemek hayal olmaktan öte bir şey değildir. Çünkü aynı kavramı başka bir dünya görüşü içinde yeniden tanımlamak ise o kavramı artık bambaşka bir kavrama dönüştüreceği için aynı kelimeyi kullanmanın bir karşılığı oluşmayacaktır.
Eğer gerçekten yeni bir dünyaya uyanmak istiyorsak, bize sunulan ve ağırlıklı yutturulan batılı kavramlarla bir yüzleşme gerçekleştirmek şart olmaktadır. Batıyı kendi bağlamı ve otantik yapısı içinde doğru tanımaktan öte bir şey bizi batılı olmaktan kurtaramaz!
Müslüman entelektüel ve aydın, kendi düşünce sistematiğini doğru anlamalı, batılı düşünce sistematiğini de doğru anlamalı, içinde var olduğumuz yaşam tarzını doğru teşhis etmeli ve ona göre yeni bir dil ve kavram şeması sunmalıdır. Gerisi ise sadece kendini aldatmaktan öteye geçmemektedir.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *