‘Müslüman toplumu artık kendi yaklaşımını ortaya koymalıdır’

‘Müslüman toplumu artık kendi yaklaşımını ortaya koymalıdır’

“Günün ihtiyacı, yeni egemenlik kavramlarını formüle etmek ve modern dünyada özgün bir Müslüman adalet biçiminin neye benzeyeceğini ifade etmektir. Müslümanlar, Batılı modernite, egemenlik ve adalet kavramlarının aksine, yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde yeni siyasi ve sosyal teori olanaklarını keşfetme konusunda yaratıcı olmaktan çekinmemelidir.”

Adalet ve özgürleşmeye yönelik Müslüman bir yaklaşımı ifade etmenin zamanı geldi

Şeyh M A Kholwadia / El Cezire

Filistinli olmayan milyonlarca kişi Amerika, Avrupa ve diğer kıtalardaki sokaklarda İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşını protesto etmek için yürüdü. Dünya genelinde binlerce öğrenci de acımasız işgale ve toplu katliamlara karşı öfkelerini dile getirdi. Amerika Birleşik Devletleri ve diğer yerlerdeki kamuya açık etkinliklerde politikacılara karşı son zamanlarda ortaya çıkan muhalefet patlamaları da dünyanın hissettiği küçümsemenin boyutunu göstermektedir.

Savaşa karşı bu sesler ve protestolar kesinlikle dünya kamuoyunu değiştirdi ve İsrail daha önce sahip olduğu ‘iyi’ imajını kaybetti. Yine de Gazze’deki ölümleri durdurabilecek konumda olanlar “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır” iddiasına inatla bağlı kalmaya devam ediyor.

Peki, politikada büyük bir değişim ya da kaymaya neden olmak için ne yapılabilir ya da yapılmalıdır? Müslüman toplumu kendi payına ne yapabilir? Sivil eylem ve baskıya karşı durmak şüphesiz ki gereklidir. Ancak bunlar kısa vadeli taktiklerdir ve kapsamlı bir stratejiden uzaktır.

Benim önerim, biz Müslümanlara açık bir rehberlik sunan Kur’an ayetlerine dayanan, özgürleşmeye yönelik uzun vadeli bir yaklaşıma ciddi bir şekilde bakmaktır.

Dikkate alınması gereken ilk önemli rehberlik, Kur’an’ın, toplum ve toplum işleriyle bir ilgisi yoksa sanatçının sanatını hoş görmediğidir. Eş-Şuara Suresi 225-226. ayetlerde hayal gücünün “bütün vadilerinde dolaşan” ve “yapmadıkları şeyleri söyleyen” şairlerden bahsedilmektedir. Günümüz bağlamında, bu tür şairlerin veya genel olarak sanatçıların karşılığı, sanatları ve entelektüel çabaları gerçeklikle ve sivil katılımla bağdaşmayan “fildişi kule” akademisyenleridir.

Kur’an bir istisna yapar ve iman eden, iyi işler yapan ve böylece sanatlarını gerçek eyleme dönüştüren şairleri “över”. Onlar aynı zamanda Allah’ı çokça anarlar ve böylece Hak ile yaşarlar ve mazlumlar haksızlığa uğradığında hak ararlar.

Kur’an’da bulduğumuz ikinci rehberlik, sivil mücadele karşısında bile akademik katılımın tesis ve teşvik edilmesi fikridir. Tevbe Suresi’nin (9) sonundaki 122. ayet şöyle der:

“Müminlerin hep birlikte (Allah yolunda) savaşa çıkmaları uygun değildir. Keşke her gruptan bir grup (geride kalıp) dini (inceleme ve araştırma yoluyla) anlamaya çalışsa da (savaşa giden) kavimlerine döndüklerinde onlara öğüt verseler, böylece onlar (eylemciler) da öğüt alıp tedbirlerini alsalar.”

Bu, Müslüman toplumunun toplumsal iş bölümü ve faaliyetlerini yansıtan ikili bir görev için açık bir çağrıdır. Bir birim ülkede barış ve adaletin korunmasından sorumlu olabilirken, diğeri eğitim kurumları, düşünce kuruluşları ve STK’lar aracılığıyla öğrenme ve araştırma  yani yazma, araştırma ve politika oluşturma- ile meşgul olabilir. Bu araştırmacılar ve akademisyenler daha sonra politika yapıcılara ve kanun koyuculara içtihat ve siyasete (siyaset) tabi olan kanunlarda reform ve değişiklik yapmaları için tavsiyelerde bulunacaktır.

Müslümanları kısa vadede doğrudan eyleme katılmaya çağırdığımız gibi, Kur’an bizi Müslümanların uzun ömürlü olması için akademik ve araştırma kurumlarını finanse etmeye ve desteklemeye çağırıyor. Bu, modern küresel toplumumuzda henüz test edilmemiş ve denenmemiş bir modeldir. Ancak bunun için tarihsel bir örnek vardır.

Büyük Hint özgürlük savaşçısı Mevlana Mahmud Hasan, Hindistan’daki işgallerine direndiği için İngilizler tarafından I. Dünya Savaşı sırasında Malta’da hapsedildi. Ancak hapisteyken akademik yazılarına devam etti. Savaştan sonra serbest bırakılmasının ardından Darul Ulum Deoband İslam Enstitüsü’nde hem siyasi hem de entelektüel alanda devrimci çalışmalarına devam etti ve bunları birbirlerinin ayna görüntüleri olarak gördü.

Çalışmalarından dolayı, Hint alt kıtasında İngiliz emperyalizmine ve baskısına direnmek için gösterdiği aralıksız çabaların bir takdiri olarak “Şeyh el-Hind” unvanıyla onurlandırıldı. Hem siyasi aktivizm hem de entelektüel angajman alanlarındaki çalışmalarının etkileri, ayrılmaz bir parçası olduğu kurumlar ve hareketler aracılığıyla bugün hala hissedilmektedir. Takipçileri, akademik angajmanı ezilenleri özgürleştirmek için doğrudan eylemden tamamen ayrı görmediler.

Mevlana Mahmud Hasan’ın çabaları kendi zamanına ve 20. yüzyılın başlarındaki İngiliz emperyalizminin kendine özgü koşullarına bağlıydı. Modern sosyopolitik bağlam, benzer şekilde otantik İslami içeriğe dayanan yeni çabalar gerektirmektedir.

Sömürgecilikten kurtulmanın sekülerleştirilmiş dilinin, gerçek ve topyekûn özgürleşme konusunda başarısız olduğu kanıtlanmıştır. Sömürgeleştirilmiş ülkeler emperyalizmin boyunduruğundan sözde kurtulmuş olsalar bile, dünyanın büyük bir kısmı ekonomik, sosyal ve kültürel olarak emperyal güçlerin pençesinde kalmaya devam etmektedir.

Günün ihtiyacı, yeni egemenlik kavramlarını formüle etmek ve modern dünyada özgün bir Müslüman adalet biçiminin neye benzeyeceğini ifade etmektir. Müslümanlar, Batılı modernite, egemenlik ve adalet kavramlarının aksine, yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde yeni siyasi ve sosyal teori olanaklarını keşfetme konusunda yaratıcı olmaktan çekinmemelidir.

Hâlâ Batı emperyal ideolojisi ve siyaset teorisi çerçevesinde kök salmış Müslüman aktivizmi yeterli değildir. Yaklaşımımızı teorik ve pratik düzeyde özgün bir şekilde ifade etmeliyiz.

Eğer modern Müslümanlar baskıya direnme ve adalet için ayağa kalkma konusunda dünya toplumuna bir kez daha öncülük edeceklerse, gerçek kurtuluşun tezahürü için gerekli önkoşullar olan siyasi ve entelektüel mücadeleleri tanıyan iki yönlü bir yaklaşımın alternatifi yoktur.

(Şeyh M A Kholwadia, Chicago, Illinois merkezli bir İslami yüksek öğrenim enstitüsü olan Darul Qasim College’ın kurucusu ve yöneticisidir. Kendisi uluslararası üne sahip bir ilahiyatçı, Müslüman toplum lideri ve öğretmendir. Kendisi aynı zamanda İslam felsefesi alanında bir otorite olarak kabul edilmektedir.)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *