Körfez Araştırma Merkezi’nden ‘Yükselen orta güç Suudi Arabistan’ raporu

Körfez Araştırma Merkezi’nden ‘Yükselen orta güç Suudi Arabistan’ raporu

Merkezi Cidde’de bulunan Gulf Research Center (Körfez Araştırma Merkezi) adlı düşünce kuruluşunun, Suudi Arabistan’ın son dönem dış politika yönelimlerini analiz eden raporunun tam çevirisi yayımlandı.

Gulf Research Center’ın kurucusu ve başkanı Dr. Abdulaziz Sager tarafından yapılan değerlendirme şöyle:

Suudi Arabistan’ın Dış Politikası için Stratejik Öncelikler

Suudi Arabistan, ittifakları genişletmeyi ve daha fazla bağımsızlığı benimsemesiyle nitelenen, giderek daha güçlü hale gelen dış politikasıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Suudi Arabistan politikasında son dönemde görülen yeniliklerin çoğunu anlamanın bir yolu da Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu’nun penceresinden bakmak. Krallık, yenilik için daha elverişli bir ortamı teşvik etmek ve çeşitlendirme gündemini tamamlayan işgücü becerilerine yatırım yapmak için devam eden çabalarını sürdürüyor. Krallık, ekonomisini küresel enerji dönüşümüne ayak uydurabilecek şekilde yönlendiriyor ve Riyad’ı bölgesel ve küresel etkisini arttırarak ve dış bağlarını genişleterek çıkarlarını gözeten önemli bir orta güce dönüştürürken daha bağımsız bir dış politika izliyor. Dolayısıyla Suudi Arabistan’ın küresel düzene ilişkin yapıcı ve gelişen bir bakış açısına sahip olduğu söylenebilir.

Krallığın dış politika öncelikleri arasında ekonomik etki alanını büyütmek, ilişkilerini genişletmek ve hızla çok kutuplu hale gelen dünyada gücünü yansıtmak yer alıyor. Bu hedeflere ulaşmak için çabalayan Riyad, son derece önemli diplomasi ve arabuluculuk girişimlerinde kendisini daha fazla ön plana çıkarıyor. Krallık, hem Suudi Arabistan’ın komşularıyla ilişkilerini geliştirmek hem de Ortadoğu içinde ve ötesinde uzun süredir devam eden çatışmaları çözmek için diplomatik girişimlere ağırlık veren bir dış politika izliyor. Riyad, geleneksel petrol işbirliğinin ötesine geçerek enerji, altyapı, finans ve teknolojiyi de kapsayan kapsamlı stratejik ortaklıklar kurarak küresel diplomasiye aktif bir şekilde katılıyor. Bu, geçmişteki ittifaklardan sapışa işaret ediyor ve Suudi Arabistan’ın dış politikasında daha pragmatik ve uyumlu bir duruşu ortaya koyuyor.

Değişen ittifaklar ve ortaya çıkan zorluklarla dolu bir ortamda Suudi Arabistan’ın stratejik yaklaşımı, küresel sahnede arabulucu ve “tarafsız” bir etki sahibi olarak oynadığı rolde kendini gösteriyor. Bu, Krallığın barış görüşmelerine ev sahipliği yapmasında ve bölgedeki çatışmalara diplomatik çözümler getirmedeki kararlılığında görülebilir. 2023’te Krallık, stratejik hizalanmalar ve küresel sahnede önemli bir diplomatik oyuncu olarak ortaya çıkma yılının bir parçası olarak bir dizi önemli küresel zirveye ev sahipliği yaptı.

Krallığın Bölgesel ve Uluslararası Sahnelerdeki Rolü

Küreselleşme ve birbirine bağlılıkla nitelenen bir çağda, bölgesel ortaklıklar ekonomik büyüme, siyasi istikrar ve kültürel alışverişin önemli itici güçleri olarak ortaya çıkıyor. Güvenliğini korumak ve bölgesel nüfuzunu kullanmak için hareket eden Krallık; Mısır, İran, İsrail ve Türkiye’yi dengeleyerek bölgede hayati bir rol oynuyor. Suudi Arabistan’ın bölgedeki çeşitli uzlaşma çabalarındaki rolü, Arap halkları için ilişkilerin güçlendirilmesi kampanyalarında itici güç görevi görüyor.

Farklılaşan çıkarlar ve çeşitli silahlı çatışmalarla boğuşan bölgede Krallık, yeni bir rota çizmek için yenilenmiş diplomatik beceriler ve incelikler gösterme çabalarını sürdürüyor. Krallık son olarak 9 Şubat 2024’te Mısır, Ürdün, BAE ve Katar dışişleri bakanlarının katılımıyla Arapların Gazze krizine ilişkin tutumunu geliştirmek üzere Riyad’da Bakanlar Toplantısı Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı. Krallık için öncelik, Gazze’deki mevcut krizi sona erdirmek, ateşkese odaklanmak, İsrail’in Gazze’den çekilmesi ve Gazze’ye insani erişim. Riyad, İsrail de dahil, bölgede güvenlik ve istikrara giden tek yolun bir Filistin devletinin kurulmasından geçtiğine inanıyor.

Gazze’deki çabalarına ek olarak Suudi Dışişleri Bakanlığı, Kasım 2023’te Gazze’de bir ateşkesi desteklemek üzere uluslararası pozisyonları harekete geçirmek için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerine tur düzenleyen bakanlar komitesine liderlik etti. Krallık ayrıca durumu yatıştırmak ve uluslararası insani yardım çabalarına destek sağlamak amacıyla ileriye dönük yolları tartışmak üzere Arap ve İslam ülkelerindeki ortakları harekete geçirmek için Arap-İslam Olağanüstü Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı. Zirve kapsamında Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’la İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ilk kez bir araya geldi.

Krallık diğer birçok bölgesel meselede de rolünü genişletti. Bu, Cidde’de Sudan Silahlı Kuvvetleri ve Hızlı Destek Güçleri temsilcilerini bir araya getirerek Sudan’daki çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan birkaç Sudan Barış Görüşmesi’ne ev sahipliği yapan Suudi Arabistan’ın, yabancı uyrukluların tahliyesini ve Sudan’da ateşkes sağlanması için arabuluculuk çabalarına öncülük etmesini de içeriyor. Ayrıca Eylül 2023’te Suudi Arabistan Riyad’da Husilerin liderliğindeki heyetlerle ateşkes görüşmeleri gerçekleştirdi ve Krallık, Yemen’de uzun zamandır süregelen savaşı sona erdirmek için kalıcı bir ateşkes müzakere etme çabalarını sürdürdü. En önemlisi, Krallık 19 Mayıs 2023’te 32. Arap Birliği Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı ve 10 yıldan uzun süredir ilk kez 22 Arap ülkesinin tamamından temsilciler katıldı. Zirve iki açıdan dikkat çekiciydi: Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın katılımı ve Suriye’nin Arap dünyasına yeniden entegrasyonu ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin ziyareti ve onur konuğu olarak katılımı.

Uluslararası düzeyde Suudi Arabistan, birkaç zirveye ve çeşitli uluslararası bloklarla bakanlar toplantısına ev sahipliği yaptı. Buna, iki bölge arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve derinleştirilmesini ele alan 50 Afrikalı liderin katıldığı Suudi-Afrika Zirvesi de dahil. Genel olarak Krallık, Afrika ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmeyi, daha geniş ufuklara yaymayı ve çeşitli siyasi, ekonomik ve kalkınma alanlarında verimli ortaklıklar kurmayı amaçlıyor. Krallık ayrıca, Suudi Arabistan’ın 2030’a kadar sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için Karayip bölgesindeki ülkeler gibi uluslararası ortaklarla birlikte çalışma kararlılığını vurguladığı 2030 Vizyonu’na uygun olarak gelir kaynaklarını çeşitlendirme çabası bağlamında ilk Suudi-Karayip (CARICOM) Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı.

Suudi-Rus Ortak Komitesi, Ekim 2023’te Moskova’da düzenlenen 8. oturumunu gerçekleştirdi. Toplantı sırasında komite, iki ülke arasında enerji, ticaret, ekonomi ve yatırım dahil çeşitli kritik alanlarda işbirliğini geliştirme yolları üzerinde anlaştı. Riyad, Ekim 2023’te Körfez İşbirliği Konseyi (KİK)-Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) Zirvesi’ne ev sahipliği yaparak iki dinamik bölgeyi birbirine bağlama ve bloklar arası bağlantıyı genişletme yönündeki ortak hedefi vurguladı. Dikkat çekecek şekilde Krallık, 7 Ekim’de Gazze’de meydana gelen ve bölgenin değişken güvenlik ortamının bir kez daha altını çizen saldırıların hemen ardından gelmesine rağmen toplantıdan vazgeçmedi. Suudi Arabistan ayrıca Ağustos 2023’te yaklaşık 30 ülkeden ulusal güvenlik danışmanlarının katıldığı Ukrayna Krizi konulu Cidde Toplantısı’na ev sahipliği yaptı. Stratejik ve siyasi diyalogların devamı olarak Cidde, Temmuz 2023’te KİK-Orta Asya (C5) Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı. Körfez ülkeleri, Orta Asya’da toplu ve bireysel olarak yeni diplomatik ve ekonomik bağlar kurarken, her iki bölge de enerjiyi, özellikle de yenilenebilir enerji kaynaklarını artan ilişkilerinin merkezine yerleştirdi.

Suudi-İran Yakınlaşması

Hiçbir şey Suudi Arabistan’ın bölgede gerilimi azaltmadaki kararlılığını İran’la yakınlaşması kadar net bir şekilde ortaya koyamaz. Süregelen gerginlikler ve bölgesel rekabet, ilişkilerin ilerletilmesinde dikkatli bir gözetim gerektiriyor ve bu nedenle Krallık ihtiyatla ilerliyor. İran’ın taahhütlerini yerine getirmemesi ve bölgede şiddet içeren davranış ve faaliyetlerde bulunmasına dair geçmişten gelen bir endişe var. Bu endişe, özellikle 7 Ekim’deki gibi son olaylar ve İran’ın Gazze Savaşı’ndaki tutumu ışığında, İran destekli Husi örgütünün Kızıldeniz’deki saldırıları ve gerginliği tırmandırması nedeniyle daha da arttı. Gazze’deki kriz, İran’ın Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husiler ve Irak’ta İran yanlısı Şii milisler aracılığıyla bölgesel istikrar ve güvenliğe zarar verecek şekilde “direniş eksenini” sürdürme niyetinde olduğu gerçeğinin altını daha da çizdi.

Krallık aynı zamanda Tahran’la diyalog kanalını açık tutma ve gerilimin azalmasına önayak olabilecek iletişimi sürdürmekte de kararlı. Zaman içinde Suudi Arabistan, İran’ın Suudi Arabistan’ın bölgedeki güvenlik çıkarlarını güvence altına alan ve bunlarla çelişmeyen istikrarı bozucu çabalardan uzak durma kararlılığını göstermesini isteyecektir. Sürecin gerilimin azaltılmasından normalleşmeye doğru ilerlediğini görmek için Tahran’dan gelen stratejik düşüncede köklü bir değişikliğe ihtiyaç var.

Riyad’ın Pekin ve Washington’la İttifakları

Krallık, güvenlik ortağı olarak ABD’nin yerini hiçbir şeyin tutamayacağının farkında. Buna ek olarak Riyad, diğer güçlerle kurabileceği ittifakların sınırlarının da farkında. Suudi Arabistan’ın ulusal ve bölgesel çıkarlarını politikalarında ön planda tutma ve uluslararası düzeyde herhangi bir kampla özdeşleştirilmeme kararlılığı son yıllarda daha belirgin hale geliyor. Krallık, güvenlik ortağı olarak ABD’yi değiştirmenin bedelinin yüksek olduğunu biliyor ancak aynı zamanda fırsatların ve diğer ortaklarla ilişki kurmamanın, onlarla bağ kurmamanın veya stratejik ilişkileri güçlendirmemenin riskinin daha yüksek olduğunu da biliyor.

Krallık ayrıca ABD ve Çin arasında bir çekişme noktası haline gelmek istemiyor ve bunun kendileri için bir ya o, ya da öteki seçimi olmadığını açıkça belirtti. Pekin ya da Washington’dan biriyle ilişki kurmak bir kazan-kaybet durumu olarak görülmemeli. Krallığın kendi bakış açısından bölgesel güvenliği sağlamak için en iyi olanı yapmak öncelikli olacak. Bu durum İran-Suudi yakınlaşmasında kolaylaştırıcı olarak Çin’in seçilmesinde açıkça ortaya çıkmıştır. İran söz konusu olduğunda ABD’nin gerilimi azaltma cephesinde sonuç alamayacağını bilen Riyad, Suudi ulusal çıkarlarının merkezinde yer alan bir anlaşmayı sağlamak için Pekin’e başvurdu.

Suudi Arabistan’ın diğer güçlerle yakınlaşması, Körfez’de ABD’nin Körfez’e olan bağlılığına dair artan ve süregelen endişelerle de bağlantılı ki bu da Amerika’nın güvenlik rolüne olan güvenin azalmasına ve ABD-Körfez İşbirliği Konseyi ilişkilerinin gücünde giderek büyüyen bir uçuruma yol açıyor. Bu bağlamda Suudi Arabistan, örneğin Rusya ve Çin’le daha iyi bir anlayış geliştirme yönünde adımlar atıyor.

Krallığın ABD’yle ilişkilerine gelince, her iki ülke de 70 yılı aşkın süredir devam eden yakın işbirliğine dayanan köklü güvenlik ilişkilerine sahip. Ancak ABD’nin Krallığın ve Körfez ülkelerinin endişelerini dinlemeyi reddetmeyi sürdürmesi nedeniyle ABD-Suudi ilişkileri zaman zaman gergin bir hal alıyor. Körfez bölgesinde ve tüm Ortadoğu’da yükselen tansiyon göz önüne alındığında, tüm bunlar Krallığın son yıllarda bölgesel gerilimleri azaltma ve ilişkileri daha işbirlikçi bir zemine oturtma çabalarını baltalıyor. Dolayısıyla gerilimin daha da tırmanmasını önlemek için ABD’yle Riyad arasında net bir uyum sağlanması acil bir ihtiyaç. ABD, geniş Ortadoğu’da orta ve uzun vadeli güvenlik ortamı söz konusu olduğunda hâlâ en önemli aktör. Ancak son birkaç on yıldır izlediği tutarsız, dağınık ve kararlı olmayan politikalar bölgenin uzun vadeli istikrarını tehlikeye atıyor. Dahası, şu anda ABD bir kez daha Körfez’deki müttefiklerinin tavsiyelerini dikkate almıyor. Bu durumun değiştirilmesi gerekiyor, aksi takdirde iki taraf arasındaki görüş ayrılığı artmaya devam edecek. Suudi Arabistan ve Arap ülkelerinin çoğunluğu ABD’nin mevcut bölgesel stratejisinin öngörüsüz olduğuna ve istikrarını uzun vadede sürdüremeyeceğine inanıyor.

Çin söz konusu olduğunda, ekonomik işbirliği ve stratejik ortaklıklarda atılan olumlu adımları kabul etmekle birlikte, başta Suudi Arabistan olmak üzere KİK ülkeleri arasında Çin’in bölgesel istikrarda daha da etkili bir rol oynayabileceğine dair ortak bir inanç var. Büyük resme bakıldığında Çin, geleneksel politikasını yeniden şekillendirerek sadece kendi bölgesinde istikrar ve güvenliği dengelemekten çıkıp istikrarlı enerji akışını sağlamaya ve KİK’le yakınlaşma alanlarını genişletmeye çalışıyor. Krallık, Çin’i çatışmaların çözümüne ve bölgesel barışa önemli ölçüde katkıda bulunma potansiyeline sahip önemli bir küresel oyuncu olarak görüyor.

Aralık 2023’te gerçekleşen Çin-Suudi Arabistan-İran üçlü ortak komitesinin ilk toplantısında Çin, Riyad ve Tahran arasındaki ilişkileri geliştirme sürecini ilerletmek için üç öneri sundu. İlk öneri, Suudi-İran uzlaşma stratejisi kararının sürdürülmesinin ve iletişim ve işbirliği yoluyla karşılıklı güvenin geliştirilmesinin önemini vurguladı. İkinci olarak Pekin, halklar arası etkileşimin aktif bir şekilde araştırılmasında daha fazla ilerleme kaydedilmesini önerdi. Üçüncü olarak Çin, Ortadoğu’da dış müdahalenin reddedilmesi çağrısında bulundu. KİK ülkeleri Çin’in bölgedeki diplomatik rolünü yakından takip ediyor.

Çin’in diplomatik nüfuzuyla olumlu diyaloğun teşvik edilmesi ve istikrarın desteklenmesinde yapıcı bir rol oynayabileceği beklentisi var. Ancak Krallık, Çin’in bölgedeki diplomatik rolünü fazla abartmamalı. Bu aşamada Çin’in “bölgesel istikrar sağlayıcı” olarak hareket etmeye ve bölgede ve daha geniş anlamda Ortadoğu’da daha geniş bir diplomatik rol üstlenmeye gerçekten hazır olup olmadığı henüz belli değil.

BRICS Üyeliği

BRICS’e dahil olma yönündeki adım aynı zamanda Suudi Arabistan’ın bölgenin küresel kalkınmasını ve ekonomik işbirliğini desteklemek üzere güçlü ekonomik ortaklıklar geliştirmek ve inşa etmek için diplomatik çaba sarf etmedeki tutumunu da vurguluyor. Krallık’tan gruba üyeliğinin statüsü konusunda resmi bir teyit gelmemiş olsa da bu genişleme BRICS içinde jeopolitik ve ekonomik gündemlerin giderek daha fazla örtüştüğüne işaret ediyor. Bu, Suudi Arabistan’ın istikrarlı enerji piyasalarını korumak için güvenilir bir enerji ortağı olarak sağlamlaştırılmasını da içeriyor. BRICS’in genişlemesi aynı zamanda dünyayı yönlendirme kuvvetini güçlendirmek için Güney-Güney işbirliğini geliştirmeyi amaçlıyor. Krallık için BRICS üyeliği yeni işbirliği mekanizmaları getirecek, kalkınma amaçlı rolünü daha da güçlendirecek ve Küresel Güney ülkeleriyle siyasi ve ekonomik işbirliğini genişletmek için ek bir platform sağlayacak.

Suudi Arabistan için BRICS üyeliği başka ittifak seçenekleri sunacak olsa da bu, ittifaklarını daha da doğuya kaydırdığını göstermeyecek. BRICS’in BRICS+ formatına genişlemesi, BRICS’i gelişmekte olan dünyada uzlaşma ve diyalog için potansiyel olarak daha cazip bir kurum haline getiriyor. Suudi Arabistan gibi ülkelerin de dahil olmasıyla, küresel düzenin Batı’nın gözünde geleneksel olarak “kabul edilebilir” ortakların ötesine geçmesi mümkün. Jeopolitik fırsatını değerlendiren Suudi Arabistan, BRICS+ ülkeleri gibi, bu ivmeyi yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç ve gereksinimlerini daha iyi temsil edebilecek mekanizmalar yaratma potansiyelini keşfetmek için kullanıyor.

Bu nedenle BRICS’in genişlemesi, son 70 yıldır var olan küresel düzenin çok taraflı sistemini yıkmaya yönelik kasıtlı bir girişimden ziyade daha sembolik görülmeli. Krallık için özellikle ABD’yle güçlü bir ittifakı sürdürmek hâlâ temel dış politika gündem maddesi. Buna ek olarak Krallık, G20 gibi gruplardaki hayati konumunun da farkında ve bunun herhangi bir şekilde etkilenmesini engelleyecek. Küresel Güney’in yeni bir tür şeffaf ve kapsayıcı çok taraflı işbirliği talep ettiğine dair işaretler var. BRICS böyle bir işbirliğinin test edilebileceği bir mekanizma.

Sonuç

21’inci yüzyılın jeopolitik manzarası, geleneksel küresel güçlerin hakimiyetine meydan okuyan yükselen güçlerle birlikte potansiyel bir dönüşümsel değişime tanıklık ediyor. Bu bağlamda Suudi Arabistan Krallığı, yeni bir dünya düzeninin hatlarının şekillenmesine katkı sağlayan ve önemi giderek artan bir oyuncu olarak ortaya çıkıyor. Krallığın daha geniş bölgesel ve uluslararası angajmanının merkezinde ekonomik devletçiliğin önceliği göz ardı edilemeyecek bir husus. Suudi Arabistan geçmişin jeopolitik stratejilerini tekrarlamak yerine, bağlanabilirlik ve daha geniş pazarlara ve ağlara erişim üzerine kurulu yeni jeoekonomik stratejiler geliştiriyor. Genel olarak, Suudi Arabistan kendisini küresel ilişkilere esnek ve pragmatik bir yaklaşımla yaklaşan etkili bir oyuncu olarak görüyor. Krallık, önemli diplomatik ağlarda söz sahibi olma ve gelişen küresel düzende etkili olma arzusunda.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *