Afganların istemediği ‘kapsayıcı’ Afgan hükümeti

Afganların istemediği ‘kapsayıcı’ Afgan hükümeti

Taliban, iktidarı, savaş ağaları ve yozlaşmış eski yetkililerle paylaşmak istemiyor, Afgan halkı da bunu istemiyor. Çünkü, ABD’nin Afganistan’ı işgalini takip eden Bonn Konferansında ülkenin sürgündeki ve nefret edilen savaş ağalarına temiz bir sayfa açılmış ve müteakip güç paylaşımı düzenlemesine katılma fırsatı verilmişti.

Obaidullah Baheer / El Cezire

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres 18 Şubat’ta Katar’ın başkenti Doha’da Afganistan özel temsilcilerinin katılacağı bir toplantıya ev sahipliği yapacak. Taliban, diğer Afgan siyasi paydaşlar ve Afgan sivil toplum temsilcilerinin de katılacağı toplantıya bir heyet göndereceğini daha önce teyit etmişti.

Bu toplantı, BM Afganistan Özel Koordinatörü Feridun Sinirlioğlu’nun ülkedeki duruma ilişkin Kasım ayında yayınladığı raporda (PDF) sunduğu tavsiyelerden birini yerine getirmek üzere düzenleniyor.

Her ne kadar raporda uluslararası toplum ile Afgan paydaşlar arasında güven arttırıcı önlemlere odaklanılması gerektiği vurgulansa da, bu da, siyasi açıdan hassas olmayan olası işbirliği alanlarının belirlenmesi anlamına gelecektir. Bunların başında Afganistan’da kapsayıcı bir hükümetin kurulması meselesi gelecektir. Bu talep bölgesel ve uluslararası aktörler tarafından Taliban hükümetinin tanınması için temel ön koşullardan biri olarak yinelenmektedir. Bir çatışma sonrasında kapsayıcı bir yönetişim arayışı rutin bir diplomatik müdahaledir.

Dışlanmanın yarattığı mağduriyetleri giderebileceği ve şiddetin yeniden ortaya çıkmasını önleyebileceği için kapsayıcılığın barışın inşasında hayati önem taşıdığı düşünülür. Ancak bu terim Afgan halkı için nahoş anıları çağrıştırmaktadır çünkü onlara ABD’nin Afganistan’ı işgalini takip eden Bonn Konferansı’nı hatırlatmaktadır ki bu konferansta ülkenin sürgündeki ve nefret edilen savaş ağalarına temiz bir sayfa açılmış ve müteakip güç paylaşımı düzenlemesine katılma fırsatı verilmiştir.

Savaş ağalarının bu şekilde sürece dahil edilmesi, işlenen suçların cezasız kalması anlamına geliyordu ve Afganistan’da devlet inşasına yönelik müteakip girişimlerin başarısız olmasında hayati bir rol oynadı.

Savaş ağaları aynı zamanda Taliban’la yürütülen barış sürecinin de bozguncularıydı ve bu sürecin başarısızlıkla sonuçlanması Kabil’in Ağustos 2021’de Taliban güçlerinin eline geçmesine yol açtı.

Taliban, bu terimin halkta uyandırdığı olumsuz duyguları kendi lehine kullandı ve diğer Afgan siyasi güçlerini hükümetine dahil etmek için uluslararası baskıya boyun eğmeyi reddetti. Böyle bir baskıyı Bonn Konferansı deneyimini tekrarlamaya yönelik bir girişim olarak gördüğünü açıkça ortaya koydu. Afgan halkı savaş ağalığının Afganistan’a geri dönmesinden korktuğu için bu popüler olmayan bir hareket değildir.

Hâlâ iktidarda gözü olan bu sürgündeki savaş ağalarından bazıları, siyasi muhaliflerine saldırıda bulunmakla ve ABD işgali sırasında savaş suçu işlemekle suçlanan Abdul Raşid Dostum ve 1993 yılında Kabil’in batı bölgesinde 1.000 kadar insanın katledildiği Afşar katliamından sorumlu savaş ağalarından biri olan Abdul Resul Sayyaf’tır.

Afşar katliamına ve Afgan iç savaşına da karışmış olan merhum Ahmet Şah Mesud’un oğlu Ahmet Mesud da son zamanlarda siyasi bir aktör olarak ortaya çıktı. Şu anda sürgündeki savaş ağalarını ve babasının müttefiklerini Taliban’a karşı savaşmaları için bir araya getirmeye çalışıyor ve yabancı hükümetlerden fon arıyor.

Savaş ağalarının yanı sıra, önceki hükümetin çok sayıda eski Afgan yetkilisi de iktidara geri dönme arzusunu dile getirdi. Bunların birçoğu büyük çaplı yolsuzluk ve hatta uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlanmalarına rağmen Afganistan’ın geleceğine ilişkin görüşmelere dahil ediliyor.

Doha’daki toplantıya savaş lordlarından veya diğer sorunlu siyasi aktörlerden herhangi birinin katılıp katılmayacağı belli değil. Davet süreci şeffaf değildi ve Taliban’ın, Afgan katılımcıların seçiminin liderliği tarafından kabul edilmemesi halinde katılmayacağı uyarısında bulunması nedeniyle bazı tartışmalı figürlerin dahil edilmeye çalışıldığı görülüyor.

Eğer Doha’daki toplantı Taliban’la köprüler kurmanın yollarını bulmayı amaçlıyorsa, o zaman savaş lordlarının ve kötü şöhretli eski Afgan yetkililerin dahil edilmesinin zorlandığı bir yer olmamalıdır. Böyle bir hareket, Taliban’ı angajman konusunda daha isteksiz hale getireceği için ters etki yaratacaktır.

Taliban hükümetine daha geniş katılım konusu, yeterince güven inşa edildiğinde ve ivme yaratıldığında gündeme getirilebilir.

Gelecekte kurulacak bir hükümette kimlerin yer almaması gerektiği açık olsa da Taliban dışındaki siyasi güçlerden nitelikli ve güvenilir isimler bulmak zor olabilir. Zira 2001-2021 yılları arasında ülkedeki seçimlere defalarca hile karıştırılmış ve Afgan halkının iradesini kimin temsil ettiği belirsiz hale gelmiştir.

Nihayetinde Taliban’ın kendi hareketinin dışında kimleri hükümete dahil edeceğini seçmesine izin verilmelidir. Bu ideal bir sonuç değil ancak mevcut statükoya göre bir gelişme olacaktır.

Taliban’ın iktidar üzerindeki mevcut tekelini kırması talebi, eğer gerçekleşecekse, farklı bir çerçeveye oturtulmalıdır. Kapsayıcılık terimi sadece Taliban için bir başlangıç olmamakla kalmıyor, aynı zamanda Afganistan toplumunda kötü anıları çağrıştırıyor.

(17/02/2024)

(Obaidullah Baheer, Afganistan’daki Amerikan Üniversitesi’nde Geçiş Dönemi Adaleti alanında öğretim görevlisidir. Avustralya’daki New South Wales Üniversitesi’nden Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans derecesine sahiptir. Araştırması “Taliban ile Müzakereleri Engelleyen Düşünsel ve Yapısal Faktörler Üzerine Bir Çalışma” başlığını taşımaktadır.)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *