Ercümend Özkan Mirasına Kısa Atıflar

Ercümend Özkan Mirasına Kısa Atıflar

Kur’an İslamını öne çıkaran ve fikri hareketi esas alan Ercümend Özkan’ı yakından tanıyan kardeşlerimiz onu farklı yönleriyle kısaca değerlendirdi.

Kıymetli okuyucularımız!

Gazze’deki büyük ‘yüzleşme’yi de göz önünde bulundurarak, dergimizin kurucusu Ercümend Özkan’ın düşünce ve siyasetindeki tutarlılık üzerine kısa bir ufuk turu yaptık. Özkan’ı ya da en azından fikir ve hareketini yakından tanıyan kardeşlerimiz onu farklı yönleriyle değerlendirdiler. Katkıda bulunanlara teşekkür ediyor, Ercümend Özkan’a da rahmet ve mağfiret diliyoruz.

İKTİBAS

***

Güzele Dost, Yanlışa ve Çirkine Düşman Bir İnsan

Memduh Kars

Ercümend Özkan düşüncesinde fikrî liderlik esastı. Bu düşünce, dini Kur’an’dan ve Rasûlullah’ın uygulamalarından öğrenme, İslam’ın kendine has siyasi bilincine sahip çıkma, İslam’ın ancak kendi metodu ile hayata hâkim kılınacağı fikrine dayanıyordu. Bu düşüncenin Türkiye’de tevhidî uyanış sürecinin başlatılmasında çok ciddi katkısı oldu. İslamî davanın liderini sarıklı, sakallı bir şeyh tipinde hayal edenler ve bir de İslamî sorumluluklarının gereğini yerine getirmeyi gözleri kesmeyenler türlü bahanelerle davadan ayrıldılar. 1979’daki İran İslam Devriminin Türkiyeli Müslümanlar üzerindeki etkisini kırmak için 12 Eylül 1980 askeri darbesi yapıldı. Darbenin palazlandırdığı bazı cemaat ve tarikatlar E. Özkan ve arkadaşlarına adeta savaş açtılar. Kurulu düzenin görevli kişileri karalama, tahkir ve tezyif oklarını üzerimize gönderiyorlardı. Biz ise bilinçle, sabırla, umutla direndik ve Müslümanca tavrımızı hiç bozmadık. 1 Ocak 1981 günü yayın hayatına başlayan İktibas Dergisi, bir anlamda bize saldıranlara cevabımızdı. Ercümend Özkan 1992 yılında giriştiği İslamî Parti kurma teşebbüsüyle, İslamî mücadelede çok önemli bir aşamaya gelindiği kanaatinde olduğunu göstermişti. Olaya yüzeysel bakanlar RP gibi bir parti varken ikincisine ne hacet var gibi tuhaf yaklaşımlar sergilediler. Diğer yandan Özkan’ın, cepheyi terk eden bazı arkadaşları bu çalışmadan yan çizdiler ve neticede İslamî Parti teşebbüsü akîm kaldı. İslamî Parti’nin tüzüğü Kur’an’ı esas alıyor ve küfür rejimlerini bütün müesseseleriyle reddetme esasına dayanıyordu. Ercümend Bey bütün bu çabaları güzele dost, yanlışa ve çirkine düşman bir insan olduğu için gösteriyordu. Bir insan olarak elbette onun da hataları, eksikleri vardı. Biz onunla birlikteliğimizden Allah’ın razı olacağı umudunu hep taşıdık. Ona Allah’tan rahmet diliyorum.

Buzkıran Olarak Ercümend Özkan

Elif İsmailoğlu

Bugün yapayalnız bırakılmış Gazze halkına Allah’ın yardımından başka, adına “Müslümanım” diyen hiçbir devlet yardım elini uzatmıyor. Gazze Müslümanları batının çalışmaları sonucu tek başlarına kalmışlardır. Ercümend Özkan da birçok kez sistem tarafından olsun adına Müslümanım diyen topluluklar tarafından olsun yalnızlaştırılmış, ömrünün bazı zamanlarında. Buna rağmen hiçbir zaman Allah’ın ipini bırakmamış, inandığı şey uğruna savaşmış, mücadelesini asla terk etmemiştir. Yalnızlığa yenilmemiş, dimdik ayakta kalabilmiştir. Kendi tabiriyle adeta bir BUZKIRAN gibi…

Ercümend Özkan’ın Siyaset Düşüncesi ve Tutarlılık

Mustafa Bozacıoğlu

Merhum Ercümend Özkan’ın belki de en çok öne çıkarılması ve vurgulanması gereken özelliği adanmışlığı, teorisi ile pratiğini eş zamanlı olarak ve sahih temelleri referans alarak bir bütünlük içinde edinip sunması, tutarlılığı, bırakın malını mülkünü, ömrünü inandığı dininin anlaşılması, yaşanılması ve dahası onun iktidar, hükümferma olması yolunda vakfetmesi, feda etmesidir. Doğru düşünceyi ve doğru düşünceden kaynaklanan doğru davranışları öncelemesidir. Bu yolda yılmadan, taviz vermeden, kişi ve kurumlara (beşerî ideolojilere/izm’lere) eklemlenmeden her ne pahasına olursa olsun istikamet üzere kalması ve bu uğurda her bedeli ödemeyi göze almasıdır.

Bir dönem çıkarıldığı mahkeme heyetine; ‘Siz bana yüz yıl ceza verseniz. Rabbim de bana yüz bir yıl ömür verse, yine çıkıp İslam’ın iktidarı için çalışacağım’ beyanı, başka söze hacet bırakmayacak kapsam ve niteliktedir.

O’nun siyaset düşüncesi de ilhamını Kur’an’dan ve onun uygulaması, pratiği olan sahih sünnetten almaktadır. ‘İnsanların umurunun’ herkesin umurunda olmak gerekliliği ‘siyaset’ olarak alındığında, insanların umurlarını (canını feda edercesine) umursaması ve insanların içinde bulunduğu ilişkiler onun ‘siyaset’ düşüncesini de öne çıkarmasına, öncelemesine sebep olmuştur. Birilerinin ‘şeytandan kaçar gibi kaçtığı’(!), birilerinin de taparcasına daldığı güncel politikaların aksine o, ‘ibadetimizle aynı renk ve dokudan olan siyaseti’ olmazsa olmaz/farz görüyordu. Kurmayı düşündüğü ‘İslami Parti’ olgusu da bu manada okunmalı ve tekraren Müslümanların gündemine alınmalıdır.

Onun siyaset düşüncesi ‘meşruiyet temelli’ olarak, ‘meşru hedeflere meşru vasıtalarla ulaşılır’ teziyle de uyumludur. Günümüz moda akımlarının, izm’lerinin, demokrasi, insan hakları, özgürlük, laiklik güzellemelerinin hilafına resullerin örnek hayatlarında mündemiç, Rabbimizin rızasına, hak ve hakikate uygun söylem ve eylemleri içermelidir. ‘Siyasetimiz ibadet, ibadetimiz siyasettir’ zira.

Çevresinde kendi gibi düşünüp zamanla reel politikaların, beşerî algıların güdümündeki partilerin teklifleriyle aklı-fikri çelinenlerin ‘Ağabey biz yine senin gibi düşünüyoruz. N’apalım gelip bize teklif ediyorlar.’ dediklerinde ‘Pekiyi, niye gelip bana teklif etmiyorlar. Gidip gelip o bahçenin etrafında dolanır, kuyruk sallarsanız olacak budur!’ diye cevap vermesi hem siyaset düşüncesini hem de tutarlılığını resmetmesi açısından önemli bir anekdot olsa gerek. Onun siyaset algısı, başında da sonunda da ‘sistem’ odaklıydı. Devedeki tüm eğrilikleri vurgulama, bataklığa dikkat çekme sadedinde…

Ona selam ve rahmet olsun! O yolu yol bilip yol edinenlere, yolda kalma cehdini sürdürenlere de selam olsun!

Bu arada bir zamanlar bir şekilde rahmetliyle yolu kesişmiş, aynı havayı solumuş hala da farklı vesilelerle ondan sitayişle bahsedenlere de ‘(…)’ şeklinde, çok şeyler söylenebilecek bir sitem, hakkımız olsun!

Siyasî Bilinç Deyince…

Tarık Özkan

Ercümend Özkan’ın İslami mücadeleye pek çok açıdan katkısı olmuştur elbette. Bugün Gazze’de yaşananları da gördükçe, onun siyasi bilinci ve İslam’ın siyaseti konusundaki katkısı daha bir anlamlı hale gelmektedir. Zira Müslümanların siyasetten uzaklaşması, uzaklaştırılması sonucunda zayıfladıklarını ve vahdeti kaybettiklerini ifade ederdi. Müslümanın hiçbir zaman örgütsüz olamayacağını söyler ve bu örgütlülüğün İslam’ın toplum üzerinde hâkim kılınması için önemine vurgu yapardı.

Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım diyecek kadar ya İslam’ı ya siyaseti anlamamış zihniyetle ciddi bedeller ödeyerek mücadele etmişti. Özkan, bir taraftan onu kendi varlığına tehdit olarak gören rejim, diğer taraftan İslam’ı çarpıtan ve bu çarpık İslam ile toplumu kontrol altında tutmak isteyen sapkınlar tarafından maddi ve manevi olarak sürekli yıpratılmaya çalışılmıştı. Ancak Müslümana yakışacak olan tavizsiz tavrı, Ercümend Özkan kararlı bir şekilde ortaya koydu.

Siyasi şube tarafından defalarca sorguya alınmış, gözaltında tutulmuş ve muhtelif dönemlerde cezaevine konmuştu. Kendisinden dinlediğim aşağıdaki anekdotu aktararak onun davasına olan bağlılığını ifade etmiş olurum diye düşünüyorum. Yine bir gün siyasi şube tarafından gözaltına alınmış ve gözleri de bağlı olduğu halde sorgulanmakta imiş. Kendisine sorulanlara verdiği cevaplardan sonra sorguculardan birisi “Sen bir şeyden korkmaz mısın?” dediğinde o cevap olarak “Elbette korkarım, insan olan korkar. Yalnız aslandan korkana kimse bir şey diyemez de fareden korkana herkes güler. Ben Allah’tan korkuyorum.” diyerek taşı gediğine oturtmuş ve korkulmaya layık olanın sorgucular ya da onların sahipleri değil de Allah olduğunu o şartlarda bile ifade edebilmiştir.

Kitab’ın Ortasından Konuşanlara Kulak Vermek

Şükrü Hüseyinoğlu

Ercümend Özkan’ı Türkiye’deki İslami uyanış süreci açısından özel ve özgün kılan çeşitli özellikleri söz konusuydu. Bu özelliklerden biri de, hem modern cahiliyeye hem de geleneksel cahiliyeye tutarlı ve net bir tavır içinde oluşuydu. Tabi burada kullandığımız “geleneksel cahiliye” terkibine dikkat etmek gerekir. Zira şimdilerde sahih gelenek-muharref gelenek ayrımı yapmadan bütün bir geleneği hâşâ hurafe olarak damgalama ölçüsüzlüğüne tanıklık etmekteyiz. Oysa Özkan ve onun gibi, Kur’an’î uyanış sürecinin asli temsilcileri, sahih geleneği muharref geleneğin tortularından arındırma mücadelesi vermişlerdir, vermektedirler ve bizim kullandığımız söz konusu terkip de muharref gelenek karşılığındadır.

Modern cahiliye ve geleneksel cahiliyeye bütüncül itiraz, aslında Nebevî bir tutum, Nebevî bir gelenektir, tevhid dâvâsının önderleri tüm Nebilerin (a.s.) dâvetlerinin esasını teşkil eder.

Değil mi ki Rabbimiz, biz kullarından “dini kendisine has/hâlis kılmamızı” istemektedir. Rabbimizin bu beyanının hem muharref geleneğin hurafelerinden hem de baştan sona bir hurafeler bütünü olan modern cahiliyeden beri olarak, dini inzal edilmiş saf/katışıksız haliyle doğru anlamayı, hem de egemenliği/hükmü âlemlerin Rabbi’ne has kılmayı kapsadığını kavrayanlar ne yazık ki hep az olagelmiştir.

Modern cahiliyeden kastımız, Allah’ın yol göstericilik ve ahkâmına tâbi olmak yerine, insan hevasına dayalı olarak ihdas edilen dünya görüşleri, ideolojiler ve egemenlik biçimleridir. Dolayısıyla bu durum, sadece son birkaç asrın meselesi değildir. Mekke’de mesela, hem arrafların, kâhinlerin temsil ettiği geleneksel cahiliye vardı, hem de Ebu Cehillerin, Âs b. Vâillerin temsil ettiği modern cahiliye. Rasûlullah (a.s.) ve güzide arkadaşları her iki cahiliyeye karşı mücadele veriyorlardı.

Günümüz modern cahiliyesi, ürettiği birtakım kavramlar üzerinden işletilmekte ve toplumlara benimsetilmeye çalışılmaktadır. Bu kavramların en önemli ve etkili olanlarından biri demokrasidir. Müslümanların coğrafyası yakın tarihte Irak ve Afganistan’a “demokrasi getirilmesi”yle bu kavramın ne menem bir şey olduğunu fiilen tecrübe etmiş olsa da, bazı aklı evveller, aslında küresel emperyalizmin egemenlik ve vesayet düzeneği olan bu mefhuma kendilerince anlam ve işlev yükleyerek onu meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.

Bu noktada Ercümend Özkan’ın, modern cahiliyenin kavramları karşısındaki net duruşu öne çıkmaktadır. Mesela demokrasiyi “Hevaya uyma rejimi” olarak tanımlamıştır ki bu tanıma “12’den vurmak” desek yeridir.

Evet, demokrasi, meselelere yüzeysel bakmakla malul olanların zannettiği gibi bir yönetici seçme tekniği değil, hevaya tâbi olma esasına dayalı bir dünya görüşü, bir egemenlik biçimidir.

Nitekim bugünlerde üç ayı doldurmakta olan bir meşum süreçte “demokrasi”nin ne olduğunu, demokrat ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve onların İslam coğrafyasındaki işgal aparatı durumundaki Siyonist işgal rejimi bir kez daha tüm insanlığa açık şekilde tefsir etmektedirler.

Batılıların sürekli olarak “Ortadoğu’daki tek demokrasi rejimi” olarak nitelediği Siyonist işgal rejimi, Gazze’ye sürekli demokrasi yağdırmaktadır, yağan demokrasi bomba ve füzelerini de bilabedel ABD ve müttefikleri temin etmektedir.

Siyonist işgal şefleri de, Gazze’ye yönelik soykırımlarını “Batılı değerler için savaş” olarak tanımlamaktadır. Evet, “Batılı değerleri”, “demokrasi”yi, “insan hakları”nı tanımak, kavramak isteyenler Gazze’ye bakabilirler.

Oysa Batıyı, “Batılı değerleri”, “demokrasi”yi, “insan hakları” söylemini kavramak, tanımak için illaki soykırımlara tanık olmaya gerek yoktu. Ercümend Özkan gibi, Kitab’ın ortasından konuşan müminlere kulak vermek yeterli olurdu.

Ercümend Özkan ve “Tanıma” Meselesi

M. Kürşad Atalar

Türkiye Müslümanlarının bilinçlenmesi sürecinde Rahmetli Özkan’ın önemli katkıları olduğuna kuşku yoktur. Bu katkının din-siyaset ilişkisi, modernizm, gelenek ve yöntem ana başlıkları altında incelenmesi, tevhid, demokrasi, tasavvuf, hadisler vb alt başlıklar altında da detaylandırılması mümkündür. Ancak, bana göre, Özkan düşüncesinin yüksek çözünürlüklü bir fotoğrafı çekilecek olsa, burada “tanıma” meselesinin merkezi bir konumu işgal ettiği rahatlıkla söylenebilir. Bu düşüncenin temelinde, bir yandan “İslam”ın, öte yandan da “çağ”ın iyi bilinmesi gerektiği vurgusu yatmaktadır. Özkan’ın burada vermek istediği mesaj özetle şudur: çağdaş dönemde “tam tanıma” olmadan Tevhid mücadelesinin başarılı olabilmesi mümkün değildir! Onun düşünce sisteminin en iyi takip edilebileceği yayın organı olan İktibas Dergisi’nin bölümsel dizaynına (özellikle de Kavramlar bölümüne) bakıldığında da, bu, net olarak görülür. Özetle, Özkan’ın mücadelesi, Mehmet Akif’in “İslam’ı asrın idrakine söyletmek” olarak nitelendirdiği gaye uğrunda gösterilen çabaların bir devamı olarak değerlendirilebilir. Afgani, Abduh, İkbal vb. sembol şahsiyetlerin başlattığı “tecdid” süreci, Mevdudi ve Kutup gibi şahsiyetlerle gelişmiş ve Şeriati, İzzetbegoviç ve Özkan gibi şahsiyetlerle de gelişimini sürdürmüştür. Ve bu süreç halen devam etmektedir.

Batıya, Şartlar İcabı Değil İlkesel Tepki

Bünyamin Zeran

Ercümend Özkan, Müslüman bir kimlikle inşa olunmanın şartını Kur’an kavramlarına yaslanmakla mümkün olduğunu ve bunun karşıtı her kavramın da reddedilmesi gerekliliği üzerinde durmuştur. Batılı kavramları savunan Müslümanları ya da batılı kavramlarla uzlaşı içinde olmaya çalışan aklı, benzinle çalışan otomobilin deposuna dizel koymaya çalışmakla benzeştirmiştir. Aracın gitmeyeceği açıktır. Öyleyse iki uzlaşmaz olan hayat biçiminin de kendi olmazsa olmazlarından vazgeçerek yeni bir zeminde uzlaşmaya çalışmalarının, kendi kendilerini inkâr etmek anlamına geleceğini ifadelendirmiştir. Bugün Gazze meselesine baktığımızda “medeni” batının dünyaya pazarladığı kavramların aslında ne kadar boş olduğunu ve sadece bu kavramları pazarlayanların çıkarlarını maksimize ettiğini, geriye kalan tüm dünyanın ateşler içinde yanmasının onlar için bir değer taşımadığını görmüş olduk. Kur’an’ı merkeze alarak düşünen aklın ne kadar ferasetle bakabildiğinin kanıtı bu olsa gerek. Böylesi daha nice güzel düşüncelerle şahitliğini korkusuzca yerine getirmiş o koca yürekli adama rahmetler diliyorum.

İlkeli Boykot

Mukaddes Özkan

1948’de batının himayesinde kurulan İsrail devleti, var olduğu günden beri o toprakların gerçek sahipleri olan Filistinlilerin can güvenliğine kastetti. Dağdan geldi bağdakini kovmaya uğraşıyor. Sık sık bahaneler uydurarak o bölgeyi kan gölüne çeviriyor. Ercümend Özkan, batı dünyasına olan güvensizliğini her fırsatta dile getirirdi. ‘Ben o diyarlardan esen rüzgârı bile sevmem’ derdi. Nasıl olduysa bir ara İsrail elçiliğinin abonelik teklifini kabul etmiş ama daha sonra, İsrail’in savaş dediği soykırım olayları hızını artırınca, ödedikleri parayı toparlayıp geri vermiş ve anlaşmayı bozmuştu. Gerekçesi de Müslümanlarla savaş halinde olanlarla ticaret yapmanın caiz olmadığıydı.

Gündemi Takip Etmesi

Murat Kirişci

Gündemi takip etmek her zaman önemlidir ve dünyaya söyleyecek sözü olanlar için hayati bir unsur olarak kabul edilir. Ercümend Özkan, döneminin, gündemi takip etme konusunda gerçek bir profesyoneli ve güçlü bir öncüsüdür. Değişen ve gelişen olayları önceden fark edebilmek, değerlendirebilmek ve çözüm üretebilmek; konularla ilgili tam bir küre turu atmak, gündemi takip etmek ve elde edilen bilgileri analiz etmek ile mümkündür.

Ercümend Özkan, gündem takibi ve analizi konusunda kendi dönemini aşmış ender insanlardan birisi olarak farkındalık oluşturmuş ve geniş bir perspektif ile iç ve dış olaylara birleştirici bir bakış geliştirmiştir. Özkan’ın gündem takip şekli, anlık olayların gelişimi esnasındaki yanlış rüzgârlara kapılmayı engelleyen, olağanüstü dinamik gündemlerin hızından etkilenmeyen, daha doğru ve gerçekçi analiz yapmayı imkânlı hale getiren bir tarzdır. Gündem çılgın bir nehir gibi akarken, oluşan bu güçlü akıntıda kendine bir yol bulmak ve sonrasında gelecek suların rotasını belirlemek E. Özkan’ın Kur’an’ı merkeze alan düşüncelerinin mevcut olaylar ile olan irtibatının bir sonucudur.

Kur’an İslam’ı Olmayıp da Neyin İslam’ı Olacaktı?

Mehmed Durmuş

Ercümend Özkan ağabey ‘Kur’an İslam’ı’ ya da ‘Kur’an’daki İslam’ tabiriyle İslam’ın kaynağının Kur’an olduğunu ifade ediyordu. Ama o Kur’an İslam’ı tabiriyle hiçbir zaman Rasûlü ve risaleti, Nebî’yi ve nübüvveti dışlayan, namaz gibi ibadetlerden arındırılmış, Peygambersiz bir din tasavvuruna savrulmamış, bilakis bu tür anlayışları İslam’ın önündeki en büyük engel olarak görmüştür. Özkan, Sünneti saç-sakal, entari gibi şekillere indirgeyerek hayattan âtıl kılanların gözleri önüne gerçek Sünneti çıkarıyor, Müslümanları sorumluluklarıyla yüzleştiriyordu. O diyordu ki, Allah’ın Rasûlü Muhammed (sav), kendisine inzal edilmiş olan Kur’an’daki İslam’ı tebliğ etti. Muhammed (as) Allah’ın ortağı değil, elçisiydi.

Özkan, Rasûlullah’ın İslam tebliğini ve bir bütün olarak Kur’an’ı hayata geçirmesini ‘anahtar teslimi’, kusursuz bir iş olarak tavsif ediyordu. “Peygamber’in en büyük sünneti Kur’an’a uymaktı” demekle, Kur’an-Sünnet bütünlüğünü en yalın ama en doğru biçimde anlatmış oluyordu. ‘Kur’an’ demek, Rasûlullah’ı ondan ayrıştırmak demek değildir. Rasûlullah Kur’an’ı tebliğ eden ve onu ilk yaşayan, örneklendirendir. Kur’an’ı ancak Rasûlullah’ın üsvetün hasene oluşuyla birlikte doğru anlarız. Sadece Rasûlullah’ın Kur’an anlayışı doğru/sahih anlayıştır. Hiç kimse Rasûlullah’tan daha dindar olamaz. Özkan’ın söyleminde Kur’an İslam’ı, dinin bütün beşerî ortaklardan arındırılıp, sadece Allah’a has kılınmasının adıydı.

‘Yaz Kızım, Tevkifine!’

Celal Sancar

Ercümend ağabeyle, 1980 yılının 12 Eylülünü müteakip, Taşköprü’den Kırşehir’e sürgün edildikten bir müddet sonra; Hüseyin Alan kardeşimin muhasebe bürosunda karşılaştım ilk olarak. Sohbet, Peygamberimizin “fertten devlete”; hayatıyla ilgili sürece dairdi. Daha önce edindiğim bilgiler, doğrusu dağınık halde idi zihnimde. Ağabeyim konuşurken, dağınık haldeki bilgiler -tabir caizse- yerlerine oturuyor; anlamlı hale geliyordu. Diyaloğumuz, hayatı boyunca devam etti; kendisinden edindiğim usul ve bilgiler de halen hayatıma yön vermeye devam ediyor elhamdülillah. Akideden amele, hayata ilişkin farklı konularda kendisinden azami istifade ettim; memuriyetim süresince görev yaptığım farklı yerlerde ise bunun faydasını her zaman gördüm.

Polis sorgusu ve mahkeme duruşmalarında,(1) cezaevi sürecinde,(2) Batı’ya ait ideolojik fikirler karşısında, gösterdiği, kendisine olan güvenden kaynaklanan tavırları;(3) ayrıca İslam’a ters düşen durumlardaki dirayeti(4) zihnimde yer eden ve hatırımdan çıkmayan davranışlarından sadece birkaçı. Hayat arkadaşı yengemin de ona ayak uyduran ve yeri geldiğinde sergilediği tavır;(5) saygıyla hatırlanacak bir davranış olarak, anılmaya değer.

(1) “Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde başsavcı yardımcısı, sorgulamada bana diyor ki: ‘Siz burada, Hizbuttahrir’in görüşleri paralelinde şeyler söylemişsiniz; Mehmet Çoban öyle yazmış’ diyor. Ben de, ‘Vallahi benim bazı görüşlerimle Mao’nun bazı görüşleri arasında da paralellikler var. Bu paralellikten dolayı ne ben Maocuyum ne de Mao Müslümandır’ dedim. Savcı yardımcısı, ‘Biz’ diyor; ‘devlete itaat ederiz.’ Bu sefer ben kendisine, ‘Namaz kılıyor musunuz?’ dedim. (Kıldığını da biliyorum). Peki, ‘Siz Fatiha’yı değiştirerek mi okuyorsunuz?’ ‘Değiştirerek okunur mu? Aynen okuyorum’ dedi. İki tane siyasi polis şefi’ sorguya çekiyor, o da duyuyor. Dedim: ‘İyyake nabudu ve iyyake nestain’; böyle diyorsunuz değil mi okurken? Yani ‘Ancak sana kulluk eder ve senden yardım dileriz’ diyorsunuz değil mi? Peki, niye değiştirip de ‘Devletim! Ancak sana hizmet verir ve senden maaş beklerim’ şeklinde, okumuyorsunuz? ‘O zaman bu ayetleri değiştirip öyle okuyun!’ dedim. ‘Olur mu öyle, o zaman namaz olur mu? Tamam, senle konuşulmaz; yaz kızım, tevkifine!” (İslami Hareket Üzerine Söyleşi, s. 115)

(2) “Aradan kısa bir zaman geçmişti ki Mucur’dan bir haber geldi; Ercümend, Adana’ya gönderiliyordu. “Niye?”lere, “niçin?”lere cevap arıyorduk ama bir türlü bir cevap bulamıyorduk. Daha sonra öğrendik ki Savcı Bey, “Bu adamı buradan alın, devlet de kurar şeriat da getirir bu!” diye bir kehanette bulunmuş ve bir dilekçe ile beraber bu kehanetini de gereken yerlere bildirmiş. Nakil sebebi de böylece anlaşıldı. Ercümend’in mahkûmlara namaz kıldırmasıyla başlamış olay. Daha sonra gardiyanlar ile cezaevini bekleyen birkaç jandarma da katılınca cemaate; işin sonu devlet kurmaya kadar varmış.” (Mukaddes Özkan, Hatıralarım, s.158)

(3) “Türkeş’in oturduğu ev, orta halli oldukça geniş bir apartman katıydı. Derken laf lafı açıyor, sohbet Türk kültürüne ve yemeklerine kayıyordu. Bir ara makarnanın Batı Trakya’dan gelen bir çeşit olduğu söylendi. Bunun üzerine Ercümend, “Ben, o taraftan esen rüzgârı bile sevmem” deyiverdi. Türkeş bunun ne anlama geldiğini biliyordu anlaşılan ki gülümsemişti. Kastedilenin, “Mustafa Kemal ve onun temsil ettiği dünya görüşü” olduğunu anlamış olduğu, yüzündeki ifadeden ve gülümsemesinden anlaşılıyordu.” (Mukaddes Özkan, Hatıralarım, s. 109)

(4) “Askerlik dönüşü çalışmalarına hız vermiş, geceli gündüzlü koşturuyordu. Bir yandan özel hayatındaki yanılgılara eğiliyor, İslam’a ters düşüp düşmediğine bakıyordu. Çalıştırdığı ajans, İsrail Sefareti ile kupür anlaşması yapmış, parasını peşin almıştı. Kupürler yollanmaya başlanmış, bir iki ay kadar sürmüştü. Müslümanlara fiili savaş halinde olan bir devletle ticari veya başka türlü bir ilişki kurmanın haram olduğunu öğrendiği anda anlaşmayı feshetmiş, sefarete de sebebiyle birlikte bildirmişti. Ödedikleri parayı da binbir güçlükle toparlayıp geri verdi.” (Mukaddes Özkan, Ercümend Özkan Özel Sayısı, Ocak 1996, s. 8)

(5) “Ercümend de o gün evdeydi. Ben bir an soğukkanlılığımı kaybeder gibi oldum, saklanmasını söylüyordum Ercümend’e. O da ‘Peki nereye, somyanın altına girmemi mi bekliyorsun benden?’ diye gülümsedi. Ben de hemen toparlanıp, savunmaya geçtim; ‘Tabii ki hayır. Divan altlarında saklanırken değil de onların karşılarına kendin gibi çıkmanı yeğlerim. Bunu sen de gayet iyi biliyorsun. Beni tanıyorsan, yakınlarımın fareler gibi değil aslanlar gibi olmalarının tercihim olduğunu çoktan anlamış olmalısın’ diye hem söyleniyor hem de ortalığa yeni bir düzen vermeye uğraşıyordum. Yemek masasını dışarıdan bakanların göremeyeceği bir yere salonun kuytu bir köşesine çekip orada Tandoğan’ın getirdiği günlük gazeteleri okuyabilmesi için yer hazırlıyordum. O zamanki evimizin eşyası bir iki somyalı divan, oldukça zengin bir kütüphane, yemek masası ve sandalyelerden ibaretti.” (Mukaddes Özkan, Hatıralarım, s. 127)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *