AB ve NATO arasındaki etkileşim, çoğu AB ülkesinin kendi savunmaları konusunda NATO’ya olan bağımlılıkları ekseninde şekilleniyor. NATO’da hakim güce sahip ABD aynı zamanda savunma sanayisi alanında da kilit bir rol oynuyor ve Avrupa devletleri için bağımlılıklar yaratarak AB politikası üzerinde etki sağlıyor.
Thierry Tardy / AA
Avrupa Birliği (AB) ve NATO ilişkilerinin başlangıç noktasına bakıldığında dikkate alınacak iki unsur ortaya çıkıyor. Birincisi, AB’nin 1990’ların sonunda savunma ve güvenlik konusunda iradesini belli etmesiyle Avrupa’nın savunmasında temel aktör olan NATO’yla ilişkilerinin bir soru olarak ortaya çıkmasıdır. Bahsedilen dönem örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) AB’nin NATO’nun halihazırda yapmadığı neyi getireceğine dair soruların sorulduğu zamandı. [1]
İkinci olarak, AB’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) en başından NATO’nun kriz yönetimi operasyonlarını örnek alarak oluşturuldu. AB, büyük ölçüde NATO’nun Bosna Hersek’te yaptıklarını (Barış İstikrar Gücü, SFOR) tekrarlamak istedi. Kısaca, NATO ve AB’nin ilişkileri başından itibaren hem tamamlayıcılık/işbirliği hem de kriz yönetimi alanındaki rekabetle ilgili.
Anlaşmalar söz konusu olduğunda, kolektif savunma aktörü olarak NATO’yla kolektif savunma dışında bir güvenlik gündemi geliştiren AB arasındaki görev dağılımı oldukça açıktı. Örneğin, AB’nin Maastricht Anlaşması (1992) bu durumu; “Birliğin politikası (savunma alanında), belirli Üye Devletlerin Kuzey Atlantik Antlaşması kapsamındaki yükümlülüklerine saygı gösterecek ve bu çerçevede oluşturulan ortak güvenlik ve savunma politikası ile uyumlu olacaktır.” şeklinde açıklıyor. Bir başka deyişle, AB güvenlik alanında sadece NATO’nun halihazırda yaptıklarına uygun bir gündem geliştirebilir. Yine de 2 organizasyonun ilgili gündemlerini teorik olarak birbirinden ayıran çizgiyi pratikte belirlemek zor olmuş ve AB’nin savunma alanında rol oynama isteği, NATO’yla arasında gerilimlere yol açmıştır.
AB ve NATO’nun birbirlerine etkileri
AB ve NATO arasındaki etkileşim, çoğu AB ülkesinin kendi savunmaları konusunda NATO’ya olan bağımlılıkları ekseninde şekilleniyor. AB’nin son 20 yılda kendi güvenlik kimliğini büyük ölçüde NATO’nun rolüne özellikle bir kriz yönetimi aktörü olarak atıfta bulunarak geliştirmiş olması bu etkiyi kanıtlar nitelikte. Benzer olarak, NATO da kendisini AB’nin savunma projesinden ayırmanın bir yolu olarak, kendi karşılaştırmalı avantajları üzerine bir anlatı geliştirdi. Operasyon boyutunda, 2 organizasyon Balkanların batısında, Aden Körfezi’nde, Akdeniz’de ve Irak’ta paralel operasyonlar yürüttü. Bu operasyonlar 2 organizasyonun kendi özelliklerini ve işbirliği mekanizmasını geliştirmesine neden oldu. Kurumlar arası rekabet bu 2 organizasyonun kendi uyum süreçlerinin de en önemli tetikleyicilerinden biridir.
2016 itibarıyla, AB-NATO işbirliğine ilişkin 3 Ortak Deklarasyon (2016, 2018, 2023), iki aktörün işbirliğini 74 gündem maddesi aracılığıyla kurumsallaştırmasına ve böylece kendi faaliyetlerini bir dereceye kadar şekillendirmesine olanak sağladı.
AB ülkelerinin NATO’ya bağımlılığı
AB ve NATO arasındaki etkileşim, çoğu AB ülkesinin kendi savunmaları konusunda NATO’ya bağımlı olduğu gerçeği ekseninde şekilleniyor. NATO’nun 32 müttefikinden İsveç’in de yakında katılması durumunda 23’ü AB ülkesi ve NATO bu ülkelerin çoğunun ana savunma garantörü olmaya devam ediyor. Bu durum, özellikle Şubat 2022’deki Rusya-Ukrayna savaşından bu yana geçerlidir. Bu da, söz konusu ülkelerin 2 örgütün rollerine ilişkin algılarını etkiliyor. Rusya tarafından tehdit edildiğini hisseden ülkeler (özellikle de Polonya ve Baltık ülkeleri) için NATO, tartışmasız Avrupa’nın savunma aktörü olmaya devam edecektir. Bu ise AB’nin savunmada sadece ikincil role sahip olabileceği anlamına gelir. Kısmen bu sebeple, Avrupa’nın stratejik özerkliği söylemi, ABD’nin ve NATO’nun bu anlatıdan dışlandığını düşünen ülkeler tarafından pek iyi karşılanmadı.
NATO, AB’nin kararlarını etkileyebilir mi?
Bir kurum olarak NATO, daha önce de belirtildiği gibi, NATO’nun savunma alanındaki net konumunun kaçınılmaz olarak AB için “geriye ne kaldığını” belirlemesi anlamında AB’nin kararlarını etkiliyor. Aynı şekilde, ABD veya Türkiye gibi bazı NATO müttefikleri de AB’nin belirli siyasi veya coğrafi alanlarda politika oluşturmasını etkileyebiliyor. Daha spesifik olarak, ABD 1990’lardan itibaren AB’nin savunma sektöründe AB ortaklarına ve NATO müttefiklerine karşı mükerrerlik veya ayrımcılık yapmaması adına bir kontrol mekanizması olarak kilit bir rol oynadı. AB içinde tekrarlanan bu tartışma, ABD etkisini de gösterir nitelikte. ABD aynı zamanda savunma sanayisi alanında da kilit bir rol oynuyor ve Avrupa devletleri için bağımlılıklar yaratarak AB politikası üzerinde etki sağlıyor. Farklı bir bağlamda Türkiye, AB liderliğindeki ve NATO liderliğindeki deniz operasyonları arasında AB-NATO işbirliği (ya da işbirliği eksikliği) gibi hususlarda AB’nin Akdeniz’deki politika yapımını bir dereceye kadar etkilemiştir. Bosna Hersek örneğinde olduğu gibi NATO varlıklarının AB’nin emrine verilebildiği Berlin Plus mekanizması Türkiye’nin AB politikası üzerindeki olası etkisine bir başka örnektir.
Ancak karar alma sürecinin oybirliği ile yönetildiği AB genişlemesi konusunda, AB üyesi olmayan devletlerin ABD gibi AB karar alma sürecini somut olarak nasıl etkileyebileceğini görmek zor. Örneğin, AB katılım müzakereleri konusunda AB ile Türkiye arasındaki zorlu ilişkilerin ABD’nin tutumundan olumlu ya da olumsuz herhangi bir şekilde etkilendiği söylenemez. 1990’larda ABD, liberal bir barış alanının kurulmasını teşvik edecek ölçüde NATO genişlemelerine paralel bir AB genişlemesinden yanaydı, ancak ABD’nin tutumunun AB’de birbirini izleyen genişlemelerin gerçekleşmesi hususunda rol oynadığına dair çok az kanıt var. Aynı şekilde, Haziran 2022’de Ukrayna ve Moldova’ya ve ardından Aralık 2022’de Bosna-Hersek’e adaylık statüsü verilmesi kararı, bir dış etkinin sonucu olmaktan ziyade AB üye devletlerinin kolektif egemen kararı olarak görülebilir
Mütercim: Sena Karataş
[1] Duplikasyon tartışmasına ilişkin Madeleine Albright’ın 1998’de yaptığı ünlü “3Ds” eleştirisine bakınız.
[Thierry Tardy, European College’da misafir profesördür.]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *