İyiliği emredip kötülükten alıkoymak her Müslümana farzdır. İbadetler, helaller, haramlar, siyaset, ticaret, ahlak… İyiliği emretmekle kötülüğü yasaklamak, birbiriyle ilintilidir ve her biri diğerini de içerir. İyilik (maruf) ve kötülük (münker) dinin açıklamasıyla anlam kazanır.
Abdi Keçeli / Venhar
İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak, sadece kişisel olarak yapılması gereken bir mesele değildir. Bu aynı zamanda iktidarında önemli ve öncelikli görevlerindendir. İslam da bütün kamu görevlerinin asıl maksadı iyiliği teşvik ederken kötülüğe mâni olmasıdır. “Mü’minler, kendilerine yeryüzünde bir hâkimiyet verdiğimizde, namazlarını dosdoğru kılarlar, zekâtlarını verirler, her türlü iyiliği emredip yayar, kötülük ve yanlışlıkları yasaklayıp önünü almaya çalışırlar. Bütün işlerin neticede varıp değerlendirileceği yer Allah’ın huzurudur.” (22/41) Bu iki kavramın işlerlik kazanması için insanlar birbirlerini teşvik ederken, hakim erkte insanları bu yolda teşvik etmelidir.
İyiliği emredip kötülükten alıkoymanın siyaset ve yönetimle bağlantısı İslam dünyasında hisbe olarak kavramsallaşmıştır. Hisbe, müslümanların işlerini yürütene farz olan iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak çerçevesindedir. Bu alanda görevlendirilen kişilere de muhtesip denir. Devlet, bu işleri yürüten bir kurum kurar ve işinde ehil olanı bu kurumun başına getirir. Bununla çarşı, Pazar, yollar, köprülerle birlikte “toplumsal terbiyenin ve ahlakî değerlerin kontrolünü sağlamak; çarşı ve pazarda birey ile toplumun huzurunu bozacak, toplumsal düzeni zedeleyecek her türlü hile, yalan vb. şeylere müdahalede bulunmak; çarşı ve pazarda başkalarına eziyet verecek şeylere engel olmak muhtesibin faaliyet alanına girmektedir. Muhtesip iktisadî ve ticarî kontrolü sağlama, riba ve tefeciliğin içinde bulunduğu fâsid alışverişlere engel olma yetkisine sahiptir. Esnafa ait iş yerleri ve dükkânların, kamuya ait yapıların, yol ve su kanallarının denetlemesi muhtesibin görevi kapsamındadır. Eğitim merkezleri adli kurumlar, sağlık merkezleri ve diğer devlet dairelerinin denetimi de muhtesibin yetkisi dâhilindedir.”(1)
İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak, aynı zamanda muhalefetin iktidar karşısında asli görevidir. Muhalefet denince akla, iktidarı indirip yerine geçmek isteyen demokratik muhalefet gelmemelidir. Bu sadece sistem içinde koltuk değiştirmekten ibarettir. Rabbimiz iman edenleri, kötülük ve haksızlık karşısında bizden susmamamızı istemektedir. Bu sadece insanların kendi aralarında hakkı, sabrı, iyiliği yapıp kötülüğü terk etmesi değildir. Aynı zamanda yöneten ve yönetilenlerin bu konuda birbirlerini teşvik etmesidir. İslam da her mümin, iktidarı düzeltmekle yükümlü olduğu gibi iktidarda halkını düzeltmekle yükümlüdür.
Allah resulü (as), “Sizden, bir kötülüğü gören onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse onu diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalbi ile buğzetsin, bu imanın en zayıfıdır” Buyurmaktadır. Allah resulünün bu hadisi bu prensibi pekiştirmekte ve yerine getirilmesinin bir iman meselesi olduğuna işaret etmektedir.
Kötülüğe engel olunmadığı sürece haramın mübah kılınması, ahlaksızlığın yaygınlaşması, tefeciliğin ve tekelciliğin yaygınlaşmasında herkes mesuldür, sorumludur.
İyiliği emredip kötülükten alıkoymak, denetleme kavramıylada yakından ilişkilidir. Çünkü mü’minler birbirlerinin velisidirler. Birbirlerini korur, hakkı ve sabrı tavsiye ederler. Allah resulünün, “yaratıcıya isyanın olduğu yerde yaratılana itaat yoktur.” sözüyle iktidar sahibinin de yaratana karşı sorumlu olması önceliklidir. Allah’a karşı sorumlu kişiler her zaman denetlenme konusunda hiçbir zorluk çıkarmaz, bilakis memnun kalır. Ehli şia, bunun dışındadır, onlar denetlenemez, çünkü onlarda “masumluk” niteliğini lider için gerekli görürler.
1) https://isamveri.org/pdfdrg/G00856/2020/2020_BUGDAS.pdf
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *