İnsanî ve ahlakî boyutta ciddi risklere zemin oluşturan sosyal medya sarhoşluğuna ve ahlakına dair bir bilinci kuşanma noktasında farkındalık oluşturmak gerekmektedir.
Leyla Şensaltık / İslam ve Hayat
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla başlıyorum. Zira onun adı, en tarifsiz zenginlik ve en güvenilir limandır!
“Çoklukla övünme yarışı sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı.” (Tekâsûr, 1)
Daha çok mal, servet, makam, şöhret elde etme tutkusuna kapılarak dünyanın geçici zevklerini çoğaltma yarışı ve bunlarla birbirimize karşı üstünlük taslama hastalığı, bizi öylesine derin bir gaflete düşürdü ki, insani ve ahlaki değerlerden uzaklaştırarak o kadar oyaladı ki, ilahi huzurda yapıp ettiğimiz her şeyden hesaba çekileceğimizi bize unutturdu.
Önümüze imtihan vesilesi olarak serilen dünyanın içinde kaybolduk. Kalabalıklar içinde her şeye yetişmeye çalışırken varlık amacımızı ve ruhumuza yönelmeyi ıskaladık. Unuttuk belki de varlık sahasına çıkıp, ömür sermayesini boşluk tünelinde harcayarak heba ettiğimiz yer burası. İman edip güzel işler yapan, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden mümtaz ve müstesna şahsiyetlerin az olduğu asr-ı hasret burası. Dünyanın geçici güzellikleri öyle hâkim oldu ki yüreklerimize, ruhumuzu işgal etti.
Sanıyorum gönlümüzde yeni sevinçlere yer açmanın, dünya ve ahiretimizi yeniden inşa etmenin yolu dünyanın kalbimizde ve zihnimizde işgal ettiği yeri azaltmaktan geçiyor. Her insanın dünyaya dair istekleri, arzuları, hevesleri ve hatta endişeleri olması tabiidir. Bunu bir acziyet olarak elbette göremeyiz. Bilakis dünya üzerinde yaşamanın, insan olmanın kaçınılmaz gerçeğidir bu. Evet, ama esas hayatın sadece bu dünyayla sınırlı olmadığını hatırımızdan çıkardık, Dareyn saadetini arzulamaz olduk. Böyle olunca da bir dünya dolusu yükümüz oldu sırtımızda bizler için kambur olurcasına. Derdimiz, tasamız arttıkça arttı, yarın ne olacak telaşından, Rabbim ne takdir ederse teslimiyetini kuşanamadık. Başımızı göğe çevirip onun sunduğu sayısız nimetleri tefekkürle seyredip, kevni ayetlerle hayatı okuyamaz olduk. Çünkü önümüze örülen duvarlar, ayağımıza takılan prangalar o kadar çoğaldı ki! İşte çağımızda bu prangaların en önde gelenlerinden birisi de, Sosyal Medya denilen mecradır!
Ne yazık ki günümüzde, mutlu ve tatminkâr bir yaşama sahip olmak, gelir seviyesi ve harcama kolaylığı ile ölçülür oldu artık. Bugün sosyal medya, bunun en belirgin sahte vitrini olmuş durumdadır. Oysaki sosyal medyada paylaşılan hayatlar, kişilerin gerçek kimliklerini yansıtmaktan çok uzaktır. Sosyal medyada, olmadığı gibi görünme çabasıyla ruh ve bedenlerde ağır tahribatlar oluşturuyor. Düşünelim; sosyal medyada gezen, yediğini-içtiğini ve ailesini paylaşan bir insan, hiç bilmediği tanımadığı insanların gözleri önüne aile mahremiyetini sermiş oluyor aslında. Ve böylece de mahremiyet sınırlarını ciddi anlamda yıkmış oluyor. İşin en ilginç yönü ise insanların bu şekilde ki paylaşımını beğenmesi ve yorum yapması kendisini memnun ediyor. Ve artık amacı insanların beğeneceği şeyleri yapıp daha fazla beğeni toplamak oluyor. Hayat ölçüsü insanların beğenisine göre şekilleniyor artık.
Diğer yandan ise, bu insanların hayatlarını dışarıdan izleyen ve aynı imkanlara sahip olamayan insanlar da, hele birde kendi yaşam şartlarından memnun değil ve tatmin olamıyorsa, sosyal medya vitrinindeki anlık ve sahici olmayan paylaşımlardan etkilenerek başkalarının hayatlarını ve yaşam şartlarını kendi hayatlarıyla kıyaslayarak depresif ve tatminsiz bir duygu dünyasına girebiliyorlar. Şeytan tamda buradan yaklaşıyor insana! Çünkü onun asıl hedefi zihnimizi ve kalbimizi işgal edecek işlerle bizleri meşgul ederek asıl mükellefiyetlerimizden uzaklaştırmaktır!
Sırf başkalarının beğenisini almak için kurulan sofralar, sahte gülücükler, parti programları, hazırlanan ortamlar vs. hepsi oldukça yapmacık ve büyük çoğunluğu takipçi kasmak, bir like (beğeni) uğruna! Sadece o anki halisane duygularımıza insanları şahit tutmak mı gerçekten bütün niyetimiz yoksa, egomuzu tatmin etmek mi? Bunların hepsi ciddi anlamda efor gerektiriyor ki, akıllara zarar. Çünkü bu akımın bir sınırı yok, hepsi yorgunluk ve birçoğunun ardında saklı mutsuzluklar ve hayatla mücadeleler var aslında. Ama olsun, insanlar beğenip imrenecek ya! Gerisi kendi içinde saklı bir dünya. Neredeyse birçoğumuz bu mecraları kullanıyoruz ve kullanmalıyız da sosyal medyanın mutlaka toplum yararına olan tarafları da var elbette. Ölçüyü aşmadan, edep ve mahremiyet sınırlarını ihlal etmeden, İffet ve izzetimize zarar verecek unsurlardan kaçınarak mutedil oranda paylaşımlar yapabiliriz elbette. Bazı paylaşımlar, platformlar vardır, yüreklere huzur verir, tecrübe kazandırır, insanlara yön vericidir. İnsanlara nice faydalar sağlar ve ufuklar açar. Teşvik edicidir hatta sosyal yardımlaşma noktasında büyük önem arzeder. Sosyal mecraların zararlarını bertaraf etmek bilinçli kullanmakla mümkündür. Fakat dikkat çekmek istediğimiz husus umarım anlaşılır olmuştur. Bugün maalesef sosyal medya kullanıcılarının çoğunluğu, türlü paylaşımlarıyla artık aile mefhumunu ve dahi yatak odalarının mahremiyetini yok edecek seviyede olduğunu, gençlerin bu ortamda sınır tanımadığını, nasihatlerine hasret kaldığımız büyüklerimizin ise saygınlığının yok edildiğini gün geçtikçe ciddi oranda arttığını görmekteyiz. Korkunç ve yüreğimizi acıtan bir tablo bu. Gençlerimiz bu akımın içinde kaybolup gitmekte. Samimiyetten ve gerçeklikten uzak bu dünya ile gerçek dünya arasında kendilerine koca bir duvar örmekteler ve böylece asosyal bir yaşamın içine kendilerini hapsetmekteler. Gerçek hayatın zorluklarıyla yüzleşmek istemiyor kimse. Artık birbirimizi merak edip, arayıp hal hatır sormaya da gerek yok. Zira sanal hayat çok daha cazip geliyor. Örneğin; kimse başarısızlığını sosyal medyada sergilemez. Ya da dağınık olan sofrasını, öfkeli halini, ailesiyle yaşadığı tatsız durumları (sergilesin de demiyoruz zaten). Dememiz o ki, kimse çürük ürünü öne sürmez vitrinine, tezgahına en yaldızlı en parlak ve kusursuz görünen yönleriyle öne çıkan ürünüyle müşterinin dikkatini (beğenisini) çekmeye çalışır. İtiraf edelim ki hepimiz biliyoruz aslında gerçeğin böyle olmadığını ve bu imtihan sahasında her şeyin bu kadar mükemmel olmayacağını. O halde bu ağların aldatıcı tuzaklarına karşı bilinçlenerek, kendimizi ve neslimizi korumalı ve bu tür akımlara meyletmekten imtina etmeliyiz. Zira bu durum özümüze de kültürümüze de çok uzak.
Sosyal medyanın modern kölelerine dönüşmenin veya sosyal medya ağlarının esiri haline gelmenin temel kaynağı: Beğenilme ve övülme arzusu. Herkeste “en” olma, önde olma çabası; en iyi, en zengin, en mutlu, en titiz, en başarılı, en pozitif, en sosyal, vb. liste bu şekilde uzar gider. Oysa biz acılarımızla, dertlerimizle, öfkemizle, zaaflarımızla, eksilerimizle, kaygılarımızla varız bu hayatta. Ve bu dünya imtihan sahası.
Hangimizin daha güzel amel işleyeceğini sınamak için Rabbimizin kullarını gönderdiği geçici dünya ve amellerimizle Rabbimizin beğenisini ve övgüsünü kazanmak için çabalamamız gereken yer burası. Bize verilen hayat her şeyiyle emanet ve hoyratça kullanma yetkisi elimize verilmemiş. Hesap günü vakti geldiğinde emanet sahibine Maliku-l mülk olan Allah’a ulaşacak. Unutmayalım başkalarının beğeni ve memnuniyeti üzerine kurulan bir hayat, yaşanmamış bir hayattır. Dünyada bize verilen tek bir yaşam hakkı var. Onu da kimin memnuniyetini kazanmak için tükettiğimizi tekrar düşünelim. Emanet sorumluluğunu kuşananlardan olmak duasıyla.
Sonuç: İnsanî ve ahlakî boyutta ciddi risklere zemin oluşturan sosyal medya sarhoşluğuna ve ahlakına dair bir bilinci kuşanma noktasında farkındalık oluşturmak gerekmektedir. Bu farkındalığı oluşturmak için üzerimize düşen sorumluluklardan birisi de bananecilik ahlakından sıyrılıp, toplumu ifsad eden, ahlaki değerlerini yerle bir eden bu yanlışlara karşı duyarsız kalmamak, zerre miskal de olsa, emri bil maruf nehy-i anil münkeri başta kendi nefsime ve kardeşlerime hatırlatmak düşüncesiyle, naçizane sadrımdan kalemime dökülenler ve kimi okuyucuları da belki rahatsız edecek satırlar bunlar. Vesselam.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *