Bu toplum; imar, adalet, hukuk, eğitim vb. konularda bilgi sahibi olarak konuşup tartışabiliyor mu? Karşılaştırma, istişare, çare, fikir üretebiliyor mu? Ortak bir din, ortak bir ideoloji, adı ne olursa olsun üzerinde halkın uzlaştığı ortak ilkeler oluşturabiliyor mu?
Gülbahar Ay Satan
Oy kullanmıyorum. Her hangi bir partiyi de desteklemiyorum.
Oturduğumuz sitede, Kılıçdaroğlu’nun kazanmasına kesin gözüyle bakan, evlerine koca pankartları asmaktan çekinmeyen komşular, zafer kutlamasına hazırlık için gündüzden çilingir sofraları kurunca, doğrusu ben de seçim sonuçlarını merak etmeye başladım. Evde televizyon olmadığı için ailecek bilgisayarın başına toplandık. Çıkan sonuca ise pek de şaşırmadım. Erdoğan’ın 1. turda kazanmasını beklerken, az bir farkla 2. tura kaldı. Bu halk çoğu şeyi sineye çeker, bilgisi azdır ama aptal değildir. Şımaranları sevmez yeri gelince sandıkta olumsuz cevap verir. Ama yerli araba, silah sanayi, bugüne kadar çıkarılamayan petrol ve doğal gazların çıkarılması halkın gözünde olumlu bir etki yarattı. Halk, biz gidersek devlet çöker söyleminden haz etmiyor ama reel dünyaya baktığında, kendince bu söylemlere de haklı sebepler bulabiliyor. Ve bu yüzden güçlü bir iktidar istiyor.
İnsanların milli duygularının altında yatan şeyin biri güvenlik korkusu diğeri kendini yüceltme duygusudur. Bunun için sandıkta neredeyse tüm ittifakların kilit noktasının milliyetçilik olduğunu gördük. Cumhur ittifakına oy veren çoğu kesim, lüks içinde yaşamıyor. Gezmeyi, para harcamayı çok bilmiyor. Zaten kaybedecek bir şeyleri de yok. Onların; karınları doysun, vatan bölünmesin, başımızdakiler Allah demeyi yasaklamasın, çocuklarımız sapkınlara özenmesin vb. temenniler. Vatanını seven ama ekonomik krizi ve ‘dindarları’ (haklı ya da haksız olsun) artık kaldıramayan seçmenler ise diğer ittifaklara yöneldi.
Seçim gecesi ortaya çıkan sonuçlara, Kılıçdaroğlu şöyle dedi: “Bu ülkeye demokrasiyi tekrar getireceğiz.” Affedersiniz de ne demek istiyorsunuz? Birkaç saat önce 28 milyon vatandaş demokratik hakkını kullanarak sizinle aynı sandığa gidip oy kullanmadı mı? Yoksa oy veren bu milyonlar ilkel bir kabile mi? Bunlar kendi aralarında bir sandığa taş ya da boncuk atarak mı oy hakkını kullandılar? Yıllardır kaybettiği halde koltuğu bırakmayanlar, karşı rakibin kazandığı halde koltuğu bırakmasını istiyor. Onu tek adamlıkla suçluyor. “Demokrasi ilkel ve yetersiz bir yöntemdir” deyince kızanlar, demokrasi sonuçlarına kendileri bile tahammül edemiyor. Fakat cümlelerini de yine demokrasi güzellemesi yaparak bitiriyor. Demokrasi, istediğin partiyi seçmek ve çoğunluğun ne dediğine uymak ise, bu seçim demokrasiye uygundur.
Yaklaşık 3 yıldır, tarihimizi derinlemesine araştırmaya çalışıyorum. Son bir asır nasıl geçti, eğitim ve istişare ile mi? Yoksa korku ve sindirme politikalarıyla mı? Kökleri, Osmanlı’ya kadar uzanan bir mahrumiyet söz konusu… İnsanlar her anlamda çok yoksul bırakıldı. İnsanlar dine ya da bir ideolojiye neden inandıklarını bile sorgulamadan kaç nesil geçti. Hangi iktidarın döneminde ezilenler olmadı? 60’lar, 80’ler? Seçmenlerin bilgisine, ufkuna, tartışmalarına bir bakın hangi “politikaları” tartışıyorlar? Birkaç tanesini söyleyelim: Kim hain? Kim daha az çalar? Kim daha az baskılar? vb. atışmalar.
Bu toplum; imar, adalet, hukuk, eğitim vb. konularda bilgi sahibi olarak konuşup tartışabiliyor mu? Karşılaştırma, istişare, çare, fikir üretebiliyor mu? Ortak bir din, ortak bir ideoloji, adı ne olursa olsun üzerinde halkın uzlaştığı ortak ilkeler oluşturabiliyor mu? Cevabımız evet ise işte o zaman bir yönetici seçmek ve oy kullamak anlamlı olabilir. Yani, bir müslümanın toplumda örnek olarak müstesnalığıyla fark edildiği, farklı bir ideoloje sahip bir kişinin istemediği din dersine vb. uygulamalara maruz kalmadığı, ak ile karanın belli olduğu ama herkesin barış içinde yaşadığı toplumlarda seçimler anlam kazanır. Zaten böyle bilinçli toplumlarda yöneticinin kim olduğu çok da önemli değildir. İlkeler liderdir.
Bu ülkede politikalar hep tepeden aşağıya dayatıldı. Durum günümüzde de değişmiyor. 6’lı masa politika programını halk için yapıyor, ama halkın kendisiyle değil. Halka kendilerini anlatmaya ve ikna etmeye çalışıyor. Bu halkın bilgi birikimi belli; talepleri ve ufku da o yönde; halkın yarısının talebi ezan ve vatan elden gitmesin, diğer yarısının ağır basan talebi batılı gibi yaşamak ve yönetilmek. Tabi ki istisnalar var ama seçim sonuçlarına yön veren çoğunlukları konuştuğumuz için böyle dar bir çerçeve çiziyorum.
Ben, ‘Millet İttifakı’nın Kılıçdaroğlu’ndan başka bir aday gösterse de kazanamayacağını düşünüyorum. Unutuluyor ama Ekmeleddin İhsanoğlu ve Muharrem İnce zaten daha önce aday gösterildi ve kazanamadı. Mevcut durumda Kılıçdaroğlu’nu eleştiren bazı CHP’li seçmenler, öncelikle kendisine dönüp bakmalıdır. Bir seçmenin tavrı bazen diğer seçmene çok itici gelebiliyor. Erdoğan’a mesaj vermek için sandığa gitmemeyi düşünen kişiler, bazı muhalefet seçmenlerinin (küstah ve şımarık) tavrından dolayı tekrardan Erdoğan’a oy verebiliyor.
Bu seçimden sonra sosyal medyada, nedense, iktidara oy vermeyenlere hain, terörist diyenler değil; gazeteci olsun, akademisyen olsun, sıradan halk olsun, Cumhur İttifakına oy verenleri cahillik ve köylülükle suçlayanlar gözüme çarptı. Anadolu halkı cahil ve köylü, kendileri ise şehirli (medeni) öyle mi? Şehirli olmak, metropol şehirlerde yaşamak değildir. Kılık kıyafet değildir. Kaldı ki neresinden bakarsan bak bir metropol şehir köylerden daha ilkel bir durumdadır; metrolar, alçak-yüksek katlı binalar, yapay gıdalar… Bunlar apayrı konular ama sadece batıya yakın şehirlerde yaşıyor diye kendini şehirli (medeni) zannedenler bile var.
Şehirli, medeni olmak karşındakiyle oturup konuşabilmektir. Medeni olmak her istediğini her ortamda yapabilmek değildir. Tam tersi, diğer insanları rahatsız etmeden yaşayabilmektir. Batılılaşma isteğini “sorgulamak ve ilericilik”, dindarlara küfretmek ise “özgürlük’’ zannediliyor.
Küresel sermayenin yemek kültür endüstrisinin ürünleri olan burgerleri, tavukları yiyor, belirlenmiş markaları giyiyor, kahveleri içiyor, batıdan neşet eden her şeye sorgusuz itaaat edip, onları içselleştiriyor. Sonra da sadece makarnaya şükrediyor ama sorgulamıyor diye Anadolu halkını cahillikle suçluyor. Maalesef bunlar trajikomik örneklerdir.
Başkanlık sisteminin, halkı iki ayrı kutba böldüğü söyleniyor. Aslında şimdilik tam tersi gözüküyor. Çünkü çoğunluğu sağlamak için çok tuhaf ve zıt gruplar birbirine yakınlaşıyor, çıkar için aynı masaya oturuyor. Bu durumu bugün değilse bile yakın zamanlarda seçmen de onaylayacaktır.
Bir diğer soru, başkanlık sistemi aşırılıkları törpülüyor mu yoksa tam tersi öne mi çıkarıyor. Bence sistem, isterse bir “aşırılığı” dayatıyor, istemediği bir “aşırılığı” törpülüyor. Sistemin amacı partilerin birlik ve beraberliği değil, yadırganan olgulara, gelişmelere insanları alıştırmak. Bu insanlar, ister partiler olsun ister onları destekleyen halk olsun.
Hangi partiye oy verirse versin şöyle keskin cümleler duyuyoruz; “Oy verdiğimiz parti iktidar olmazsa biteriz”. Bu cümleyi kuranlar neyi kaybetmekten korkuyor bunu bir düşünsün. Maalesef kendisini partisiyle özdeş görenler var. Maalesef bir liseli genç, seçim sonuçlarına isyan ederek intihar etmiş. Gençlere, değiştiremeyeceği şeylere üzülmeyeceğini asıl önemli olanın ve huzur getiren şeyin erdemli bir hayat olduğunu öğretmemiz lazım. Mağdur olmak; asla haksız ve suçlu olmak anlamına gelmiyor. Mağdur olmak, yenilmiş olmak anlamına gelmiyor.
Partimiz kaybederse biteriz diyen bir partizanın, çıkarı olan zenginlerin bu söylemleri anlaşılabilir. Ama bir müslüman bu hayatta neyi kaybetmekten korkar? Örneğin, seçimi Millet İttifakı kazansa, ben kişiliğimden, ilkelerimden, şerefimden bir şey kaybetmezdim. Belki tesettürlü olduğumdan dolayı tekrar mağdur olma ihtimalim olabilirdi. Ama mağdur olmak, köle (ilkelerini unutmak) anlamına gelmez ki! İmtihan dünyasındayız, başımıza kim gelirse bize düşen doğru olmaya çalışmaktır. Hele baştakiler din, Allah diyorsa daha da temkinli olmalıyız. Çünkü kölelik sadece pranga ve mahrumiyet değildir. İnsanlar, kul hakkı yiyerek makamın, konforun, paranın ve gücün de kölesi olabilir. Ki sanırım en korkunç kölelik de budur.
Sırf güç ve iktidarı elde etmek için bir partizan, bir sosyalist ya da bir kapitalist, bir yahudi, bir ırkçı, bir rantçı adı ne olursa olsun, onlar için iktidara giden her yol mübah olabilir. Ama bir müslümana iktidar ve güç için her şey hak ve mübah değildir! Allah’ım beni gerçek Müslümanlardan kıl diye dua eden ve bunun için çabalayan bir müslümanı nasıl mı ayırt edeceğiz; takiyesiz, adil ve emin, yeri gelince mağdur olan ama asla köle olmayan!
1 Comment
İrfan Yalçınkaya
17 Mayıs 2023, 22:00Yazının büyük bölümüne bakınca bunu yazsa yazsa bir AKP taraftarı yazabilir derken sonuna doğru biraz toparlanmaya çalışılmış. Keşke bunun gibi bir analizi AKP ve MHP yani milliyetçi muhafazakâr dinci zihniyet için de yapsa idiniz. Parti devleti haline gelen bu ülkede seçim sürecindeki iftiralar, tehditler, hakaretler ve oyunlara dikkat çekip hiç de adil olmayan bu seçimde devletin bütün imkanlarının iktidar cenahı için kullanıldığından bahsetse idiniz. Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar diyerek iktidara gelenlerin bunlarla ülkeyi doldurduğunu da eklese idiniz. 100 yıldır sistemin zulmettiği Kürtlere zulmün devam ettiğini, Hizbullah’ın meclise girdiğinden de bahsetse idiniz. İslam tarihinin hiçbir döneminde bu kadar istismara uğramadı, zarar görmedi. Bu yazınız ne yazık ki duygusal ve gerçeklerin önemli bir kısmından uzak bir yazı olmuş. Merak ettim, okudum, okumaya gerek yokmuş, anladım.
REPLY