Dev sosyal medya platformlarının, düşünce ve ifade hürriyetinin sınırlarını belirler hale gelmesinin yanında siyasi, ekonomik ve kültürel etki yaratabilmeleri demokrasiye önemli bir meydan okuma şeklinde ortaya çıkıyor. Devlet regülasyonlarının ise teknolojinin hızına yetişmesi çok zor.
Dr. Kadir Üstün / AA
Teknoloji firmalarının özellikle de sosyal medya platformlarının orantısız güç sahibi olması küresel ölçekte önemli bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Dijitalleşmenin hayatın her alanına karşı konulamaz bir biçimde nüfuz ettiği günümüzde, teknoloji firmaları kullanıcıların kişisel bilgileri ve paylaştıkları içeriklerle ilgili son derece gelişmiş veri setlerine sahip hale geldi. Bunun sağladığı gücün kullanımı konusunda yeterince regülasyon olmadığı ve gerek mahremiyet gerekse güvenlik konularında inisiyatifin büyük ölçüde bu şirketlerde olduğu biliniyor. Özellikle Facebook, Twitter ve Instagram gibi dev sosyal medya platformlarının düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlarını belirler hale gelmesinin yanında siyasi, ekonomik ve kültürel etki yaratabilmeleri önemli bir meydan okuma olarak karşımıza çıkıyor.
Elon Musk, Twitter’ı satın alırken yaşanan bu gelişmelerle beraber aşırı politize hale gelen bu platformu “dijital bir halk meydanı” haline getirmek istediğini ilan etti. Borsada işlem görmesi itibarıyla kamuoyunun denetimine açık bir şirket olan Twitter’ın özel bir şirkete dönüşecek olması birçok insanı kaygılandırdı ve Mastodon gibi alternatif platformlar ortaya çıkmaya başladı.
Sosyal medyanın demokratik süreçlere etkisi
Sosyal medyanın demokratik süreçlerin işleyişine nasıl etki edebileceği özellikle 2016’da gerçekleşen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanlık seçimlerinde görüldü. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın sosyal medyayı ve özellikle Twitter’ı seçim öncesinde son derece “etkin” kullanması bu platformu başkanlık kampanyasının ana mecrası haline getirdi. Seçim sonrasında da eski Başkan Trump’ın eş zamanlı olarak hem düşüncelerini filtresiz ifade etmesi hem de verdiği birçok kararı devlet görevlilerine bile söylemeden Twitter’da ilan etmesi, sosyal medya-siyaset ilişkisini çok farklı bir boyuta taşıdı. Başkanlık seçimi öncesinde Rusya ve başka ülkelerle bağlantılı birçok Facebook grubunda ABD’li seçmenlerin kararlarına etki edecek seviyede gerçekleşen dezenformasyon ve yanlış bilgi paylaşımları da çok dikkat çekti.
ABD’nin istihbarat kurumları Rusya’nın seçimlere doğrudan Trump lehine müdahale ettiğini açıkladı. Eski Başkan Trump’ın bu açıklamalarla siyasi başarısına halel geldiğini düşünmesi kendisini bu konuda son derece savunmacı bir tavra doğru götürdü. Rusya’yla ilgili meselelerde son derece hassas bir tavır sergileyen eski Başkan Trump, pandemi döneminde de bilime dayanmayan bilgileri ve iddiaları Twitter üzerinden yaydığı yönünde eleştirilerin hedefi oldu. Pandemide virüsün doğası, yayılması ve tedavisiyle ilgili dezenformasyonun yaygınlaşması insanların hayatlarına mal olmaya başlayınca Twitter, kamuoyu baskısıyla harekete geçerek paylaşımlara bilgilerin doğrulunun tartışmalı olduğu yönünde etiketler koymaya başladı. Facebook’la birlikte Twitter da Rus dezenformasyonu yapan “kötü aktörlere” platform sağladığı için eleştiri almasının yanında şimdi de içeriğe müdahale ettiği şeklindeki suçlamaların odağı haline geldi.
Teknoloji firmalarının özellikle de sosyal medya platformlarının orantısız güç sahibi olması küresel ölçekte önemli bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Dijitalleşmenin hayatın her alanına karşı konulamaz bir biçimde nüfuz ettiği günümüzde, teknoloji firmaları kullanıcıların kişisel bilgileri ve paylaştıkları içeriklerle ilgili son derece gelişmiş veri setlerine sahip hale geldi.
Twitter’ın gittikçe daha fazla siyasallaşması
Eski Başkan Trump’ın 2020’deki seçimlerin sonuçlarına gölge düşüren tweetleri ve 6 Ocak olayları sonrasında, Twitter tarihi bir adım daha atarak kendisinin hesabını kalıcı olarak askıya aldı. ABD kamuoyunun 6 Ocak olaylarında tam bir şok etkisi yaşaması ve eski Başkan Trump’ın olaylarda azmettirici olduğu yönündeki yoğun medya baskısı Twitter’ı siyasi bir pozisyon almaya zorladı. Bütün bu yaşananlar, ifade özgürlüğü, şeffaflık, dezenformasyon, doğru habere ulaşım hakkı ve mahremiyet gibi birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Sosyal medya platformlarının haber, yorum ve düşüncelerin yayılmasını sağlayan bir ortam olma özelliğinin çok ötesine geçerek doğrudan siyasi gelişmeleri etkileyen bir noktaya gelmesi Twitter gibi platformların siyaset üzerinde orantısız bir etkiye sahip olmaya başladığını gösteriyor.
Elon Musk, Twitter’ı satın alırken yaşanan bu gelişmelerle beraber aşırı politize hale gelen bu platformu “dijital bir halk meydanı” haline getirmek istediğini ilan etti. Borsada işlem görmesi itibarıyla kamuoyunun denetimine açık bir şirket olan Twitter’ın özel bir şirkete dönüşecek olması birçok insanı kaygılandırdı ve Mastodon gibi alternatif platformlar ortaya çıkmaya başladı. Ancak Twitter’ın yerine geçecek bir platform gerçek manada hala oluşmadı. Musk liderliğindeki Twitter, radikal adımlarla platformu net kâr eden bir noktaya getirmek istiyordu. Bunu gerçekleştirmek için de ücretli üyelik sistemine geçileceğini açıklayan Musk, başka birçok “reform” önerisi daha ortaya atarak şirketi yine Twitter üzerinden yönetmeye çalışan bir görüntü çizdi. Trump ABD’yi nasıl Twitter’dan yönettiyse Musk da aynısını yapıyordu adeta.
Teknoloji firmalarının ve sosyal medyanın son derece sofistike algoritmalar ve büyük veri sayesinde ulaştığı orantısız güç, siyaset dahil olmak üzere hayatın birçok alanına etki edebilmesini sağlıyor. Avrupa bu konuda önlem alma konusunda ABD’den daha çabuk davransa da regülasyonların teknolojinin hızına yetişmesi çok zor. Bu durumda büyük oranda teknoloji firmalarının insafına kalan birçok mesele, Musk gibi bireylerin vizyonlarına göre şekillenmek zorunda kalabiliyor.
İfade özgürlüğü mü dezenformasyon mu?
Musk’ın platformu alırken kamu yararı tezini öne sürmesine karşın sonrasında karlılık amacını öne çıkarması şirketin ikilemde kaldığını gösteriyor. Musk’ın, geçmişte dezenformasyon kaynağı olarak görülen Rusya ve Çin haber ajanslarına ait hesaplarda bulunan “devlet destekli” ibarelerini, ABD’den destek alan kuruluşlara da uygulamaya kalkması yeni bir tartışma yarattı. Ulusal Halk Radyosu (NPR) gibi haber kuruluşları aldıkları devlet desteğinin editöryal politikalarından tamamen ayrı olduğunu savunarak tepki koydu ve Twitter hesaplarını dondurdu. Bunun karşısında geri adım atan Musk, bu etiketleri tamamen kaldırarak yeni bir tartışma yarattı. Kullanıcıların kendilerinin karar vermesini savunan Musk’ın bu tavrı dezenformasyon tartışmalarını tekrar alevlendirdi. Musk’ın bir yandan ifade özgürlüğü havarisi gibi bir tavır takınması diğer yandan da platformu kar amacı güden bir şirket haline getirme çabası, aslında içerisinde önemli bir çelişki barındırıyor.
Teknoloji firmalarının ve sosyal medyanın son derece sofistike algoritmalar ve büyük veri sayesinde ulaştığı orantısız güç, siyaset dahil olmak üzere hayatın birçok alanına etki edebilmesini sağlıyor. Avrupa bu konuda önlem alma konusunda ABD’den daha çabuk davransa da regülasyonların teknolojinin hızına yetişmesi çok zor. Bu durumda büyük oranda teknoloji firmalarının insafına kalan birçok mesele, Musk gibi bireylerin vizyonlarına göre şekillenmek zorunda kalabiliyor. Son zamanlarda sosyal medyanın altyapı olarak kabul edilmesi ve kamu hizmeti kapsamında değerlendirilmesi yönündeki tartışmalar da bu tür özel şirketlerin gücünü törpüleme amacı taşıyor. Ancak teknolojinin bu kadar hızlı ilerlediği ve kar amacı güden şirketlerin orantısız yönlendirebildiği bir dönemde, ifade hürriyetinden özel hayatın mahremiyetine kadar birçok tartışma sağlıklı platformlar oluşmasını sağlamakta yetersiz kalıyor. Bu durumda Musk gibi kendini tarihi bir misyonun veya vizyonun taşıyıcısı olarak gören sıra dışı iş insanlarının toplumsal etkisi de orantısız bir noktaya varıyor.
[Dr. Kadir Üstün, SETA Washington D.C. Koordinatörü]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *