Kahramanmaraş ve üzerinde bulunduğu fay hattında yakın zamanda büyük bir depremin meydana geleceği önceden beklendiğinden sorumlu kişilerin “olası kastla adam öldürme” suçundan ceza almaları mümkün mü?
Prof. Dr. Selami Kuran / AA
Mevzuat ne diyor?
Öncelikle söz konusu sorumluluğu hem özel hukuk hem de ceza hukuku yönünden ele almamız gerekir. Ceza hukuku yönünden ele aldığımızda, müteahhitlerin yanında, yapının projesine uygun yapıldığının denetlenmesiyle yükümlü mühendislerin, yapı denetçileri gibi teknik görevlilerin, söz konusu binaya inşaat ruhsatı ve kullanma izni veren görevli ve yetkililerin, denetim görevini yerine getirmeyen belediyelerin ve bakanlık yetkililerinin de cezai sorumluluğu söz konusudur. Deprem sonucunda ölümler meydana gelmişse öldürme suçu işlenmiş olacaktır.
Her ne kadar uygulamada deprem sonucu ölümler basit ya da bilinçli taksirle insan öldürme suçu kapsamında değerlendirilse de Kahramanmaraş ve üzerinde bulunduğu fay hattında yakın zamanda büyük bir depremin meydana geleceği önceden beklendiğinden sorumlu kişilerin “olası kastla adam öldürme” suçundan ceza almaları gerekmektedir. Adli sürecin başlaması için ölenin eşi ve çocukları, eğer bunlar yok ise yakınları kolluğa veya suçun işlendiği yerin cumhuriyet savcılığına suçun soruşturulması için dilekçe vermelidir. Kaldı ki bu suç şikayete bağlı olmayıp takibi resen yapılır. Deprem sırasında yaralanmalar bakımından ise “taksirle yaralama” suçu gündeme gelebilir. Bu kapsamda yaralanan kişinin, suçun işlendiği tarihten itibaren altı ay içinde suçun işlendiği yer ya da güvenlik sebebiyle başka bir il veya ilçeye gitmesi halinde, suçun işlendiği yerin başsavcılığına gönderilmek üzere geçici olarak bulunduğu il veya ilçe başsavcılığına şikayet dilekçesini vermesi gereklidir.
Özel hukuk yönünden ele aldığımızda, deprem sonrasında ölüm ve yaralanma gerçekleşmesi halinde ölen kişinin mirasçılarıyla belirli yakınları ve yaralanan kişiler; taşınır veya taşınmaz malları zarar gören kişiler, belirli şartların varlığı halinde yukarıda saymış olduğumuz yetkili kişilere karşı maddi ve manevi tazminat isteme hakkına sahiptir. Hukuk davalarında zaman aşımı süresi; yapıda meydana gelen zarar, satıcının veya yüklenicinin ağır kusurundan (kast veya ağır ihmal) kaynaklanıyorsa 20 yıldır. Ağır kusur yoksa taşınmaz yapılar için 5 yıl, taşınırlar için 2 yıldır. Ancak yapılan eski binanın aynı zamanda haksız fiil kapsamında değerlendirildiği durumlarda; haksız fiil suçu gündeme geleceğinden, ceza zaman aşımı süresi bu maddelerdeki sürelerden daha uzunsa, yukarıda sorumlu tutulan kişilere karşı açılacak hukuk davasının zaman aşımı süresi olarak kabul edilir.
Konuyu idare yönünden ele aldığımızda ise devletin deprem sebebiyle ortaya çıkan zararları belirli ölçüde tazmin yükümlülüğü ve bu kapsamda bireylerin idareye karşı yargı yoluna başvurma hakkı bulunmaktadır. Bu davalar; tam yargı davası niteliğinde olup idarenin eylem veya işlemleri sonucunda ortaya çıkan maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin olabilir. Görevli mahkeme ise İdare Mahkemeleridir.
Uygulamada karşılaşılan sorunlar nelerdir?
1999 yılında Marmara Depreminden sonra 2001 yılında 4708 Sayılı Yapı Denetim Kanunu çıkarılmıştır. Kanunun amacı yeni yapıların proje ve eklerine uygun şekilde inşa edilmesini denetlemektir. Bu düzenlemeye göre müteahhitler kendi seçtikleri herhangi bir yapı denetim firmasıyla çalışabiliyorlardı. Bu nedenle imar mevzuatının etkin şekilde uygulanması çoğu kez sağlanamıyordu. 2019 yılında yapılan düzenlemeyle müteahhit firmaları denetleyecek yapı denetim firmaları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca oluşturulan havuzdan seçilmeye başlandı. Bundan dolayı 2019 yılına kadar müteahhitlerin kendi seçtikleri yapı denetçileriyle çalışmalarının ne kadar doğru yapılıp yapılmadığının tespiti zordur.
Ayrıca ilgili kanunun 14. maddesinde yapı denetimi kuruluşunun, denetimini üstlendiği proje ve yapım işlerinde, kanun ve bu yönetmelik hükümleriyle belirlenmiş görevlerini denetçi mimar ve denetçi mühendisler eliyle yürüteceği belirtilmiştir. Bu kapsamda, yapılardaki denetim eksiklikleri meydana gelebilecek olası zararlara yol açabiliyor. Son olarak, beton kaçakçılığının artması söz konusu süreçlerin eksiksiz yerine getirilmesine rağmen yapıların yıkılmasına veya zarar görmesine neden oluyor.
Önemle belirtmek isterim ki deprem sonrasında olay mahallinde delillerin toplanması, ileride yapılacak yargılamalar açısından da hayati öneme sahiptir. 1999 depremi sonrasında açılan birçok davanın sonuçsuz kalmasının nedenlerinden biri de yeterli delillerin toplanmamış olmasından kaynaklı hukuki boşluklardır. Bununla beraber zaman aşımı sebebiyle de birçok dava düşmüştür. Bu sebeplerle enkaz yığınlarının kaldırılmasından önce yeterli hukuki delillerin toplanması ve zaman aşımı sürelerinin dikkate alınması, suçlu olanların cezalandırılması açısından dikkat edilmesi gereken hususlardır.
Ne gibi iyileştirmeler yapılabilir?
Deprem anında olası zararların önüne geçmek adına, konut sahibinin rızası olmasa bile Bakanlık ve yerel yönetimin riskli yapı tespiti yaptırabilmesi gerekiyor. Mevcut Türk Ceza Kanunu kapsamında, binadan kolon kesme eylemi ancak bina yıkılırsa suç olarak değerlendiriliyor. Bu kapsamda mevzuata, binaların statik yapısını bozabilecek her türlü eylemin zararın meydana gelip gelmemesine bağımsız olarak suç olarak değerlendirilmesine dair bir madde eklenebilir. İnşaat mührünün bozulmasının cezası artırılarak caydırıcı bir ceza haline getirilirken, depremle ilgili suçlar ağırlaştırılmış suçlar kapsamında değerlendirilmeli ve mahkemelerin riskli yapılar kapsamında yürütmeyi durdurma kararı vermesinin önüne geçilmelidir.
Olası deprem bölgelerinden kabul edilen İstanbul’un yüksek riskli bölgeleri “Afet Alanı” ilan edilmelidir. İstanbul kapsamında bakanlık ve belediyeler tarafından kolonları kesilmiş binaların tespiti yapılmalı ve riskli yapıların tespiti yapıldıktan sonra tahliye için verilen süre kısaltılmalıdır. Yasal düzenlemeyle kaçak yapılar için beton satılmasının engellenmesiyle bu ve benzeri uygulamaların sağlıklı denetlenmesi adına Afet Bakanlığı kurulması değerlendirilebilir.
Afetlerin yol açtığı can ve mal kayıplarının önemli nedenlerinden “mühendislik hataları”nın en aza indirilmesi için inşaat sektöründe çalışan mühendis, tekniker, kalfa, usta, işçi ve benzer kişilerin afet eğitimleri tamamlanmalı ve Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeli’ne ilişkin düzenleme ve uygulamalar titizlikle hayata geçirilmelidir. Bu noktada siyaset üstü afet yönetimi devlet politikası olarak en etkin biçimde uygulanmalıdır. Yapılacak iyileştirmelerde, afetlere karşı etkin mücadelenin ancak toplumu oluşturan her birey ve kurumun katılımıyla gerçekleştirilebileceği unutulmamalıdır.
[Prof. Dr. Selami Kuran, Akademisyen, Hukukçu]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *