İkilemdeki Güney Kore

İkilemdeki Güney Kore

Kore Savaşı sonrası Batılı güçlerce “kurtarılmış bölge” olarak görülen ülke, uluslararası siyaset açısından ABD’ye bağlı olmak dışında alternatifsiz bırakılmıştır. Yaşamlarını “kurtardıklarına” inandırılan ABD’nin ülkedeki siyasi tesiri, askeri varlığından kesinlikle daha az değildir.

Gökberk Durmaz / Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE)

Kadim tarihini ileri teknolojisi ile başarıyla birleştirebilen nadir ülkelerden biri olan Güney Kore, bugün uluslararası siyasette (diğer pek çok ülke gibi) bulunduğu pozisyonu sorgulamakta ve alternatif arayışlarını sürdürmektedir.

İkinci Dünya Savaşı’nın biterek Japon işgalinin sona ermesi, Kore yarımadasındaki sıkıntılı günler için bir son değil belki de bir başlangıç olmuştur. Japonların geri çekilmesiyle birlikte Kore yarımadası, iki kutuplu dünyanın “kutup başları” konumlarıyla, soğuk savaş kutuplarının oyun alanı haline geldi. 1950 yılına kadar geçen süreçte ülkenin Kuzeyi Sovyet ideolojisi; Güneyi ise Amerikan “liberal” ekonomisinin tesirinde kaldı.

Kuzey ve Güney arasındaki çatışmalar; Kuzeyi Rusya ve Çin’in, Güneyi ise ABD ve NATO’nun askeri güçlerle desteklemesiyle daha da büyüdü. Türkiye de bu süreçte kendi NATO üyeliğinin yazısız bir ön şartı olarak Kore Savaşı’na ABD-BM-Güney Kore cephesinde dahil oldu. Kesin sayılar hala bilinmese de savaşta yaşamını kaybedenlerin ve yaralananların toplam rakamının 2.500.000’i aştığı tahmin edilmektedir.

Kore Savaşı’nın sona ermesiyle kurulan Kuzey Kore devletinin “komünist ideoloji” ile yoğrulmuş otokratik yönetimi bugün dış dünya ile oldukça sınırlı bir etkileşime sahiptir. Ülke içerisinde, özellikle de yönetici sınıf ve halk arasında, belirgin sosyo-ekonomik bölüşüm tezatları vardır.

Güney Kore ise birilerinin tahmin ve tasvir ettiği gibi dünyada cenneti yaşamamaktadır.  Amerikan hegemon ideolojisinin Asya-Pasifikteki en önemli oyun sahalarından biri haline gelen Güney Kore (Kore Cumhuriyeti) savaş son erdikten sonra, ABD’nin kendisini günümüz konjonktüründe geçerliliğini yitirmiş “komünist tehdidinden” koruması adına, pazarını Amerikan şirketlerine sonuna kadar açmış, egemenliği altındaki coğrafyasının bir kısmını da Amerikan askeri üstlerine tahsis etmiştir.

Yine bu süreçte, pek çok liberal ekonomi de görüldüğü üzere, ülke içinde “vahşi kapitalizmin” imkanlarını hunharca kullanan, paradan para kazanan bir güruh oluşurken; bir takım sosyal devlet imkanları da olmasa; sosyal eşitsizliklerin kıskacında kalan, “camdan tavanları” bir türlü aşamayacağı öğrenilmiş çaresizliğine terk edilmiş bir toplum kesimi de vardır.

Kore Savaşı sonrası aynı dili konuşan, aynı dine inanan, aynı kültürel arka plandan gelen bir milletin nasıl ayrıştırıldığını bu ayrıştırma sonucunda her iki kampta da farklı zengin elitler ve ötekileştirilen mazlumlar olduğunu anlamak; kanaatimce 20. Yüzyılın ekonomi-politiğini kavramak için elzem ve bir o kadarda ibretliktir.

Kuzey Kore, sürdürülemez olduğu için bir gün Güney ile birleşerek sonlanacağına inandığım yönetim anlayışına devam ededursun, bu yazımızın konusu olan Güney Kore’ye geri dönelim.

Kore Savaşı sonrası Batılı güçlerce “kurtarılmış bölge” olarak görülen ülke, uluslararası siyaset açısından ABD’ye bağlı olmak dışında alternatifsiz bırakılmıştır. Yaşamlarını “kurtardıklarına” inandırılan ABD’nin ülkedeki siyasi tesiri, askeri varlığından kesinlikle daha az değildir.

Bu noktada idealize ettiğimiz milli politika reçetesinin; yerelin ve evrenselin her ikisini de çok iyi tanıyan ancak bağımsız ve gelişmiş iç üretimi önceleyen, halkının refahını topyekûn düşünen, durduğu nokta milli olan ve nihayetinde hakkaniyet odaklı politikalar olması gerektiğini hatırlatmakta fayda var.

Böylesine politikalar üzerine kalkınma inşa edildiğinde bölgesel ittifakların kapasite artırımına katkıda bulunduğu bir yapı mümkündür, ancak küresel bir ya da iki hegemon gücün bütün dünyanın polisliğini yapması artık mümkün ve makul olmayacaktır. Nihayetinde, bölgeler ve ülkeler arasındaki asimetri de en aza inecektir.

Küresel pandemi ve sonrasında cereyan eden Ukrayna-Rusya Savaşı’nın da etkisi ile dünya devletleri birer birer içerisinde bulundukları ittifakların geçerliliğini sorgulamaya başladılar. Yaklaşık üç çeyrek asrı doldurmuş bir sistemin, bilgi ve üretim teknolojilerindeki süratli değişimlere direnç göstererek gelecekte de geçerli olması makul, mantıklı ve gerçekçi değildir.

Güney Kore de bu sorgulamayı derinden yapan bir devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. Aşağıdaki şekilde küresel hegemon tarafından dizayn edilen çeşitli “elitist” angajmanlar mevcuttur. Görüldüğü üzere Güney Kore, QUAD, AUKUS, FIVE EYES, G7 gibi “ayrıcalıklı dünya localarının” dışındadır.

Bu süreçte, 2022 yılında Yoon Suk-yeol’in Cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle Kore yönetiminin, yukarıda saydığım ABD ile asimetrik ilişkilerin bütüne rağmen, bugün küresel siyasette olup biteni bir adım geriden ve soğukkanlılıkla takip etmeyi tercih ettiği görülmektedir.

Çünkü, Batılı güçlerce tek taraflı ilan edilen ambargolara iştirak eden üçüncü ülkeler yaptırım sürecinden en çok zararı görenlerdir. Ekonomileri ve kalkınma hızları yavaşlamıştır. Rusya’ya karşı ambargo çağrısına uyarak ambargo uygulayan Güney Kore, Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımların benzerlerinin yakın gelecekte Çin’e karşı uygulanmasından ve kendilerinin de buna iştirake zorlanmasından haklı olarak çekinmektedir.

Güney Kore ile Çin arasında 20 Aralık 2015 tarihinde serbest ticaret anlaşması imzalanmıştır. Güney Kore’nin 2021 yılında Çin’e yaptığı ihracat 163 milyar $, ithalat ise 139 milyar $’dır. Ülke ihracatının %25’i, ithalatının ise %31’i Çin iledir. İki ülke arasında ciddi anlamda karşılıklı ekonomik bağlılık mevcuttur.[i]

Komşusu Çin ile ticaretinde dış ticaret fazlası veren (2021 yılı itibariyle 24 milyar $) nadir ülkelerden biri olarak Güney Kore ekonomisini zayıflatacak böyle bir ihtimalden tedirginlik duymaktadır.

ABD’nin ısrarlarına rağmen QUAD’a katılmaya tam da bu yüzden ayak diremektedir. Cumhurbaşkanı Sek-yool’a göre de “ABD artık müttefiklerini korumakta yetersiz kalmaktadır…”.[ii]

Tüm bu bilgiler ışığında, Cumhurbaşkanı Sek-yool’ün eksik bıraktığı sözleri bizim tamamlamamız gerekirse; “…Güney Kore artık alternatif uluslararası stratejik iş birliklerine yönelmiştir. Yakın komşuları Rusya ve Çin ile düşmanlığa dayalı bir politika izlemek istememektedir. Bölgesel barışı tehdit eden küresel çekişmelere de kapıyı yakın gelecekte tamamen kapatacaktır. 21.yüzyılın sorunlarının ancak hakkaniyet ekseninde buluşan bölgesel ittifaklarla aşılabileceğini fark etmiştir…”

[i] Güney Kore Ülke Profili: https://ticaret.gov.tr/data/619ca44e13b8768f14ee1fd4/G%C3%BCney%20Kore%20%C3%9Clke%20Profili%202022.pdf

[ii] https://www.voanews.com/a/experts-south-korea-seeks-enhanced-us-nuclear-assurances-against-north-korea-/6924697.html

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *