Güney Afrika’da, gözaltındayken şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren ve “apartheid” rejimle mücadelenin sembollerinden biri haline gelen Müslüman İmam Harun’un ölümüyle ilgili yeniden açılan dava, ülkede ‘ırkçı tarihle yüzleşme’ olarak değerlendiriliyor.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde “apartheid” rejimiyle mücadelenin sembol isimlerinden İmam Abdullah Harun’un ailesi, babalarının 53 yıl önce gözaltında şüpheli ölümüne ilişkin yeniden açılan davanın “ülkenin ırkçı geçmişiyle yüzleşme” ve “apartheid rejiminin açtığı yaraları tedavi” şeklinde değerlendiriyor.
İmam Harun’un kızı Fatıma Harun Masoet ve oğlu akademisyen Prof. Dr. Muhammed Harun, AA muhabirine, babalarının hayatı ve şüpheli ölümüne ilişkin yeniden açılan davayla ilgili konuştu.
Fatıma Harun Masoet, yarım asırdan fazladır adaletin tesis edilmesini beklediklerini belirterek, “Davanın sonucu ailemiz için tam iyileşme sağlamayacak ancak yine de böyle bir sürece ihtiyaç vardı. Babamıza vahşice işkence edenlerin hiçbiri şu an hayatta değil ama çıkacak karar sadece apartheid rejiminin mağdur ettiği Güney Afrika halkı için değil tüm dünya halklarına adaletin sonunda galip geleceğini göstermesi açısından önemli.” dedi.
Masoet, 7 Kasım’da Cape Town Yüksek Mahkemesinde görülen davanın ilk duruşması ve sonrasında uzmanların yeni görüşler ifade ettiğini ve ilk kez açıklanan fotoğraflar olduğunu aktararak, “Sonunda apartheid rejiminin hapishanelerinde sonu ölümle biten işkence dolu 123 günde neler olduğunu anlayabiliyoruz. Bu davada hakimin İmam Harun’un doğal sebeplerle öldüğüne ilişkin 1970 tarihli kararını bozacağını umuyoruz. Sosyal adaletin nihayet tesis edildiğinden emin olmamız için böyle bir sürece ihtiyaç vardı.” diye konuştu.
Yaşadıkları süreçlerin çok zor olduğunu ve ne yapılırsa yapılsın ölenin geri getirilemeyeceğini dile getiren Masoet, tek istediklerinin gerçeğin açığa çıkması olduğunu ifade etti.
İmam Harun’a şehadetinden sonra da işkence edilmiş
Masoet, İmam Harun’un sadece Müslümanların değil tüm insanlığın onurlu, adil ve özgür yaşamı için mücadele ettiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:
“Babam ileri düzey eğitim almasa da dini konularda çok bilgi ve hikmet sahibiydi. O hayatı boyunca siyahilerin, Hintlerin ve diğer grupların birleşmesine müsaade etmeyen barbarca kanunlara karşı durdu. Babamız Kur’an-ı Kerim’in öğretilerini rehber edinerek Güney Afrika’daki ayrımcı rejime karşı mücadele etti çünkü ülkede insanlar sadece ten renkleri ve ırkları nedeniyle ayrıştırılıyordu. Sosyal adalet açısından davanın sonucu bu nedenle de önemli.”
Daha iyi eğitim, sağlık sistemi ve adalet için mücadele verip hayatını kaybedenlerin boşa fedakarlık yapmadıklarını göstermenin herkesin ahlaki sorumluluğu olduğunu vurgulayan Masoet, “Bu ahlaki sorumluluk bir zamanlar babamın da aralarında bulunduğu yeryüzündeki her insan için ödevdir. Babam sadece bir imam değil herkes için adalete inanan bir insandı. Ayrıcalıksız insanların da daha iyi hayata, daha iyi eğitime sahip olması için fedakarlıklar yapan biriydi.” diye konuştu.
Masoet, babasını kaybettiğinde 6 yaşında olduğu için mahkemede ağabeyi ve ablasının söz aldığını kaydederek şu ifadeleri kullandı:
“Babamın evden alınıp götürüldüğü zamanları net olarak hatırlayamadığım için ağabeyim ve ablamın mahkemedeki konuşmalarını dinlemek beni çok duygulandırdı. Babamın o günlerde ne kadar yoğun işkencelere maruz kaldığını şimdi yaşlı bir kadın olarak daha net anlamak sarsıcıydı. O kadar işkenceye rağmen konuşmaması ve bu acılara direnmesi onun kim olduğunu bir kez daha hatırlattı. Ablamın ifadesinde söylediği gibi babam her hücresi imanla dolu bir adamdı. Başka kimsenin zarar görmemesi için kendini feda etmeye hazırdı.”
Hakimin mahkemede, İmam Harun’un ölümünden sonra da cesedinin küçük düşürüldüğünü, işkence edildiğini, elbiselerinin çıkarılıp üzerine iki kişinin cesedinin koyulduğunu söylediğini aktaran Masoet, şöyle devam etti:
“Mahkemede babamın ölümünden sonraki gelişmeler açıklandığında bazı şeyleri ilk defa duymuş olduk. Ayrıca babamın cansız bedenin bulunduğu anın fotoğrafı da gösterildi. Babam ölürken bile sünnete uygun yatmıştı, sağ tarafı üzerine cenin pozisyonundaydı. Yüzünden kaburgalarındaki kırıklar ve kafasına aldığı darbelerden duyduğu acı belli oluyordu. Bu fotoğrafın medyaya servis edilmesini istemedik, kendimiz de böyle şeylerle karşılaşacağımızı bilmiyorduk.”
İmam Harun dosyası sembolik önem taşıyor
İmam Abdullah Harun’un oğlu Muhammed Harun, babasının dosyasının yeniden açılmasının temellerin Ulusal Birlik Hükümeti’nin 1995’te apartheid rejimiyle yüzleşmek için kurduğu Hakikat ve Uzlaşma Komisyonuna dayandığını söyledi.
Komisyonun, İmam Harun’un dosyasından önce apartheid rejiminin işlediği suçlarla ilgili üç eski dosyayı daha açtığını belirten Harun, “Hükümet bu komisyon çalışmalarıyla öncelikle ulusal çapta zihin değişikliğine katkı sağlamayı amaçlıyor çünkü ülkedeki tüm kesimler rejimden etkilendi. İkinci olarak da bu rejim zamanında hapse atılan, işkence gören ve öldürülenleri temsil edecek örnekler üzerinden dünyaya ulusumuzun bu rejimden nasıl etkilendiğini göstermeyi hedefliyor.” ifadesini kullandı.
Harun, mahkemenin geçen hafta boyunca aralıksız devam ettiğini kaydederek şunları anlattı:
“Mahkemede biz ve üç uzman görüş bildirdik. Babamın 1970’teki dosyasında merdivenden düşüp doğal şekilde öldüğü yer almıştı ancak uzmanlar ölümüne buna itiraz etti. Uzmanlardan ilki iddiaların uydurma ve kolaylıkla itiraz edilebilir anlatımlar olduğunu söyledi. Diğer iki doktor da ölüm raporlarına bakarak görüş belirtti. Uzmanların görüşleri birbirini destekliyordu. İlerleyen süreçte aynı kişilerin işkencelerine maruz kalmış kişiler de dinlenecek. Bu sayede o günlere dair daha fazla şey öğreneceğiz.”
Güney Afrika halkının daha iyi koşullara kavuşması ve ülkede sosyal adaletin sağlanması için verdiği mücadele nedeniyle babasının davasının sembolik önem taşıdığına dikkati çeken Harun, sözlerini şöyle tamamladı:
“İmam Harun Afrika Ulusal Kongresi gibi büyük hareketlerle değil, birey olarak topluma getirmek istediği olumlu değişikliklerle özgürleştirici hareketleri temsil ediyor. İmam Harun’la aynı inancı paylaşmayanlar bile onu değişim yaratma arzularının uzantısı olarak görüyor. Hükümet ve elbette toplumun geneli bu özel örnekten dersler çıkaracak ve yeniden açılan dosya işte buna yardımcı oluyor.”
Direnişin sembolü İmam Harun ve yeniden açılan dava
Güney Afrika’daki Müslümanların mücadelesinin sembol isimlerinden İmam Harun, 1924’te Cape Town’da doğdu. İlköğretim eğitimini tamamladıktan sonra dini ilimler öğrenmek üzere Suudi Arabistan’a giden İmam Harun İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ülkesine döndü.
İmam Harun, 1955’te Cape Town’daki El-Camia Camisi’nde imamlık yapmaya başladı. Kadınlar ve çocuklarla ilgili meselelere eğilen İmam Harun, kısa sürede toplumsal sorunları konu alan hutbeleriyle tanınmaya başladı.
Claremont Müslüman Gençlik Derneği (CMYA) ve Muslim News gazetesini kuran İmam Harun, başta gençler olmak üzere toplumu apartheid rejimine karşı harekete geçmeye çağırdı. İmam Harun, rejim tarafından 1969’da Cape Town’da gözaltına alınıp, Caledon Meydanı Karakolu’nda 123 gün hücrede tutulurken hayatını kaybetti.
Ölümüne ilişkin 1970’te açılan ilk soruşturmada ırkçı rejimin mahkemesi, İmam Harun’un karakolda merdivenden düşerek öldüğüne ve ölümünden kimsenin sorumlu tutulamayacağına hükmetti. Ailesi ise İmam Harun’un cesedindeki morlukların işkence ve darp sonucu meydana geldiği iddiasıyla yarım asırdan uzun süredir konunun tekrar soruşturulmasını bekliyordu.
7 Kasım Pazartesi, Western Cape Yüksek Mahkemesi Yargıcı Daniel Thulare, İmam Harun’un 27 Eylül 1969’da gözaltında ölümüyle ilgili davayı yeniden başlattı. Dava, Ulusal Savcılık Otoritesi (NPA), Adalet Bakanı Ronald Lamola ve Western Cape Yüksek Mahkemesi Yargıcı John Hlophe’nin onay vermesinin ardından yeniden açılmıştı.
(Halil İbrahim Medet/AA)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *