Kur’an’ı Ahlak Edinmeliyiz

Kur’an’ı Ahlak Edinmeliyiz

Her an, aklımızın başımızda bulunduğu her dakika Allah’ı razı etmeyi düşünecek ve öyle davranacağız. Ki bu İslâm’ı bir bütün olarak algılamak ve yaşamak demektir. Küçük büyük demeden Allah’ın tüm emirlerini yerine getirmek, kaçındırmak istediklerinden kaçınmakla Müslüman olunur.

Ercümend Özkan

Müslümanlar şu anda veya her anda yalnızca Rabb’lerine kulluk yapacaklardır. Bunun nasıl yapılacağını da en iyi tarif eden Kur’ân’dır. Peygamberimiz yapmış diye bize gelen haberlerden Kur’ân’a uygun düşenleri anlamaya ve işlemeye çalışalım. Çünkü Peygamber de nasıl Müslüman olacağını, neleri yapacağını ve nasıl yapacağını Kur’ân’dan öğrenen, Kur’ân’ı ahlak edinen (tüm düşünce ve davranışlarını biçimlendiren, şekillendiren) esas olarak almıştır. Bizlerden beklenen, istenen de budur. Her an, aklımızın başımızda bulunduğu her dakika Allah’ı razı etmeyi düşünecek ve öyle davranacağız. Ki bu İslâm’ı bir bütün olarak algılamak ve yaşamak demektir. Küçük büyük demeden Allah’ın tüm emirlerini yerine getirmek, kaçındırmak istediklerinden kaçınmakla Müslüman olunur. Bunların doğruluğundan emin olmak için aklı çalıştırmak, anlamak ve şüphesiz hale getirmekle de mü’min olunur.

Mevcut partilere oy vermemek bir haramdan kaçınmak demektir. Zira şu andaki mevzuata göre yönetime istekli oluşları bunu göstermektedir. Bundan kaçınmak bir masiyetten kaçınmak demektir. Sizler ve bizler oy vermemekle de yakayı kurtaramayız. Ancak İslâm’ı tümüyle anlayıp yaşamaya çalışmak ve Rabb’imiz Allah’a sığınmak bizim kurtuluş ümidimizi artırır. Zira biliyorsunuz ki cennetlik olacağından emin olmak da, cennetten ümid kesmek de İslâm anlayışı ile bağdaşmaz. Meşhur tabiri ile havf ile reca arasında bulunmamızın sürekliliği gereklidir.

Bizler İslâm’ı anlayıp yaşadıkça, kafamızı, gönüllerimizi İslâm’la doldurdukça İslâm dışı şeylere yer kalmayacaktır. İslâm, özgül ağırlığı en fazla olan gerçeklerin adıdır. İslâm’la kendimizi tıka basa doldurursak özgül ağırlığı İslâm’dan az olan İslâm dışı şeyler bizi terkedecektir. Zira daha hafif olanlar, yerlerini daha ağır şeylere bırakmaya mahkûmdurlar. İslâm’ı yaşayarak çevrenizde etkili olabilirsiniz. İnsanlar söyledikleri güzel şeyleri yaşayanları görerek, onları örnek edinirler. Sizler de her biriniz güzel örnekler (usve’tül haseneler) olmaya çalışınız. İslâm’ı anlayan ve yaşayan, doğal bir küfür ve şirk muarızıdır. Ayrıca bir şey yapmaya gerek kalmaz. Tıpkı Peygamberimiz gibi.. O da İslâm’ı yaşamaya, Kur’ân’ı ahlak edinmeye çalışmış, bunu da yapmış olduğu için küfür ona dokunamamıştır. Şirk onun uzağında kalmıştır. Zira o, İslâm’la iç içe olmuştur. İslâm’la iç içe olanla ne küfrün, ne şirkin bir yakınlığı kalmaz, kalamaz.

Cami imamlarının arkasında namaz kılınmaz diye bir ayet yoktur. Şayet imamı tanıyorsanız ve imamın itikadının bozukluğu konusunda sizin için geçerli bir delil var ise o takdirde kılmayınız. Aksi takdirde bütün imamları (cami imamlarını) böyle kabul etmeniz doğru değildir. Zira içlerinde gerçekten mü’min ve Müslüman olanlar vardır. Hepsine birden ta’n etmeniz ise sizi sorumlu kılar ve Rabb’inize cevap veremezsiniz, insanlar hakkında kötü kanaat sahibi olmanızdan ötürü. Biliyorsunuz ki asıl olan beraet-i zimmettir. Yani prensip olarak insanların iyiliği, doğruluğu esastır. Eğriliğine hüküm vereceğiniz kişi ile ilgili yanınızda geçerli delil bulunmalıdır ki bu delile dayalı olarak öyle kanaat sahibi olasınız ve ona göre de amel edesiniz. Esas olarak bir zümreyi toptan mahkûm etmeniz sizi sorumlu kılar, doğru değildir. Yalnızca bir camide imam olması ve Diyanet’ten maaş alması bir imamın Müslüman olmadığına delil sayılamaz tek başına.. Dikkat ediniz. Bizim işimiz her şeyden önce Allah’ı razı etmektir. Yanlış işleri olduğunu bildiklerimize de küsmek ve sırtımızı dönmek değil, bilakis hakkı onlara duyurmaya, anlamalarını sağlamaya çalışmalıyız. Tıpkı Peygamberimizin yaptığı gibi..

İslâmî bir düzende cami imamlığı gibi bir memuriyet yoktur. Buna rağmen camilerde imamlık yapan kimseler de bulunacaktır. Ama salt işi cami imamlığı olan kimseler değildir bunlar. Asıl bir işleri bulunur. Bu arada da namaz vakitlerinde imamlık edebilirler. Bunlara maaş verilmez. Beki tazminat verilir, işlerinden uzak kalmalarının karşılığı olarak.

Cuma konusunu İktibas’ın 9091-92-93. sayılarında uzun uzun tarihi gelişimi itibariyle de anlatmaya çalıştım. Cuma kısaca bizim kanaatımıza göre bugün, yani içinde bulunduğumuz şartlarda farz değildir, öğle namazı farziyetini korumaktadır. Cuma farziyet kazandığı takdirde ise öğle namazı farz olmaktan çıkar. Aynı vakitte iki namaz birden farz olmaz. Buna rağmen yani farz olmayan cumaya gitmek olsa olsa nafile olur, haram olmaz. Bu itibarla cumaya giderseniz nafile olarak iştirak ve niyet ediniz. Fakat öğle namazını farz olarak mutlaka kılınız. Ve camiye gelenlere de bu gerçekleri anlatınız. Bugün hiç kimse cumaya katılmakla rejimi tasvib ettiğini düşünmüyor. Rejimi tasvib etmek için de cumaya gitmiyor. Dinin bir gereğini yerine getirmek gerekçe ve gayretiyle cumaya gidiyor. Bu sebeble cumaya gidenlere kötü gözle bakmaya kimsenin hakkı yoktur. Gidiniz siz de kılınız ama hükmünü bilerek yani nafile olarak kılınız cumayı. Lâkin öğle namazını mutlaka farz olduğuna dikkat ediniz ve bu farzı kesinlikle terketmeyiniz. Yukarıda bahsettiğimiz sayılardaki yazılarımızı okursanız Cuma konusunda daha geniş bilgi edineceğinizi ve düşünmenizi kolaylaştırıcı detaylara sahib olacağınızı sanıyoruz. Çevrenizde de okutunuz.

Eski sayılarında İktibas’ın sizlere gerekli çok şeyler bulacağınıza inanıyorum. Ben de insanım ve yanılırım. Bu itibarla benim söylediklerim veya yazdıklarıma mutlak doğrular gibi bakmayınız, nihayet bu konularda gayreti bulunan birinin vardığı sonuçlar olarak bakınız. Biz Müslümanlar yalnızca Allah’ın buyurduklarına mutlak gerçekler, gerçeklerin mutlak ifadeleri olarak bakan, kabul eden kimseleriz, bunu unutmayınız. Başkalarıyla da konuşunuz, fikirlerine başvurunuz, okuyunuz ve ufkunuzu genişleterek kendiniz de bir hükme varmaya çalışınız. Göreceksiniz çok daha iyi yerlere varacaksınız böylece..

Allah hepimize sağlık versin, afiyet versin de verdiği sağlığı O’nun dininin ifâsı için kullanalım.

(İktibas, sayı 148, Mektuplara Cevaplar)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *