‘Yaratmak’ tabirinin kullanımı üzerine

‘Yaratmak’ tabirinin kullanımı üzerine

Allah gerçekten ne yarattıklarının herhangi bir şeyine muhtaçtır ne de bir başka Allah vardır da onun bir şeyine muhtacdır. Yarattıklarını kendisi tek başına ve kimsenin yardımı olmadan yaratmıştır. Kendisinden başka ALLAH DA YOKTUR…

Ercümend Özkan

Bir okuyucumuz, YARATMAK kelimesi üzerinde duruyor ve kullanılmasının hoş olmadığını bize yazıyor. Bu kelime bildiğiniz gibi Arabça ‘Halk’ kelimesinin Türkçe’deki karşılığıdır. Kelime manası da ‘YOKTAN VAR ETME’dir. İlk bakışta bu kelimeyi insanlar kullanınca kullanan açısından sanki insan da yoktan var ediyormuş gibi bir görünüş beliriyor, bu doğru, lâkin biz biliyoruz ki Allah’ın dışında hiç bir varlık, tabii ki insan da buna dâhil YOK’TAN VAR ETME özelliğine sahib değildir. Yaratılışı buna elvermemektedir. Hiçbir yaratılmış, yaratıcı özellikte değildir. Zira YARATICILIK, YOK’TAN VAR EDİCİLİK demektir. Bu itibarla ne insanın, ne dağın-taşın, ne meleklerin, ne cinlerin, olmayan bir şeyi var etmeleri (yaratmaları) mümkün değildir.

İnsan yaratılışında kendisine verilen AKIL ile Allah’ın yarattıklarında bulunan özellikleri tesbit etmek ve bunlardan yararlanarak bir şeyler yapmak durumunda olabilmiş, kesinlikle YOKTAN VAR EDEBİLMESİ mümkün bulunmamıştır. Görmek, bilmek, işitmek türünden fiiller de bu kabildendir. Allah Kur’an’da Kendisi için ‘GÖREN’, ‘BİLEN’, ‘İŞİTEN’ ve benzeri bildiğiniz tabirleri kullanmaktadır. O’nun görmesi mutlak anlamda bir görmek, bilmesi ve işitmesi de mutlak anlamda bir bilme ve işitmedir. İnsan veya başka varlıkların (yaratılmışların) görmesi, bilmesi, işitmesi ise daima sınırlı olagelmiştir. Zira insanın kendisi sınırlı iken görmesinin sınırsızlığı akla da, eşyanın tabiatına da aykırıdır. Bilmesi veya işitmesi de hakezâ böyledir.

Yukarıda yapmaya çalıştığımız açıklamalar Kur’an’ın bize gösterdiği istikametteki açıklamalardır. Bu açıklamalar ışığında konuya eğildiğimizde bir insanın YARATMAK tabirini kullanmasını ALLAH’IN YARATMASI gibi mütalea edebilmenin mümkün olmaması sebebiyle yapılmış fâhiş bir hata olarak görmüyoruz. Bilmek, Görmek, İşitmek tabirlerini de kullanıyoruz. Ama hiç kimse görüyorum derken, biliyorum veya işitiyorum derken Allah gibi görmeyi, Allah gibi bilmeyi veya Allah gibi işitmeyi nasıl kasdetmiyorsa, hattâ kasdetse dahi —ki bu kendisine ait bir ayıptır— muhatabı onu böyle algılamamaktadır. Öyle ise bu kelimeyi kullananları öyle hemen kâfir gözü ile görmek yerine olsa olsa bu kelimeyi pek kullanmamayı kendisine tavsiye etmek daha mülayim, daha makul bir yol olsa gerektir. Zira hiçbir mahluk (yaratılmış), yaratıcılık özelliğine sahib değildir. Bu yeteneğe sahib olsa idi şimdiye kadar durmaz çok şeyler yaratırdı. İnsanın dünya üzerinde YOKTAN VAR ETTİĞİ bir şey ise kimsenin duyduğu, gördüğü bir şey değildir. Olsa idi herhalde bir müzede filân bulunurdu.

Evet, mes‘elenin aslı bizim görüşümüze göre böyledir. Tabii ki insanız ve yanılabiliriz. Yanlışımızı da düzeltmeye her zaman hazırız. Bizi okuyucumuzun ikaz ettiği için memnunuz ve bunun devamını diliyoruz. İnsanlar birbirlerinin yanlışlarını düzeltmeye çalışmak ve daha doğruları birbirlerinden öğrenmeye muhtaç şekilde yaratılmışlardır. Hepimiz muhtacız, müstağni olan ise yalnızca O’dur. İnsanın müstağni olması ile Allah’ın Gani oluşu arasında da elbette fark vardır. Allah gerçekten ne yarattıklarının herhangi bir şeyine muhtaçtır ne de bir başka Allah vardır da onun bir şeyine muhtacdır. Yarattıklarını kendisi tek başına ve kimsenin yardımı olmadan yaratmıştır. Kendisinden başka ALLAH DA YOKTUR. Bu durumda Allah gerçek anlamda müstağni(Gâni)’dir. İnsanın istiğnası ise onurlu olmaya yönelik, kendisine kişilik, haysiyetli bir kişilik kazandırmaya yönelik bir davranış biçimi olarak O’nun tarafından tavsiye olunan bir güzel tavırdır. Ki bu insanın muhtac olmaması anlamında değil, ihtiyacını onurlu bir şekilde karşılamaya, insanlara yük olmamaya dikkat göstermesini sağlayıcı bir davranış biçimi olarak önerilmiştir.

Bu konular sükûnetle ve anlayışla durulduğunda görülüyor ki gayet açıktır ve anlaşılır şekilde ortaya konulmuştur Allah tarafından. Kur’an’ı çok okuyanlar, elbette ki teakkul ederek, elbette tefekkür ederek, elbette tefekkuh ederek okuyanlar, anlaşılmayacağına değil, bilakis anlaşılması için gönderildiğine inanarak okuyanlar rahatlıkla onu anlarlar ve Rabb’lerini razı edecek yolu açık-seçik orada bulurlar, görürler. Elbirliği ile Kur’an anlaşılmaz, ya da biz anlamayız diyenlerin üzerine gidelim, Allah için Allah’ın Kitab’ının anlaşılması suretini hızlandıralım. Ki önümüz aydınlansın, dağılsın asırlardır Ümmet-i Muhammed’in üzerindeki koyu ışık geçirmeyen kara bulutlar. Örümcek ağları sarmış kafaları temizleyelim bu ağlardan, ağa tutulmuş sinek gibi hareketsiz bırakılan akılları kurtaralım bu ağların elinden ve Allah’ın Kitab’ını, hayatın, eşyanın gerçeğini anlamaya yöneltelim. Görünüz kitleler bu işe yönelince neler oluyor, görünüz kalabalıklar arasında yayıldıkça Kur’an’ın anlaşılması insanlar nasıl aziz oluyor, nasıl necib oluyor. Nasıl kurtuluyor karanlıklardan.

(İktibas, sayı 112)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *