Hugh MacDiarmid’in “Elektrikli Sandalyeye Giderken” Şiiri

Hugh MacDiarmid’in “Elektrikli Sandalyeye Giderken” Şiiri

Hugh MacDiarmid’in kendi zamanı ve coğrafyası bağlamında yaptığı bu sosyolojik ve psikolojik aktarımları oradan alıp bizim bugünkü kendi yerelimize transfer etmemiz sanırım mümkün. Hem de birebir diyebileceğimiz bir örtüşme halinde… 

AYIN ŞİİRİ

Cevat Akkanat

Hugh MacDiarmid (1892-1978)’in “Elektrikli Sandalyeye Giderken” başlığıyla tercüme edilmiş bir şiiri var. Cevat Çapan’ın hazırladığı Çağdaş İngiliz Şiiri Antolojisi’ndeki (2. Bas., Adam Yay., İst., 2000, s. 100) şiir, tema ve konusu itibariyle yazıldığı dönemi ve coğrafyayı aşıp evrensel bir nitelik kazanmıştır. 

Yirminci yüzyıl İskoç rönesansının öncü şairlerinden birisi olarak tanıtılmış kitaptaki kısa biyografisinde MacDiarmid. Ayrıca Robert Burns‘den sonra İskoçya’nın yetiştirdiği en büyük şair olduğu kanaati vurgulanmış.  

Asıl adı Christopher Murray Grieve olan MacDiarmid, yaşadığı dönem İskoçya’sında sanat dünyasına hâkim olan bağnazlıklardan ötürü pek çok sanatçı gibi müstear kullanmaya mecbur kalmış. 

Antolojide üç şiiri var şairin. Bu metinlerde gördüğüm, yaşadığı çağın toplumsal künyesini lirizm ile sentezleyen şiirler yazıyor şair. Bu yoldaki tespitler, bahsettiğim biyografik metinde de yapılmış: “Lirizmin yanı sıra acımasız yergiciliği, ince alaycılığı ve düşünür yanıyla da özgün bir sanatçı olan MacDiarmid halkının sorunlarını büyük bir coşkuyla dile getirmekle kalmamış, dünyanın bütün ezilen toplumlarıyla özdeşlik kurarak gerçek bir demokrat olmayı başarmıştır.”

“Elektrikli Sandalyeye Giderken” şiiri üstteki tespitleri doğruluyor. 15 dizelik bir bent halinde okura sunulan bu metin kendi içinde üç anlam halkasına ayrılıyor. Bunlardan birisi ilk dört dizeden oluşan ve zamanla mekânın doğal, sosyolojik ve psikolojik görünümleriyle ilgili tespitlerin yapıldığı bölümdür. Anlatıcı, her bakımdan rahat, huzur ve keyfiyete doymuşluk yaşayanlara dair izlenimler sunuyor: 

“Burada, her şeyin insanın aklında ve kalbinde
Sevginin, hayatın ve bunların dışındakilerin
Eşsiz bir güzellikle dipdiri boy attığı
Bu parlak güneş ışınları altında.”

Şiirin ikinci anlam halkası beşinci dizeden başlayıp son üç dizeye kadar süren kısımdır:

“Kendim kadar günahsız insanları düşünüyorum gene
Parmaklıklar arasında soğuk ve haksız bir dehlize tıkılmış,
Pantolonları elektrotlar için yırtılmış
Ve saçları başlarına geçirilecek o külah için kesik,
Bunu hiç umursamayan kadınlar ve erkekler yüzünden,
Saygılı, saygıdeğer ve kendilerine göre Hristiyan insanlar,
Burada, güneşin oynaşan ışınları altında
Bahçelerindeki çiçeklerle aylakça oyalanan”.

Okuduğunuz üzere bu halkanın son iki dizesi hariç duygusal atmosfer değişiyor. Değişmeyen şey, anlatıcı öznesinin bakışlarını kendisi dışındakilere yöneltmeye devam etmesi. Peki yeni atmosferde görünürlük kazananlar neler? Bir tarafta kendisi gibi günahsız olan insanlar, demir parmaklıklarla çevrili soğuk dehlizlere tıkılmış olanlar, onlardan elektrikli sandalyede infaz edileceklerin yırtık yaka paçaları, elektrik vermeye müsait hale getirmek için saçları kazınmış başlar… Öte yandan bütün bu mağdurlar manzarasının varlığına aldırış etmeyen kadınlı erkekli kitleler, bununla birlikte kendilerini saygın dindar sayan insanlar, bahçelerinde çiçeklerle vakit geçirenler… Bütün bu somut görünüm unsurları, “Burada, güneşin oynaşan ışınları altında” dizesiyle ilk olay halkasındaki atmosfere bağlanır. 

İçeriğini kısaca çerçevelediğimiz bu ikinci kısmı üzerine biraz daha ayrıntıya girmek istiyorum. Dikkat edilirse buradaki şahıs kadrosunu iki kategoride değerlendirebiliriz. İlki, cezai müeyyideye, elektrikli sandalyeyle infaza tabi tutulacak olanlar; ikincisi bunların harap olmuş hallerine aldırış etmeyen ve dahası dindar olan kitleler. 

Anlatıcı öznenin anlatım tutumuna bakarsak, ilk kategoridekiler adaletle yüzleşmişler fakat adalet onlar için hakkaniyetle sonuçlanmamış. Bir mağduriyet hissiyle karşı karşıya bırakıyor anlatıcı bizi. Tecelli edenin adalet olmadığı zannına odaklıyor. Böylece, can alıcı mağdurluk öyküleri ile baş başa kalıyoruz. 

İkinci kategoridekilere ise gamsızlar güruhu demek sanki daha doğru olacak. Başkalarının acılarına göz ve kulak kesilmeyen, bırakın göz kulak kesilmeyi, tam tersine onların acı ve sızılarına körük çekip nefes üfleyen tipler. Güya dindarlıklarına da halel getirmeyen kara bir kamu…

Hugh MacDiarmid’in kendi zamanı ve coğrafyası bağlamında yaptığı bu sosyolojik ve psikolojik aktarımları oradan alıp bizim bugünkü kendi yerelimize transfer etmemiz sanırım mümkün. Hem de birebir diyebileceğimiz bir örtüşme halinde… 

Hayır, tabii ki bugün, bu ülkede doğrudan doğruya ölüme gönderen adli infazlar yok. Olsaydı da bunların elektrikli sandalye, giyotin, taşlama gibi alet ve usullerle gerçekleşmesi ihtimali bir hayli zayıf olurdu. Fakat cezai müeyyide olarak idamın olmaması başka trajik öldürme seanslarının olmadığı anlamına gelmiyor. Bunların neler olduğunu bu şiirin ikinci anlam halkasında anlatılan gamsız kitleler dışında kalanlar tahminim bilir. O gamsızlar arasında yer alan dindar kitleler de belki bilirler ama bilmezlikten gelip üç maymunluk yaparlar.  

Nedir o bir kısmımızın bilip bir kısmımızın bilmezlikten geldiği alternatif yaşatmayıp öldüren müeyyideler? 

Yazılmayan iddianameler, uzun (aylarca, yıllarca) süren göz altıları, yaşlı veya hasta tutsakların cezaevlerindeki ölümleri, bir şekilde tamamlanan yargılama süreci sonunda takipsizlik, beraat veya HAGB alanların işlerinden atılmaları, vs… 

Adaletin sorunlu halleriyle ilgili birkaç veriyi zikrettikten sonra “Elektrikli Sandalyeye Giderken”in üçüncü ve son anlamsal halkası üzerinde durabiliriz. Bu halka finaldeki üç dizeden oluşmaktadır: 

“Ve birden aklımın hiç ermediğini anlıyorum
Yaratılmış her şeyin o büyük arkadaşlığına
Ve hayatın yalnızca sevgiyle yaratılan bütünlüğüne.”

Bu dizelerde şair bütün kabullerinin yıkıldığını, ezberlerinin tamamen bozulduğunu, oladurmakta olanları anlamlandırmakta zorluklar çektiğini belirtir gibidir. Bu muğlaklık içinde yaratılmışların büyük birliğine, sevginin hayattaki olmazsa olmazlığına atıf yapar…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *