Poghosyan: Batının nihai hedefi Rusya’da batı yanlısı iktidar

Poghosyan: Batının nihai hedefi Rusya’da batı yanlısı iktidar

Ermenistan’daki Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezinin Direktörü Poghosyan, Ukrayna’da var olan yolsuzluk ve kötü yönetim yanında Batının Ukrayna’yı Moskova’dan uzaklaştırma çabasından söz etti. Poghosyan, batının nihai hedefinin ise Rusya’da Batı yanlısı bir hükümet olduğunu öne sürdü.

Doç. Dr. Benyamin Poghosyan’ın China Daily‘de yer alan “Ukrayna krizinin jeopolitik kökleri” başlıklı yorumu şöyle:

Rusya-Ukrayna çatışması; uluslararası medya, politikacılar ve uzmanların dikkatini çekti ancak çatışmayı doğru bir şekilde değerlendirebilmek için bu çatışmanın birincil nedenlerini belirlemek gerekir.

1991’de Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra dünya, birçok uzmanın “tek kutuplu bir an” olarak adlandırdığı “mutlak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hegemonyası” dönemine girdi. ABD uluslararası ilişkilerin kurallarını belirledi ve her ülkeyi bu kurallara uymaya zorlamak için yeterli kaynağa ve güce sahipti. ABD hegemonyasının ana itici gücü, dünya çapında liberal demokrasinin teşvik edilmesiydi. ABD, tüm dünyada “özgürlük ve demokrasiyi” teşvik etmek zorunda olduğu bu politikanın ruhani bir sebebi varmış gibi görünmesini sağladı.

Ancak bu politikanın net bir jeopolitik ajandası vardı. ABD’nin bakış açısından liberal demokrasinin yayılması, ABD’nin etkisinin yayılması anlamına geliyordu. ABD “özgür dünya”nın tartışmasız lideri olduğundan, tüm ülkelerin bu “özgür dünya”nın bir parçası haline gelmesi durumunda otomatik olarak dünyanın zirvesine oturacaktı. Ayrıca ABD, kuralların üzerindeydi ve gerektiğinde de onları çiğnedi. 1999’da Sırbistan’a acımasız bombardıman ve 2003’te Irak’ın işgali, ABD’nin diğer devletlerin bunlara uymasını talep ederken uluslararası yasaları ve kuralları çiğnemesi cüretkarlığının birkaç örneğidir.

DÜNYA DÜZENİNİN DÖNÜŞÜMÜ

ABD; Avrupa Birliği (AB) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) genişlemesi yoluyla Doğu Avrupa’daki “demokrasi geliştirme” stratejisinde özellikle başarılı oldu. 2007 yılına gelindiğinde, Sovyetler Birliği’nin neredeyse tüm eski sosyalist devletleri ve üç Baltık cumhuriyeti, AB ve NATO’nun bir parçası haline geldi. Fakat ABD, Rusya’da “demokrasiyi ilerletme” konusunda daha az başarılı oldu. 1990’ların kaosundan sonra Rusya önemli ekonomik ve demografik kayıplara uğradıktan sonra Vladimir Putin, 1999’un sonlarında Rusya Başbakanı olarak göreve başladı. Putin öncesinde Rusya, esasen Batılı finans kurumlarıyla güçlü bağlantıları olan küçük bir petrol ve bankacılık oligarkları çevresi tarafından yönetilmişti.

Bu arada Batı’nın “liberal demokrasi”nin diğer tüm hükümet biçimlerinden üstün olduğu iddiası dünyanın bazı bölgelerinde yoğun tepkiler almaya başladı. Ancak tek kutuplu dünya için sonunun başlangıcını belirleyen şey, 2008 küresel mali kriziydi. Dünya düzeninin dönüşümünün tamamlanması genellikle on yıllar aldığından ortaya çıkan yeni dünya düzeninin nihai hatları büyük olasılıkla ancak 2030’ların ortalarında netleşecek.

ABD dış politikasının tüm dünyada neden olduğu çalkantıların ortasında Rusya, büyük küresel güç statüsünü yeniden kazanmaya başladı ve Ukrayna, Rusya-Batı çatışmasının odak noktası haline geldi. Stratejik konumu, geniş kara kütlesi ve önemli ekonomik potansiyeli nedeniyle Ukrayna, iddialı bir Rusya karşısında ülkeyi Batı’nın ileri üssü haline getirmeye çalışan ABD için önem kazanmaya başladı.

BATI’NIN STRATEJİK HEDEFİ RUS EKONOMİSİNİ YOK ETMEK

Yaygın yolsuzluk ve devlet kurumlarının halka temel hizmetleri sunamaması, kamuoyunda Ukraynalı liderlere karşı kızgınlık ve öfke yarattı. Bu duygular, 2004 ve 2014’teki iki Ukrayna devriminin merkezindeydi. Devrimler, Batı’nın Ukrayna’yı Rusya’dan uzaklaştıran jeopolitik modelini yansıtıyordu ve bu, Ukrayna’nın iç sorunlarının ana kaynağı olarak görülüyordu. Fakat ne 2004 ne de 2014 Devrimi yolsuzluğu sona erdirdi. Bunun yerine, bazı hesaplara göre yolsuzluğun artmasına neden oldular. Batı yanlısı güçlerin o zamanki Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’i devirmesinden sonra Şubat 2014’te, yeni bir liderlik kurulur kurulmaz başta Donetsk ve Lugansk’ta olmak üzere Doğu Donbas bölgesinde hükümet karşıtı protestolar başladı ve Kırım halkı Rusya’ya katılmak için oy kullandı.

Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, Batı’nın Ukrayna’yı açıkça desteklemesiyle Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışma yoğunlaştı. Gerginliği yatıştırmak için Rusya, Ukrayna, Almanya ve Fransa; Ukrayna’nın Donetsk ve Lugansk’a özel statü tanıyacağı Minsk Antlaşmalarını Eylül 2014 ve Şubat 2015’te imzaladı. Ancak Rusya’nın gözünde eski Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroshenko ve görevdeki Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy, Minsk Antlaşmalarının uygulanmasının ülkenin hayati ulusal çıkarlarını tehlikeye atacağını ve Kiev’in Moskova’nın baskısı altında bu antlaşmaları imzaladığını iddia ederek Minsk Antlaşmalarını uygulamayı reddetti. Minsk Antlaşmalarının uygulanmasına ilişkin müzakereler devam ederken bile ABD ve Birleşik Krallık; Ukrayna’yı ordusunu yeniden inşa etmesi için aktif olarak destekliyor, Ukraynalı askerleri eğitmek için silah ve eğitmenler gönderiyor, Ukrayna’nın gelecekte bir NATO üyesine dönüşeceğini iddia ediyorlardı.

Öte yandan Moskova, ABD’nin etkisi altındaki Ukrayna’nın NATO üyesi olması durumunda Rusya’nın temel ulusal çıkarları için büyük bir tehdit oluşturacağı konusunda ısrar etti. Aralık 2021’in ortalarında Rusya; ABD ve NATO’ya Atlantik ötesi askeri ittifakın doğuya doğru genişlememesini veya Rusya sınırları boyunca uzanan bölgelere silah sistemleri yerleştirmemesini talep eden bir anlaşma taslağı göndermişti. ABD ile NATO talepleri reddetti ve ardından Rusya 24 Şubat’ta Ukrayna’da “özel askeri operasyon” başlattı.

BATI-RUSYA KARŞITLIĞI

Rusya-Ukrayna çatışmasının şimdiden önemli jeopolitik sonuçları oldu. 2010’ların ortalarından bu yana başta Fransa olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, AB’nin güvenlik konusunda ABD’ye olan bağımlılığını azaltmak için “Avrupa stratejik özerkliği” fikrini destekliyorlardı. Ancak 24 Şubat’tan sonra Avrupa, Rusya’ya yaptırım uygulamak için ABD’nin arkasına geçti. ABD, AB, İngiltere ile müttefiklerinin Rusya’ya uyguladıkları benzeri görülmemiş ekonomik baskı ve yaptıkları açıklamalar; Batı’nın stratejik hedefinin Rus ekonomisini yok etmek ve Batı-Rusya karşıtlığını yeni bir boyuta taşımak olduğunu gösteriyor.

Hiçbir devlet ekonomi olmadan yaşayamaz. Bu nedenle Batı’nın Rus ekonomisini yok etme stratejisi Rus devletini baltalamakla eşdeğerdir. Batı’nın nihai hedefi, Rusya’da AB ve NATO’nun daha da genişlemesini memnuniyetle karşılayacak Batı yanlısı bir hükümete sahip olmaktır. Batı’nın Rusya’ya karşı ekonomik savaşı, ABD liderliğindeki Batı’nın rakip olarak gördüğü ülkeleri yok etme çabalarını diğer ülkelerin anlaması için iyi bir örnek oldu.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *