Güneydoğu Asya’nın Kanayan Yarası Arakan-Rohingya

Güneydoğu Asya’nın Kanayan Yarası Arakan-Rohingya

Dr. Cengiz Topel Mermer’in uzun araştırmalar sonucunda yazmaya başladığı “MYANMAR; GÜNEYDOĞU ASYA’DAKİ MAYIN TARLASI” adıyla Mayıs 2022’de raflardaki yerini alacak yeni kitap çalışmasının “Arakan-Rohingya Sorunu” bölümünü yayımlıyoruz…

Güneydoğu Asya’nın Kanayan Yarası

Arakan-Rohingya Sorunu

Dr. Cengiz Topel Mermer

Ülke halkı çoğunlukla Budist’tir ve bu konu herkes tarafından kabul görmektedir. Resmî makamlar 1983’de ülkede nüfusun % 89’unun Budist, % 4’ünün de Müslüman olduğunu açıklamıştır, ancak resmî makamların verdiği bilgiler tartışmaya açıktır. 1983 sayımı sonuçlarına ait rakamların Müslümanların 1982 Vatandaşlık Yasası ile kayıt dışına itildiği dönemin rakamları olduğu ve 1984 sayımında Müslüman nüfusa ait verilerin açıklanmadığı dikkate alındığında Myanmar yönetiminin Müslüman nüfusu düşük tutma gayreti içinde olduğu görülmektedir.[1] Müslüman kaynaklar, Müslüman nüfusun % 10’un üzerinde olduğunu iddia etmektedir.[2] Yaklaşık iki asırdır topraklarından sürekli göç etmek zorunda bırakılan ve eşit vatandaş sayılmadığı için nüfus sayımlarında yeterli itina gösterilmeyen Müslüman azınlığın iddiaları gerçeklerle daha fazla örtüşmektedir.

2014 nüfus sayım sonuçları da detaylı olarak açıklanmamış ve genel hatları ile kamuoyuna verilmiştir. Bu tür uygulamalar Myanmar yönetimlerinin güvenirliğini zayıflatmakta ve manipülasyon iddialarını güçlendirmektedir.[3] Etnisitelere yönelik olarak verilen rakamlar güvenilir olmasa da nüfusun çoğunluğunun Budist olduğu gerçektir. Nüfusun büyük çoğunluğunun Budizm inancına sahip olduğu Myanmar’da en fazla katliama uğrayan azınlık Rohingya olarak adlandırılan Arakan Müslümanlarıdır. Bengal dili, Urdu dili ve Myanmar dillerinin karışımı bir dili konuşan Rohingyalar Arakan Bölgesi’nde yaşamaktadır.[4] Etnik kökleri tarihi Pyu kabilelerine dayanan[5] Rohingyaların İslâmlaşması sonrasında kaderi değişmiş, yerel toplum olarak kabul edilmeyerek Bengal göçmeni olarak tanımlanış, tarihleri katliamlarla özdeşleşmiş ve bu insanlar sürekli olarak göç etmek zorunda bırakılmışlardır. [6]

Ülkedeki Müslümanların hepsi Rohingya değildir ve ülkenin farklı bölgelerinde yaşayan başka Müslüman toplumlar da mevcuttur. Yangon, Mandalay ve Mawlamyine şehirlerinde büyük çapta Müslüman topluluklar yaşamaktadır.[7] Sömürge dönemi öncesinde ülkeye ticaret için gelerek burada yerleşmiş Arap, Fars ve Hint kökenli Müslümanlar ülkenin farklı bölgelerinde Müslüman mahalleler kurmuş ve yerel halk ile bir sorun yaşamamıştır. 19. asırda Çin’in Yunnan eyaleti’nde gördükleri baskı nedeniyle Şan Eyaleti’ne göç eden Pantay kökenli Çin Müslümanları da ülkede normal karşılanmıştır. Sömürge döneminde İngiliz teşviki ile gelen Bengal kökenli Müslümanların ekonomik ve idari kazanımları Müslümanlara karşı olan olumlu havayı değiştirmiş ve Müslümanlar için zor bir dönem başlamıştır.[8]

İngiliz idaresiyle yerel halkın yoksullaşması ve Müslüman göçmenlerin ülkede söz sahibi olması Bamar çoğunlukta Müslüman karşıtı hissiyatın temelini atmıştır. Bu dönemde Hintliler ve Müslümanlar bu ülkede biraz da aşağılayıcı bir anlam yüklenen “Kala (yabancı)“ sözcüğü ile anılmaya başlanmıştır.[9] Bir bakıma Müslümanlar İngiliz Hindistanı Sömürge Yönetimi’nin ülkeyi sömürgeleştirmesine duyulan öfkenin görünen yüzü ve hedef tahtası hâline gelmiştir.[10] Aslında yerel halk ve Bamar çoğunluk ülkenin yeni sosyo-ekonomik yapılanmasında yerlerini alan göçmenlere karşı nefret duymuş ve Çinli iş sahipleri de 1930’lardaki göçmen karşıtı saldırılarda hedef olmuştur.[11]

Hintli göçmenlerin büyük çoğunluğu Rangon’da yerleşmiş ve 1901 yılına gelindiğinde şehrin nüfusunun yarısı Hintli göçmenlerden oluşmuştur.[12] Bu oran 1921’de daha da yükselmiş ve Hintli göçmenler çoğunluğa geçmiştir.[13] Bu sayısal değişim ekonomik bakımdan geriye düşen Bamar toplumunun sinir sistemini daha da bozmuştur. İngiliz işgali sonrasında gelen göçmenlerin büyük oranda Bengalli Müslüman olması da Müslüman düşmanlığında belirleyici rol taşımıştır. Bamar milliyetçiğinin Budizm eşliğinde güçlendiği İngiliz sömürge döneminde Müslüman düşmanlığı zihinlerde yerleşmiştir.[14]

1. Dünya Savaşı sonrasında bütün dünyada artış gösteren özyönetim rüzgârı Myanmar’ı da etkilemiş ve ülkede sömürgeciye karşı verilen milliyetçi mücadele 1920’li yıllarda kuvvet kazanmıştır.[15] Bu mücadele başarılı olmuş ve İngiltere Krallığı 1923’de Myanmar’a yerel yönetimde temsil hakkı vermiştir.[16] Yerel yönetimde azınlıklara temsil kotaları verilmesi nedeniyle azınlıkların kazanımları kendilerini ülkenin gerçek sahibi gören Bamar milliyetçilerini kızdırırken idarede Müslüman temsilcilerin sayısının artması da Müslümanlara duyulan öfkeyi artırmıştır. Bu dönemde bütün dünyayı etkileyen küresel ekonomik krizin bu fakir ülkeye yansıması yerel halkın, refah seviyesi daha yüksek olan, çoğunluğu Müslüman Hintli Müslüman göçmenlere karşı olumsuz bakışını katlamıştır.[17]

Müslümanlar özellikle bağımsızlık mücadelesi dönemine denk gelen 1930’lar ile II. Dünya Savaşı döneminde nefret objesine dönüşmüştür.[18] Rangon’da liman işçisi olarak çalışan Hintli göçmenlerin Mayıs 1930’da greve gitmesi nedeniyle işe alınan yerli Burmalılar, grevin bitmesi sonrasında Hintli göçmenlerin tekrar işe alınması nedeniyle işlerini kaybetmiştir. Bu durum sonrasında Rangon’da Hintli göçmenler saldırılara maruz kalmış ve ciddi kayıplar vermiştir.[19] Müslüman Hintli göçmenler ülkede finans, toprak ve idari güç sahibi olmanın yanında İngilizceyi de kullandığı için Bamar milliyetçilerinin gözünde şeytanlaşmıştır. Bamar fanatikler için Hintli Müslüman düşmanlığı öyle bir seviyeye gelmiştir ki ülkenin İngiliz Hindistanı’ndan ayrılması İngiltere Krallığı’ndan ayrılmasından daha önemli hâle gelmiştir.[20] Rangon’da Müslüman liman işçilerine yapılan saldırılar 1939’a kadar devam etmiş ve aileleriyle birlikte yüzlercesi öldürülmüştür.[21] “Müslümanların İngiliz işbirlikçisi ve sömürgecinin maşası“ olduğuna dair Bamar fanatizmi algısı bu dönemde katliamlara zemin hazırlamıştır.[22] Bu saldırılar sonrası İngiliz idaresi tarafından kurulan ve olayları araştıran komitenin incelemeleri sonrasında yazdığı rapor Budist rahiplerin sadece olayları organize etmediğini ve bizzat savunmasız Müslümanları öldürdüğünü ifşa etmiştir.[23]

II. Dünya Savaşı da Bamar toplumu ile azınlıkların arasındaki ayrışmayı artıran bir sürece evrilmiştir. İngiliz yönetiminde ülkedeki hâkim rollerini yitiren Bamar toplumunun çoğunluğu Japonya’ya sempati beslerken azınlıklar kendilerini Bamarlara karşı öne çıkaran İngilizlerden yana tavır koymuştur. Stratejik hesapları nedeniyle Aralık 1941’de Burma’yı almak için harekete geçen Japonya 1942’de ülkenin büyük bölümünü işgal etmeyi başarmıştır. Japonlar ülkeyi işgal ederken, savaş öncesinde irtibata geçerek askerî eğitim verdikleri Burmalı milislerin icra ettiği beşinci kol faaliyetlerinden büyük fayda sağlamış ve İngiliz birliklerini kuzeydeki Hint topraklarına çekilmeye mecbur bırakmıştır. Japon işgali nedeniyle İngiliz Hindistanı’na çekilmek zorunda kalan İngilizler, İngiliz Hindistanı’nın da Japonya tarafından işgal edilme ihtimaline karşı Bengal ile Burma toprakları arasında tampon bölge oluşturmak istemiştir. İngilizler bu stratejide Bamar çoğunlukla anti sömürgeci mücadelede yolları ayrılmaya başlayan Arakan Müslümanlarını kullanmıştır.[24]

Japonların Burma’yı işgale başlamasıyla birlikte Rangon başta olmak üzere büyük kentlerde yaşayan Hintli göçmenler kuzeydeki Hint topraklarına doğru göç etmeye başlamış ve geri çekilen İngiliz Hindistanı birlikleri ile bu insanlar arasında doğal kader birliği oluşmuştur. Bu dönemde kuzeye göç eden Hintli göçmenler ve Hristiyan misyonerlerin sayısı 400.000 rakamını bulmuştur. Burma’nın ekonomik ve idari hayatını kontrol eden Hintli göçmenlerin göçüyle Burma’da ekonomik hayat ile birlikte, sağlık sistemi de dâhil olmak üzere, kamu idaresi de çökmüştür.[25] Bu ortamda Müslüman geri çekilmesi ülkenin kaotik bir ortama girmesine katkı sağladığından Müslümanlara duyulan öfke katsayısı artmıştır.

Burma’nın Arakan Bölgesi, İngiliz Hindistanı’nın Bengal Bölgesi’ne komşu konumu, Japon ilerleyişini sekteye uğratması için uygun dağlık arazi koşullarını taşıması ve Arakan Müslümanlarının Bamar çoğunluk tarafından ötekileştirilmesi özellikleri sebebiyle İngiliz tampon bölge stratejisi için biçilmiş kaftan olmuştur. Bağımsızlık mücadelesinde Bamar çoğunluğun saldırıları karşısında İngilizlerden destek bulan Arakan Müslümanları İngiltere Krallığı saflarında yer alırken[26] Bamar özgürlük mücadelesi liderleri, Japonya’nın Burma bağımsızlığına saygı duyacağı garantisini aldıktan sonra ilk başlarda Japonya tarafında yer almıştır.[27] Bu dönemde İngilizlerden silah desteği alan Arakan Müslümanları ile Bamar milliyetçileri arasında şiddetli çatışmalar yaşanmıştır.[28] Japon askerlerinin de saldırıları neticesinde on binlerce Müslüman sivil, İngiliz Hindistanı Bengal Bölgesi’ne göç etmek zorunda kalmıştır.[29]

Bu durum Japonların ülkedeki gerçek niyetinin, kukla bir Burma yönetimi altında ülkeyi sömürge yapmak olduğu anlaşıldığında değişmeye başlamış ve Aung San liderliğindeki gruplar ve komünistler 1944’de Japonlara karşı direnişe geçmiştir.[30] Ülke Japonları kovmak için bütün paydaşları ve İngilizler ile birleşerek yeni bir kurtuluş savaşı başlatmıştır. Başarılı olan Japon karşıtı harekât bir müddet taraflar arasındaki çatışmalı ilişkiyi engellemiş olsa da Japonların teslim olması sonrasındaki gelişmeler eski anlaşmazlıkları tekrar gün yüzüne çıkarmıştır. Yaşanan gelişmeler son kırk yılda yaşanan çatışmaları hiçbir tarafın unutmadığını göstermiş, Müslümanlar da yeni kurulacak idarede güvenli bir zemin içinde yaşamak için organize olmaya başlamıştır. Müslümanlara karşı öfkesi geçmeyen Bamar çoğunluk ise Müslümanlara hak tanımaya yanaşmamaktan öte Müslüman kazanımlarını silmek için harekete geçmiştir. Bu dönemde Müslüman düşmanlığının kodları fanatik Budistlerin genlerine nakşetmiştir. [31]

Bu kapsamda önce bağımsızlık sonrasında 1948 yılında çıkarılan vatandaşlık kararnamesi ile Rohingyalar vatandaşlık haklarından mahrum edilmek istenmiştir.[32] Artan yönetim baskısı üzerine diğer azınlıklarla birlikte Arakan Müslümanları da yönetime karşı çıkarak “Mücahid Hareketi“ni hayata geçirmiştir.[33] 1962’deki General Ne Win darbesine kadar etkin bir mücadele yürüten Mücahid Hareketi, askerî yönetimin operasyonları karşısında gücünü yitirmiştir.[34] 1978’de icra edilen “Ejderha Kralı Operasyonu“ ile başlatılan süreç ülkeyi yöneten askerlerin mantığındaki dönüm noktasına işaret etmiştir. Bu operasyon sonrasında Müslümanların çoğunluk olduğu köylere kadar askerî istihbarat ofisleri konuşlandırılmıştır.[35] Bundan sonra artarda icra edilen operasyonlarla Rohingyalar Bangladeş’e göçe zorlanmış ve bu dönem 200.000 civarında Rohingya’nın Bangladeş’e sığınmasıyla sonuçlanmıştır.[36]

1990’lı yılların ilk yarısına kadar devam eden söz konusu sürecin arasında, 1982’de “Burma Vatandaşlık Yasası“ çıkartılmıştır. “Bengal Göçmeni“ olarak görülen Rohingyaların vatandaş sayılabilmesi için, atalarının 1824 yılı öncesinde (ilk İngiliz savaşı öncesi) ülke topraklarında yaşadığını ispatlamasını isteyen bu yasa Rohingyaları vatandaşlıktan çıkarmak için tasarlanmış görüntüsü vermektedir.[37] Bu yasa ve uygulamaları vatandaşlığı etnik ve yerlilik zeminine oturturken; tam vatandaşlar ve misafir vatandaşlar ayrımı yaratmaktadır. Doğal ve ilişik vatandaşlık olarak da tanımlanabilecek bu ayrımda Rohingyalar ikinci gruba dâhil edilmektedir.[38]

Ülkede 1981 yılında yapılan nüfus sayımında hayata geçirilen ve bu kapsamda toplam 135 etnisitenin ülkedeki yerli ve millî ırklardan olduğunu kabul eden uygulama öncelikle Rohingyaları hedef almıştır. Rohingyalar bu sayımda kabul edilen 135 yerli ırkın içine dâhil edilmemiştir. Böylece Millî ırklar kavramsallaştırmasının ilk terbiye etmek istediği azınlık Müslüman Rohingyalar olmuştur.[39] Bamar fanatizminin düşünce temelinde Budist olmak Burmalı olmak ile eşdeğer anlam taşıdığından İngiliz sömürge döneminin zengin Müslümanları bu kavramın yasalara taşınmasıyla ülke dışına gönderilmek (sürülmek) istenmiştir.[40] Müslümanların sayısal olarak azaltılması kapsamında her türlü uygulamanın mubah kabul edildiği bu süreçte Müslümanların evlilik yoluyla çoğalmasının dahi önüne geçecek uygulamalar hayata geçirilmiştir.[41] Zira artık Müslümanlar Burma milliyetçilerinin düşünce dünyasında güvenlik tehdidi kavramıyla özdeşleşmiştir.[42]

1982 vatandaşlık yasası sonrasında ülke vatandaşlarının etnik ve dinî aidiyetlerinin kimlik kartlarında yer almasıyla Rohingyalar söz konusu yasa sonrasında vatansızlığa ve dolayısıyla ikinci sınıf vatandaşlığa itilmiştir.[43] Burma Vatandaşlık Yasası ilerleyen yıllarda yönetime diğer azınlıklara da karşı da kullanılabilecek bir koz vermiştir. Genellikle askerî yönetimler bu kozu kullanmaktan çekinmemiş ve Bamar çoğunluk ayrıcalıklı konuma çekilerek ülkede bir tür vatandaşlar hiyerarşisi kurulmuştur. Demokratikleşme adımları atılan 2011 yılında bu konuda reform yapılması gündeme gelse de ilerleme sağlanamamıştır.[44]

Burma Vatandaşlık Yasası hâlen mevcudiyetini korumakta ve azınlıkları terbiye etmede sopa olarak elde tutulmaktadır. Toprak almak veya satmak için istenen belgeleri, askerî operasyonlar nedeniyle sürekli göçe zorlanan azınlık bölgelerindeki halk karşılayamamakta ve mülksüzleşmektedir.[45] Ülkede Bamar kökenli olmak hâlen birinci sınıf vatandaş olmak için şarttır.[46] Toprak yasasına yönelik olarak yapılan eleştirilerin artması üzerine Thein Sein yönetimi 2014 yılında bir araştırma grubu kurarak çalışmalara başlasa da hükûmet temsilcileri toprak kullanma sertifikası verme yetkisinin merkezi yönetimde kalmasında ısrar edince sonuç alınamamıştır.[47]

Vatandaşlık Yasası Rohingyalar başta olmak üzere Müslüman azınlığı vatandaşlık haklarından mahrum etmek için çıkarılıp diğer azınlıkları da terbiye etmek için kullanılarak kalıcılaşırken zamanla yönetimin de başına bela olmuştur. Bu yasa azınlıklar ve militan örgütleriyle yapılan müzakere sürecini olumsuz etkilemiş ve yönetimin Frankeştayn’ına dönüşmüştür.[48] 1982 Vatandaşlık Yasası hem içerideki azınlıkların hem de uluslararası camianın tepkisine neden olurken eşit yurttaşlık ilkesinin anayasada yer almasını anlamsızlaştırmakta ve Myanmar yönetimlerinin nasıl kurtulacağını bilemediği bir soruna evrilmektedir. Bu yasa mevcudiyetini koruduğu müddetçe ülkenin çözüm süreçlerinin başarıya ulaşması zorlaşmaktadır.[49]

Askerî operasyonlar nedeniyle Bangladeş’e sığınan Rohingyalardan bazıları, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin baskısıyla 1992’den itibaren ülkelerine geri dönmüş, ancak vatandaşlık haklarının kaldırıldığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmıştır.[50] 1982 yılında çıkartılan Vatandaşlık Yasası hükümlerince, atalarının 1824 tarihinden önce ülkede yaşadıklarını ispatlama şansı olmayan Rohingyalar vatansız konumuna düşmüştür. Myanmar yönetimi ve Bamar milliyetçileri tarafından Bengalli olarak değerlendirilen[51] Arakan Müslümanları da 1999’da “Arakan Rohingya Millî Teşkilâtı“ ve 2000’de “Rohingya Dayanışma Örgütü“nü kurmuş ve Bangladeş topraklarından hak arayışlarına devam etmiştir.[52] Askerî yönetimin karşılaştığı uluslararası baskıların da katkısıyla 1990’lı yılların ortasından 2001 yılına kadar kısmen sakin bir dönem yaşanmış, ancak ABD’de yapılan 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası Rohingyalara yönelik saldırılar artış göstermiştir.[53] Bu dönemde artan şiddet Budist rahiplerin propaganda ve ajitasyonu sonrasında hayata geçmiştir.[54]

Myanmar’da Müslümanlara yönelik nefret ortamının Budist rahiplerce körüklenmesi de ilginç bir durumdur. Budist rahipler hem halk hem de yönetim tarafından Müslüman karşıtlığında destek görmektedir. Myanmarlı sivil ve askerî yönetimlerin Budizmi ulus inşasında ana unsurların başında görmesinin bunda payı büyüktür. Bamar çoğunluk, İngiliz işgalinden sonra gelen Müslüman göçmenlerin sosyo-ekonomik başarı göstererek idareye hâkim olmasını ulusal yapılarına tehdit olarak algılamıştır.[55] Yaklaşık iki asır önce başlayan “Müslüman tehdidi“ algısı bağımsızlık mücadelesinde yaşanan ayrışma sonrasında daha da güçlenmiş ve bağımsızlık sonrasında kalıtsal bir hâl almış ve Budist çoğunluğun genlerine işlemiştir.[56] Müslümanlara yönelik kalıtsallaşan nefret algısı başarısız yönetimlerin meşruiyet arayışlarında yaşanan manipülasyonlarla sık sık canlandırılmaktadır. Budist din adamları da ülkelerini ve dinlerini koruma motivasyonunun duygu selinde Budizm’in yumuşak ve hayata saygıyı esas alan öğretilerinden uzaklaşarak canavarlaşmakta ve bütün dünyayı şaşırtmaktadır.[57]

Özellikle 21. asır başlangıcıyla küresel olarak artan İslamofobi de Müslümanlara karşı katliamların yaşanması için uygun zemin sağlamıştır. Rohingyalara karşı yapılan kıyımlar 2010 yılının sonlarından itibaren artışa geçmiş ve 2012’de jenosit kavramının içine dolduracak şiddete ulaşmıştır. 28 Mayıs 2012’de bir Budist kadının, üç Müslüman tarafından tecavüz edilip öldürüldüğü iddiasıyla başlayan olaylar kontrolden çıkmıştır. Tecavüz iddiasıyla tutuklanan üç zanlının polis aracına düzenlenen saldırıyla ele geçirilip linç edilmesi bu sürecin kırılma noktası olmuştur. Müslümanların saldırıyı protesto etmesi sonrasında bazı Budist radikaller Müslümanların ev ve iş yerlerine saldırarak yakıp yıkmıştır. Müslümanların misilleme yapması sonrasında kontrolden çıkan Budist saldırıları sonucunda yüzlerce Müslüman öldürülürken, binlerce Müslüman göçe zorlanmıştır.[58]

2013‘de de devam eden ve yaklaşık 1.000 Müslümanın öldürüldüğü şiddet olayları İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) tarafından etnik temizlik olarak tanımlanmıştır. Gerilimin azalmadığı bölgede yaklaşık 140.000 Müslüman evlerini terk ederek göçmen kamplarına sığınmıştır.[59] Müslümanlara yapılan saldırılar 2014’de Arakan Bölgesi’nin dışına taşmış ve farklı bölgelerde de Müslümanlar şiddet olaylarının hedefi olmuştur. Zamanla bütün Müslümanları aşağılamak için kullanılır hâle gelen “Kala (yabancı)“ sözcüğü artık Burmalılar için ülkeden gönderilmesi gereken insan anlamı taşımaya başlamış ve bütün Müslümanlar homojen bir grup olarak nefret objesine dönüşmüştür.[60]

Fanatik rahiplerin kurduğu 969 Hareketi ve Ma Ba Tha örgütleri bu dönemde nefret söylemleriyle şiddet olaylarını provoke ederken aynı zamanda katliamlarda icracı olarak da yer almıştır.[61] Bu dönemde “Müslüman tehdidi“ni bertaraf etmek için radikal Budist rahiplerin öncülük ettiği yasal çalışmalar da öne çıkarken, radikal Budist rahiplerin Müslüman nüfusu azaltmak kapsamında hazırladığı özel hukuk alanındaki kanun tasarıları meclislerde hemen onaylanarak yasalaşmıştır.[62] Böylece Rohingyalar hem Bamar sivil toplumun hem de devletin iki taraflı ateşi altında kalarak yok edilmeye çalışılmıştır.[63]

Arakan’da 2012’da yaşanan Müslüman katliamından sonra kurulan Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu (ARKO)’nun, 09 Ekim 2016’da üç güvenlik kuvveti birimi tesisine saldırması sonrasında Tatmadav’ın misilleme operasyonları şiddetli olmuştur. Çıkan çatışmalarda sivil-militan ayırımı gütmeyen güvenlik kuvvetlerine ARKO gerilla tarzı eylemlerle cevap vermiştir. ARKO bölgeyi yönetme iddiasıyla örgütlenmiş; bu dönemde şüphe duyduğu sivil Müslüman halkı cezalandırırken Budistleri de hedef almaktan çekinmemiştir. ARKO bölgede kurduğu eğitim kamplarında özellikle el yapımı patlayıcı eğitimine ağırlık verirken yeni saldırılar için hazırlık yapmıştır. Bu arada faaliyetlerinden haberdar olan ve güvenlik kuvvetlerine bilgi veren Budist köylüleri katledince Budistler Müslüman köylerine saldırarak katliam yapmıştır. Bu gelişmeler sonrası hükûmet bölgeye asker takviyesi yapmıştır. Bu gelişmeler sonrasında ARKO 25 Ağustos 2017’de, bir askerî üs ile 30 güvenlik noktasına aynı anda saldırmıştır. [64]

Bu saldırı sonrasında hükûmet güçleri çok sert cevap vererek etnik kıyım operasyonu başlatmıştır.[65] 25 Ağustos 2017 saldırısında eğitimi az olan köylü milisleri de kullanan ARKO, güvenlik kuvvetlerinin aldıkları istihbarat sonucu hazırlıklı olması nedeniyle başarılı olamamış, önemli zayiat vermiş ve devamında yapılan operasyonlarda kayıpları artınca Budist köylerine ve Hindu sivillere de saldırmıştır. Bu dönemde sivillere yapılan katliamları taraflar birbiri üzerine atarken Tatmadav bölgeye yaptığı büyük yığınak sonrasında şiddetli bir kıyım operasyonuna girişmiştir.[66] ARKO saldırıları Müslümanlara ve özellikle Rohingyalara olan düşmanlığı zirvelere taşırken Arakan Eyaleti’ndeki yerleşik kaos ortamını içinden çıkılamaz hâle getirmiştir.[67]

ARKO saldırıları sonrasında Tatmadav’ın başlattığı etnik temizlik operasyonları nedeniyle yaklaşık 750.000 Müslüman Bangladeş’e göç etmek zorunda kalmıştır.[68] ARKO saldırıları sadece Tatmadav’ı harekete geçirmekle kalmamış, Bamar-Budist fanatiklere de can suyu vermiştir. Bu bağlamda NLD’nin Müslüman danışmanı Ko Ni 29 Ocak 2017’de Yangon Uluslararası Havaalanı çıkışında suikasta kurban gitmiştir.[69] Bu dönemde icra edilen Tatmadav operasyonları sivil halkı da hedef aldığı için BM organları uygulanan devlet şiddetini etnik temizlik ve soykırım gibi kavramlarla ifade etmiştir.[70] Tatmadav’ın etnik temizlik operasyonları Ekim 2017 sonuna kadar devam etmiş ve bu operasyonlar nedeniyle operasyon merkezinde yer alan üç kasabadaki Rohigya nüfusun yaklaşık yüzde 85’i Bangladeş’e göç etmek zorunda kalmıştır.[71] Bir bakıma Bamar-Budist fanatizminin Rohingyaları ülkeden silmek için aradığı fırsat ARKO’nun bu saldırılarıyla Tatmadav’a altın tepside sunulmuş; fanatizmden dünyayı görmekte körleşen Tatmadav deyim yerindeyse bir göz ararken 10 adet göz kendisine cömertçe sunulmuştur.

Ülkenin en fakir ve gelişmemiş bölgelerinden olan Arakan zengin doğal kaynakları ve coğrafî konumundan dolayı jeopolitik açıdan cazibe merkezidir. Doğalgaz kaynakları bakımından zengin olan bölgede ÇHC ve Hindistan ekonomik yatırımlar için yarış hâlindedir. [72] ÇHC, Kuşak Yol İnisiyatifi açısından Bengal Körfezi’ne çıkışı sağlayan bu stratejik bölgenin gelişimi için önemli miktarda alt yapı geliştirme projesine imza atmıştır. ÇHC-Myanmar Petrol ve Doğalgaz Boru Hattı, Kyauk Phyu Özel Ekonomik Bölgesi ve Çin-Myanmar Ekonomik Koridoru projeleri bunların başında gelmektedir.[73] Keza Hindistan da kuzeydoğu eyaletlerinin ekonomik gelişmesi hedefi kapsamında Arakan Bölgesi’ne önem vermektedir. Arakan Bölgesi üzerinden Bengal Körfezi’ne ulaşımı amaçlayan, Kaladan Çok Yönlü Ulaşım Projesi bunun en önemli örneğidir.[74] Bu proje aynı zamanda Hindistan’ın Kalküta şehri ile Arakan Bölgesi’nin başkenti Sittwe’yi bağlamayı amaçlamaktadır.[75] 2003 yılında başlanan ve 2008’de geliştirilen bu proje Hindistan’ın Mizoram Eyaleti ile kara bağlantısı sağlamayı da hedeflemiştir.[76]

Bölgesel ve küresel arenada kıyasıya rekabete giren bu iki dev ülkenin söz konusu yatırımlar için Myanmar yönetimini zorladığı dönemlerde Arakan Bölgesi’ndeki iç çatışmaları tetikleyen ARKO saldırılarının tesadüfî olması mantıklı değildir. Ülkede faaliyet gösteren insan hakları örgütleri, ARKO’nun 09 Ekim 2017’de hudut noktalarına yaptığı diğer bir saldırıdan önce Tatmadav’ın Rohingyaları ülkeden çıkarmak için plan yaptığını iddia etmekte ve bu iddiaları Tatmadav birliklerinin konuş değişikliklerini gösteren uydu fotoğraflarıyla desteklemektedir.[77] Rohingya krizinin tarihî seyri dikkate alındığında, 2017 yılının Rohingya krizindeki en derin çatlağı oluşturduğu ve uygulanan devlet şiddetinin geçmiş tecrübeleri fazlasıyla aştığı görülmektedir.[78]
2017 yılı gelişmelerinin ardında iç ve dış manipülasyonlar olduğu iddiaları ihmal edilemez. Ülke yönetiminin Ekim 2015’de ayrılıkçı militan örgütlerin önemli miktarı ile ateşkes anlaşması imzalayıp kalıcı çözüm için müzakere yürüttüğü dönemde ARKO adlı bir Rohingya örgütünün kurulup güvenlik kuvvetlerine saldırması mantığa uygun bir gelişme değildir. Bölgedeki Rakinlerin güçlü örgütü Arakan Ordusu (Arakan Army) zaten kendisini ispatlamış ve Kuzeybatı bölgesinin en güçlü savaşçı örgütü olarak[79] Müslümanlara karşı mücadele ederken Tatmadav’ın da bu saldırılarla çatışmalara dâhil edilmesinin rasyonel açıklaması yoktur. Dünya tarihi, çoğunluk baskısı kurmak isteyen ülkelerdeki yönetici elitlerin meşruiyet zemini sağlamak için bu tür azınlık örgütlerinin eylemlerini suiistimal ettiği örneklerle doludur.[80]

Myanmar’da Ma Ba Tha gibi radikal Budist örgütlerin Tatmadav tarafından kurulduğu ve kullanıldığına dair emareler vardır. Budist radikallerin ülkeyi kaosa sürüklemesinin askeri tekrar yönetime ortak edeceğine dair tartışmalar sürekli gündeme gelmektedir.[81] Bu dönemde sivil idarenin başarısız olmasını yönetime müdahalede kullanmak için dört gözle bekleyen Tatmadav’ın bu fırsatı kullanacağını ve ülkeyi kaosa sürükleyeceğini Rohingyaların bilemeyeceği düşünülemez. En ılımlısından en radikaline Bamar çoğunluğun Müslüman nefretinde birleştiği bu ülkede bunun hesaba katılamayacağını kabullenmek zordur.

Nitekim ARKO’nun saldırıları Tatmadav’a bu fırsatı altın tepside sunmuş ve ulusal güvenliğinin tehdit altına girdiği propagandası hemen devreye sokulmuştur. Müteakiben ünlü radikal-militan (kendisini Burmalı Bin Laden olarak tanımlamaktadır) Budist rahip U Wirathu liderliğinde bir ajitasyon başlatılmış ve askerlerin sert müdahalesi için davetiye çıkartılmıştır.[82] Dünyadaki benzer örneklerde “ulusal güvenliğin tehdit altına girdiği“ argümanı genelde çoğunluğun soykırım icrasına zemin sağlamıştır. Myanmar’da da bu örneğe uygun bir gelişme yaşanmış ve Rohingyalar jenoside maruz kalmıştır.[83] Bu dönemde iktidarda olan Aung San Suu Kyi hükümeti dâhil olmak üzere ülkedeki demokrasi yanlıları da olayları izlemekle yetinirken, Arakan Müslümanlarının Rohingya olarak tanımlanmasına da karşı çıkmıştır.[84]

Tatmadav bölgede etnik temizlik yaparken Müslüman olmayan köylüler ve kamu çalışanları da bölge dışına çıkartılmış ve bölge dış dünyaya kapatılmıştır. Bu arada uluslararası sivil toplum temsilcileri, yardım kuruluşları ve ateşkes gözlemcileri de bölgeye sokulmamış ve bölge izole edilmiştir. Kıyım operasyonu tamamlandıktan sonra Kasım 2017’de bölge dış dünyaya kontrollü olarak açılmış ve Budist rahiplerin insanî hizmet desteğine müsaade edilmiştir. Bu yardım faaliyetleri yapılırken bölgeden dışarıya haber ve görüntü gönderilmemesi için her türlü tedbir alınmıştır.[85]

Müteakip gelişmeler ÇHC’nin Myanmar’ın küresel arenada Rohingya krizi nedeniyle sıkışmışlığında çare olmayı başararak yeni kazanımlar sağladığını göstermiştir. ÇHC öncelikle, 2004 yılı sonlarında Myanmar yönetimi ile müzakere ederek 2009 yılında temelini attığı “Myanmar-CHC Enerji Boru Hattı Projesi“ninin inşasını 2014’de tamamlamış ve Rohingya krizinin zirveye çıktığı 2017 yılında devreye sokmayı başarmıştır.[86] Bu adım ÇHC’ye küresel hedeflerine ulaşma stratejisinde önemli bir kazanç sağlarken ABD’nin ÇHC’nin yükselişini engelleme politikasına darbe vurmuştur.[87] ÇHC etnik temizlik operasyonunun sürdüğü dönemde BM’de Myanmar’ı kınayan karar tasarılarına Rusya Federasyonu (RF) ile birlikte engel olarak Myanmar yönetimini rahatlatırken karşılığını ekonomik sahada almayı başarmıştır.[88]

Bu dönemde BM’nin farklı organlarında Myanmar’a yönelik olarak çıkarılacak kınama ve yaptırım kararlarına engel olan ÇHC, Rohingya göçü nedeniyle ciddi problemler yaşayan Bangladeş ile Myanmar temsilcilerinin müzakerelerinde arabuluculuk yapmıştır.[89] Müteakiben ÇHC, 09 Eylül 2018’de, ÇHC-Myanmar Ekonomik Koridoru projesi için Myanmar ile anlaşma sağlandığını açıklamıştır. ÇHC’nin Yunnan Eyaleti’ni, Myanmar’ın Mandalay Bölgesi ve Yangon üzerinden Arakan sahilindeki Kyauk Phyu Özel Ekonomik Bölgesi ve Derin Deniz Limanı’na ulaştıracak proje, vergi muafiyetleri ve özel ekonomik bölgeler inşası gibi avantajları da kapsamaktadır.[90] ÇHC Müteakiben Kasım 2018’de Myanmar ile Kyaukpyu’da derin deniz limanı inşası konusunda anlaşma imzalamıştır.[91]

Bu arada 2018 yılında, ARKO’nun Myanmar güvenlik güçlerine saldırıları sürerken Tatmadav’ın şiddetli misillemelerinde eksilme olmamıştır.[92] ÇHC’nin bu süreçteki kazanımları Japonya’nın Rohingya sorunuyla daha fazla ilgilenmesine neden olmuş ve Japon temsilciler hem askerî hem de sivil Myanmarlı liderlerle temasa geçerek sürece dâhil olmaya çalışmıştır.[93] ABD ise 20 Aralık 2017’de, Rohingya krizindeki tutumu nedeniyle Myanmar’a ekonomik yaptırım uygulama kararı almış ve 2018 yılında bölgedeki operasyonlardan sorumlu komutanları ismen hedef alan yaptırımlara imza atmıştır. Başkan Obama yönetimindeki ABD, 2018’de Bangladeş yönetimi ile irtibatlı olarak Rohingyaların durumunu takip etmiş ve 2019 yılında Arakan’a temsilcilerini göndererek Myanmar yönetimi üzerinde diplomatik baskısını artırmıştır.[94]

Bu gelişmeler yaşanırken Hindistan, 20 Aralık 2017’de Myanmar’a, Arakan Eyaleti’nde kullanılmak üzere 25 milyon dolarlık yardım yapmış ve Mayıs 2018’de BM delegasyonunun Arakan’ı ziyaret eden heyetinde yer almıştır.[95] Hindistan bu arada Myanmar yönetimini incitmesi muhtemel adımlardan uzak durmuş ve olumsuz eleştirilerden kaçınmıştır.[96] Japonya da bölgedeki çıkarlarının bu dönemdeki kaos ortamında zarar görmemesi için devreye girmiş, Myanmar ve Bangladeş makamları arasında yumuşatıcı rol üstlenmeyi tercih etmiştir. [97]

[1] Nyi Nyi Kyaw, Alienation, Discrimination, and Securitization
[2] Donald M. Seekins, Historical Dictionary of Burma, s. 310
[3] Burma Centrum Nederland, Ethnicity without Meaning, Data without Context
[4] Mürsel Bayram ve Yasin Yaylar, age
[5] William J. Topich ve Keith A. Leitich;The History of Myanmar; s17-18
[6] Jobair Alam,“ The Current Rohingya Crisis in Myanmar in Historical Perspective“, Journal of Muslim Minority Affairs, 2019 Vol. 39, No. 1, 1–25
[7] Nyi Nyi Kyaw, Alienation, Discrimination, and Securitization
[8] Donald M. Seekins, Historical Dictionary of Burma, s. 310-312
[9] Nyi Nyi Kyaw, Alienation, Discrimination, and Securitization
[10] Kunal Mukherjee, age
[11] Michael ve Maitrii Aung-Thwin, A History of Myanmar Since Ancient Times, s 218-219
[12] Michael ve Maitrii Aung-Thwin, A History of Myanmar Since Ancient Times, s 207
[13] William J. Topich ve Keith A. Leitich;The History of Myanmar; s 58
[14] Christina Fink, Myanmar: Religious Minorities and Constitutional Questions
[15] William J. Topich ve Keith A. Leitich;The History of Myanmar; s 55-56
[16] Donald M. Seekins, Historical Dictionary of Burma, s.19-21
[17] Donald M. Seekins, Historical Dictionary of Burma, s.21
[18] Jobair Alam,The Current Rohingya Crisis in Myanmar in Historical Perspective
[19] Donald M. Seekins, Historical Dictionary of Burma, s.77
[20] Matthew J. Bowser, Partners in Empire? Co-colonialism and the Rise of Anti-Indian Nationalism
[21] Kunal Mukherjee, age
[22] Matthew J. Bowser, Partners in Empire? Co-colonialism and the Rise of Anti-Indian Nationalism
[23] Tharaphi Than,Nationalism, Religion, and Violence
[24] Swapna Bhattacharya,“ Imperialist Provocation and Muslims Of Arakan/Myanmar (1942-1948)“, Proceedings of the Indian History Congress , 1994, Vol. 55 (1994), pp. 542-550
[25] Michael ve Maitrii Aung-Thwin, A History of Myanmar Since Ancient Times, s 232-233
[26] Kunal Mukherjee, age
[27] Swapna Bhattacharya, Imperialist Provocation and Muslims Of Arakan
[28] Swapna Bhattacharya, Imperialist Provocation and Muslims Of Arakan
[29] Abdur Rahman Fuad,“Tarihi Açıdan Arakan’daki Müslümanar ve Budistler arasındaki Çatışmaların Arka Planı“,ASSAM-UHAD, Cilt: 5 Sayı: 12 Yıl: 2018
[30] Donald M. Seekins, Historical Dictionary of Burma, s.21-25
[31] Christina Fink, Myanmar: Religious Minorities and Constitutional Questions
[32] Kunal Mukherjee, age
[33] Donald M. Seekins, Historical Dictionary of Burma, s.383
[34] Sourabh Jyoti Sharma, Ethnicity And Insurgency In Myanmar
[35] Nehginpao Kipgen, Myanmar’s Perspective on the Rohingya Crisis
[36] Adam Simpson, Identity, ethnicity and natural resources in Myanmar
[37] Abdur Rahman Fuad, age
[38] José María Arraiza ve Olivier Vonk,“Report on Citizenship Law; Myanmar“, RSCAS/GLOBALCIT-CR 2017/14, October 2017
[39] Nick Cheesman, How in Myanmar “National Races“ Came to Surpass Citizenship and Exclude Rohingya
[40] Matthew J. Walton, age
[41] Christina Fink, Myanmar: Religious Minorities and Constitutional Questions
[42] Nyi Nyi Kyaw, Alienation, Discrimination, and Securitization
[43] Donald M. Seekins, Historical Dictionary of Burma (Myanmar) s.7
[44] Ian Holliday, “Addressing Myanmar’s Citizenship Crisis“, Journal of Contemporary Asia, 2014,Vol. 44, No. 3, 404–421,
[45] Adam Simpson, “Identity, ethnicity and natural resources in Myanmar
[46] Matthew J. Walton, The Wages of Burman-ness
[47] Tom Kramer,“ Ethnic Conflict and Lands Rights in Myanmar“, Social Research, Vol. 82, No. 2, From Burma to Myanmar: Critical Transitons(SUMMER 2015), pp. 355-374
[48] Nick Cheesman, How in Myanmar “National Races“ Came to Surpass Citizenship and Exclude Rohingya
[49] Ivan Yan Chao Ng, State approaches towards managing ethnic diversity in Myanmar and Malaysia
[50] Donald M. Seekins, Historical Dictionary of Burma, s.382-383
[51] Abdur Rahman Fuad,ae
[52] Mürsel Bayram ve Yasin Yaylar, age
[53] Nehginpao Kipgen, Myanmar’s Perspective on the Rohingya Crisis
398 Matt Schissler ve diğerleri, “Reconciling Contradictions: Buddhist-Muslim Violence, Narrative Making and Memory in Myanmar“, Journal of Contemporary Asia, 47: 3, 2017, pp.376-395
[55] Alan Strathern, “Budistler neden Müslümanları öldürüyor?“, BBCTürkçe-03 Mayıs 2013, erişim 05 Aralık 2021 21 58
[56] Adam Burke, age
[57] Matt Schissler ve diğerleri, Reconciling Contradictions: Buddhist-Muslim Violence
[58] William J. Topich ve Keith A. Leitich;The History of Myanmar, s 151-152
[59] Adam Burke, age
[60] Nyi Nyi Kyaw, Alienation, Discrimination, and Securitization
[61] Tharaphi Than,Nationalism, Religion, and Violence
[62] Iselin Frydenlund, Religious Liberty for Whom
[63] D.B. Subedi ve Johanna Garnett, De-mystifying Buddhist religious extremism in Myanmar
[64] International Crisis Group,“Rohingya Crisis Enters a Dangerous New Phase“,Asia Report No. 292, 07 Aralık 2017
[65] Afroza Anwary,“ Interethnic Conflict and Genocide in Myanmar“, Homicide Studies 2020, Vol. 24(1) 85-102
[66] International Crisis Group,“Rohingya Crisis Enters a Dangerous New Phase“,Asia Report No. 292, 07 Aralık 2017
[67] International Crisis Group, “Buddhism and State Power in Myanmar“, Asia Report No. 290, 05 Eylül 2017
[68] Sarah L. Clarke ve diğerleri, s 82
[69] International Crisis Group, “Buddhism and State Power in Myanmar“, Asia Report No. 290, 05 Eylül 2017
[70] Nehginpao Kipgen, Myanmar’s Perspective on the Rohingya Crisis
[71] International Crisis Group,“Rohingya Crisis Enters a Dangerous New Phase“,Asia Report No. 292, 07 Aralık 2017
[72] D. B. Subedi ve Johanna Garnett, De-mystifying Buddhist religious extremism in Myanmar
[73] C. Christine Fair,“Rohingya: Victims of a Great Game East“, The Washington Quarterly, 41:3, 63-85, 28 Sep 2018
[74] Sarah L. Clarke ve diğerleri, s 87-90
[75] Hanne Van Regemortel,“ The Geostrategic Location of Myanmar and its Influenceon the Rohingya Conflict“, Conflict, Justice, Decolonization: Critical Studies of Inter-Asian Society (2019)
[76] Sunniva Engh, “India’s Myanmar Policy and the ‘Sino-Indian Great game’“, Asian Affairs, 2016, Vol. XLVII, no. I, pp.32–58
[77] Afroza Anwary,“ Interethnic Conflict and Genocide in Myanmar
Aung aung,“The International Politics of Rohingya Crisis in Myanmar; China,Japan, and the United States“, Kuyoto Working Papers on Area studies No.134, Mart 2020
[79] International Crisis Group Report,“Identity Crisis; Etnicity and Conflict in Myanmar“, ICG Report No:312, 28 Ağustos 2020
[80] Afroza Anwary,“ Interethnic Conflict and Genocide in Myanmar
[81] Kunal Mukherjee, Race relations, nationalism and the humanitarian Rohingya crisis
[82] Gerry van Klinken ve Su Mon Thazin Aung,“ The Contentious Politics of Anti-Muslim Scapegoating inMyanmar“, Journal of Contemporary Asıa, 2017, Vol. 47, No. 3, 353–375
[83]Afroza Anwary,“ Interethnic Conflict and Genocide in Myanmar
[84] Nehginpao Kipgen, Myanmar’s Perspective on the Rohingya Crisis
[85] International Crisis Group,“Rohingya Crisis Enters a Dangerous New Phase“,Asia Report No. 292, 07 Aralık 2017
[86] Abdul Mannan,“ China’s Balancing Behaviour Against the United States and the Special Importance of Myanmar“, Journal of Asian Security and International Affairs, 7(2) 177–201, 2020
491Dawei Liu ve diğerleri,“ Understanding the motivations behind the Myanmar-China energy pipeline: Multiple streams and energy politics in China“, Energy Policy, 107 (2017), 403–412
[88] International Crisis Group,“Rohingya Crisis Enters a Dangerous New Phase“,Asia Report No. 292, 07 Aralık 2017
[89] Aung Aung,“The International Politics of Rohingya Crisis in Myanmar; China, Japan, and the United States
[90] S.Chandrasekharan, “Myanmar-International Pressure and Consequent China’s Gains“, South Asia Analyses Group, 07 Ekim 2018, erişim 07 Ekim 2018 20 44
[91] Mahfujur Rahman ve Saifullah Akon,“Geopolitical Economy of Myanmar and the Role of Great Powers in Rohingya Crisis“, International Journal of Research and Innovation in Social Science (IJRISS),Volume III, Issue X, October 2019
[92] International Crisis Group Report,“Identity Crisis; Etnicity and Conflict in Myanmar
[93] Aung aung,“The International Politics of Rohingya Crisis in Myanmar; China, Japan, and the United States
[94] Aung aung,“The International Politics of Rohingya Crisis in Myanmar; China, Japan, and the United States
[95] Mahfujur Rahman ve Saifullah Akon,Geopolitical Economy of Myanmar
[96] C.Christine Fair,“Rohingya: Victims of a Great Game East
[97] Mahfujur Rahman ve Saifullah Akon,Geopolitical Economy of Myanmar

TASAM tarafından yayımlanan “Keşmir Sorunu Ve Pakistan-Hindistan İlişkileri Üzerine Etkisi” ile “Yeni Soğuk Savaşın Sıcak Cephesi Himalayalar’da Çin-Hint Çatışması” kitaplarının da yazarı olan Dr. Cengiz Topel Mermer, “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi”, “Çin-Hindistan Sınır Sorunu“ ve “Hindistan ve Pakistan için Tarihî Kıskaç; Keşmir Sorunu” isimli stratejik raporu da kaleme almıştır.

Kaynak: TASAM

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *