Yeni krizde Birleşik Krallık’ın öncelikleri

Yeni krizde Birleşik Krallık’ın öncelikleri

Birleşik Krallık için önemli olan Ukrayna mıdır yoksa kendisini çevreleyen kuşatma çemberinden çıkması muhtemel yeni Rus İmparatorluğu mudur?

Dr. Tuğrul Camaş / Star-Açık Görüş

Sosyal bilimler ve özellikle tarih ders çıkarılması gereken çok önemli bir disiplindir. Bugün yaşanan siyasi, diplomatik ve askeri gelişmeleri analiz ederken ve de sağlıklı bir gelecek öngörüsü yapabilmek için tarihte biraz geriye giderek gelişmelerin yaşandığı döneme retrospektif yaklaşımla bakmak her zaman büyük faydalar sağlayacaktır.

Dünya gündeminde önemli bir yere sahip olan Ukrayna krizi ve krize bağlı olarak yaşanan siyasi, askeri ve diğer tüm gelişmeleri izah ederken de bu yola başvurmak son derece faydalı olacaktır. Çünkü Doğu Avrupa; savaş, çatışma ve krizler bakımından son derece zengin bir siyasi tarihe sahiptir. Bu siyasi tarih özellikle sorunların nedenlerini anlamamıza ve süreci anlamlandırmamıza yardımcı olacaktır.

Din üzerinden rekabet

İfade edildiği üzere Doğu Avrupa zengin siyasi tarihi birikimlere sahip çok özel bir bölge. Özellikle Kavimler Göçü sonrası süreçte dünya tarihinin önemli birkaç merkezinden birisi olan bu coğrafya, modern Avrupa’nın siyasi ve demografik yapısının şekillenmesinde de önemli bir coğrafya olmuştur.

Onlarca farklı etnik yapısıyla birlikte Ortodoks, Katolik ve Müslüman toplumların ve ideolojilerin kesiştiği bu topraklar son 200 yılda Batı ve Rusya arasında yaşanan rekabetin de merkezi olmuştur. Rusya’nın I. Petro ile ayağa kalkmasıyla birlikte Katolik Avrupa ile Ortodoks Rusya arasında din üzerinden yaşanan rekabet imparatorlukların rekabetine dönüşmüştür. Rus devletinin geleneksel siyasi ve tarihi coğrafyasından çıkma çabası, Batı’nın ise Rusya’yı önce çevrelemek ve akabinde alan hâkimiyetini daraltarak dış politik kabiliyetlerini kısıtlama çabası bu rekabetin ve mücadelenin nedenidir. Özellikle Büyük Britanya İmparatorluğu kuzeyde ülkesini güneyde ise geleneksel ticaret yollarını korumak maksadıyla Rusya’nın güneye inme çabalarına karşı büyük bir mücadeleye girişmiştir. Bu mücadelede Doğu Avrupa, Balkanlar ve Anadolu yarımadası eşsiz bir stratejik önem kazanmıştır. Ancak bölge ülkelerinin desteği ve yardımı olmaksızın Rusya’nın güneye inmesine mani olmak mümkün değildi.

Aranan müttefik

Bu noktada Osmanlı Devleti Birleşik Krallık için aranan müttefik olmuştur. Rusya’nın güneye ilerlemesi doğası gereği Osmanlı topraklarını işgal etmesiyle mümkündü. Diğer yandan Osmanlı Devleti kendini Rusya’ya karşı koruyacak güce de sahip değildi. Kaldı ki Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı ordusunu yenmiş ve neredeyse Kütahya’ya kadar ilerlemişti. II. Mahmut kendi valisine karşı “denize düşen yılana sarılır” diyerek Rusları yardıma çağırmış ve Hünkar İskelesi Anlaşmasını imzalamıştır. Her ne kadar Britanya İmparatorluğu bu tarihe kadar Osmanlıyı Akdeniz’in doğusuna Çarlık Rusya’sını ise Baltık denizinin doğusuna hapsetme stratejisini izlese de bu tarihten sonra asıl stratejisi Rusların güneye inmemesi olmuştur. Hünkar İskelesi anlaşmasıyla alınan Rus yardımı Britanya için stratejik öneme sahip Akdeniz limanlarını ve gelecekte açılacak olan Kızıldeniz bağlantısını tehdit etmekteydi. Buna bağlı olarak Rusların güneye, sıcak denizlere inmesine ve Avrupa yönünde genişleme stratejisine karşı Britanya Krallığı Osmanlı Devleti ile stratejik bir ittifaka girmiştir. Burada koşulları belirleyen Britanya olsa da Osmanlı Devleti bu ittifaka muhtaç kalmıştır. Bunun bir sonucu olarak, Birleşik Krallık Kırım savaşında (1853-1856) Fransa ve İtalya ile birlikte Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa katılmıştır. Burada ağır bir yenilgi alan Rusya emperyal yayılmacı politikalarının yönünü Balkan eksenli olmaktan çıkarmış ve Orta Asya yönünde güncellemek zorunda kalmıştır. Bu güncellemenin sonunda tüm Türkistan’ı kontrolü altına almış ve Afganistan’a kadar ilerlemiştir. Afganistan, Britanya ile Rusya arasında tampon bölge olmuştur. Yeniden Balkanlar ve Kafkasya yönlü yayılmacı bir politika izleyen Rusya, Osmanlı Devleti’ne 93 Harbi’nde ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Başta Britanya olmak üzere Rusya’nın güneye inmesinden çekinen Batılı devletlerin inisiyatifinde toplanan Berlin Kongresi ile Osmanlı Devleti’nin toprakları ve geleceği hakkında önemli kararlar alınmıştır. Dahası İngilizler bunu bir fırsat bilerek Kıbrıs’ı kiralık olarak almışlar ve zamanla el koymuşlardır. Osmanlı Devleti’ni tampon ülke olarak gören Britanya Kıbrıs adası jeopolitiği üzerinden zayıf Osmanlı Devleti’nin Anadolu yarımadasındaki varlığını tampon devlet olarak koruma yoluna gitmiştir. Ancak bu savaştan sonra Rusya’nın Akdeniz’e inme stratejisinde büyük bir adım daha atması ve Balkanlarda tek güç olması Osmanlı toprağı olan Mısır’ın İngilizler, Libya’nın İtalyanlar ve Tunus’un ise Fransızlar tarafından işgaliyle sonuçlanmıştır. Bununla da yetinmeyen İngilizler son olarak Osmanlı topraklarında bolca bulunan petrolün Avrupa’da öneminin artmasına bağlı olarak Birinci Dünya Harbi’nde Osmanlı Devleti’ni yıkarak Ortadoğu’da Britanya İmparatorluğu’na bağlı kukla yönetimlerden oluşacak yeni taşeron devletler kurmuşlardır. Doğu Avrupa’da başlayan Batı- Rusya rekabeti Rusya’nın güçlenmesi ile doğru orantılı olarak hem Balkan yönlü hem de güney yönlü ilerlemiştir.

Büyük Oyun

Büyük Britanya ve Çarlık Rusya’sı arasında tarihe Büyük Oyun olarak giren jeopolitik mücadeleye bir mücadele yaşanmıştır. Murmansk’tan Karadeniz’e ve İran üzerinden Hindistan’a kadar geniş bir kuşatma yayı içerisinde vuku bulan Büyük Oyun, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD dış politikasının Sovyetler Birliği’ni çevreleme politikası olarak da Batı tarafından kullanılmaya devam edilmiştir. Savaştan güçsüz çıkan Birleşik Krallık’ın bu stratejisi ABD tarfından daha da genişletilerek Berlin’den Japonya’ya kadar uzayan bir çevreleme kuşağına dönüştürülmüştür. Bu kuşak Soğuk Savaş’ın kızıl sınırları olurken demokratikleşme ve Sovyetleşme gibi iki jeopolitik temelli ideolojinin çatışmasına sahne olmuştur. Kızıl küreselleşme ile kapitalist küreselleşme arasında yaşanan mücadele Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla son bulmuştur. Ancak demokratikleşme sloganı altında Batı yayılmacılığı etkin bir şekilde devam etmektedir. Bunun bir sonucu olarak günümüzde; Batı ile Doğu’nun geleneksel mücadele sahası olan Doğu Avrupa yeni bir kriz daha yaşamaktadır. Demokratikleşme sloganıyla Rusya sınırları yönünde yayılan Batı ile kendi sınırlarından NATO’yu uzak tutmaya çalışan Rusya arasında Ukrayna üzerinden yaşanan kriz dünya gündeminin merkezinde yer alıyor. Batı ve Rusya arasında 2004 Ukrayna seçimleriyle Ukrayna üzerinde siyasi nüfuz kurma mücadelesinde; Kırım’ın Rusya tarafından işgali ve Ukrayna’da bir iç savaşın çıkmasına neden olmuştur.

Geçtiğimiz yılın son günlerinde Rusya ve Batı destekli Ukrayna arasında yaşanan kriz daha da şiddetlenmiştir. Rusya, NATO’nun yayılmaması noktasında Batı’dan ve özellikle de ABD’den hukuki garantiler talep etmiştir. Diplomasi masasına ABD ile onun Avrupalı müttefikleri olmaksızın oturan Rusya garanti talebine henüz net bir cevap alamamıştır. Ancak Biden’ın kafa karıştıran açıklamalar yaptığı bir dönemde ise İngiltere ani bir şekilde insiyatif alarak bölgedeki gelişmelere müdahil olmuştur. Kendi konsantrasyonunu daha çok Hürmüz boğazı, Hint Okyanusu ve Çin denizine vermek isteyen ABD için İngilizlerin krizde etkin rol alması önemlidir. Ukrayna’daki gelişmelerin Birleşik Krallık için neden önemli olduğu ise izah edilmesi gereken çok önemli bir meseledir. Ancak sorulması gereken çok önemli bir soru bulunmaktadır.

İngiltere için önemli olan ne?

Burada Birleşik Krallık için önemli olan Ukrayna mıdır yoksa kendisini çevreleyen kuşatma çemberinden çıkması muhtemel yeni Rus İmparatorluğu mudur? Doğu Avrupa siyasi tarihi Rus devlet tarihinde yaşanan iki büyük geri çekilmeden sonra Rus ordusunun 1814’te Paris’e ve 1945 te Berlin’e girmesine şahit olmuştur. Bu kez savunmayı kendi sınırlarının dışında yapan Rusya’nın bu kuşatmadan başarıyla çıkması bölgede tüm denklemleri değiştirecektir. Birleşik Krallık bunu çok iyi bilmektedir. Bu nedenle Rusya, İngiliz dış politikasına göre burada hapsedilmelidir. Aksi takdirde Rusya tüm Avrupa’yı yutabilecek güce tek başına sahip olacaktır. Diğer yandan Çin ve Rusya’nın özellikle istediği çok kutuplu dünya ve yeni bir dünya kurulacaktır. Bu durum Batılı ülkelerin tek başına sürdürdüğü küresel egemenliğin son bulması anlamına gelecektir. Buna mahal vermemek için Ukrayna’da krizin Birleşik Krallık ve ABD için kimin lehine sonuçlanacağı çok önemlidir.

Bu noktada Batı’nın genel stratejisi demokratikleşme sloganıyla Doğu Avrupa ülkelerindeki rejimleri değiştirerek siyasi akabinde de onları NATO üyesi yaparak askeri olarak yayılmak şeklinde olmuştur. Ancak şunu açıkça ifade etmek gerekir ki; Polonya, Romanya, Ukrayna ve Orta Avrupa ülkelerinden oluşan bir ittifakın Rusya karşısında Ukrayna krizinde başarılı olmasını beklemek zaten büyük bir hata olur.

Kaldı ki bu ülkelerden NATO üyesi olanlar dahi çoğu zaman birlikte hareket etmektedirler. Buna bağlı olarak ABD ve NATO bölgede istediği güce bir türlü ulaşamamakta. NATO’nun en güçlü ikinci üyesi Türkiye’nin Ukrayna krizinde tarafsız kalması bunda önemli bir etkendir. Türkiye’nin Soğuk Savaş tarihindeki rolünü yeniden etkinleştirmek isteyen Batı, bu kez istediğini alamayacaktır. Çünkü her şeyden önce Türkiye ABD’yi kendi bekası için bir tehdit olarak görmektedir. Bu duruma bağlı olarak Türkiye Batılı dış politik emellerin askeri olmak yerine kendi bölgesinde istikrarın koruyucusu olmaktadır. Bugün halen Amerikalı yetkililer Türkiye’ye NATO üyeliğini hatırlatarak Ukrayna’da Rusya aleyhinde etkin bir rol alması için çaba harcıyor. Çünkü Amerikalı yetkililer Ukrayna krizinde Türkiye’nin sadece NATO üyesi olmasından değil aynı zamanda Türkiye jeopolitiğinden; Boğazlardan ve delinen bir Montrö anlaşmasından da medet umuyorlar. Türkiye’nin elinde olan bu imkânlar hiç şüphe yok ki Türkiye’nin yanında olduğu tarafa büyük avantajlar sağlayacaktır. Birleşik Krallık bunu çok iyi bildiği gibi Rusya’nın Suriye’de yani Akdeniz’de yeniden bir güç olarak ortaya çıkmasının kâbusunu da yaşamaktadır. Bu noktada Türkiye Batı ve Birleşik Krallık için hem Karadeniz’in kuzeyinde hem de Akdeniz’de her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Çünkü artık Ruslar sıcak denizlere gerçek manada inmiş ve Ortadoğu’dan, Doğu Akdeniz’den Avrupa yönlü muhtemel enerji kaynaklarının ve iletim hatlarının da merkezine yerleşerek Avrupa’ya Rus gazını tek seçenek olarak dikte etmişlerdir. Ukrayna krizinde Rusya gaz kozunu Avrupa’ya karşı etkin bir dış politik enstrüman olarak da kullanmaktadır.

Asıl düşman

Tam olarak bu noktada Rusya’yı asıl düşmanı olarak tanımlayan Birleşik Krallık oluşması muhtemel bir yeni Rus imparatorluğuna herkesten ve her şeyden daha çok dur deme kaygısında. Kaldı ki Rusya ve İngiltere arasında istihbarat ve diploması savaşları Soğuk Savaş’tan bu yana aralıksız devam ediyor. Son olarak Litvinenko ve Skripal olayları bunların somut birer örnekleri. Bu açıdan bakacak olursak Birleşik Krallık için Rusya ile olan Soğuk Savaş hiç bitmedi demek yanlış olmayacaktır. Tabii Birleşik Krallık’ın bu duruma bağlı olarak Türkiye ile stratejik bir ilişki içerisine girdiği söylemek yanlış olmayacaktır. En azından Birleşik Krallık dış politik kurumlarınca atılan adımlar bu yönde. Öncelikle Batılı ülkelerin sıklıkla eleştirdiği Türk dış politikasını ve siyasi elitini eleştirmekten her zaman imtina etmişlerdir. ABD’nin sıkı müttefiki Birleşik Krallık Türkiye konusunda ABD-Türkiye veya AB-Türkiye ilişkilerinde yaşanan olumsuzlukları da göz ardı etmiştir. Yeni bir ticari güzergah ve küresel düzenin işareti olan “Bir kuşak bir yol projesi” kapsamında Birleşik Krallık Rusya yerine Türkiye alternatifli seçeneklere her zaman daha sıcak bakıyor. İkincisi iki ülke arasında Brexit sonrası yapılan serbest ticaret bölgesi anlaşması çok önemli bir yere sahiptir. Brüksel’in tepkisine rağmen Brexit kararından hemen sonra Başbakan May ilk yurtdışı ziyaretini Ankara’ya yapmıştır. Mayıs 2021 itibariyle yürürlüğe giren anlaşmanın yanı sıra Türkiye ve Birleşik Krallık arasında savunma sanayi alanında da çok büyük bir anlaşma yapılmıştır. Her ne kadar bugün farklı nedenlerle askıya alınmış olsa da; savunma sanayi alanında Türkiye ve Birleşik Krallık, F-16 filosunun yerini alacak Milli Muharip Uçağı TF-X i geliştirmek için yaklaşık 100 milyon sterlin değerinde bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşmayla İngiliz Havacılık ve Savunma Şirketi BAE Systems ile TUSAŞ’ın TF-X projesinde iş birliği yapması kararlaştırılmıştı. Türk savunma firması Kale Grup ve Rolls Royce da bu konuda ortak bir girişim bile oluşturuldu. Bir başka önemli mesele ise geçtiğimiz yıl Nisan ayı sonunda Cenevre’de gerçekleşen Kıbrıs görüşmelerinden sonra Birleşik Krallığın iki devletli çözüme sıcak bakmasıydı. Cumhurbaşkanı Ersin TATAR Birleşik Krallığın Kuzey Kıbrıs’ı tanıyabileceğine dair açıklamalarda dahi bulundu.

Ancak Birleşik Krallık diplomasisi Ukrayna krizinde güçlü bir Rusya karşıtı blok oluşturmak istiyor. Hatta birkça gün önce Polonya, Ukrayna ve Birleşik Krallık bölgede yeni bir alyans oluşturmak için imzalar attılar. Ancak Türkiye’nin içinde bulunmadığı Rusya karşıtı hiçbir bloğun Rusya’ya karşı direnç göstermesi mümkün değildir. Türkiye ve Rusya ise aralarında bulunan birçok soruna rağmen uyumlu çalışıyorlar. Türk ve Rus siyasi eliti bu anlamda son derece uyumlu. Bu noktada Birleşik Krallık’ın Rusya hakkındaki kaygılarına karşı beklentilerine cevap verecek yeni bir siyasi elit arama çabası gözlerden kaçmamalıdır. Özellikle muhalefetin muhtemel cumhurbaşkanı adaylarıyla yapılan görüşmeleri bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Bu duruma bağlı olarak Türkiye’de gerçekleşecek olan seçimler tüm dünyanın dikkatini çekecektir. Unutulmamalıdır ki artık Türkiye Soğuk Savaş tarihinde olduğu gibi jeostratejik ve jeopolitik avantajlarını başka ülkelere kullandırmak yerine kendi jeopolitiğinden yeni stratejiler üretmek için kullanacaktır, kullanmalıdır da. Ancak bu sayede oluşması muhtemel dünyada kendisi için yeni bir yer temin edebilecektir. Bu bakımdan tarihin kırılma anlarından biri diyebileceğimiz Ukrayna sürecinde Türkiye’nin atacağı her adım kaderini etkileyecektir.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *