Müslümanların, insan romantizmi diyebileceğimiz bir yaklaşımla, Hümanizm temelinde diğeri ile olan ilişkisini düzenleyebileceğine dair beslediği iyi niyet gafletle eş değerdir. Seküler Batı medeniyeti, insana verdiği kusurlu anlamlara dayanarak, insanı Yaratıcı’dan ayırmanın farklı yollarını aramıştır sadece. Müslümanlar, kendi ilahi insan tariflerine sahip çıkmadıkları ve anlamını yaşatmadıkları müddetçe bu akıma yenilmeleri kaçınılmazdır.
Numan Aka / Yeni Şafak
“İnsanlık her şeyden önce gelir.” Günümüz insanına hayattaki en temel değeri sorulduğunda en sık verilen cevapların başında bu cümle gelir. Cevabı veren, olabilecek en ideal cevabı vermiş olmanın rahatlığını taşır üzerinde. Ait olduğu en büyük varlık kümesini yücelterek gerekeni söylemiştir. Bir canlı türü adı olan insan kelimesi, kendiliğinden bir değer ifade ediyor mu gerçekten? Müslümanlar arasında da benzer bir hassasiyetin geliştiğine ve “önce insanlık sonra Müslümanlık gelir” tarzı bir öncelemeye dönüştüğüne şahitlik ediyoruz. İnsan için dinden bağımsız, hatta üstünde bir tarif olabilir mi? İnsan; Yüce Allah, vahiy yoluyla bildirmemiş olsaydı kendini tam olarak bilebilir ve kendine “dosdoğru bir yol” çizebilir miydi?
Belli bir eğitim seviyesindeki ortalama insan için “Hümanizm”, Türkçeleştirecek olursak “İnsancılık”, insanların birbirlerini insan olmak dolayısıyla koruma kollaması, sayma ve/veya sevmesi olarak anlaşılıyor. Elbette tarihsel arka planı dolayısıyla özellikle Müslüman toplumlarda çekinerek yaklaşılıyor kavrama fakat “Hani hümanist Batı, nerede?” gibi sert siyasi çıkışların bile gizleyemediği olumlu bir anlamı var derinlerde.
İçinde yetiştikleri ve seküler ilkelere sıkı sıkıya bağlı kültürel atmosferin bunda katkısı çok fazla muhakkak. Öte yandan, özellikle son yüzyılda Müslüman düşünürler arasında yankı bulan modernist yaklaşımların ve seküler reformcu duruşun, kendilerinden sonra gelen nesilleri daha az gelenekçi, klasik kaynaklardan daha uzak bir din arayışına ve anlayışına sevk etmiş olması muhtemeldir.
İNSAN NEDİR?
Mevzuya başlamadan önce bazı temel bilgileri hatırlatmak yerinde olacaktır. İnsan, Arapça “ins” kelimesinden türemiştir. Aslının “unutmak” manasındaki “nesy”den (nisyan) geldiği ileri sürülmüşse de “alışmak, uyum sağlamak” anlamına gelen “üns” masdarı ile irtibatlandırmayı daha uygun bulmuştur dilbilimciler. Türkçemizde de “ünsiyet” şeklinde, “uyum, yakınlık, tanışıklık” manasında sık sık kullanılır. Aynı kökten gelen “enes” kelimesinin, “vahşi olmayan, yakın olan” anlamlarıyla da bu manayı desteklediğini söyleyebiliriz.
Kuran-ı Kerim’de insan, bir yandan “en güzel şekilde yaratılmış” olması ve varlıklar hiyerarşisindeki şerefli konumu dolayısıyla övülürken; nankörlük, geçici hazlara düşkünlük, cimrilik, umutsuzluk, unutkanlık, böbürlenme, acelecilik, gerçeğe karşı direnme, inkârcılık vb. zaafları dolayısıyla da “aşağıların aşağısı” manevi bir çöküşe yatkın olarak tanımlanır. Bütün olarak bakıldığında, Kur’an’da insanın “ne”liğine dair tek bir açık kapı bırakmadığını görebiliriz.
İNSANCILIĞIN TARİHİ
Hümanizm, Latince “humanismus” kelimesinden mülhem, basitçe “insancı öğreti” anlamına gelmektedir. İlginçtir; ilk olarak Avrupa’da, Yunan kaynaklarını tercümeler yoluyla insanlığa tekrar kazandıran İslam Medeniyeti sayesinde yeşermiştir. Kimisi hayli dindar ilk hümanistler, dini yadsımadan fakat mevcut dini pratiğin yozlaştığı düşüncesiyle hareket etmişlerdir. Yunan Felsefesini öğrenmeye yönelik ilgi ve gayretleri insana, dinden bağımsız farklı bir anlam verme ve yol çizme arayışının zeminini hazırlamıştır. Zamanla Hıristiyan bakış açısının gerekli olmadığı kanaati oluşmuş, Protogoras‘ın dediği gibi “insan her şeyin ölçüsü” olmuştur. Öyle ki; 18. Yüzyıla gelindiğinde din, aydınlanmış yeni, bilimsel toplumun düşmanı haline gelmiş, bu düşmanlık “Dünyadaki kargaşanın, huzursuzluk ve düşmanlıkların nedeni dinlerdir.” ifadeleriyle savunulmuştur.
Sömürgeciliği, ardından gelen büyük Dünya Savaşlarını, sanayileşme adına tabiatın tahrip edilişini nereye koymak gerekir o halde? Sekülerizmin altın çağını yaşadığı modern zamanlarda meydana gelen, akla ve vicdana sığmaz yıkımları da dinlerin hanesine mi yazmalıyız? Yoksa bu felaketleri doğuran bireysel ve toplumsal açgözlülüğün, ne olursa olsun ilerlemenin ve kazanmanın başat ilkeler yapılması mı?
SEKÜLERİZME GİDEN YOL
Hümanizmi sadece bilimde ya da sanatta insancılık veya insancıllık olarak değerlendirmek yapılagelen en büyük hatalardan biridir. Politikadan eğitime, kültürden ahlaka topyekûn bir dönüşüm çağrısıdır oysa. Tek ölçü insandır; kılavuz, bilimle aydınlanmış ve dinden kurtulmuş modern insanın aklıdır. Birbirlerine karşı tezler barındırsa da pozitivizm, materyalizm, Marksizm, liberalizm, egzistansiyalizm vs. fikir ve akımların hepsi hümanizm bağında yetişmiştir.
Hümanizmin ortaya çıkışında, Hristiyanlıktaki “ilk günah” kavramının ve Katolik kilisesinin otoriter uygulamalarının insanlarda husule getirdiği bezginlik, değer görmezlik ve kızgınlık hislerinin bir payı olabilir fakat bu hayli derin bir tartışma konusu. Bu yüzden, kök nedenlerden ziyade hümanistler tarafından nasıl tanımlandığına bakmak daha aydınlatıcı olacaktır.
1933’te yayınlanan ilk manifesto, “Evrenin kendiliğinden var olduğu ve yaratılmadığı” fikri üzerine temellendirilmiştir. Ateist bir ton taşıyan ikinci ve üçüncü manifestolarda yer alan ifadelerse, sekülerizmin altını oyduğu Hıristiyanlığın, bir bakıma dinin devreden tamamen çıkarıldığını gösteriyor. 1973’teki ikinci manifestoda yer alan “İnançsızlar olarak bizler, insanlarla başlıyoruz; Tanrı ile değil” ifadesi ve yine 2003’te yayınlanan üçüncüsündeki ”Dinin artık büyük insanlık çağının kaderinde bir yeri olamayacağı” ve “Hümanizmin, doğaüstü bir teori olmaksızın ilerleyen ilerici bir yaşam felsefesi olduğu” vurguları istikameti göstermesi açısından gayet açıktır.
Müslümanların, insan romantizmi diyebileceğimiz bir yaklaşımla, Hümanizm temelinde diğeri ile olan ilişkisini düzenleyebileceğine dair beslediği iyi niyet gafletle eş değerdir. Seküler Batı medeniyeti, insana verdiği kusurlu anlamlara dayanarak insanı Yaratıcı’dan ayırmanın farklı yollarını aramıştır sadece. İnsan kâh alet kullanan, kâh düşünen, kâh tüketen bir hayvan olmuştur. Hümanizm sözde “evrensel insan felsefesi” olarak bir tür göz boyama işlevi görmüştür. Bir bakıma, insanlarda boş kalan maneviyat tarafı için seküler bir din uydurulmuştur. Müslümanlar, kendi ilahi insan tariflerine sahip çıkmadıkları ve anlamını yaşatmadıkları müddetçe bu akıma yenilmeleri kaçınılmazdır.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *