Almanya’da yeni hükümet: NATO’ya sadakat öncelikli

Almanya’da yeni hükümet: NATO’ya sadakat öncelikli

Koalisyon Sözleşmesine bakıldığında Almanya’da yeni bir dönemden bahsetmek doğru olmaz, zira NATO’ya sadakat ve görevleri yerine getirme vaatleri de sözleşmede genişçe yer verilen bir konu. Yeni hükümetin başında hırçınlığı ile değil, Merkel gibi sakinliği ile tanınan Olaf Scholz başbakan olacak.

Suat Bakır / AA

26 Eylül 2021 tarihinde gerçekleşen Almanya federal seçimleri sonrası koalisyon pazarlıkları sadece sekiz hafta içinde sonuçlandırıldı. Almanya yeni bir siyasi döneme mi giriyor? Türkiye ve Almanyalı Türkler açısından neler değişebilir?

Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) arasında imzalanan koalisyon sözleşmesine[1] bakıldığında Almanya’da “yeni” bir dönemden bahsetmek çok doğru olmaz. Fakat ülkenin biraz daha “yeşilleneceği” söylenebilir. Koalisyon sözleşmesinde iklim değişikli ile mücadele konusu birçok yerde geçiyor. Ulaşım, sanayi, inşaat, tarım ve elbette enerji gibi pek çok konu, çevre ve iklimle bağlantılı olarak sözleşmeye işlenmiş durumda.

Ağırlıklı olarak bu konularda çalışan Ekonomi ve İklim Koruma, Çevre, Tarım ve Gıda Bakanlığı gibi bakanlıkların hepsi Yeşiller Partisinin elinde. Öte yandan iklim ve çevre konularında önceden de adımlar atıldığını belirtmek gerekir. Zira nükleer enerji ve kömür kullanımını bırakmaya ilişkin önceden tarihler ilan edilmişti. Yeni hükümet ise kömürden çıkış tarihini sekiz yıl öne almak istiyor. Daha hızlı, daha kapsamlı çevreye karşı nötr bir ülke olmak hedefleniyor.

NATO’ya sadakat öncelikli

Öne çıkan diğer bir husus ise “Dijital Dönüşüm”. Bu kapsamda araştırma-geliştirme çalışmalarının önemi sıklıkla zikrediliyor. Bunların yanı sıra demografi, kalifiye eleman, göç, uyum, mülteciler, ırkçılık gibi birçok sorunun idaresinin iyileştirilmesine ilişkin de maddeler bulunuyor. NATO’ya sadakat ve görevleri yerine getirme vaatleri de sözleşmede genişçe yer verilen bir konu.

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının getirdiği ekonomik belirsizliklerin ve psikolojik hasarların da etkisiyle, üç parti birbirine naz ve sitem etmeden uzlaşırken, muhalefet de müzakereleri sessizce takip etti. Koalisyon görüşmeleri ılımlı ve neticede olumlu geçti. Nitekim sözleşme alt başlığı da bunu gösteriyor.

Sözleşmenin başlığı ve böylece koalisyonun sloganı ile SPD’li eski Başbakan Willy Brandt’a atıfta bulunulmuş. Brandt 1969’da gerçekten yeni bir döneme “Daha fazla demokrasiye cesaret” diyerek girerken, bu koalisyon “Daha fazla ilerlemeye cesaret” sloganıyla yola çıkıyor. Alt başlık ise “Özgürlük, Adalet ve Sürdürülebilirlik İttifakı”. “Özgürlük” FDP’nin, “Adalet” SPD’nin, “Sürdürülebilirlik” ise Yeşiller’in payına düşüyor.

SPD ve FDP, sözleşmeyi kongrelerinde delegelere onaylatacak, Yeşiller’in ise 125 bin üyesi 6 Aralık’a kadar karar verecek. Bizzat üyelere veya delegelere inileceğinden, sözleşmedeki hedefler oldukça yüksek. Böylece partiler kendi üyelerine, “zor çekişmelerden sonra bunları koparabildik, ana hedeflerimizi kabul ettirdik.” diyebilecek.

SPD kendi ana çizgilerine göre sözleşmenin çerçevesini tanıtıyor, Yeşiller ve FDP de aynı şekilde sözleşmeyi tümüyle değil, kendilerinden beklenen hedefleri gösterip altını çiziyor. Halbuki nokta, virgül ve mizanpaj farkı olmaksızın birebir aynı sözleşme tanıtılıyor. Amacın bir an önce hükümeti kurmak olduğunun bir göstergesi de “kervan yolda düzülür” dercesine, yatırımların finansmanı hakkında tek bir cümle kullanılmaması. Birçok hedef yazılmış fakat -FDP’nin belki de tek kırmızı çizgisi- “ek vergi” söz konusu dahi edilmiyor. Gelir, yani vergi konusu, sadece adalet bağlamında ve vergi kaçakçılığı bağlamında zikrediliyor.

Gölge kabine

Gölge kabinede de büyük sürprizler olmadı, beklenen isimler veya tepki almayan isimler bakanlıklara geldi. Ancak Tarım ve Gıda Bakanı adayı olarak son dakika atanan Cem Özdemir hariç. Özdemir’in atanması Yeşiller yönetiminde biraz kavgalı geçti. Zira şapkasını son dakikada halkaya attı ve bakanlık koltuğu umut eden Anton Hofreiter’e rakip çıktı. Her partinin seçiminde olduğu gibi birçok olgunun dikkate alınması gerekiyordu. Bu kapsamda kabiliyet ve ün olarak Yeşiller’in eski Eşbaşkanı Cem Özdemir’in büyük avantajları vardı.

Özdemir, ayrıca Yeşillerin en güçlü eyaleti Baden-Württemberg’den geliyor; Stuttgart’ta ilk kez bir Yeşiller adayı olarak yüzde 40 oy ile seçim bölgesini kazandı. Nüfusunun yüzde 27’si göçmen kökenli Almanya’da tek göçmen kökenli müstakbel bakan olması, sonunda ibreyi Cem Özdemir’den yana çevirdi. Bunların yanı sıra ülkede ilk kez Türk kökenli bir siyasetçi federal düzeyde bakan olacak. Dahası belki de ilk kez vejetaryen bir bakan, hayvancılığın da ilerlemesine katkıda bulunacak. Tabii ki uzman olmadığı bir bakanlık için çok çalışıp tarıma ve hayvancılığa odaklanması gerekiyor.

Türkleri ilgilendiren bakanlıklar

Yeni hükümetin başında hırçınlığı ile değil, daha ziyade Merkel gibi sakinliği ve sürpriz çıkışları olmaması ile tanınan Olaf Scholz başbakan olacak. Scholz’un Türkiye’ye karşı Merkel’den farklı bir tutumu olmayacağı söylenebilir. Bugüne kadarki siyasi kariyeri, seçim kampanyası ve koalisyon görüşmeleri, Türkiye ile pragmatik ilişkiyi devam ettireceğine işaret ediyor.

Dışişleri Bakanı olması beklenen Annalena Baerbock’tan da büyük sürprizler beklenmemeli. Türkiye siyasetinde parti tabanı baskısı ile belki Heiko Maas’tan biraz fazla Türkiye’ye karşı söylemler oluşabilir ancak Türkiye politikaları değişmez. Müstakbel Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Yeşillerin Esbaşkanı Robert Habeck de aynı zamanda başbakan yardımcısı olacak. Türkiye ile ticarette, bilhassa silah ihracatında söz sahibi bakan olacak. Parti içinde “realo” denilen, sol ile zıt olan realist kanattan Habeck’in çizgisinin de son yıllardakilerle paralel olacağını ifade edebiliriz.

Sözleşmede Türkiye ile ilgili sadece aşağıdaki beş cümleye yer verilmiş:

“Kaygı verici iç siyasi gelişmelere ve dış politikadaki gerginliklere rağmen Türkiye bizim için AB’nin önemli bir komşusu ve NATO’da önemli bir müttefik olmaya devam ediyor. Biyolojik kökleri Türkiye’de olan çok sayıda insan, ülkelerimiz arasında özel bir yakınlığa vesile oluyor ve elbette Türkler, Alman toplumunun bir parçası. Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti sıfatı ile insan, kadın ve azınlık hakları büyük ölçüde geriledi. Bu nedenle üyelik müzakerelerinde fasıl kapatmayacağız ve yeni fasıl açmayacağız. AB-Türkiye diyalog gündeminin içini dolduracağız ve sivil toplum ile iletişimi ve gençlik değişim programlarını geliştireceğiz.”

Görüldüğü gibi Almanya’nın Türkiye ile ilişkilerinde köklü bir değişim beklemek için bir sebep yok. Yeşiller tabanına göz kırpmak için müstakbel Dışişleri Bakanı Baerbock’tan üslupta ve ses tonunda bir değişiklik gelebilir ancak daha ileri gitmeyeceğini söylemek gerekir. Öte yandan yeni görevine alışması ve bilhassa AB içi sorunlar zaten kendisini uzun süre meşgul edecek.

Çifte vatandaşlık

Almanya’daki Türklerin ilgisini çeken diğer bir konu ise çifte vatandaşlık. Türkler, kendilerine verilmeyip başka uyruklulara çifte vatandaşlık verilmesini haksızlık olarak değerlendiriyor ve bu şartların değişmesini bekliyor. Bu mümkün mü? Üç partinin kavgasız, tartışmasız bunu kabul etmesi, hatta ikametgâh süresinin asgari 8 yıldan 5 yıla indirilmesi, birçok insana umut verdi. Fakat bu konunun sözleşmeye girdiği gibi parlamentodan kolaylıkla geçeceğini beklememek lazım. Almanya, izinsiz ikinci bir vatandaşlık aldığında yedi kuşak Alman olan vatandaşının dahi göz yaşına bakmadan Alman vatandaşlığını elinden alıyor. Vatandaşlığa geçiş şartları kolaylaşabilir. Örneğin dil yeterliliği gevşetilir, ikametgah süresi azaltılabilir. Ancak çifte ve çok vatandaşlık istenmeyen bir durum olarak devletin temel prensibi kalacaktır. Netice olarak Türkler açısından “Batı’da yeni bir şey yok!”

[İktisatçı, siyaset ve medya danışmanı Suat Bakır, Alman-Türk Ekonomi (DTW) Birliği Asbaşkanıdır]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *