Prof. Dr. Vehbi Başer: Yeni bir tür Ortaçağ ile karşı karşıyayız

Prof. Dr. Vehbi Başer: Yeni bir tür Ortaçağ ile karşı karşıyayız

İktibas’ın Youtube’daki programına konuk olan Prof. Dr. Vehbi Başer, “Hem zayıf ve alacakaranlık bir aydınlanma hem de aydınlanma eğiliminin baskılar altına alınmasını sağlayan bir tür yeni Ortaçağ ile karşı karşıyayız” dedi.

İktibas Dergisi Youtube kanalında bu yıl aylık olarak devam eden konferanslar serisinde dün gece saat 21’de başlayan programda, Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vehbi Başer konuk oldu. Mustafa Bozacıoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleştirilen programda, Prof. Başer, “Alacakaranlık Dini Aydınlanma ile Postmodern Ortaçağ Arasında Müslümanlar ve İslam” konusunu değerlendirdi.

Prof. Vehbi Başer, bir buçuk saate yakın süren konuşmasının başında, konusunun iki parçadan oluştuğunu, birinin “Alacakaranlık Dini Aydınlanma”, diğerinin ise “Postmodern Ortaçağ” olduğunu, bunlar arasında Müslümanların ve İslam’ın durumuna ilişkin değerlendirmeler yapacağını belirtti.

Küreselleşme sürecinin bugün varmış olduğu noktanın, postmodernlikle ilgili gelişmeyi bir tür ortaçağa çevirdiğini vurgulayarak sözlerine başlayan Vehbi Başer, “Böyle olunca da dini aydınlanma noktasında Ortaçağ tarzı bazı baskılar ve bağnazlıklar oluşuyor. Dolayısıyla hem zayıf ve alacakaranlık bir aydınlanma hem de aydınlanma eğiliminin baskılar altına alınmasını sağlayan bir tür yeni Ortaçağ ile karşı karşıyayız” dedi.

Müslümanların bu yeni ortaçağda, kendilerini savunmak zorunda bırakıldıklarını ifade eden Başer, bunun siyasi bir durum gibi görünse de, bugünün dünyasında müslüman olmanın barındırdığı riskleri ve zorlukları çok genel bir çerçevede görmek zorunda olduğumuzu gösterdiğini söyledi. “İslam, böyle bir aklama ve mazur gösterme engizisyonuna maruz bırakılıyor” vurgusunda bulunan Prof. Başer, batının çarpık bir anlayışla müslümanları etiketlediğini ve mahkum ettiğinin altını çizdi.

Başer şöyle devam etti: “O anlamda müslümanların bu yeni ortaçağın inşa ediliş sürecinin mimarlarının nesnesi haline gelerek, ortaçağa yaraşır bağnazlıklara yönelmeleri, bir taraftan da, yaşadıkları coğrafyaların devletsizleştirilmesi yoluyla ya da Mısır’da olduğu gibi demokratikleşme umutlarının tamamen yok edildiği darbeler veya demokratikleşme kavramının dahi kullanılamadığı despotik saltanatlarda, ya da batı maymunu darbecilerin çizmesi altında, veya Suriye’de, Irak’ta hanelerinizin kime ait olduğu belli olmayan çizmeler altında çiğnendiği dehşet dünyasında yaşarken dininizin sizi uhrevi ve ebedi kurtuluşa erdireceğinden tereddüte düşmeyen nesiller yetiştirebileceğinizi ummak bir hayli safdil bir şey olsa gerektir. Dolayısıyla Müslümanlar hem kendi durumları hakkındaki teyakkuzlarını ciddiyetle dengelemek ve bütün bu cinnet şartlarında hala insan, hala makul, hala Allah’a hesabını vereceği bilincinde olan insanlar olarak kalmalıdır. Hem de, kimliklerini değil, esasen insanlığa iletilecek mesaj olarak değerlerini, kendi atalarını ve geçmiş miraslarını değil, Allah’ın mesajını sahiplenerek insanlığa duyurmak imtihanı ile yüz yüzedirler. İslam hakikaten Allah’ın mesajı ise, Müslümanların inandığı üzere, o mesajın bizim dinimiz değil Allah’ın dini olması gerekir. Bizim atalarımızın gelenekleri, bizim geçmişimizin mirası değil, her dem canlı ve her an insanı bir kurtuluşa çağıran, iyiliğe, doğruluğa, öteki insanlarla insani temelde bir diyaloğa sevk ediyor olması gerekir.”

Diğer yandan, Müslümanların İslam’ı savunurken apolojetik yöntemlere başvurduğunu, içinde bulunulan durumla ilgili batının suçlandığını ya da dini aydınlanma konusunda gerekenlerin yapılamaması, İsrailiyatın ayıklanamaması gibi sorunların devam ettiğini vurguladı.

Prof. Dr. Vehbi Başer’in konuşmasının tamamını bu linkten izleyebilirsiniz:

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *