Sınırdaki mülteci krizi ve AB-Rusya çekişmesi

Sınırdaki mülteci krizi ve AB-Rusya çekişmesi

Belarus ile Ukrayna da, Suriye ile Afganistan da Rusya ile Batı arasında doğrudan bir savaşa yol açmaz. Belarus, Rusya’nın Avrupa ile ilişkilerinde eskiden beri rekabet alanını oluşturuyor.

Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu / AA

Belarus, Avrupa’nın küçük ülkelerinden biri olmasına rağmen zaman zaman tüm dünyanın dikkatlerini üzerine çekmeyi başarıyor. Yaklaşık bir yıl öncesinde (Ağustos 2020) Belarus’taki devlet başkanlığı seçimleri, uluslararası kamuoyu tarafından yakından takip edilirken, şimdi de Orta Doğu ve Afganistan’dan çok uzakta olan Belarus, mülteci krizi ile dünyanın gündemine oturmuş bulunuyor. Belarus’taki gelişmelerin bu kadar ses getirmesinin iki sebebi var. Bir; konu doğrudan Avrupa Birliği’nin (AB) güvenliğini ilgilendiriyor. İki; Rusya-Batı rekabeti/mücadelesini doğrudan etkiliyor. Belarus’taki gelişmeler doğrudan Avrupa Birliği’nin (AB) güvenliğini ilgilendirdiği ve Rusya-Batı rekabeti/mücadelesini doğrudan etkilediği için oldukça ses getirdi.

“Paylaşılamayan” Belarus

Özellikle 2014 sonrasında giderek artan Rusya-AB çekişmesinin birçok sebebi olduğu gibi Belarus, Rusya’nın Avrupa ile ilişkilerinde eskiden beri rekabet alanını oluşturuyor. Tarihi geçmiş, belki de başka hiçbir konuda olmadığı kadar ilginç şekilde Belarus meselesinde ortaya çıkıyor. 13. yüzyılın ilk yarısında Rus knezliklerinin bir kısmı, Altın Orda’nın hakimiyeti altında kalırken bugünkü Belarus topraklarının bir kısmı, Litvanya Knezliği’ne bağlıydı. Litvanya Knezliği’nin Lehistan (Polonya) ile birleşmesi neticesinde Belarus toprakları, Lehistan’ın bir parçası oldu.

14-15. yüzyıllarda Litvanya ile Moskova knezliklerinin diğer Rus knezliklerini kendi etraflarında birleştirmek için yürüttükleri mücadeleyi Moskova kazandı. 18. yüzyılda Lehistan’ın yıkılması neticesinde topraklarının bir kısmı (Belarus dahil), Rusya’nın içerisinde yer aldı.

Slav kardeşlerin (Ruslar ve Lehler) uzun asırlar boyunca Slav Birliği projeleri çerçevesinde Belarus için verdikleri mücadele böylece sona erse de Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte “Belarus meselesi” bambaşka bir boyutta yeniden ortaya çıktı. Polonya’da Belarus ve Ukrayna topraklarının bir kısmının kendi devletleri içerisinde yer aldığı, Avrupa’da ise Belarus topraklarının uzun yıllar boyunca Avrupa’nın güvenliği açısından tampon bölge rolü oynadığı hatırlanmış oldu.

Belarus’un Rusya ve AB açısından önemi

Moskova ise özellikle Vladimir Putin döneminden itibaren eski Sovyet coğrafyasında yeniden Rusya’nın etkisini arttırmaya yönelik siyaset izlemeye başladı. Birlik Devlet projesi üzerinde çalışıldığından Belarus’un Rusya açısından arz ettiği önem eski Sovyet cumhuriyetlerine kıyasla çok daha farklıdır. Belarus, Rusya’nın Birlik projesi, Avrasya Ekonomik Birliği projesi, Rusya’nın Batı topraklarının güveninin sağlanması açısından hayati öneme sahiptir. Rusya’nın Ukrayna ile arasının bozulmasından sonra ise Belarus’un Rusya açısından önemi daha da artmıştır.

Belarus, Batı için de büyük önem arz ediyor. Avrupa ülkeleri, bir taraftan Belarus’u Rusya’dan kopararak Rusya’yı zayıflatmaya ve Kremlin’in projelerini engellemeye çalışıyor diğer taraftan ise Belarus’u kendi güvenliğinin garantisi olarak görmek istiyor. Bu süreçte AB öncelikli rolü, Belarus ile tarihi bağlara sahip Polonya’ya verdi. İşte 2020’de yaşanan devlet başkanlığı krizi de günümüzde meydana gelen mülteci krizi de aslında bu rekabetin bir boyutunu oluşturuyor.

Seçimler, yaptırımlar ve mülteci krizi

Devlet Başkanlığı krizinden sonra Belarus’un Batı ile münasebeti iyice bozuldu. Gerek ABD gerekse de AB, Belarus’taki seçim sonuçlarını kabul etmediği gibi ülkeye yönelik yeni yaptırımlar da başlattı. Bu durum Belarus’u Rusya’ya daha fazla yakınlaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Nitekim Kasım ayının başında Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Birlik Devleti kararnamesini imzaladı ve son yıllarda unutulmaya başlayan Birlik Devleti projesini yeniden gündeme getirdi.

İlginç şekilde Rusya ile entegrasyon süreci hızlandırdıktan ve Moskova’nın desteği sağlamlaştıktan sonra Belarus’un Polonya ve Baltık ülkeleri sınırına gelen mülteci sayısı artmaya başladı. Lukaşenko, söz konusu mültecileri bilerek ülkesine çekmediğini dile getirse de eskisi gibi mültecileri engelleme siyaseti izlemediklerini ifade etti. Belarus liderine göre AB’nin uyguladığı yaptırımlar dolayısıyla ülkenin mülteci akını ile uyuşturucu ticaretini engellemesi için maddi kaynağı yok. Bunun da neticesinde Belarus yetkililerince ülkelerinden geçmelerine izin verilen binlerce mülteci, Belarus sınırından Polonya ve Baltık ülkelerine geçmeye çalışıyor. Özellikle Polonya, mültecilere karşı çok sert davranıyor. Hatta önümüzdeki günlerde Polonya, Belarus sınırı boyunca duvar inşasına başlamayı dahi planlıyor.

AB’nin samimiyetsizliği

Belarus sınırında yaşanan mülteci dramıyla ilgili birkaç sonuca varmak mümkün. En başta sayıları 7 bin ile 20 bin arasında olan mültecilerin Polonya sınırına gelmesi, AB açısından bir güvenlik sorunu oluşturuyor. İkinci olarak Belarus’un, hatta Rusya’nın AB’nin güvenliğinde kilit rol oynayan ülkeler olduğu bir kez daha anlaşılmış oldu. Yine Belarus sınırında yaşananlar ve başta Polonya olmak üzere Avrupa ülkelerinin mültecilere bakış açısı, Batı’nın demokrasi ve insan hakları konusunda ne kadar samimiyetsiz olduğunu gösteriyor. İnsan hakları ihlali dolayısıyla Belarus’a yaptırım uygulayan AB, Belarus sınırında yaşanan insan hakları ihlalini “görmemek” için duvar örmeye hazırlanıyor. Tüm bu yaşananlar ayrıca Türkiye’nin mülteciler konusunda üstlendiği yükün boyutu ve önemini de bir kez daha ortaya koymuş oluyor.

Mülteci krizinin Rusya-AB ilişkilerine etkisi

Belarus sınırında yaşanan mülteci krizi öyle anlaşılıyor ki AB-Rusya münasebetini de etkiliyor. Nitekim AB ülkeleri, Belarus yetkililerini suçlamakla kalmıyor, bu işin arkasında Kremlin’in de olduğunu ileri sürüyor. Diğer taraftan Lukaşenko da bu krizde hata yapmak istemediklerini, çünkü böyle bir hatanın dünyadaki en büyük nükleer güç olan Rusya’nın da bu konuya dahline sebep olacağını dile getirdi. Kremlin ise AB yetkililerinin suçlamalarını kabul etmediği gibi bu krizin müsebbibinin de onlar olduğunu söylüyor.

Bu süreçte karşılıklı suçlamaların ötesinde de adımlar atılıyor. Putin baştan beri arabulucu rol üstlenebileceğini dile getirdiği gibi Alman lider Angela Merkel ile görüşmeler gerçekleştirdi. Rusya, tüm uluslararası sorunların çözümünde yer alan nadir ülkelerden biri olduğunu gösteriyor. Suriye, Afganistan ve Karabağ’ın ardından Belarus sınırındaki krizde de Moskova arabulucu rolünü “üstlenmiş” bulunuyor. Diğer taraftan Rusya, Belarus’a askeri teknolojiler göndermeye devam ediyor, Belarus sınırında askeri tatbikatlar düzenliyor. Dolayısıyla Afganistan’daki gelişmeler, nasıl Rusya ile Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki askeri iş birliğini artırdıysa, Belarus sınırındaki gelişmeler de yukarıda belirttiğimiz gibi Rusya-Belarus yakınlaşmasından başka bir işe yaramıyor.

Baltık ülkelerinin devamlı NATO’nun müdahale ihtimali konusunu gündeme getirmeleri, Rusya’nın ise somut olarak askerî tatbikatlar gerçekleştirmesi gergin olan Rusya-AB ilişkilerini daha da geriyor. Rusya, Belarus’un yanı sıra Ukrayna sınırındaki asker sayısını da artırıyor. Ancak yine de Rusya ile Batı’nın açık bir çatışmaya girmeyeceklerini söylemek gerekiyor. Belarus ile Ukrayna da, Suriye ile Afganistan da Rusya ile Batı arasında doğrudan bir savaşa yol açmaz. Bölgesel sorunlar ancak taraflar arasındaki ilişkilerin normalleşmesini engelliyor. Çok kısa süre içerisinde bu ilişkilerin iyileşmesi de beklenmiyor. Bunda, Rusya’yı hala kendileri için bir tehdit olarak gören Doğu Avrupa ülkelerinin yaklaşımlarında, Belarus örneğinde olduğu gibi somut gelişmelerin ve Moskova siyasetinin etkisi büyük.

[Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *