Hipersonik seyir füzeleri, büyük stratejik değere sahip. Düşmanın savunma yapmasına imkan vermeyecek kadar yüksek süratlere ulaştıkları için önlenmesi pratikte neredeyse imkansız. Uçuşları sırasında manevralar yapabildikleri için nereyi hedef aldıklarını kestirmek ise son derece güç.
Arda Mevlütoğlu / AA
Ekim ayı içerisinde Batı basınında Çin’in yeni bir füze sistemi denediğine dair birçok haber yer aldı. Financial Times tarafından yayımlanan ve ABD kaynaklarına dayandırılan habere göre, denemesi yapılan füze, literatürde Kısmi Yörüngeli Bombardıman Sistemi (FOBS) olarak bilinen ve nükleer harp başlığıyla donatılabilen bir füzeydi. Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği de hipersonik süratlerde uçabilen benzer bir füze sistemine dair denemeler yapmıştı. Çin’in de FOBS tipi bir füze sistemini geliştirip hizmete almış olması ihtimali pek çok Batılı analist tarafından endişeyle karşılandı. Bu endişenin sebebini anlamak ve olası etkilerini değerlendirmek için öncelikle hipersonik füzeler ve FOBS tekniği ile ilgili bazı temel bilgileri sunmakta fayda var.
Hipersonik füzeler
Ses hızı, havacılık ve uzay mühendisliğinde temel tasarım parametrelerinden biridir. Hava-uzay aracı, özellikle atmosferin üst katmanlarında ya da uzay ortamında görev yapacaksa, sesten hızlı uçup uçmayacağı, uçacaksa hangi hızlarda uçacağı, tasarımını doğrudan etkiler. Ses hızında yapılan uçuşa transonik uçuş, sesten hızlı süratlerde yapılan uçuşa ses-üstü ya da süpersonik uçuş denirken, ses hızından en az beş kat yüksek hızlara ise hipersonik denmektedir. Hipersonik hızlarda uçan hava araçlarının tasarım, geliştirme ve testleri, hava-uzay mühendisliğinin en ileri ve karmaşık konularındandır.
Kimyasal, biyolojik, nükleer ya da klasik harp başlıklarıyla donatılmış uzun mesafelere ulaşabilen füzelerin, uçuş şekillerine göre iki ana türü bulunuyor. Bunlar, ilk örnekleri İkinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkmış balistik füzeler ve seyir füzeleridir. Balistik füzeler hedeflerine aerodinamik etkiler altında, eğik atış prensibiyle ulaşan silah sistemleridir. Fırlatmadan itibaren belli bir aşamaya kadar kazandıkları enerjiyi, uçuşlarının geri kalanında kullanarak hedeflerine ulaşır. Seyir füzeleri ise aynı uçaklar gibi hedeflerine yatay şekilde düz uçuş yaparak ve manevralar tatbik ederek ulaşır.
Balistik füzelerin radarlarla tespit edildikten sonra düşeceği noktayı tespit etmek görece kolaydır. Zira atmosferik etkiler altında olduğundan, belli bir süre takip edilmeleri halinde uçuş rotaları hesaplanabilmektedir. Ancak seyir füzelerinin hem çok alçaktan uçtukları hem de öngörülemeyen manevralar yapabildikleri için tespit ve takip edilmeleri son derece zordur. Özellikle ses-üstü hızlarda uçan seyir füzeleri, hava ve füze savunma sistemleri için büyük tehdit oluşturur.
Hipersonik hızlarda uçan seyir füzelerinin tehdit katsayısı ise çok daha yüksektir. Zira süratlerinin yüksekliği, hava savunma erken ihbar sistemlerine tespit, teşhis ve takip için gerekli zaman bırakmamaktadır. Hava savunma sistemi önleme yapana kadar geçecek süre içinde silah hedefine varabilmektedir. Bu, hipersonik silahlara sahip olan tarafa sürpriz etkisi avantajını sunan önemli bir farktır.
Kısmi yörüngeli bombardıman sistemi
FOBS, Soğuk Savaş’ın en hararetli döneminde Sovyetler Birliği tarafından geliştirilen bir nükleer taarruz yöntemidir. Bu yöntemin temelinde, alçak yer yörüngesi denen, atmosfer ile uzay arasındaki sınır şeklinde tarif edilebilecek katmana yerleştirilecek nükleer başlıkların, istenen zamanda dünyanın istenen bir bölgesine yönlendirilmesi yatıyor. Dünyanın çevresinde tur atan bu başlıklar, taarruza karar verildiği anda hedefe çok kısa sürede ve çok yüksek süratlerde ulaşabiliyor. Böylelikle de tespit edilmeleri ve önlenmeleri neredeyse imkansız oluyor.
ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki en kısa mesafe Kuzey Kutup bölgesi olduğu için, olası bir nükleer savaşta balistik füzelerin bu bölge üzerinden uçması bekleniyordu. Bu sebeple her iki süper güç erken uyarı sistemlerini büyük ölçüde Kuzey Kutup bölgesini kapsayacak şekilde kurmuştu. Ancak FOBS ile Sovyetler Birliği, ABD’yi erken uyarı kabiliyetinin daha zayıf olduğu güney istikametinden vurma imkanına erişecekti.
Sunduğu bu büyük avantajlara karşın FOBS’un bazı önemli zayıflıkları da bulunuyordu. Bunlardan ilki, alçak yer yörüngesine ulaşmak ve burada kalabilmek için gerekli yakıttan ötürü füzenin taşıyabileceği harp başlığı boyutu sınırlıydı. Bu da silahın stratejik etkisini sınırlandırıyordu. İkinci önemli dezavantaj ise silahın isabet hassasiyetinin düşüklüğüydü. Kıtalararası balistik füzelerin uçuş boyunca ve vuruş aşamasında rota düzeltme kabiliyetleri, FOBS’a göre daha yüksekti.
Çin’in son denemesi ne anlama geliyor?
Bu bilgiler ışığında Çin’in hipersonik füzelere yaptığı yatırımın ve en son denemesini yaptığı FOBS sisteminin askeri ve stratejik önemi hakkında şu tespitleri yapmak mümkün:
Hipersonik seyir füzeleri, büyük stratejik değere sahip. Düşmanın savunma yapmasına imkan vermeyecek kadar yüksek süratlere ulaştıkları için önlenmesi pratikte neredeyse imkansız. Uçuşları sırasında manevralar yapabildikleri için nereyi hedef aldıklarını kestirmek ise son derece güç. Bu da nükleer harp başlığı taşımasalar bile caydırıcı niteliklerinin yüksek olmasını sağlıyor. Çin de ABD’ye, bilhassa ABD’nin Pasifik bölgesindeki askeri varlığına karşı yüksek süratli, önlenmesi zor bir vuruş kabiliyeti için bu silah sistemlerine yatırım yapıyor.
ABD’nin ve müttefiklerinin askeri yapılanmasında hava ve füze savunma sistemleri ana omurgalardan birini teşkil ediyor. ABD’nin Pasifik bölgesindeki 3’üncü ve 7’nci filoları ile bölgedeki yakın müttefikleri olan Güney Kore, Japonya ve Avustralya’nın donanmaları, AEGIS adlı hava ve füze savunma komuta kontrol sistemleri ve bunların kumanda ettiği yüksek irtifa hava savunma füzeleriyle donatılmış durumda. Yine tüm bu ülkeler, odağında F-35 Lightning II 5’inci nesil savaş uçağı olmak üzere ortak bir savunma mimarisi oluşturmuş durumdalar. Bu mihvere karşı Çin’in siber ve elektronik harp ile birlikte en büyük kozlarından biri, hipersonik seyir füzeleri.
FOBS tipi bir hipersonik silah sistemi, uzayın askerileşmesi ve uzayda bir silahlanma yarışı tartışmalarını daha da artıracaktır. 1967 yılında imzalanan Dış Uzay Antlaşması (OST), kitle imha silahlarının uzaya konuşlandırılmasını yasaklar. Ancak FOBS tam bir yörünge izlemediği için uzay konuşlu olarak görülmeyebilir. Yoruma açık ve tartışmalı bir konu olan FOBS’un bu niteliği, ABD’nin uzaya yönelik silah ve erken ihbar sistemlerine yönelik faaliyetlerini artırmasını tetikleyebilir. Başka bir deyişle Çin, ABD’yi uzayda bir silahlanma yarışına zorluyor olabilir.
Son olarak FOBS’un, ABD anakarasına stratejik taarruz kabiliyetini artırması ve nükleer caydırıcılıkta ilk vuruş imkanını geliştirmesi, Çin açısından bir diğer artı olarak kaydedilebilir.
[Savunma ve havacılık teknolojileri, sanayi politikaları ve ulusal güvenlik alanları üzerine çalışan Arda Mevlütoğlu’nun Air International, Air Forces Monthly, Aviation News, Savunma ve Havacılık, Marine & Commerce, Savunma Sanayii Müsteşarlığı Savunma Sanayi Gündemi gibi dergilerde yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *