Etiyopya’da iç savaş 10 aydır sürüyor

Etiyopya’da iç savaş 10 aydır sürüyor

Etiyopya ordusu ile isyancı Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasında yaklaşık 10 aydır süren çatışmalar büyük bir gıda krizine yol açtı.

Her hafta başka bir katliam ve insani dramın yaşandığı ülkenin kuzeyinde, abluka koşulları yüzünden milyonlarca kişi çaresiz şekilde yardım beklerken savaşın diğer bölgelere sıçraması daha fazla kişinin evinden olmasına neden oldu.

Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, çatışmaların merkezi konumunda bulunan 7 milyon nüfuslu Tigray eyaletinde 5,2 milyon kişi yardıma ihtiyaç duyuyor, bölgede yerinden olanların sayısı ise 2,1 milyon.

Tigray’dan kaçarak Sudan’a sığınanların sayısı 63 bine ulaşırken, savaşın sıçradığı Amhara eyaletinde yerinden olanların sayısı 187 bini, Afar eyaletinde ise 140 bini buldu.

Bölgede kıtlık benzeri koşullar altında yaşayanların sayısı da 400 bin civarında.

Abluka nedeniyle temel hizmetlerin ulaşmadığı bölgede savaşı durduracak uluslararası bir ara buluculuk faaliyeti de yürütülmüyor. Tarafların ABD’nin yaptırım tehditlerinin ardından geri adım atıp atmayacağı bilinmiyor.

Yardım tırları geri dönmüyor

Bölgedeki insani krizi azaltmak amacıyla Tigray eyaletine giren yüzlerce yardım tırının geri dönmemesi de yeni yardımları engelliyor ve insani krizi derinleştiriyor.

BM, temmuzdan bu yana 466 yardım tırından sadece 38’inin geri döndüğünü ve bu durumun insani yardımı engellediğini açıkladı.

Yaşanan insani krizle ilgili 28 Ağustos’ta açıklama yapan BM, bölgede insani bir felaket yaşandığına dikkati çekti.

Hükümet ve TPLF, bölgede gün geçtikçe derinleşen insani krizden birbirlerini sorumlu tutuyor.

Hükümet, TPLF güçlerinin tırlara el koyduğunu öne sürerken, Etiyopya hükümetinin suçlamalarına maruz kalan TPLF ise tırların, hükümetin uyguladığı abluka ve güvenlik sorunu yüzünden dönemediğini ileri sürüyor.

Tigray’da çatışmaların ortasında kalan okullar ve sağlık kuruluşlarının büyük çoğunluğu zarar görürken, Eğitim Bakanı Getahun Mekuria, Etiyopya genelinde TPLF’nin 7 bin okulun yıkılmasına neden olduğunu öne sürdü.

Gıda stokları tükeniyor

BM, bölgeye her gün 100 tır yardım ulaştırılması gerektiğini duyururken, 7 Eylül’den bu yana ilk kez 61 araçlık bir konvoy 20 Eylül’de bölgeye vardı.

İsyancı TPLF ağustos ayında 6 farklı bölgeyle birlikte yerinden edilenlerin sığındığı kamplarda en az 150 kişinin yeterli beslenemediği için hayatını kaybettiğini ileri sürdü.

Yeterli yardım ulaştırılamazsa 1 milyon kişinin ölümcül kıtlık riskiyle karşı karşıya kalacağı uyarısı yapan TPLF, tüm gıda stoklarının tükendiğini kaydetti.

ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) Etiyopya Direktörü Sean Jones da TPLF’nin ele geçirdiği bölgelerde insani yardım depolarını yağmaladığını söyledi.

İnsani krizin derinleştiği bölge için son yardım çağrısı ise Etiyopya İslami İşler Yüksek Konseyi tarafından yapıldı.

Konsey Başkanı Müftü Hacı Ömer İdris, ülkenin kuzeyinde yaşayanların önemli bir kısmının gıda sorunuyla karşı karşıya olduğunu vurgulayarak bölgedeki durumu “felaket” olarak değerlendirdi.

Ülkenin kuzeyine acil gıda yardımı yapılması çağrısı yapan İdris, uluslararası camiayı da yardıma davet etti.

Etiyopya ordusunun Kasım 2020’de isyancılara karşı operasyonları sonrası başlayan kriz, Addis Ababa hükümetinin insani durumu gerekçe göstererek 28 Haziran’da Tigray’ın başkenti Mekelle’den çekilmesi sonrası durulmuştu.

Hükümetin tek taraflı ateşkes ilanını kabul etmeyen TPLF’nin kuzeydeki hızlı ilerleyişi ve sonrasında hükümet güçlerinin karşı saldırıya geçmesi, çatışmaların Tigray başta olmak üzere Afar ve Amhara eyaletlerine yayılmasına neden oldu.

Etiyopya’da ordu ve isyancı Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF) arasında yaklaşık 10 aydır süren çatışmalar büyük bir insani krize yol açtı. ( Mahmut Resul Karaca – Anadolu Ajansı )

Savaş nasıl başladı?

Bir dönem ülke siyasetinde etkin güç olan TPLF, Başbakan Abiy Ahmed’in 2018’de başa gelmesinden sonra ülkenin en büyük etnik grupları olan Amhara ve Oromoları iktidarda temsil eden partilerle siyasi çekişme içine girmişti.

Güney, Amhara, Oromiya ve Tigray eyaletlerindeki yerel partilerin oluşturduğu Etiyopya Halkları Devrimci Demokratik Cephesi (EPRDF) koalisyonunu lağveden Ahmed, daha sonra ulusal Refah Partisi’ni (PP) kurmuştu.

Yeni partiye katılmayı reddeden TPLF, yerel seçimleri zamanında düzenlemiş, genel seçimleri erteleyen Abiy Ahmed ve hükümetinin ise gayri meşru olduğunu ilan etmişti.

TPLF, federal hükümetin kendi bölgesindeki hakimiyetini tanımasını, savaş suçlularının yargılanmasını ve Tigray halkına kendi kaderini tayin etme imkanının verilmesini istiyor.

Kimsenin kazanamayacağı bu ‘savaş’ neden çıktı?

Dünya kamuoyunun ABD’deki seçim sonuçlarına kilitlendiği 4 Kasım günü Doğu Afrika’nın istikrarını uzun yıllar etkileyebilecek yeni bir çatışma baş gösterdi ve herkes Etiyopya’nın en eski ve etkili siyasi aktörüyle yakından tanışmak zorunda kaldı: Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF). Başbakan Abiy Ahmed önderliğindeki federal hükümet, ülkenin kuzeyindeki Tigray eyaletini yöneten TPLF’yi ulusal ordu mensuplarına saldırmakla suçladı ve TPLF yok olana kadar sürecek bir askerî operasyonu başlattıklarını duyurdu. Hedasi barajı (Büyük Rönesans barajı) krizi ve bazı Körfez ülkelerinin son yıllarda bölgedeki siyasi gelişmelere yönelik siyasi müdahaleleri nedeniyle, mevcut operasyon yabancı ülkelerin ülkeyi istikrarsızlaşma çabalarının bir parçasıymış gibi görülse de, tüm Etiyopya halkının da bildiği gibi, bu savaş on yıllardır süren bir iç gerilim ve siyasi kavganın son raundu.

Kısa da sürse, aylar da alsa ülkenin tüm kuzeyini yıllarca istikrarsızlaştıracağı şimdiden görülebilen mevcut askerî operasyon, TPLF’nin hem Eritre’yi hem de kuzeydeki diğer şehirleri füzelerle vurmasıyla bölgesel bir savaş halini almaya başladı. Başbakan Abiy Ahmed ülkede son iki yıldır hâkim olan etnik çatışma ve güvenlik sorununun müsebbibi olarak gösterdiği TPLF’yi yok ederek ülkenin refaha ve huzura ereceğini düşünürken, TPLF gayrimeşru olduğunu savunduğu Abiy Ahmed’in seçimleri yapmayarak ve hatta savaş çıkararak bir “diktatörlük” kurduğunu ileri sürüyor. Ne var ki 2018’e kadar ülke siyasetinde açık şekilde hâkim güç olan TPLF’nin, şimdiye kadar adil bir seçim yapılmasına müsaade etmediği Etiyopya’da, bugün “demokrasi” diskuruna sığınarak kendini müdafaa etmesi halk nezdinde pek de karşılık bulmuyor.

On binlerce kişinin şimdiden komşu Sudan’a göç ettiği ülkede, halkın şimdiden kaybetmeye başladığı bu savaşın, ülkeyi parçalayacak veya daha fazla kaosa sürükleyecek olması, neredeyse hiçbir yabancı gücün çıkarına olmadığı gibi, bazı noktalarda Mısır’ın dahi işine gelmeyecektir.

Hem TPLF hem de Addis Ababa hükümeti birbirlerini Mısır’la Hedasi barajının tamamlanmasını ertelemek üzere gizli bir anlaşma yapmak ve “vatan haini” olmakla suçluyor. Operasyonun uzaması halinde Sudan’ın ve Mısır’ın (TPLF’ye askerî ve maddî destek sağlamak gibi) bölgeyi bütünüyle savaşa sürükleyecek bir hamlede bulunması ise düşük de olsa olasılıklar arasında.

Etiyopya’ya yıllardır yatırımlarını sürdüren şirketlerinden ötürü, bu topraklardaki kaostan en fazla olumsuz etkilenecek ülkelerin Çin ve Türkiye olacağı net bir şekilde görülürken, sıcak çatışmaların Türkiye’nin Afrika açılımı sonrası en çok mesai harcadığı Afrika boynuzundaki dengeleri bozacağı kesin.

Bununla birlikte, iki haftası geride kalan operasyona dair bazı sorular halen kafaları karıştırmaya devam ediyor. Batı ve Körfez ülkelerinin açık desteğini alan Nobel Barış Ödüllü Abiy Ahmed, çeşitli araçlarla TPLF’yi ülke siyasetinden tamamen arındıramaz mıydı? TPLF’nin askerî gücü bilindiği halde, tüm kuzeyi istikrarsızlaştırma riski bulunan bu operasyonda neden acele edildi? Ülke siyasetinde ipleri yeniden ele alması zor olan TPLF, anayasal haklarını kullanarak uzlaşı ve sükûnetle bağımsızlık ilan etme ve kendini uluslararası kamuoyunda meşrulaştırma yoluna neden başvurmadı?

Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’daki Abebe Bikila Stadyumunda toplanan Etiyopyalılar, Federal Hükümet Güçleri’nin Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’ne (TPLF) karşı verdikleri mücadeleyi desteklemişti. 17.11.2020 / Fotoğraf: Minasse Wondimu Hailu /AA

TPLF Etiyopya için ne anlama geliyor?

1975 yılında kurulan TPLF, komünist Derg rejimine karşı ülke topraklarında başlatılan direnişin en önemli aktörü. TPLF kendisiyle birlikte Eritre Halk Kurtuluş Cephesi, Etiyopya Halk Demokratik Hareketi, Afar Kurtuluş Cephesi, Batı Somali Kurtuluş Cephesi ve Oromo Kurtuluş Cephesi’nin rejime vurduğu darbeler sayesinde yeni bir ülkenin kurulmasına önderlik etti.

1991’e kadar süren Etiyopya iç savaşında Eritre Halk Kurtuluş Cephesi, en başından beri kendi hesabına ve bağımsızlık amacıyla savaşıyordu. O dönemde sıkı müttefiki olan TPLF ise bu bağımsızlık talebine ses çıkarmadı ve Eritre referandumla bağımsızlığını elde etti.

Benzer bir talebe sahip Oromo Kurtuluş Cephesi (OLF) ise TPLF’in ağır askerî ve siyasi baskılarından ötürü bu amacına ulaşamadı.

TPLF yıllar boyunca hem Etiyopya’nın kalkınması hem de dünyaya açılması için büyük bir mücadele verdi; ancak ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ından fazlasını oluşturan Oromo ve Amharalar, yüzde 6’lık Tigrayların kurduğu azınlık tahakkümü karşısında hiçbir zaman hoşnut olmadı.

Adil bir seçimin neredeyse hiç görülmediği Etiyopya’da, TPLF’nin Oromo, Amhara ve Güney eyaletlerindeki partilerle kurduğu Etiyopya Halkları Devrimci Demokratik Cephesi (EPRDF) koalisyonu tüm seçimleri kazanarak iktidarda kalmayı başardı.

Her seçimin ardından ülkede farklı bir siyasi grup ve silahlı direniş örgütü peyda olurken, muhalifler ise işkence ve sürgün arasında tercih yapmak zorunda kaldı. Yıllar içinde TPLF’ye yönelik öfke artık o kadar büyüdü ki EPRDF koalisyonu içindeki diğer üç parti sıkı bir ittifak yaparak TPLF’yi 2018’de oyun dışına itti. TPLF için şok etkisi meydana getiren bu durum, şüphesiz, ABD ve Almanya gibi Etiyopya iç siyasetinde nüfuzu bulunan bazı ülkelerin doğrudan müdahalesi olmasa gerçekleşemezdi.

Eski Başbakan Meles Zenawi’nin ölümünden sonra başbakanlık koltuğuna oturan yardımcısı Hailemariam Desalegn TPLF’nin kuklası olmakla suçlanırken 2018 başında görevinden istifa ettiğini duyurdu. Etnik kutuplaşmanın arttığı ülkede, EPRDF’in başına kimin geçeceğine ilişkin tartışmalar sürerken, ordu kökenli ve sonradan siyasete girmiş, annesi Hristiyan, babası Müslüman, kendisi hem Oromo kökenli hem de Protestan olan bir isim başbakanlık için aday olarak gösterildi: Abiy Ahmed. EPRDF içerisinden Abiy Ahmed’e yönelik tepki olsa da, istifa eden isim Desalegn ülkedeki muhalif gösterileri de öne sürerek Abiy Ahmed’in başbakanlığında ısrarcı oldu. TPLF her ne kadar Abiy Ahmed döneminde zayıflasa da, bugün bağımsızlık ilan etmek veya ülkeden ayrılmak yerine, EPRDF koalisyonunu aktif hale getirmenin ve ülkenin her köşesinde eski gücüne yeniden kavuşmanın hayalini kuruyor.

Abiy Ahmed neyi amaçlıyor?

Göreve geldiğinde tüm muhalif siyasi gruplara, hatta terör örgütlerine dahi kucak açan ve bunlara af çıkaran Abiy Ahmed’in en başından bu yana kucaklamaktan kaçındığı tek grup TPLF’ydi. Ahmed Ginbot-7, Oromo Kurtuluş Cephesi ve Ogaden Ulusal Kurtuluş Cephesi’yle masaya oturarak bu grupları barışçıl bir siyasi mücadeleye ikna etti. Oromo Kurtuluş Cephesi son dönemde Ahmed’e yeniden bayrak açmış olsa da diğer muhalif gruplar TPLF’ye karşı şu an Ahmed’in yanında yer alıyor.

Başlattığı reformlarla ülkede ‘bahar yelleri estiren’ Ahmed, liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisine geçişi tamamlayarak güçlü eyaletlerin yerine merkezi yönetimin altında toplanmış, sınırlı hareket alanına sahip yerel yönetimler kurmayı hayal ediyor. EPRDF’yi lağvedip Ulusal Refah Partisi’ni kuran Ahmed, çok sayıda yerel çaplı partiyi şimdiden kendi çatısı altında toplamayı başardı. TPLF’nin kendilerinden güç bulduğu önemli isimleri devletin içinden temizleyerek bu grubun elini zayıflatan Ahmed, ülkenin farklı noktalarında sivilleri ve güvenlik güçlerini hedef alan saldırılardan TPLF’nin paralı askerlerini sorumlu tutuyor.

Ülkedeki güvenlik sorununu aşmadan seçime girmenin riskini anlayan Ahmed’in son hamlesinin genel seçimleri ertelemek olması bu yüzden şaşırtıcı olmamalı. Ahmed ülkenin geleceğiyle ilgili endişelerin giderek arttığı bir dönemde seçime girmektense, TPLF gibi ayrılıkçı unsurların olmadığı bir dönemde seçime girmeyi tercih etti. Bu savaşı kazanarak seçimlere girmek isteyen Ahmed, uzun yıllar ülkenin başında kalarak Doğu Afrika’nın yeniden şekillenmesinde önemli bir rol oynayabilir ya da aylarca son bulmayan operasyonun ardından, halktaki güvenini kaybederek koltuğu başkasına “zorla” ya da “kolaylıkla” bırakmak zorunda kalabilir.

(AA/Tufan Aktaş/Kasım 2020)

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *