Takva, mümin kulun geliştirdiği bir duyarlılık üzerinden oluşturulan inceliktir. Ama salt kaba bir korku veya kaba bir utanma duygusu değil, edebi de içeren ince ruhlu bir düşünüşü ve eylemin incelikle tavra ve duyguya yansıması da diyebiliriz.
Abdulaziz Tantik / Her Taraf
İslami bir düşüncenin temel kavramlarından biri takva kavramıdır. Bu yüzden takva kavramının tam bir idraki bize İslami bir düşüncenin temelini ve zeminini kurar. İslam düşüncesi bağlamında takva her zaman önemli bir yer tutmuştur. Birçok meselede tartışma takva kavramı ile ilintilidir. Bu yüzden takva kavramının Müslüman’ın nezdindeki değeri çok yüksek olmalıdır.
Zühd ve sufi hareketleri de takva kavramına farklı anlamlar yükleyerek mevcut durumdan kurtuluşun bir imkânını aradılar. Mevcut durumu takvadan uzaklaşma olarak görmeleri, onları farklı bir anlam arayışına sürüklemektedir. Mevcut dini tartışmaların temelinde de takva kavramının neliği meselesi vardır. Tarihselcilikten modern yaklaşımlara, selefilikten geleneksel yaklaşımlara ve radikal arayışlara kadar her zeminde takva kavramının neye tekabül ettiği ve bu takva kavramının kelami, siyasi, sosyal, toplumsal, bireysel karşılığı üzerinden hadis, tefsir tartışmaları yürütülmektedir. Tartışmaları daha sağlıklı bir zemine taşımanın yolu dil ve o dilin incelikleri ile birlikte doğru bir yöntemin açığa çıkarılması elzemdir.
Bir dilin özü/ çekirdeği ve anlam taşıyıcıları kavramlardır. Eğer kelimelerin anlamları doğru tespit edilemezse cümleler dolayısı ile fikirler anlaşılamaz. Ragıp el İsfahâni’ye göre; Kur’an ilimlerinden öncelikle ilgilenilmesi gerekeni kelimeler/kavramlardır. Kuran’ın doğru anlaşılmasında kelimelerin/ kavramların doğru tespiti önem arz edecektir.
İzutsu, kavramların tarihsel seyrini çalışarak bize kavramlarla nasıl bir ilişki kurmamız gerektiğini göstermiştir. İman kavramının ilk anlamından İbni Teymiyye dönemine kadar geçirdiği evreleri yazmıştır. Müslüman âlim ve entelektüellerin de İslami temel kavramları tarihsel sürekliliğini dikkate alarak yeni çalışmalarla ortaya koymaları sorumlulukları olarak önlerinde durmaktadır.
Kelimelerin anlamını belirleyen unsurlar
Bir kelimeye anlam yükleyen şey o coğrafyayı besleyen ‘dünya görüşü’ ve bu dünya görüşünden beslenen ahlaki yapısıdır. Hukuk ise bu ahlaki yapıya uygun olduğunda doğru bir ilişkinin gelişmesini sağlar.
Maddeler halinde aşağıdaki gibi bir sıralama yapılabilir:
1- Dilin ait olduğu kültür… Bu dilin oluştuğu ve şekillendiği mekânı imler. Dil, kelimelerin rahmi işlevi görür. Ama bu dil aynı zamanda içinde var olduğu kültür tarafından belirlenir. Dil ve kültür ilişkisi her zaman tartışmaya açık olmakla birlikte; ağırlıklı olarak kültür baskın karakterde ise dili belirler. Kültürün zaafa uğradığı zeminde ise dil, yeni bir kültürün imkânı olarak varlık kazanır. Bu yüzden her iki anlamda da kültür ve dil ilişkisi gereklidir.
2- İlgili kelimenin semantiği… Kelimenin sahici ve kalıcı bir anlamına ulaşmak ve tarihsel seyri içinde gezindiği anlam farklılıklarını kavramak için gerekli bir çalışmadır. Hem felsefi zeminini hem anlam bilim açısından konumunu açıklığa kavuşturmak kelimenin kalbine yerleşmeyi beraberinde taşır.
3- Konuşanın kelimeyi kullanırken taşıdığı niyet… Bir kelime tek başına bir anlam taşımaz, kullanıma dâhil edildiği zemin ve zamanla ilişkisi tartışılmaz. İşte kelimenin kullanıcısı tarafından hangi niyetle kullandığı da anlamı yakalamak için gerek şarttır. Niyet, kelimenin anlamını izah konusunda ciddi bir katkı sunar. Ama niyet genelde saklı olur. Bu yüzden kelimeyi kullananın otobiyografisi anlamlı hale gelir.
4- Kelimenin muhatabın zihnindeki arka planı… Kullanıcının niyeti yanında, kullanıcının sahip olduğu felsefi ve yaşama dair bakışın arka planı da bilinmeden kelimenin tam olarak neye tekabül edeceğini görebilmek eksik kalacaktır. Bu yüzden kelimenin kullanıcısının hangi kültür ve felsefi veya inanç kümesine sahip olduğu kelimenin anlamını belirlemede etken olacaktır.
Terim; hangi bağlamda geçerse geçsin ve semantik geçmişi ne olursa olsun muayyen ve sabit bir anlam ifade edecek şekilde kullanılan kelimelerdir. Kavram; terimin işaret ettiği muayyen ve sabit anlamdır.
Mesele bu kavramın sabit anlamının tarihsel seyir içinde kazandığı anlamın dışında sahici anlamının neliğidir. Bu yüzden kavramın oluştuğu düşünce zemini bize çok güçlü bir idrak sağlar. Yani takva kavramını, onu gönderen ve bize aktaran iki kaynağın; Kuran ve Sünnetin nasıl tanımladığı ve anlamlandırdığı önemlidir. Kavramın bağlamlardan bağımsız anlamına ilk asli bağlamında aldığı anlam üzerinden ulaşırız.
Kur’an’da Takva Kelimesinin Semantik Alanına Giren Kelimeler
el-havf, el-vera, ez-zühd, el-haşyet, er-rahbet…
Havf; olması şüpheli bir zararın meydana gelmesinden korkmaktır. Savunma anlamı yoktur. Sevilmeyen (mekrûh) bir şeyle ve o sevilmeyen şeyin terk edilmesiyle alakalıdır.
Vera; günahtan ısrarla kaçmak ve çekinmek harama düşme endişesiyle şüpheli şeylerden kaçınmaktır.
Zühd; dünyanın ihtiyaç dışındaki helâl nimetlerinden gönlü uzaklaştırmaktır.
Haşyet; sevilmeyen şeylerin kendisinden değil onlara sebep ve kaynak olan varlıklardan korkmaktır.
Rahbet; mutlak anlamda korku bizzat korkunun kendisidir. Bütün insanlara atfen kullanılır.
Takvâ kelimesi türevleriyle birlikte Kur’an’da 258 ayette geçer.
Takva kelimesinin kökü: Ve-Ka-Ye, ilk anlamı ise korumak ve sakınmaktır.
Türevleri: Koruma, himâye, tedbir, önlem, tehlikeyi savma, engelleme, bir şeye karşı savunma; hastalıktan korunmak, koruyucu tabaka, kabuk, koruyucu hekimlik, Allah’a karşı gelmekten sakınarak harama helale dikkat eden muttaki, sakınmak, içtinap etmek, koruyan, muhafaza eden, koruyucu, himaye eden, helal ve harama dikkat eden. Elmalı’ya göre takva için en gerekli anlamı korumaktır. Günah kavramının zıttı olarak kullanılır. Bu dinde iki anlamda kullanılmasına yol açmıştır: birincisi, ahirette zararlı olandan sakınıp korunmak, ikincisi, nefsi günahtan sakınmaktır.
Takva kavramının en temel konusu hududullahı; yani Allah’ın sınırlarını korumaktır. İnsanın kendini Allah’ın korumasına bırakması ve bu sebeple de ahirette zarar verecek ve onu azaba duçar kılacak günahlardan sakınıp hayra yönelmesi takvası gereğidir.
Son olarak da Kuran’da, takvanın iki temel anlamı içerdiği söylenebilir.
1) Takva; itikadi konularda yanlış ve batıl inançlara kapılmaktan, ahlâkî ve amelî konularda gönlü kirleten kötü duygulardan, fena huy ve davranışlardan; eksik kusurlu zararlı ve haksız davranışlardan ve İslam dininde esasları belirlenmiş olan hayat tarzına uymayan bir yaşayıştan sakınmak uzak durmaktır.
2) Takva; bütün faaliyetlerde ödevlerin yerine getirilmesinde her türlü kötülüklerin terk edilmesinde öncelikle Allah’a karşı gelmekten sakınmak ve her şart altında Allah bilincini zihinde, gönülde, daima, diri ve canlı tutmaktır.
Takva salt bir korku değil, umut ve korku arasındaki dengeyi sağlayacak bir zemine sahiptir. Bir korkunun varlığı kaçınılmazdır. Ama takva, haşyet üzerinden temellendirilmeli. Kişinin kendi sorumluluğunu yerine getirememenin getireceği mahcubiyetin takvanın anlamını billurlaştırmasındaki önemine vurgu yapılmalıdır.
Takva mümin kulun geliştirdiği bir duyarlılık üzerinden oluşturulan inceliktir. Ama salt kaba bir korku veya kaba bir utanma duygusu değil, edebi de içeren ince ruhlu bir düşünüşü ve eylemin incelikle tavra ve duyguya yansıması da diyebiliriz.
Fücurun zıttı olarak kullanılması da takvanın ilahi emir ve nehiylere tam riayet ve teslimiyet üzerinden tam güven duyma ve güveni oluşturacak olan Allah’ın sürekli gözetiminde olduğu hissinin belirleyiciliğini unutmamalıyız.
O zaman bu takva duygusunun incelikli bir gerçekleştirimini sağlayacak unsurları daha detaylı bir şekilde düşünebiliriz. Bunu gerçekleştirirken insanın iki boyutlu tarafını da dikkate alarak yapmalıyız; yani hem duygusal boyutunu ve hem de düşünsel boyutunu…
Önce insanı tanımalı ve insanın tanınması üzerinden insanın güçlü ve zayıf boyutlarının dengesinin nasıl oluşturulacağını ve böylece takva boyutunun insanda teşekkül ederek onu kemale taşıyacak bir vasıtaya dönüşmesini düşünmeye başlayabiliriz.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *