Şiirine, “sıkıntımı eve taşıdım bugün” diye başlar şair, kafasının karışıklığına matematiği hem tanık hem de sanık kılarak.
İbrahim Eryiğit
kafası karışık matematik
sıkıntımı eve taşıdım bugün
iki bukle hünermiş diye ağlamak
kalbim sıkışınca başucumdaki kitap
beni ye dedi, işte elli, işte ellibir
bir sandıkta topladığım ölüler
kirli eldivenlerle ölüme and içtiler
altı kere beşten yirmibir yaptım
bilirim tabi matematiksel klanı
neden yirmibir yaptığını aklım almayınca
o birin nereden geldiğini fazladan
ancak üç beş gün sonra
kara bir tahtaya ismimi yazarsam
bir de kaç damla gözyaşı
bir iksir şişesini doldurur
koynumdan çıkarıp elime sardığım beze
kaç kırmızı nokta düşeceğimi
yirmiyle içiçe geçtiğini
ama bugün
sıkışık kalbimin sıkıntısını
evdeki duvarların hiç anlamadığını
elli bir sandıkta toplanan ölüler
haber verdiler
ve yine dediler ki
ey yarı baygın adam
daha kolaydır toplama işlemi çarpmaktan
gerçi daha az olur hesabın
ancak onbir kere maşallah
onikiye ne kaldı ki yazma yaşından
o biri de borç bırakılmıştı bu bahçeden
sonraki hesabım en azından doğru
her onbire on yılda bir on ekledim
dört kere fazla verdi yaşım
iki çıkardım sanki bu sebepsiz ömrün
yolunu şaşırmış son iki yılı kaldı
ben küçükken ölmüştüm bir kere
adım düşünce gökten yere
ikinci ölümüm hesap cetveline sığmadı
bir kara tahta ve kerrat cetveli arasında
boyum uzayıncaya kadar
hiç rüya görmedim
gördüğüm şey kırkdokuz kere
hazanın neden bu kadar sürdüğüdür
kafası karışık bu matematikte
hangi yaprağı çevirdimse
yıldızlar önde geliyordu aydan
eylül ölüyordu otuzunda
bir fazladan diriliyordu nisan
ama şubat’ı hiç anlamadım
hep eksik çıkıyordu onlardan
ekim 2011
-gündüzlerin gadrına uğradım.
Ey felek, ruhumu yeniden
Gündüzde öldür, gecede dirilt.
(gece esintisi-saat yarım)
Müştehir Karakaya’nın Kafası Karışık Matematik(*) adlı bu uzun şiiri, matematikle şiirin kesişim kümesine dair güzel ve başarılı bir örnek olarak okuyucusuyla buluşuyor. Şiirine, “sıkıntımı eve taşıdım bugün” diye başlar şair, kafasının karışıklığına matematiği hem tanık hem de sanık kılarak. Karakaya’nın doğum yılının 1962 ve bu şiirin yazılış tarihinin 2011 olduğu bilgilerinden hareketle, 2011-1962=49 şeklinde basit bir işlem sonucunda,
“iki bukle hünermiş diye ağlamak
kalbim sıkışınca başucumdaki kitap
beni ye dedi, işte elli, işte ellibir
bir sandıkta topladığım ölüler
kirli eldivenlerle ölüme and içtiler”
dizelerinde geçen elli ve elli bir sayılarının şairin yaşı olduğunu anlıyoruz. (Aradaki bir-iki yıl farkının, ülkemizin kırsal kesimlerinde doğan erkek çocuklarının askere geç gitsinler diye nüfusa bilerek geç kayıt edilme işlemlerinden kaynaklandığını belirtmek gerekiyor. Hatta çoğunun nüfusa kayıt işleminin ilkokula başlarken yapıldığı da o dönemlerin bir gerçekliği olarak karşımıza çıkıyor.) Dolayısıyla kafa karışıklığı doğumla birlikte başlıyor. Sıklıkla duymuşuzdur çoğu kişiden, “nüfustaki yaşım şu ama gerçek yaşım bu” şeklindeki sözleri. Ayrıca, ülkemizde doğum günleri 1 Ocak olan kişilerin çokluğu da dikkate alınırsa toplum olarak matematikle bir türlü barışık olamayışımızın nedenleri de anlaşılacaktır. Resmi kayıtlardaki yaş ile gerçek yaşın farklı olmasından kaynaklı kafa karışıklığının bir ömür boyu sürmesi de kaçınılmazdır bu durumda.
Şiirin devamında kafa karışıklığı içinden çıkılmaz bir mecraya sürükleniyor. Onlarca kez okudum bu bölümü şair kimliğimden sıyrılıp, salt matematikçi kimliğimi ön plana çıkararak:
“altı kere beşten yirmibir yaptım
bilirim tabi matematiksel klanı
neden yirmibir yaptığını aklım almayınca
o birin nereden geldiğini fazladan
ancak üç beş gün sonra
kara bir tah-taya ismimi yazarsam
bir de kaç damla gözyaşı
bir iksir şişesini doldurur
koynumdan çıkarıp elime sardığım beze
kaç kırmızı nokta düşeceğimi
yirmiyle içiçe geçtiğini”
Şiirin adı kafası karışık matematik olunca, altı kere beşin 21 olmasını abes karşılamadım doğrusu. Ama ben yine de bir matematikçi olarak işlemi ciddiye alıp irdelemeye koyulunca üç farklı çözüm buldum kendimce:
1) Akıl Oyunları alanında buna benzer sorular çok var. Herkes kendine göre bir örüntü oluşturup bu tarz sorular hazırlayabilir. Karakaya’nın bu şiirde yaptığı da böyle bir şey olabilir diye düşündüm. Altıya bir ekleyip, beşten iki çıkarınca yedi ile üçün çarpımı 21 ediyor. Yani, 21 sayısındaki iki ve bir kullanılmış toplama ve çıkarmada.
2) Ebced hesabını ve Cifir ilmini bildiğini tahmin ettiğim Karakaya’nın bu bilgisini burada kullandığını tahmin ediyorum, ama benim Ebced bilgimin bu sorunu çözmeye yetmediğini itiraf ediyorum.
3) Matematikteki sayı sisteminin tüm dünyada onluk sistem olduğunu biliyoruz. Üç boyutlu dünyayı aşarak arafa uzanıp başka boyutların varlığından haberdar olan bir şair yüreğin, bu dünyaya ait onluk sistemi terk edip yedilik sistemi temel alabileceği geldi aklıma. Çünkü altı kere beşten yirmibir yaptım şeklinde son derece iddialı konuşan şairin bulduğu 21 sayısını yedilik sisteme çevirdiğimizde 30 elde ediliyor.
Şairlerin, özellikle de gerçek şairlerin kalplerinden sıkıntılı olduğu bir gerçektir. Kalp sıkışması sonucu kalp krizi geçirmemiş şair neredeyse yok gibidir, kalp krizinden ölenlerin çoğu da şairlerdir veya şiir yazmasa bile şair ruhlu olanlardır bu yüzden. Eskilerin ince hastalık dedikleri rahatsızlık veremdir, fakat onun da kalple ilişkisi olsa gerektir. Çünkü şairler hassas insanlardır, acılarını ve sevinçlerini belli etmeden yaşarlar. Ne varlığa sevinirler ne yokluğa yerinirler. İçlerinde kurdukları dünyanın gizemli yolcularıdır onlar, iç yolculukları asla bitmez. Dış dünyayla çok da alacak verecek bir şeyleri yoktur. Bu nedenle hassas ruhlu şair her yılının dökümünü bir sandıkta saklar:
“ama bugün
sıkışık kalbimin sıkıntısını
evdeki duvarların hiç anlamadığını
elli bir sandıkta toplanan ölüler
haber verdiler”
Geçmiş yılların her birine ölü muamelesi yapmak ne derece uygundur bilmiyorum ama bildiğim geçen yılların bir daha yaşanmayacağıdır. O yüzden, sıkışık kalbin sıkıntısını evdeki duvarların anlamayacağı son derece doğaldır.
Şairin kendi dünyasında aksiyomatik yapısını kurduğu matematik ironik bir şekilde evrilerek, olağanüstü hesaplara kapı aralayacaktır:
“sonraki hesabım en azından doğru
her onbire on yılda bir on ekledim
dört kere fazla verdi yaşım
iki çıkardım sanki bu sebepsiz ömrün
yolunu şaşırmış son iki yılı kaldı”
Her on yılı yirmi bir yıl bereketinde yaşayan şairin, bu işlemdeki kayıp iki yılının ön görülemez içeriğine ilişkin elimizde fazla bir ipucu ne yazık ki bulunmamaktadır. Burada, söz konusu bereketin, Karakaya’nın 50’ye yakın eserinin olduğunu belirtmek istiyorum.
“ikinci ölümüm hesap cetveline sığmadı / bir kara tahta ve kerrat cetveli arasında” diyen şairin ölüm imgesini şiirlerinde sık kullandığını biliyoruz ama ölüme yok olmak değil yeniden doğuş gibi bir anlam yüklediğinin de farkındayız. Burada geçen kara tahta ve kerrat cetveli kelimeleri günümüz öğrencileri için hayli yabancı kelimeler. Şimdiler de okullardaki yazı tahtaları beyaz. Tebeşir yerine de zararlı kimyasal madde içeren yazı kalemleri var. Kerrat cetveli yerine de çarpım tablosu kelimeleri kullanılıyor artık. Kerrat kelimesi kere, defa, kez kelimesinin çoğulu olup, kereler, defalar, kezler anlamına geliyor.
Hayatın her alanında olduğu gibi, zamanı belirleyen günlerin, ayların, yılların da çok ince matematiksel işlemler olduğunun bilincinde olan şairin matematiğe karşı ilk bakışta olumsuz gibi görünen bakış açısının sarmalında yer alan ironinin şirine de yansıması kaçınılmazdır doğal olarak:
“kafası karışık bu matematikte
hangi yaprağı çevirdimse
yıldızlar önde geliyordu aydan
eylül ölüyordu otuzunda
bir fazladan diriliyordu nisan
ama şubat’ı hiç anlamadım
hep eksik çıkıyordu onlardan”
Nisan ayı da Eylül gibi otuzunda bitiyor aslında ama hazan sevdalısı olarak bilinen şairin ilkbaharı doğanın yeniden dirilişi olarak görmesinden kaynaklı olsa gerek “bir fazladan diriliyordu nisan” demesi bence.
Sonuç olarak, matematik, şiirin iç ve dış dünyanın koridorlarında bıraktığı coşkulu sesinin yankısından başka bir şey değildir.
(*Müştehir Karakaya, Araf Şiirleri, s.76-78, Çıra Edebiyat, İstanbul, 2020)
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *