TÜİK’in çalışması hanelerde bulunan yaşlı fert sayısını ortaya koydu. 2019 yılında yaklaşık her 4 haneden birinde en az bir yaşlı fert bulunduğu görüldü. Yani 24 milyon bin 940 haneden 5 milyon 629 bin 421’inde en az bir yaşlı hane üyesi bulunuyor.
Yaşlı nüfus, yaş grubuna göre incelendiğinde, yüzde 63,8’inin 65-74 yaş grubunda, yüzde 27,9’unun 75-84 yaş grubunda ve yüzde 8,4’ünün 85 ve üstü yaş grubunda yer aldığı görüldü. Yaşlı nüfusun binde birini oluşturan 100 yaş ve üzerindeki yaşlı kişi sayısı, 2020 yılında 5 bin 780 oldu.
Türkiye nüfusunda sayıları ve oranları giderek artan yaşlılar, Corona virüsü salgını nedeniyle 2020’yi zor geçirdi. Yaşlılar salgında büyük risk altında oldukları için, sıkı tedbirler kapsamında evlerine kapanmak zorunda kaldı.
Salgın dönemini yaşlıların tedirginlikle geçirdiğini söyleyen 65+ Yaşlı Hakları Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ferhat Boratav, “Onların iyiliği için alındığı söylenen yasaklama kararları yaşlılar arasında hayati tehlikeleri olduğuna dair çok ciddi bir tedirginlik yarattı. Oysa biliyoruz ki, yaşlılar bu hastalığı daha çok bulaştırıyor değiller. Onları eve kapatınca aslında hastalığın bulaşma hızını yavaşlatmak diye bir sonuç almıyoruz. Ekonomik açıdan işgücünün dışına çıkmış, iş hayatının dışına çıkmış bir kesimi eve kapatmak herkesin çok kolayına geldi. Tam açıklanmayan, niye yapıldığı anlaşılamayan bu yasaklar yaşlılar arasında ciddi tedirginlik yarattı. Eve kapanmak tabii ki pek çok yaşlı açısından fiziki sorunlara da yol açtı. Yaşlılarda dolaşım bozukluğu hastalıklarının, fiziki hareket yeteneğinin ciddi biçimde zarar gördüğünü biliyoruz” ifadelerini kullandı.
“Yaşlılar sosyal izolasyon yaşadı”
Ege Geriatri Derneği Genel Sekreteri psikolog Mevlüt Ülgen de karantina önlemlerinin yaşlılar üzerinde olumsuz etkilere yol açtığı görüşünde.
TÜİK’in çalışması da obezitenin yaşlılar arasında ciddi bir sorun olduğunu ortaya koyuyor. 2010 yılında 65 yaş ve üstü nüfusta obezite oranı yüzde 22,9 iken bu oran 2019’da yüzde 29 oldu. Obezite oranı yaşlı erkeklerde 2010’da yüzde 15,2 iken 2019’da yüzde 19,9’a, yaşlı kadınlarda yüzde 30,5’ten yüzde 36,2’ye çıktı. 2020 yılı rakamları açıklanmadığı için salgın süresince obezitenin ne kadar arttığı henüz bilinmiyor.
Salgın döneminde eve kapanarak hareketlerinin kısıtlanmasıyla dolaşım sistemi sorunları yaşayan yaşlıların ölüm nedenlerinin başında da yine dolaşım sistemi hastalıkları geliyor. Ancak TÜİK’in bu konuda açıkladığı veriler de 2019 yılına ait. TÜİK verilerine göre, 2019 yılında ölen yaşlıların yüzde 41,5’i dolaşım sistemi hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetti. İkinci sırada yüzde 15,3 ile tümörler ile solunum sistemi hastalıkları, üçüncü sırada ise yüzde 5,3 ile sinir sistemi ve duyu organları hastalıkları takip etti.
“Pandemi yaşlıların zihinsel sağlığını da olumsuz etkiledi”
Alzheimer nedeniyle ölen yaşlıların oranı da arttı. Bu hastalıktan hayatını kaybeden yaşlıların sayısı, 2015 yılında 12 bin 59 iken 2019 yılında 13 bin 498’e yükseldi.
Veriler 2019 yılına ait olsa da Ülgen, yaşlıların salgın döneminde zihinsel sağlığının da olumsuz etkilendiğini belirtti; “Uyaran eksikliği nedeniyle ileri yaşta bilişsel fonksiyonlardaki birtakım bozulmalar bu dönem biraz daha arttı. Alzheimer, demans gibi hastalıklarda hastalığın seyrinde hızlanma olmuş. Yani bilişsel fonksiyonlarda ve zihinsel aktivitelerde bozulma olduğunu söyleyebiliriz. Yine bu dönemde ruhsal sorunlarda ciddi anlamda artış olmuş. Özellikle panik atak, kaygı bozuklukları, depresyon gibi sorunlar var” dedi.
Tek başına yaşayan yaşlıların sayısı arttı
TÜİK’in çalışması hanelerde bulunan yaşlı fert sayısını da ortaya koydu. 2019 yılında yaklaşık her 4 haneden birinde en az bir yaşlı fert bulunduğu görüldü. Yani 24 milyon bin 940 haneden 5 milyon 629 bin 421’inde en az bir yaşlı hane üyesi bulunuyor. Türkiye’de tek başına yaşayan yaşlıların sayısında ise artış var. 5 milyon 629 bin 421 hanenin 1 milyon 373 bin 521’inde tek başına yaşayan yaşlılar yer alıyor. Bu hanelerin yüzde 75,7’sini yaşlı kadınlar, yüzde 24,3’ünü ise yaşlı erkekler oluşturuyor.
VOA Türkçe’ye konuşan Ülgen, “Tek başına yaşayan yaşlıların bu dönemde en yoğun yaşadığı şey izolasyon. Yani izolasyon dediğimiz zaman bu kişilerin yasaklar nedeniyle ve pandemide alınan önlemler nedeniyle yakınlarıyla görüşememe, kendi ihtiyaçlarını giderememe, sokağa çıkamama sıkıntısı oldu. Hem sağlık açısından hem günlük sosyal ilişkiler hem de alışveriş gibi temel gereksinimlerini giderme açısından tek başına yaşayan yaşlılar bu süreci daha ağır yaşadı” dedi.
Yaşlılar karantina önlemleri nedeniyle aileleriyle bir araya gelemedi. Ancak TÜİK’e göre yaşlıların en büyük mutluluk kaynağı aile. 2020 yılında yaşlı bireylerin mutluluk kaynakları sırasıyla yüzde 66,9 ile aileleri, yüzde 16,9 ile çocukları, yüzde 6,8 ile torunları ve yüzde 5,4 ile eşleri oldu.
2020 yılında mutlu olduğunu beyan eden yaşlıların oranı da azaldı. 2019 yılında mutlu olan yaşlıların oranı yüzde 58,6 iken 2020’de yüzde 57,7’ye geriledi. 2020 yılında erkeklerin yüzde 56,1’i, kadınların ise yüzde 59’u mutlu olduğunu beyan etti.
“Türkiye’de yaşlılıkta yoksulluk, yoksunluk ve yalnızlık en önemli sorun”
Yaşlılığın insanları yoksulluk, yoksunluk ve yalnızlık açısından etkilediğini ifade eden Boratav, “Türkiye’de hep anlatılan bir mit var. Bizim yaşlılarımız aile içinde bakılır, aile içinde yaşarlar. Önemli ölçüde böyle yaşayan yaşlılar var. Ama ciddi bir rakam da tek başına yaşıyor. Ayrıca tabii bir çift olarak yani karı koca olarak yaşayan yaşlılar var. Onların da aileleri hemen yanında değil. Ailelerin içinde yaşamıyorlar. Bu insanlar açısından ciddi bir yalnızlık söz konusu” dedi.
TÜİK’in çalışmasında yaşlı nüfusun yoksulluk oranına da yer verildi. 2014 yılında yoksulluk oranı Türkiye genelinde yüzde 21,8 iken 2018 yılında yüzde 21,2 oldu. Bu oran, yaşlı nüfus için 2014 yılında yüzde 18,3 iken 2018 yılında yüzde 16,4’e geriledi.
Yaşlı nüfusun yoksulluğu cinsiyete göre incelendiğinde, yoksul yaşlı erkek nüfus oranı 2014 yılında yüzde 18,3 iken 2018 yılında yüzde 14,4 oldu. Yoksul yaşlı kadın nüfus oranı ise 2014 yılında yüzde 18,2 iken 2018 yılında yüzde 17,9 oldu.
Yaşlı nüfusun işgücüne katılma oranı ise 2019 yılında yüzde 12 oldu. İşgücüne katılma oranları, yaşlı erkek nüfusta 2019 yılında yüzde 20,1 iken yaşlı kadın nüfusta yüzde 5,6.
Çalışan yaşlı nüfusun yüzde 64,7’si ise tarım sektöründe yer alıyor. İstihdam edilen yaşlı nüfusun sektörel dağılımına göre, yüzde 28,1’i hizmetler, yüzde 5,3’ü sanayi, yüzde 1,9’unun ise inşaat sektöründe çalışıyor.
“Pandemide yaşlıların sosyal hayata katılması ellerinden alındı”
Yaşlılığın işgücünün dışına çıkıldığı için yoksulluk dönemi anlamına geldiğini de belirten 65+ Yaşlı Hakları Derneği’nden Ferhat Boratav, “Normal gelir kaynaklarınızı kaybediyorsunuz. Emekli maaşı alıyorsunuz ama bu tabii sizin çalışma hayatınızın içindeki geliri tam karşılamıyor. Bir de yaşlılıkla birlikte çeşitli olanaklardan uzak kalıyorsunuz. Bunun en akut örneği, pandemi döneminde toplu ulaşım meselesidir. Pek çok yerde 65 yaş üstü bireylerin Türkiye’de yararlanabildiği en önemli ayrıcalık olan ücretsiz toplu taşıma olanağı ellerinden alındı. Bu, onların sosyal hayata katılmaları açısından çok önemli bir şeyi kaybetmeleriydi. Sosyal hayata katılmaları derken ben otobüse binip eğlenmeye gittiklerini kastetmiyorum. Öyle bir şehir efsanesi var. Hayır. Doktora, hastaneye gidiyorlar. Torunlarına bakmak üzere çocuklarının evine gidiyorlar. Ciddi bir bölümü bazen kayıt dışı olarak çalışıyor. O meşhur videoyu herkes hatırlıyor herhalde. Bir kadın otobüsten indiriliyor. Kadın diyor ki ‘ben çocuğuma bakmak için eve temizliğe gitmek zorundayım’. Yalnızlık, yoksulluk ve yoksunluk; bu üç faktör Türkiye’de çok önemli bir sorun” dedi.
Yaşlılığın Türkiye’de ve dünyada aynı zamanda bir kadın sorunu olduğunu da vurgulayan Boratav, “Bunun demografik bir açıklaması var, kadınların ortalama ömrü daha uzun. Öyle olunca da ister istemez bu ömrün önemli bir bölümünü tek başlarına geçiyorlar. Dolayısıyla bu yoksulluk, yoksunluk ve yalnızlık onlar için katlanarak artıyor” şeklinde konuştu.
“Türkiye Avrupa’da en hızlı yaşlanan ülkelerden biri”
Türkiye nüfusunun yaşlanmaya hazırlıksız olduğunun en açık şekilde salgın döneminde yaşlılara yönelik yanlış yaklaşımlar sonucunda görüldüğünü söyleyen Boratav, “Bu kararların uygulanması ve sonuçlarıyla muhatap olan yerel yöneticiler ‘bu kararları aldık ama bu süreçte Corona’dan en çok etkileneceğini düşündüğümüz yaşlı nüfusumuzla ilgili olarak da şunları yaptık’ diyebiliyor mu? Şu anda yaşlılara ayrılan bütçe belediyelerde, ilçelerde nedir; bunun hesabı bile yok. Ben durumu büyük İstanbul depremine benzetiyorum. Nasıl ki büyük İstanbul depreminin olacağını biliyorsak Türkiye’nin de bir yaşlılık depremiyle karşı karşıya kalacağını biliyoruz aslında. Rakamlar bunu çok açık net bir şekilde gösteriyor. Bizim hala temel davranış kalıplarımız ‘Türkiye’nin nüfusu gençtir’ üzerine kurulu. Şu an itibariyle öyle ama Türkiye Avrupa’da en hızlı yaşlanan ülkelerden biri. Biz gelmekte olan bu demografik depreme hazırlıksız yakalanacağız” dedi.
TÜİK verileri de Türkiye nüfusunun giderek yaşlandığını gösterdi. Türkiye’de yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarındaki nüfusa göre daha yüksek bir hız ile artıyor. TÜİK’in nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranı, 2025 yılında yüzde 11, 2030 yılında yüzde 12,9, 2040 yılında yüzde 16,3, 2060 yılında yüzde 22,6 ve 2080 yılında yüzde 25,6 olacak. Yani Türkiye dört yıl sonra nüfusunun yüzde 10’dan fazlasını 65 yaş ve üzeri bireylerin oluşturduğu ‘yaşlı’ bir ülke haline gelecek. 2020 yılı için Türkiye, yaşlı nüfus oranına göre sıralamada 167 ülke arasında 66’ncı sırada yer aldı.
“Yaşlılar için hak temelli bir sistem kurulmalı”
Türkiye’nin yaşlılara yönelik politikasının olmadığını söyleyen Ege Geriatri Derneği’nden psikolog Mevlüt Ülgen de “Türkiye hızla bu yaşlanan nüfusa uygun bir sosyal koruma ve güvenlik sistemi kurmalı. Bu sistem hak temelli olmalı. Yaşlı bireylerle yapılan çalışmalarda kendi yaşam alanlarında, evde bağımsız şekilde yaşamak istiyorlar. Buna uygun olarak bizim kendi bakım sistemlerimizi kurmamız gerekiyor. Evde banyo, beslenme, bakım sorunu gibi gereksinimlerin giderilmesi gerekiyor. Yine yaşlı bireylerin toplumsal yaşama katılımı için bağımsız yaşam alanlarını destekleyen erişilebilir, evrensel tasarım ilkelerine uygun kent projeleri, mimari ve konutlar üretilmesi gerekiyor. Yaşlı dostu kentler, yaşlı dostu toplum anlayışı ve kurumlar, yaşlı dostu sağlık sisteminden söz edebilmeliyiz. Yani yaşlı dostu bir toplum ve kent kavramını gündeme almamız gerekiyor. Geleneksel olarak ‘bizim örf ve adetlerimiz yaşlıyı koruyor’ fikrinden çıkıp bunun yanında mutlaka kurumsal olarak hak temelli bir sistemi çağdaş ülkelerde olduğu gibi kurmalıyız” dedi.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *