Boğaziçi Üniversitesi olaylarının işaret ettikleri

Boğaziçi Üniversitesi olaylarının işaret ettikleri

Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan olaylar, başarı ve kariyer merkezli hayat algısının yanlış olduğunun göstergesidir. Üniversitedeki sorun rektör ve rektör ataması değildir.

Yasin Kuruçay / İslami Analiz

İki aydır tartıştığımız Boğaziçi Üniversitesi olaylarında taraftarlık-karşıtlık düzleminden çıkıp, temel soruna odaklanan bir bakış açısına ihtiyacımız var. Olaylar tabii ki tek taraflı olarak açıklanamaz. Bununla birlikte olayların bu denli büyümesinde çoğu kişinin kim olduğunu bilmediği “dış güçler” in büyük bir etkisi olduğu kesin.

Yaşadıklarımız, Amerikan’ın yeni Neo-Con başkanı Biden sonrası yaşanacak muhtemel olayların ipucu gibi görünmektedir. Sürdürülebilir iç çatışma ve gerilim odaklı bir komplonun içine doğru sürükleniyoruz. İktidara olan sevgi ya da iktidara olan öfke bu komplonun en önemli yakıtıdır. Şunu unutmamak gerekiyor. Küresel elitler, iktidarın da muhalefetin de düşmanıdır. Yakın bir gelecekte Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Cumhur İttifakı-Millet ittifakı vb. gerekçelerle oluşabilecek tüm yüksek gerilimli çatışmaların, sürdürülebilir gerilimin aktörleri tarafından planlandığı/planlanacağı unutulmamalıdır. Dolayısı ile enerjiyi tümüyle içerde tüketmek yerine küresel komploculara karşı birlik içinde hareket etmek daha doğru bir tutum olacaktır.

*
Boğaziçi Üniversitesi olaylarının bir tarafında iktidarın tasarrufuna muhalefet eden siyasiler ve LGBT+ lobileri var. Bunlar “yeter ki Erdoğan/hükümet gitsin” diyerek her türlü senaryonun oyuncusu olmaya dünden razı. Olayların diğer tarafında ise yeni rektörün atanmasını İstanbul’un fethi coşkusuyla kutlamaya hazır bir taraftar kitlesi safları sıklaştırmış durumda.

Muhaliflerin eleştiri hakkı kutsaldır. Ancak küresel şer odaklarından ayrı olduğunu ilan etmedikçe savundukları hiçbir düşünce saygıdeğer değildir. Küresel şer odaklarının desteğini alan hiçbir muhalif hareketin meşruiyeti yoktur.

LGBT bireylerin yaşam hakları vardır ve dokunulmazdır. Bununla birlikte inancımıza ve bilime göre erkek ve kadın cinsiyeti dışındaki tanımlamalar “normal dışı”dır. Gürültü koparmak, bağırmak, kendi gibi düşünmeyenlere hakaret etmek bu gerçeği değiştirmez. Kişilerin tercihleri kendilerini ilgilendirir. Ancak sapkınlıklarını yaygınlaştırmak ve değerlerimize ahlaksızca saldırmak, LGBT lobilerinin ayrımcı ve ötekileştirici zihniyetinin dışa vurumudur.

LGBT bireylerin ve lobilerinin, küresel elitler için hiçbir değeri yoktur. LGBT bireyler, bu elitlerin küresel amaçları için kullandığı araçlardır. Her türlü iğrençliğe ve ahlaksızlığa özgürlük gerekçesiyle izin veren Twitter ve sosyal medya devleri, LGBT ya da küresel planlarına karşı duran  en küçük paylaşımları bile engellemektedir. Ülkemizin ana muhalefet partisinin ve içişleri bakanının yazdıklarını kısıtlamakta, kendi devlet başkanları Trump’ın hesaplarını işlerine gelmediği için askıya almaktadır. Mensuplarının tüm mahremiyetlerini Cambridge Analytica gibi küresel operasyon merkezlerine satmaktadır. Sadece bu örnekler bile gerçek yüzlerini anlamak için yeterlidir.

Dolayısıyla Küresel kuruluşların; LGBT lobilerinin sapkın görüşlerine ve muhalif siyasete verdiği destek gayri insani ve gayri meşrudur. ABD ve AB, küresel çatışma ve sömürü projelerinin merkez üsleridir. Yeryüzünü ifsat eden, ekonomik, kültürel ve siyasi sömürünün karakolu olan kurumların, bize özgürlük ve hak tavsiye etme hakkı yoktur.

*
Çatışan iki ana taraftar kitlesinin haricinde “Boğaziçi’nin İçi” acı bir tablo olarak karşımızda durmaktadır.  Üniversitelerine dışarıdan rektör atanmasına karşı çıkanların; üniversitelere Amerika’dan kültür, düşünce ve sistem ithal edilmesine karşı çıkmaması düşündürücüdür. Boğaziçili gençlerin, ABD merkezli BTF (Bridge to Türkiye Fund) aracılığı ile sermaye odaklarına çark yapılmasına itiraz edilmemesi hayret vericidir. 2005 yılında kendisinden başka sadece 1 kişinin oyunu alan Bahri Gökçebay, Ahmet Necdet Sezer tarafından Kastamonu Üniversitesine rektör olarak atandığında bu kesimlerin sesi çıkmamıştır. Ak Partiye kapatma davası açan Sabih Kanadoğlu’nun damadı olan Fazıl Necdet Ardıç, 2007 yılında yine Sezer tarafından Pamukkale Üniversitesine en çok oyu olmadığı halde atandığında kimse eylem yapmamıştır. Kocaeli Üniversitesinde eski CHP’li bakanın kızı olan Sezer Ş. Komsuoğlu rektörlüğü kocasından yine Sezer’in atamasıyla devralmıştı. Sezer Komsuoğlu’nun CHP’den milletvekili adayı olması bugünün muhaliflerinde o zamanlar bir gerilime neden olmamıştır. Bugüne kadarki Boğaziçi Üniversitesi yönetimlerinin; eylemlerinde “ibne dönme el ele. Ahlaksız devrime” pankartları açarak, değerlerimize yönelik aşağılık saldırılar yapan sapkın lobilerin çalışma ve projelerine destek olmasına itiraz edilmemesi dikkate değer bir durumdur. Boğaziçi Üniversitesinde 15 Temmuz’da yaşamını yitirenler için Kur’an okunmasına “Kur’an ibadethanelerde okunur” diyerek karşı çıkan profesörlere sessiz kalanların sessizlikleri, sahip oldukları özgürlük anlayışının niteliği hakkında ipucu vermektedir. Ayrıntı isteyenler 2008 yılındaki, 129 Boğaziçi üniversitesi akademisyeninin yayınladığı “başörtü karşıtı bildiriye” ya da utanç vesikasına bakabilirler.

Bu ülkenin en önemli değerlerinden olan Boğaziçili gençlerin; on yıllardır kapitalist sisteme çark olmasının, liberal sisteme aparat olmasının önüne geçilmelidir. Yıllarca ülkenin en etkili yerlerinden olan binlerce Boğaziçi mezununun, ülkenin şikayet ettikleri duruma gelmesine neden engel olamadığını sorgulamak gerekmektedir.

Eğri Oturup Doğru Konuşalım…

Cumhurbaşkanı birkaç kez kültürel olarak iktidar olunamadığını ifade etmiştir. Boğaziçi protestoları bu gerçeğin trajik örneğidir. Bugün;
Dindar iktidarın dinden uzak gençleri,
Muhafazakar iktidarın, muhafaza edecek bir değeri kalmamış gençleri,
Teist iktidarın, deist ve ateist gençleri,
Bugünkü gençliği yetiştirmiş iktidarın, kendisine muhalefet eden gençleri…
ciddi bir kitle olarak karşımızdadır.

Boğaziçi Üniversitesinde yaşanan olaylar, başarı ve kariyer merkezli hayat algısının yanlış olduğunun göstergesidir. Üniversitedeki sorun rektör ve rektör ataması değildir. Boğaziçi Üniversitesindeki “Robert Koleji” mantığının, hard rock müziği dinleyen idarecilerle değişmeyeceği açıktır. Üniversitedeki Amerikancı neo-liberal uygulamaların, Boğaziçi’nin sistemine hiçbir şekilde dokunmayacağını deklare eden rektörlerle değişmesi mümkün değildir. Mücadelelerini “devrimci” olarak tanımlayan Marksist, feminist ve eşcinsel yapılara şirin görünmeye çalışmak vakit kaybından başka bir işe yaramayacaktır.

Türkiye’nin en iyi üniversiteleri; en çok para kazandıran ve en yüksek kariyer sağlayan üniversiteleri olarak düşünülmektedir. İyinin ölçütü değerler değil, para ve statü olmuştur. Sosyal bilimler alanında en yüksek puanla öğrenci alan üniversiteler; pozitivist, materyalist, evrimci anlayışa yani antro-pomorfik bilim anlayışına hizmet eden entelektüeller ya da bol maaşlı, yüksek statülü işçiler yetiştirmektedir.  İtiraz edilecekse üniversite müfredatının “pozitivizm ilmihaline” dönüştürülmesine itiraz etmek gerekmektedir. Asıl özgürlük mücadelesi; yeryüzünü ekonomik ve kültürel sömürge haline getiren kapitalist ve liberal sisteme karşı yürütülmelidir.

Asıl sorun kendi kültür, inanç ve medeniyet değerlerimize uygun fikir üretme konusunda yetersiz ve cesaretsiz oluşumuzdur. En acil, en hayati meselemiz bu olmalıdır.

Yeni dijital dünyanın, yeni bir ahlak sistemine, yeni bir adalet anlayışına ihtiyacı vardır.. Bu anlayışın Antik Yunan’ın mitolojik efsaneleri ile kendisi dışındaki tüm hakikati yok sayan dar bir bakış açısı ile gelmeyeceği açıktır.

Gençlerin para ve statü peşinde koşan “kariyer sevdalıları” olarak yetiştirmekten vaz geçilmelidir. Gençlerin ailesine, ülkesine ve insanlığa katkı sağlayacak bir donanımla hayata atılması sağlanmalıdır. Sapkın lobiler ve terörist unsurlar; sahici bir yaşam amacı veremediğimiz gençleri, kendi amaçlarının aracı haline getirmektedir. İnsan olmak daha üstün amaçlara sahip olmayı gerektirir. Müslüman olmak hayata ve insanlığa bilinç, ahlak ve adalet merkezli olarak bakmak demektir.

İnanç ve medeniyet değerlerimizin; hem çağın değişen ihtiyaçlarına hem de çağlar üstü değişmez ihtiyaçlarımıza olan katkılarını insanlığa sunmak gibi önemli bir görevimiz vardır.

Zaman Vira Bismillah deme zamanıdır.

Selam ile…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *