‘Dijital dünyada hiçbir şey kaybolmuyor’

‘Dijital dünyada hiçbir şey kaybolmuyor’

Doç.Dr. Murat Kirişci, “Elimizdeki en önemli özgürleşme aracınının bugün internet olduğunu söylüyoruz. Ama internetin ürettiği totarlikten hiç kimsenin haberi yok.” dedi.

İktibas Dergisinin dün akşamki canlı yayınına konuk olan Murat Kirişci, dijitalleşen yeni dünyanın özellikleri ve mahremiyet olgusu ile ilişkisine değindi. Mahremiyet konusunun dijital dünyanın gündeminde bile olmadığını, orada hiçbir şeyin gizli kalamadığını vurgulayan Kirişci, artık insanları takip etmek için masraflı yollara ihtiyaç kalmadığını, haklarında, kendilerinin bildiğinden daha fazlasının dijital kanallarla alınıp bu verilerin işlendiğini, analiz edildiğini, yorumlandığını ve kullanıldığını belirtti. Murat Kirişci, Müslümanların dikkatli ve uyanık olması gerektiğinin altını çizdi.

Kirişci’nin konuşmasından satır başları şöyle:

– En teknik haliyle söylersek, yapay zeka, insan beynini taklid ederek makinelerin işlem yapması anlamına geliyor. Sonrasında bu yapay zeka, insan beyninin dışında da, doğada gördüğümüz her şeyi taklid etmeye yönelmiştir. Aslında yapay zeka, biyolojik esinlenmeden ibaret bir makine çalışması. Yani Allahu Teala’nın bize verdiği özellikleri taklid ederek bunları makinede görmek istememizle ilgili bir durumdur. Yapay zeka, bir önceki dönemin, yani IT devriminden farklı olarak, önemli olan yönü bu zaten, bir yazılım hikayesi değildir. Çünkü yazılım artık işini tamamladı, sistem yerine oturdu. Bu yeni dönem algoritmalarla işliyor. Algoritmalar, makineye neler yapması gerektiğini anlatan bir özel dil olarak düşünebiliriz. Yazılım bunun sadece bir alt aracı. Ana araç yapay zekadır.

– Aslında bu fikir yeni bir fikir değil, 1308’de, şu anki Katalan bölgesinden, hem şair, hem teolog olan Ramon Llull Ars diye bir kişi, Generalis Ultima adlı kitabında şunu söylüyor: Bizim düşüncelerimiz, kavramlarımız belli matematiksel kombinasyonlardan oluşmuş bir bilgidir ve bu bilgi türünü kullanmalıyız. Mesela yine, çok ünlü matematikçilerden Leibniz, 1666 yılında diyor ki, insan düşüncesinin bir alfabesi var ve biz düşüncelerimizde aslında bu alfabeyi kullanıyoruz. Ve bunlar çok basit kavramlar, biz bunu matematiksel bir model olarak ortaya koyup çalıştırabiliriz. Hatta, Güliver’in Gezileri adlı kitapta bile bununla ilgili, yapay zekayı çağrıştıran tanımlardan bahsedilir. En önemli isimlerden biri de yine Nikola Tesla’dır.

– Biz bunları ilk, askeri teknolojilerde görüyoruz 1943 yılında, bugün bizim adına yapay sinir ağları dediğimiz fikrin temellerini atıyorlar. 1943’ten itibaren bu işler hazırlanıyor. Güncel yapay zeka çalışmaları çok hızlı gidiyor. Yaklaşık 3 ayda, yaptığımız her şeyi sıfırlıyor yeniden başlıyor. Ben böyle söylüyorum ama daha da ilerlemiştir, yakalamakta güçlük çekiyoruz.

– Elimizdeki en önemli özgürleşme aracınının bugün internet olduğunu söylüyoruz. Ama internetin ürettiği totarlikten hiç kimsenin haberi yok. Açık konuşmak gerekirse, teknik olayların içeriğini yüzeysel bildiğimiz için aslında internetin ürettiği o küresel dünya için herkes bir şeyler söylüyor ama yanılıyorlar. Çünkü, daha kimse düşmanla hiç yüz yüze gelemedi. Bu çok ciddi bir sorun. Ne demek istiyorum, -mahremiyet konusuna buradan girmek için söyledim- düşmanla karşı karşıya gelmiyorsanız, sizi nasıl takip ediyor, sizin mahreminize nasıl müdahale ediyor, sizinle ilgili ne biliyor hiç haberiniz bile yok. Şöyle diyorlar, internette sildim kayboldu. Dijital dünyada hiçbir şey kaybolmaz.

– İnternette kullandığımız ip protokollerini 70’li yıllarda ilk kuran adamlar, sonradan diyorlar ki, biz bunu kurduk ama bu, dünya üzerinde insanların tüm mahremiyetini ortadan kaldırır. Biz mahremiyet dediğimiz zaman, mahrem görüntümüz, evimizin için  filan gibi sıkıntılar düşünüyoruz ama konu bu kadar değil, finansal mahremiyetimiz de ortadan kalkıyor, hayata dair mahremiyetimiz de ortadan kalkıyor, arkadaşlarımızla ilişkilerimizdeki mahremiyetimiz de ortadan kalkıyor.

– Sanayi devrimini üreten, Aydınlanma felsefesiydi, onun tekniği sonradan çok ilerledi. Biz bunu biliyorduk, yani sistemin temel felsefi altyapısını biliyorduk. Bugünkü sistemin felsefi altyapısı hakkında kimsenin bilgisi yok. Teknik altyapı hakkında da diyorum ya çok hızlı ilerliyor, biz bugün bir şeyi okurken, yarın başka bir yere dönüyoruz.

– Biz veri olarak sisteme dahil olacağız,  sistemde var olduğumuz kadar bizi insan kabul edecekler, sistemde var olmaya devam ettiğimiz sürece ve onlara veri olmaya devam ettiğimiz sürece bize imkan geliştirecekler.

– Blockchain dediğimiz şey bir blok zincirden oluşuyor. Biz bununla bitcoin’de karşılaşıyoruz, ama bitcoin bu konun sadece bir bölümü. Değişim aracı olarak para kullanılıyordu artık ‘veri’ kullanılacak. İşte o verilerin aktığı, para olarak kullanmamız gereken yerler, değişim araçları blockchain. Şubat 2020’de sistemi açacaklardı, pandeminin etkisiyle Aralık’a ertelendi. Biga diye bizim Türkiye’nin bitcoini dediğimiz kripto parası ortaya çıktı. Biz artık blockchain altyapısı ile çalışabilen bir ülkeyiz. Blockchain dediğimiz şey bugün bankalarla çalışıyor ama yarın sizin bankalarla iş yapmanıza gerek kalmayacak bir teknolojiden bahsediyoruz.

– Önce bizden veriyi topluyorlar, sonra bu veriyi analiz edecek sistemler üretiyorlar, sonra o sistemler üzerinden öyle hızlı analizler üretmek istiyorlar ki, ulaşmak istedikleri bilgiyi anında almak istiyorlar.

– Eskiden istatistiksel çalışmalar için, bir koruma ihtiyacı hissederdik, yani veriyi korumamız gerekirdi. Şimdi korumanın da ötesine geçti, hem topluyor, hem koruyor, hem işliyor, hem analiz ediyor, hem sonuç üretiyor… O yüzden de bugün Siber Vatan, devletler için çok daha önemli hale geldi. Toprak bütünlüğüyle elde edilen ülkeler fikri ortadan kalkalı çok oldu. Bugün mümkün olmasa bile tartıştıkları Büyük Reset dedikleri, bunun üzerine kurulu. Büyük Reset’in olmasına gerek yok, zihnimize bunu oturtmaya çalışıyorlar. Yani diyorlar ki, toprağa bağımlı hayat bitmiştir, bunun yerine verilere, algoritmalara dayalı bir hayat başlamıştır.

– Artık 3D yazıcılar size evinizde istediğiniz şeyi üretmenize imkan tanıyacak. İnternetten nesnelerin kodlarını alıp 3D’ye yüklüyorlar, 3D hemen onu çıkartıyor, bu bir saat olur beş saat olur. 75 metrekare bir evi 3D yazıcısı 5 gün içerisinde tamamladı karkasını, dış kısmını.

– Müslümanların aklı şöyle çalışmalı: Kur’an’ın bize anlattığı o, zaman ve mekanı değiştirse bile değişmeyen ilkelerinin, bugünkü karşılığı ne? Her yerde sorduğum soruyu tekrar burada da soracağım. Şimdi biz blockchain’e karşı çıkıyoruz, 5G teknolojisine karşı çıkıyoruz, yapay zeka teknolojisine karşı çıkıyoruz ama neye karşı çıktığımız bilmiyoruz. Herhangi bir müslümanın, Kur’an’da açıkça ifade edilmiş faiz haramdır kısmı ile ilgili bir tartışma yok. Ama mesela sanayi döneminin ürettiği o modernizmle ortaya çıkan üretim ve ekonomi modelindeki faiz araçlarını bilen var mı? Sanıyoruz ki sadece faiz bankada. Bunun dışında dijital teknolojiler dediğimiz, 70’li yıllarda bilgisayar sistemlerinin hayatımıza girmesiyle oluşan yeni Neoliberal ekonomi politiğin ürettiği binlerce faiz aracı var. Bir tanesini biliyor muyuz? Şu anda blockchain hangi tür bir faiz sistemi içerisinden gelecek ve biz faiz araçlarıyla o işi kullanacağız? Müslümanlar akıllı olmak zorunda, günlerini doğru okuyup, geleceklerinden bugünden bahsetmek zorundalar. Bakın Peygamber (s) kendi gününün insanıydı, tarihselcilik anlamında söylemiyorum. Resulullah (s) kendi dünyasının ekonomisini, siyasetini, uluslararası ilişkilerini, sosyal yapısını, fakir fukarasını, o toplumda dönen olayları bildiği için risaletten önce de bir önemi vardı. Bin ne yapıyoruz? 1400 yıllık tarih konuşuyoruz. Bugünü ne zaman konuşacağız? Bu tarihi bugün nasıl okuyacağız?

– Farzı kifaye türünden, birilerinin bu işi bilmek ve uğraşmak, kafa yormak zorunlulukları var ama, hassasiyet noktamızı belirtiyorum, şeytanın taşlanması esnasında namazın unutulmaması kaydıyla. Bizim pratik olarak yapabileceğimiz şu anda dünyada en önemli şey, farkındalık. Birincisi bilgiden eksiğiz, ikincisi birleşmekten eksiğiz, üçüncüsü birbirimizi yani dünyayı tanımıyoruz, dördüncüsü kendi tarihimizle doğru düzgün yüzleşememişiz, beşincisi bizim bir gelecek ufkumuz yok. Bu kadar problemlerimiz varken, tek başına buradan bir çözüm üretmek çok zor. Bu büyük bir birliktelik gerektirir, bir dert gerektirir. Yani Mekke’deki ambargo bize uygulanır hale gelecek kadar karşı tarafla çatışır hale gelmemiz lazım. Bu uzun bir süreç. Bugün başlasak en az yüz yıl sürecek bir problemden bahsediyorum. Bunun için biz farkındalığımızı oluşturup, Resulullah (s) nasıl ki, risalet öncesinde dahi, yanlış gördüğü her şeye itiraz edip, kendi doğru ve çözümlerini ulaştırıyorsa, biz de buranın yanlışlarını görüp, doğrular için dilimizin açılması lazım, bizim bir gelecek perspektifimizin olması lazım.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *