Modern insan için bir yarıştır hayat. Koştukça yetişemeyeceği, umut ettikçe umuduna eremeyeceği, diledikçe dileneceği, tükettikçe tükeneceği, yükselmek istedikçe düşeceği, şimdi sırası değil dedikçe sırasını kaybedeceği ve çoğaltma tutkusuna düştükçe azalacağı bir yarıştır.
Bünyamin Zeran / Venhar
Bir insanı kendisiyle yüzleştirmekten alıkoyan şey nedir? İnsan odur ki aslında kendi gerçekliğinin ve neliğinin farkına varmış olsun. İnsan için en zoru kendisini anlamaya çalışmasıdır. Kendini bilen rabbini bilir düsturunca hareket eden biri hayatın içinde bir nesne olmadığını da farkeder. Aynı zamanda hayatın içinde sıradan olduğunu da kabullenir. Sıradan olmak herkesin kabullenebileceği bir şey değildir. Çünkü herkes sıra üstü, insan üstü olmanın derdindedir. Elbette sıradan olmaktan anlaşılan şey herkes gibi olmaktır. Benim kastettiğim şey ise alışılmışın ortalamasını tuturarak yaşayan insanlar gibi olmak değil. Ölümlü olduğunu bilmek ve kimseden üstün olmadığını farkederek herkes gibi sıradan bir fani olduğunun ayırdına varmaktır. Rönesanstan bugüne insanın tanrı olarak anıldığı bir çağdayız. Tanrı olmak demek her türlü sıradanlığın üstüne çıkmak demektir. Modern çağda insana yutturulan en büyük zoka da bu olsa gerek. İnsan tanrıdır ama açtır, insan tanrıdır ama çöpten ekmek toplayarak yaşamak ağırlığına sahiptir. İnsan tanrıdır ama efendilerin ayaklarına topraktır. İnsan tanrıdır ama efendilerin hazlarının kurbanıdır. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla, çocuğuyla modern hayatın paye verdiği ama sömürdüğü bir tanrıdır. Kendini efendi yerine koyan ve ölümsüzlük şarabından içtiğini zannedenler de ölüme karşı çaresiz ve en küçük bir virüse karşı bile korunmasızdır. Öyleyse insan tanrı değildir ve bu tanrılık oyununu bir kenara bırakarak ne olduğunun farkına varmalıdır. İnsan acizdir, cahildir ve Allah insana yol göstermezse, rızık vermezse, gökten yağmur yağdırıp su vermezse ve ona düşünmesi için akıl vermezse insan hiç bir şey değildir.
Modern dünya insanı her şeyin üstünde tuttuğunu deklare etmekte. Her şey insan için imar edilmekte. Tabiat insan için kirletilmekte, hayvanların nesli insan için yokedilmekte, ekilebilir topraklar insan için zehirlenmekte, gökyüzü insan için kirletilmekte ve insan insan için yokedilmektedir. Onca savaş, onca sömürgecilik, köleler sahibi olmak, küçücük bedenleri hazlar için kullanmak, insanları kitleler halinde coğrafyalarından gitmeye zorlamak, boğazlarında düğümlenen bir yumrukla yaşamaya mecbur etmek gibi şeylerin insan için olduğunu deklare ediyor modern hayat. Herkesi buna inandırıyor. Herkes bir gün her şeyin daha iyi olacağı inancıyla bu oyunu oynamaya devam ediyor. Sokakları dolduran herkes birer tanrı olmanın bilinciyle hükmediyor, ahkam kesiyor gücü yettiğine. Evde erkek hanımına, hanımı beyine olmadı çocuklara. İş yerlerinde amirler memurlarına, patronlar işçilerine, devlet kurumlarında rütbece büyük olanlar rütbece küçük olanlara, güçlüler zayıflara, yerliler göçmenlere. Bu liste böyle uzayıp gidiyor. İnsan kendisinin tanrı olduğuna ne de fazla inanıyor. Herkes aynı kederle yaşayıp aynı kederle ölüyor oysa. İnsan yine de tanrı olduğu hissiyle yaşıyor. “Fe eyne tezhebuun” Nereye bu gidiş diye sormuyor çünkü kendisi de bimiyor bu yol nereye çıkar. Ama her insan tanrı olduğunun farkında zira modern hayat onların kulağına her gün, her dakika bunu fısıldıyor.
İnsan her şeye dikkat ediyor. Sağlığına dikkat ediyor, kazancına dikkat ediyor, fırından ekmek alınca fırıncı bozuk paraları tam verdi mi ona da dikkat ediyor. Ama rüzgarı hissetmiyor, güneşi duyumsamıyor, bir kedinin miyavlamasını, bir kuşun ötüşünü duymuyor, bir fidanın toprağı yarıp çıkmasına tanıklık etmiyor. Araba sesi, motor gürültüsü, ekranlardan yayılan radyasyon ve tv’lerden dağılan dijital sesler kuşatıyor onu. Karşısındakini dinlerken kalbi de kulağı da kazanmayı düşündüğü yeni paralar, yahut kaybetmekten korktuğu kazançlar üzerine dönüp duruyor. İnsan birbiriyle konuşuyor ama birbirini duymuyor. Her insan çığlıklarla haykırıyor ama kimse kimseyi duymuyor sadece duyuyormuş gibi yaşıyor. Buna mış gibi yapmak, muş gibi yaşamaklar ekleniyor liste uzuyor uzuyor uzuyor… ama olsun insan tanrı değil mi sonuçta. Bütün tanrılar yalnızlıktan şikayet ediyor. Tek başına geldiği şu dünyada kalabalıklar içinde yalnız yaşayarak ölüyor tanrı olduğuna inanarak.
Oysa Nietzche yıllar öncesinde tanrı öldü diye haykırmıştı. Demek ki insan tanrıyı öldürdüğünden bu yana kendisini de yaşatacak her şeyi öldürmüştü. Oysa ne kadar da inandırmıştı kendisinin tanrı olduğuna kendisini. O kadar meşguliyeti vardır ki modern insanın, kendisinin ne olduğunu farkedecek zamanı bile yoktur. Uzmanları vardır onun, danışmanları. Her şeyi onlara danışır. Kendisi düşünmez nasılsa kendisi yerine düşünen biri vardır. Sağlığı ile ilgili bir sağlık uzmanına, işiyle ilgili bir cio’ya, görünüşüyle ilgili imaj danışmanına, hesapları için mali müşavire, finansal kazanımları için finans uzmanına, evleneceği zaman evlilik danışmanına, kafası bozulduğunda psikoloğa danışır. Bu liste böyle uzayıp gider. Her insan kendisi hakkında bir şey öğrenecekse başkasına danışır. Bu, insan insanın aynası derler ya öyle bir şey değil. Bu zamansızlığın insana yüklediği zaman kazandırma oyunudur. Her şeyin peşinden koşup da hiç bir şeye yetişemeyen insanın halidir. Ama insan tanrı olduğuna inanarak arşınlar tüm yolları. Kendisi hakkında hiç bir fikre sahip olmayan ve başkalarının kendisi hakkındaki görüşlere muhtaçbir tanrı olarak.
İnsan kitaplar okur, sinemalar seyreder, yolculuklara çıkar, dünyayı arşınlar, birçok yabancı diller öğrenir. Hah işte şimdi farkedecek bazı şeyleri dersin. Farkedecek yaşamın sırrını, çiçeğin kokusunu, elmada neden kurt olduğunu, arının neden çiçek çiçek gezdiğini, karıncaların neden koloni olarak yaşadığını ve sürekli didinip durduklarını. Onca şeyi görür, onca diller bilir ama gönle girecek dili öğrenememiştir. Hem niye öğrensin ki onun anlamaya değil anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Zira tanrılar anlamak değil anlaşılmak zorundadır.
Modern insan için bir yarıştır hayat. Koştukça yetişemeyeceği, umut ettikçe umuduna eremeyeceği, diledikçe dileneceği, tükettikçe tükeneceği, yükselmek istedikçe düşeceği, şimdi sırası değil dedikçe sırasını kaybedeceği ve çoğaltma tutkusuna düştükçe azalacağı bir yarıştır. Yılkı atları gibi koşar hayatın ardından. Durup dinlemez suyun akışını, mevsimlerin geçişini görmez, bilmez neden şairler mısralara döker gözyaşlarını. Ne anlamaya ne yaşamaya ne de mısraların sırlarını anlamaya zamanları vardır. Surun düdüğü üflenmişçesine koşmakla koşturmakla meşguldür modern insan.
Varlığın künhüne ermek insanı ağırbaşlı kılar. Bu modern insanın yapabileceği bir şey değildir. Yaşamanın sırrı bir sorumluluk yüklenmekle kaimdir. Bu öyle bir sorumluluktur ki insanın kendisini inşasıyla birlikte tüm alemi inşa edebilen bir sorumluluktur. İnsanın insan olma bilincine erdiği ve rabbine boyun eğen bir bilinçle hayatı kuşandığı bir vakarlı duruştur. Varolmasıdır varedicinin kayrasıyla. Eşrefi mahlukat olma bilincinin sırrına ermesidir. Bu insanın, hayatın peşinde koşturma çabası yoktur. Herşey kendi akışı içinde yaşanmalıdır. Ne geçmişin keşkeleri ne geleceğin endişeleri vardır yüzünde. Aslolan şimdidir ve şimdi ise sırasıdır yapılacakların. Dinlenilecekse şimdi, anlaşılacaksa şimdi, yaşanacaksa şimdi, sevilecekse şimdi, anlatılacaksa şimdi, savaşılacaksa şimdidir sırası. Çünkü kul olmanın bilinci şimdiyi ilgilendirir. Şimdiyi yaşayamayan geleceği inşa edemez.
İşte bu sebeptendir ki şimdiyi kaçırmayıp varlığı duyumsayanlar da vardır yeryüzünde. Sesler, gürültüler içinden geçerken dingin bir kalbe ulaşmanın ve sıradan bir insan olduğunun farkında olmanın kıymetini bilenler vardır elbet. Toprağın kokusunu duyan, yağmur damlalarının sesini duyan, renkleri ayırdedebilip her rengi kendi özelinde ayrı ayrı bir dünyaya resmeden, sıradanlaşmadan insan olduğunu ve kul olduğunu farkeden insan da vardır elbette. Sayıları çok az da olsa vardır böyleleri. Onlara yaradanın muştusu değmiştir. Aslında herkese değse de bu muştu onlar duyumsayacak kalblerini hep açık tutmuşlardır. Modern dünyanın onlara fısıldadığı sen tanrısın sözünün onları tutsak etmek için söylenmiş bir yalan olduğunu farketmişlerdir. Sınırlarını farketmişler ve sınırsız olanı kuşatamayacaklarını anlamışlardır. İnsan üstü bir varlık olamayacaklarını ama üstün insan olabileceklerini görmüşlerdir.
Böyle insan tiplerine modern hayat hiç tahammül edemez. Aldatamadığı, ilişemediği ve kendi yoluna çeviremediği bu aykırı tipleri öteki ilan eder. Öteki; yani düşman, yani öğütülmesi gereken bir dişli, savrulması gereken bir çöp yığını. Oysa bilmezler ki bu az sayıda insan çokluğa karşı galebe çalabilecek kadar donanımlıdır. Çünkü onlar sınırsız olanın emrinde ve öğretilerini kendi yaratıcısından almaktadır. İnsanın tanrı olduğuna değil yalnızca ölümlü bir varlık olduğuna inanmışlardır. Kendisiyle yüzleşmiş, neliğinin farkında olmuş ve kul olduğunun ayırdına varmıştır. Adem’e öğretilen kelimelerin izini sürerek rabbinin lütfuna mazhar olmuştur. Modern insanla salih insanın yolu bu sapakta ayrılmıştır. Salih insan demek akletmektir, duyumsamaktır, anlamaktır, hissetmektir, görmektir. Modern insan demekse, hadsizliktir, sefihliktir, yolunu kaybetmektir, anlayamamaktır ve koyu bir karanlığın içinde kendisiyle birlikte tüm hakikatlere yabancılaşmaktır. Ya salih insan olup varolacağız kayrasıyla varedenin ya da modern insan olup tanrılık oyununa devam edeceğiz. Kısacası seçeceğiz ve başlayacak hayat…
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *