Ben, Aralık ayını sanki iki yılı ayıran ay olarak görmüşümdür çocukluğumdan beri. Bir yılın Aralık ayı gelince bir sonraki yıl gelmiş de bu ay ikisinin arasında özel bir zaman dilimi gibi: ardışık iki yılın aralığı sanki…
İbrahim Eryiğit
Aylara dair çok şey söylenegelmiştir şimdiye dek. Örneğin, ‘En zalim aydır Eylül’, ‘Kasımda aşk başkadır’, vb… gibi. Doğrusu Aralık ayı ile ilgili çok söz bilmiyorum. Tek bildiğim söz, Melih Cevdet Anday’a ait: “Ömrün en mavi göğünü Aralık ayı boyar.” Özellikle, dünyanın kuzey yarımküresinde yer alan ülkelerde genellikle Aralık ayında kar yağmasından dolayı, Aralık ayının renginin beyaz olduğu söylenebilir. Aynı şekilde, Nisan ayının renginin yeşil, Eylül ayının renginin sarı olduğu söylenebildiği gibi. Ben, Aralık ayını sanki iki yılı ayıran ay olarak görmüşümdür çocukluğumdan beri. Bir yılın Aralık ayı gelince bir sonraki yıl gelmiş de bu ay ikisinin arasında özel bir zaman dilimi gibi: ardışık iki yılın aralığı sanki.
Aylar, hepimizin bildiği gibi zamanı belirlemeye yarayan ölçütler. Yüzyıl, yıl, ay, gün, saat, dakika, saniye ve salise hepsi yaşanılan zamanı belirler. Evrenin kuruluşundan beri, belirli bir matematiksel sistem yaklaşık 14 milyar yıldır hatasız devam ediyor. Güneş her gün doğudan doğuyor, batıdan batıyor. Dünyanın Güneş etrafında dönüşünün bir yıl, kendi etrafında dönüşünün 24 saat sürdüğünü söylemeye gerek yok sanırım. Bir yıl 365 gün altı saate karşılık geliyor her yıl. Artık altı saatler toplandığında dört yılda bir şubat ayı 29 gün olarak hesap ediliyor. Şubat ayının 29 gün olduğu yıllar da dört ile tam bölünebilen yıllar oluyor doğal olarak: …, 2012, 2016, 2020, 2024,… gibi. Bu yazıda, çok ince matematiksel bilgi ve işlemlere girerek okuyucuyu sıkmak değil amacım.
Matematik demişken, 4 Aralık 1131 tarihinde vefat eden Ömer Hayyam’ı anmadan geçmek olmaz tabi. Hayyam, matematikçiliğinden çok, yazdığı rubaileriyle tanınır. Rubaileri, İran ve Doğu Edebiyatında rubai türünün kurucusu olarak tarihe geçmesini sağlamıştır. Ömer Hayyam, 11. Yüzyıl’da Semerkant’ta cebir üzerine çalışırken, denklemde bilinmeyen sayılara Arapça “şey” diyordu. Bu kelime, Endülüs’teki İspanyolca yazma eserlerde “xey” olarak yazıldığından, zamanla x biçimini aldı ve bilinmeyeni göstermekte kullanılan evrensel x harfine dönüştü. Hayyam’ı bir rubaisiyle anmış olalım ölüm yıldönümünde:
Varlığın sırları saklı senden, benden
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin ne ben
Bizimki perde arkasında dedikodu
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın ne ben
Bir de, 12 Aralık 1916 tarihinde Hatay Reyhanlı’da dünyaya gelen Cemil Meriç’i de anmış olalım burada, Aralık ayının bir çağrışımı olarak. Günlüklerinin yer aldığı Jurnal kitabında, kendisini, “Kimim ben? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi” sözleriyle tanımlayan yazar, çevirmen ve düşünce adamı Meriç’in genç kuşaklar için önemli bir kilometre taşı olduğunu da anımsatmak istiyorum.
Türk Edebiyatında, Tutunamayanlar adlı romanıyla Post modern tarzda eser veren ilk yazar olan Oğuz Atay’ın 13 Aralık 1977 tarihinde vefatı çok ilginçtir. O gün, yakın arkadaşı Altay Gündüz’ün evinde kalır birkaç arkadaşıyla. Sonrasını, Altay Gündüz anılarında şöyle anlatıyor: “Oğuz Atay bir ara banyoya gitti. Bir süre çıkmadı. Bir sessizlik oldu. Seslendik, “Nasılsın Oğuz?” diye. “Sevinmeyin, daha ölmedim!” karşılığını verdi banyodan. Sonra, yine sessizlik oldu. Bir şeyler ters gidiyordu. Banyo kapısını kırdık. İçeri girince Oğuz Atay’ın öldüğünü anladık.”
Bu yazıya başlarken, Aralık ayında doğan ve ölen yazarlardan bahsetmek değildi aslında amacım. Yazının doğal akışı, böyle bir mecrayı gerekli kıldı sanki. Bu yüzden, Aralık ayında vefat eden şair ve yazarlarımızın isimlerini anarak (unuttuklarım olabilir kaydını da düşerek) yazımı bitirmek istiyorum: Orhan Şaik Gökyay (03 Aralık 1994), Reşat Nuri Güntekin (7 Aralık 1956), Hüseyin Nihal Atsız (11 Aralık 1975), Behçet Necatigil (13 Aralık 1979) ve Mehmet Akif Ersoy (27 Aralık 1936).
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *