Avrupa’da son yıllarda artan İslam karşıtlığı, siyasi tecrübeleri tartışılan 42 yaşındaki Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve 33 yaşındaki Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un söylem ve politikalarıyla daha da derinleşiyor.
“Siyasal İslam”la mücadele adı altında Avrupa’da Müslümanlara yönelik baskıların artmasına öncülük eden Kurz ve Macron ikilisinin iktidarda kalma ve oy oranlarını artırma hevesiyle attıkları adımlar, birlikte yaşamı zedelerken, 35 milyon Müslüman’ın da yaşadığı Avrupalı toplumlarda ayrışma ve çatışmayı körüklüyor.
Siyasi arenadaki tecrübesizlikleriyle öne çıkan iki siyasi aktör özellikle 2015’te yaşanan göç hareketliliği sonrasında oylarını ciddi oranda artıran aşırı sağcı partilerin seçmen kitlelerine göz kırparak, genç yaşlarına rağmen siyasi kariyerleri açısından ulaşabilecekleri en üst makama yükseldi.
Aşırı sağcı partilerin göçmen, yabancı ve Müslümanlara yönelik kışkırtıcı politika ve söylemlerini merkez sağa taşıyan Macron ve Kurz, iktidarlarında Müslümanların inanç özgürlüklerini kısıtlayan, temel haklarını baskı altına almayı hedefleyen kanunlar hayata geçirdi.
Fransa’da 16 Ekim’de bir öğretmenin öldürülmesi ve Avusturya’da 2 Kasım’da 4 kişinin ölümüne yol açan terör saldırısı, Macron ve Kurz’u birbirlerine daha da yaklaştırırken, ikiliyi Avrupa’da İslam karşıtı kampanyanın görünen aktörleri haline getirdi.
Milyonlarca Müslüman’ın onlarca yıldır yaşadığı Avrupa’da “siyasal İslam” gibi sınırları belli olmayan subjektif bir ifade üzerinden ayrımcı ve ayrıştırıcı politikalarla Müslümanları hedef alan Macron ve Kurz ikilisi, eski kıtanın geleceğini tehlikeye atıyor.
Azınlıklarla kurduğu iyi ilişkilerle yükselen Kurz
Avusturya’nın en genç başbakanı olarak 31 yaşında iktidara gelen Sebastian Kurz, siyasete başladığı ilk yıllarda Türk, Müslüman ve yabancılarla kurduğu iyi ilişkilerle öne çıktı.
O dönem İçişleri Bakanlığı bünyesinde yer alan uyum müsteşarlığına getirilen Kurz, “uyumun başörtüsü takıp takmamaya indirgenmemesi” gerektiğini savunan, Müslümanlara ait cami ve dernekleri ziyaret eden, azınlıklar arasında dikkat çeken bir siyasi figür olmayı başardı.
Kurz, 27 yaşında ülkenin en genç Dışişleri Bakanı olarak göreve başladığında Türk ve Müslüman karşıtı olumsuz yaklaşımlardan uzakta olduğu izlenimi uyandırıyordu.
Darbe sonrası Kurz’un değişimi
Türkiye’de Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından kalkışılan darbe girişimi sonrasında Türkiye ve Türk toplumuna yönelik tutumunu değiştiren Kurz, Türkiye karşılığı ile Sosyal Demokratlar ve aşırı sağcı parti karşısında çok kan kaybeden merkez sağ Avusturya Halk Partisi (ÖVP) oylarını yeniden kazanacağını, hatta aşırı sağcıların da sempatisini toplayacağını keşfetti.
Dışişleri Bakanlığının yanı sıra Uyum Müsteşarlığı görevini de sürdüren Kurz, 1912’den bu yana yürürlükte olan ve İslam’ın ülkede resmen kabul edildiğini gösteren “İslam Yasası”nı değiştirdi.
İslam Yasası’nın değişmesiyle birçok hakkını kaybeden Müslümanlar, diğer dini cemaatlerde olduğu gibi özerk yapılarını yitirerek Başbakanlık bünyesindeki Din İşleri Dairesine bağlandı. İslam Yasası’nın değiştirilmesi, başta Diyanete bağlı imamlar olmak üzere yurt dışından imamların gelmesinin önünü keserken, dini kurum ve kuruluşların somut deliller olmaksızın kapatılması, Müslümanların iç işlerine daha rahat müdahale edilmesini beraberinde getirdi.
Kurz’un iktidarında Müslümanlara yönelik baskılar
Aralık 2017’de aşırı sağcı Avusturya Halk Partisi (FPÖ) ile kurduğu koalisyon hükümetiyle iktidara gelen Kurz, ilk olarak Müslüman ve göçmenleri hedef alan yasalar hayata geçirdi.
Sığınmacılara yönelik hakları sınırlayan Kurz, burka yasağı olarak bilinen yüzün tamamının kamuya açık yerlerde örtülmesini yasaklayan yasa tasarısını meclisten geçirdi. Daha sonra anaokullarında neredeyse hiçbir öğrencinin takmadığı başörtüsünü yasakladı.
Başörtüsü yasağının kapsamını genişleten Kurz, ilkokullarda yasakladığı başörtüsünü ortaokullara da taşımayı hedeflerken bir yandan da öğretmenlerin başörtüsü takmamaları gerektiği tartışmalarını başlattı.
“Siyasal İslam” Kurz’un yeni keşfi
Kurz, özellikle İslam ve Müslüman karşıtı sözde İslam uzmanlarının yönlendirmeleriyle hareket ederek, 2018’e kadar ülke gündeminde hiç yer almayan “siyasal İslam” kavramını Avusturya kamuoyuna kazandırdı.
Anayasayı Koruma ve Terörle Mücadele Biriminin her yıl düzenli olarak yayınladığı güvenlik raporlarında hiç değinilmeyen “siyasal İslam” ifadesi, Kurz’un kullanıma sürmesiyle ülkenin “en tehlikeli” kavramı olarak öne çıktı.
Ülkede 30 Müslüman’ın gözaltına alınması
Ülkede 2 Kasım Pazartesi gerçekleşen terör saldırısı sonrası Müslümanlara yönelik baskıları artıran Kurz yönetimi, terörle mücadele bahanesiyle kamuoyunun yakından tanıdığı 30 Müslüman aktivist ve akademisyeni gözaltına alarak, terörist muamelesinde bulundu.
Terör saldırısı sonrasında “anti-terör paketi” olarak adlandırdığı yeni terör yasa tasarısı kapsamında “siyasal İslam”ı suç unsuru olarak tanımlamaya hazırlanan Kurz ve ekibi, kamuoyu tarafından ne alama geldiği anlaşılamayan siyasal İslam bahanesiyle Müslümanların yaşam koşullarını daha da katlanılmaz bir hale getirmeyi hedefliyor.
Macron yönetimi
Macron yönetimin hazırladığı ve gelecek ay Bakanlar Kuruluna sunulacak “İslamcı ayrılıkçı” yasa tasarısı ile camilerin finansmanının daha sıkı şekilde denetlenmesi, Müslümanlar üzerindeki baskıyla Müslüman derneklerin kontrolünün artırılması, din görevlilerinin yurt dışından gelmesinin engellenmesi hedefleniyor.
Fransa’da 16 Ekim’de öğretmen Samuel Paty’nin öldürülmesinden sonra Macron yönetiminin Müslümanlara ve derneklerine karşı atılan adımları da sertleşti.
Cinayetle bağlantısı olmayan Müslümanları hedef tahtasına yerleştiren Paris yönetimi, Müslümanlara ait dernek ve sivil toplum kuruluşlarını “hukuk dışı” yöntemlerle kapattı.
Ülkede barış içinde yaşamak isteyen Müslümanlar üzerinde kurulan baskıyla İslam karşıtı saldırılara da zemin hazırlamış oldu. Zira bu cinayetten sonra Müslümanlara karşı yapılan saldırılarda artış yaşandı.
Macron’dan yaklaşan seçimler öncesi bilindik “numara”
Macron’un cumhurbaşkanlığı görevine geldikten sonra uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar nedeniyle ülke uzun süredir toplumsal olaylarla çalkalanıyor. Fransızların gözünde ülkedeki krizleri yönetememesi nedeniyle “başarısız ve deneyimsiz” cumhurbaşkanı profili çizen Macron, 2022’de düzenlenecek cumhurbaşkanlığı seçiminde “oy kaybetme endişesiyle Müslümanları hedef olarak” belirledi.
Bu arada uzmanlar, son haftalarda Fransa’da Müslümanlara yapılanları, önceki yıllardaki uygulamalardan farklı olarak yeni bir zeminin hazırlığı olarak yorumladı.
Türk çocuklarına terörist muamelesi
Macron kabinesinde İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’in marketlerdeki helal ürün reyonlarından rahatsız olması, siyasetçilerin adeta Müslümanlara ülkede yaşam alanı tanımayan açıklama ve taleplerde bulunması, İslam karşıtı saldırıların artması, Müslüman derneklerin ve camilerin kapatılması, 3’ü Türk 4 Müslüman çocuğun “terörist muamelesi görerek 11 saat boyunca karakolda alıkonulması, 12 yaşındaki öğrenciler hakkında “terör propagandası” suçlamasıyla soruşturma açılması, sürekli az gelişmiş ülkelere “hukuk devleti” ve “insan hakları” çağrısı yapan Fransa’da İslam karşıtlığının ulaştığı boyutlara dikkat çekilmesi açısından büyük önem arz ediyor.
Fransa’da Müslümanların maruz kaldığı ayrımcılıkları uzmanlar, Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı öncesi Yahudilere uygulanan yöntemleri hatırlattığı yorumlarında bulundu.
Bununla beraber, Macron yönetiminin ülkede kurduğu baskı ortamıyla Müslümanların özgürce kendilerini ifade etme imkanı ellerinden alınırken, Fransa’nın devamlı övündüğü ifade özgürlüğünün Müslümanlar için pek geçerli olmadığı anlaşıldı.
Fransız uzmanlar, Macron’un bu girişimleriyle Müslümanları teröristlerle bağdaştırmaya çalıştığını görüşünü paylaştı.
Avusturya’nın rol modeli Macron
Macron, Avusturya’nın başkenti Viyana’da düzenlenen saldırının ardından yaptığı açıklamada, saldırıyı “İslamcı terör” olarak nitelendirerek, Fransa’da Müslümanlara karşı uyguladığı baskıcı politikanın Avusturya’da da uygulanmasının yolunu açtı.
42 yaşındaki Macron, bu saldırının özellikle Avrupa’nın değerlerini hedef aldığına vurgu yapması, bu politikayı kıta geneline yaygınlaştırmak istediği sinyalini de veriyor. Nitekim geçen hafta Macron’un girişimiyle Almanya, Avusturya, Hollanda ve Avrupa Birliği (AB) ile düzenlenen toplantı buna işaret ediyor.
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *