Hindistan stratejik kültürü ve QUAD İttifakı

Hindistan stratejik kültürü ve QUAD İttifakı

Hindistan’da Çin’le ilişkiler ve yükselmekte olan Çin karşıtı kolektif davranışlara dâhil olmakla ilgili tartışmaların yanında, ABD ile kurulan ilişkilerden de başlı başına rahatsız olan bir kesim bulunuyor.

Dr. Hayati Ünlü / AA

Çin ile Hindistan arasında 15 Haziran’da patlak verip hâlâ devam eden sınır gerilimlerinin Hindistan’ın dış politika stratejisinde köklü bir değişime yol açtığı öne sürülüyor. Gerçekten de yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde ortaya çıkan gerilimler, Hindistan’da sağlıkta, ekonomide ve insani alanda yoğun şekilde yaşanan krizlerle eş zamanlı olarak, devlet kapasitesinin yetersiz olduğuna dair tartışmaları da tetikledi. Bu bağlamda Hindistan, en kötü durum senaryolarına hazırlanmak için bölgede kademeli olarak askeri varlığını arttıran Çin’e karşı hem benzer şekilde konvansiyonel mukabelede bulundu hem de ilk etapta Rusya’dan jet uçaklar, füzeler ve ana muharebe tankları dahil olmak üzere askeri donanım siparişleri vererek, iç dengeleme çabaları doğrultusunda, mevcut askeri yeteneklerini güçlendirmeye başladı. Benzer bir iç dengeleme davranışı 3 Kasım ABD başkanlık seçimlerinin hemen öncesinde, 27 Ekim’de ülkeye gelen ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun ziyaretinde de gözlemlenmişti. Hindistan açısından hem istihbarat hem de insansız hava araçlarının kullanımı gibi teknolojik ve stratejik kapasiteyi artırmayı hedefleyen Hindistan-ABD “2+2 diyaloğu”, ülkenin iç dengeleme davranışına ek olarak dış dengeleme repertuvarını da zenginleştirme girişimi olarak yorumlandı.

Aslında bakılırsa, bölge siyaseti açısından Hindistan’ın Çin’e karşı geliştirmeye çalıştığı dış dengeleme çabaları çok da yeni değil. Özellikle ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan’ı içeren ve “QUAD” olarak bilinen dörtlü ittifak, bir süredir söz konusu ülkelerin Çin’e karşı konumlarını güçlendirmelerinin potansiyel bir yolu olarak dikkat çekiyor. Bu doğrultuda Hindistan’da hükümet yanlısı cephenin çoğunluğunun Modi yönetimini QUAD’a yönelik daha proaktif bir yaklaşım izlemeye davet ettiği söylenebilir. 11 Eylül’de ABD’li ve Hintli yetkililerin sanal bir toplantıda dörtlü istişareyi güçlendirme kararı almaları ve Hindistan’ın Avustralya’yı daha önce sadece Hindistan, Japonya ve ABD’yi içeren yıllık Malabar deniz tatbikatına katılmaya davet etmesi, Modi yönetiminin de bu görüşü desteklediğini gösteriyor. Diğer taraftan, ülkede QUAD’a muhalefet eden güçlü bir cephenin olduğunu da belirtmek gerek. QUAD ile ilgili ihtiyatlı davranılması gerektiğini iddia eden bu cephe, daha çok okyanus rekabetinde militarizasyonu içeren bu girişimin, karada karşı karşıya kalınabilecek muhtemel daha büyük bir gerilimde ne tür bir destek vereceğinin belirsiz olduğuna vurgu yapıyor. ABD seçimlerinde başkanlığı Joe Biden’ın kazanmasının ardından, Çin’e karşı atılmaya çalışılan adımlarla ilgili ortaya çıkan tereddüt ise Hindistan’ın QUAD’la ilişkilerinin stratejik mahiyetinin sorgulanmasına yol açtı.

Hint-Pasifik jeopolitiğinin aktörlere etkisi

Geriye dönüp bakıldığında, Hindistan’ın dış politik davranışındaki köklü değişimin, Çin’le yaşanan sınır gerilimlerinden daha eskilere dayandığı görülebilir. Bu çerçevede yaşanan en kritik safhalar olarak ABD’nin Obama döneminde açıklamış olduğu “Çin’i Yeniden Dengeleme Stratejisi” ve Trump dönemindeki yeni “Hint-Pasifik Stratejisi” zikredilebilir. Özellikle Hint-Pasifik stratejisi dahilinde ABD, Hint-Pasifik’i yeni bir jeopolitik kategori olarak duyurdu ve yeni küresel güç ilişkilerinin merkezi olarak pekiştirdi. Bu kapsamda artık ABD’nin temel endişesinin uluslararası terörizm olmadığı ve ABD hegemonyasına yönelik bir varoluşsal tehdit olarak Çin’in algılandığı vurgulanmış oldu. Bu doğrultuda İngiltere’den Fransa’ya, Kanada’dan Avustralya’ya kadar birçok ülke kendi Hint-Pasifik stratejilerini resmi düzeyde duyurmaya başladı. Hint-Pasifik kavramının dış politikada resmi olarak kullanılması bile bir ülkenin hangi tarafta yer aldığını göstermesi açısından sembolik bir adım haline geldi. Bu çerçevede, Hindistan da “Hint-Pasifik” kavramsallaştırmasıyla, Hint okyanusu kadar Hindistan’a da açık bir göndermede bulunulduğu ve ülkenin yeni dönemde önde gelen bir Asya gücü olarak ABD tarafından onaylandığı şeklinde bir yorum geliştirdi. Çin ise Hint-Pasifik’in yeniden jeopolitikleştirilmesini ABD’nin, hegemonyasını sürdürebilmek adına zımni ideolojik klikler örgütlemek amacıyla farklı grup ve bloklar arasındaki çatışmaları kışkırtması ve jeopolitik rekabeti körüklemesi şeklinde yorumladı. QUAD üyeleri tarafından yapılan her bir yakınlaşma hamlesi “Çin’in hedef alınmadığı” özel notuyla deklare edilmiş olsa da, bir taraftan Malabar deniz tatbikatı gibi müşterek kapasite artırıldı, bir taraftan da Japonya’nın başlattığı ve en son ABD ve Hindistan arasında görülen 2+2 diyalog platformlarıyla Çin karşıtı mobilizasyon devam ettirilmiş oldu.

Hindistan’ın stratejik kültür kapasitesi

Stratejik kültür, bir ülkenin güvenlik anlayışını ve güvenliği sağlama yollarını şekillendiren bir dizi fikri temsil etmekteyken, ülkenin iç ve dış güvenlik bağlamı önemli ölçüde değiştiğinde bile fikirlerin büyük bir kalıcı gücü olabileceği üzerinden işler. Bunun nedeni, fikirlerin esasen gayri resmî kurumlara karşılık gelmesi ve büyük bir atalete sahip olmalarıyla ilgilidir.

Trump döneminde örgütlenmeye çalışılan bu Çin karşıtı kapasitenin, Biden’ın seçilmesi sonrasında devam edip etmeyeceği büyük bir tartışma konusu haline gelmiş durumda. Fakat Biden’ın seçim öncesi konuşmalarında Trump’ın Çin politikasının doğru olduğu ve aynen devam edeceğini defalarca dile getirmiş olduğuna bakılacak olursa, Hindistan tarafında ABD-Hindistan yakınlaşmasıyla ilgili bir değişiklik beklenmediği söylenebilir. ABD-Hindistan 2+2 diyaloğunun ABD seçimlerinden bir hafta önce gerçekleştirilmesi ise iki ülke arasındaki yakınlaşmanın siyaset ötesi kurucu bir mantıkla ilerletildiğinin göstergesi olarak yorumlandı. Fakat Çin’in Hindistan’ı rahatsız eden daimî yükselişi, Hindistan stratejik kültürünün konuyla ilgili nasıl bir strateji geliştireceğini de tartışmaya açtı. Bu bağlamda Hindistan’da “neo-realist” olarak isimlendirilebilecek entelektüel çevreler Çin’e karşı hem iç hem de dış dengelemenin devam etmesi fikrindeyken, daha yeni yaklaşımlara vurgu yapan entelektüel çevreler ise önceliğin iç dengelemeye verilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bunun nedeni olarak iç dengelemenin ülke için daha güvenilir bir seçenek olduğu dile getirilirken, uluslararası ilişkilerde kurulabilecek ittifak ilişkilerinde bağlılığın çoğu zaman bir sorun teşkil ettiği düşünülüyor. Üye ülkelerin kritik bir anda yardım etmeyi reddetmelerinin alışılmadık bir durum olmayacağı vurgusuyla, Hindistan gibi yükselen güçlerin kendi güvenliğini sağlamak adına bizzat kendi askeri yeteneklerini artırmasının daha rasyonel olduğu öne sürülüyor.

Diğer yandan, gerek Biden döneminde kurulacak yeni ilişkiler gerekse yeniden şekillenebilecek uluslararası ilişkilerin geleceğiyle ilgili olarak, ülkedeki neo-realist çevreler, anarşik düzenin varlığıyla ortaya çıkan yapısal teşviklere benzer şekilde tepki verebilmek gerekliliği üzerinden, Çin’e karşı geliştirilen ittifaklara daha fazla angaje olunması gerektiğini savunuyorlar. Bunun aksine, anarşik düzenin dayattığı benzer sistemik baskılara devlet-toplum düzeyindeki farklılıklar nedeniyle aynı cevabı vermenin gerekli olmadığını düşünen daha neo-klasik çevreler ise birim düzeyindeki faktörleri vurgulayarak farklı bir devlet davranışının sergilenmesi gerektiğini savunuyorlar. Burada da güvenlik davranışlarıyla ilgili devlet düzeyindeki bir faktör olarak stratejik kültür meselesi ön plana çıkıyor. Nitekim ABD ve Çin arasında sıkışıp kalmış olan Hindistan’ın geçtiğimiz yıl fazlasıyla vurgulamış olduğu “stratejik özerklik” davranışının da ülke stratejik kültürünün önemli bir parçası olan bağlantısızlık geleneğinden ilham aldığı iddia ediliyor. Bu açıdan klasik manada ittifaklar oluşturmaktansa, ortak hedeflere ulaşmak için stratejik ortaklıkların oluşturulması anlamına gelen uyumlaşmayı sağlamanın daha rasyonel olduğu vurgulanıyor. Çin’i fazla rahatsız etmeden 2+2 şeklinde geliştirilen uyumlaştırma görüşmelerinin ise Japon stratejik kültüründen ilham alındığı öne sürülüyor.

Stratejik özerkliğin sonu mu?

Hindistan’da Çin’le ilişkiler ve yükselmekte olan Çin karşıtı kolektif davranışlara dâhil olmakla ilgili tartışmaların yanında, ABD ile kurulan ilişkilerden de başlı başına rahatsız olan bir kesim bulunuyor. Motivasyonunu kimi zaman sömürge karşıtı refleksten, kimi zaman milliyetçi damardan bulan bu kesimler, hâkim jeopolitik güçlerin izlediği dış politikalar göz önüne alındığında, Hindistan’ın ABD ile stratejik bir müttefik olmaktan başka seçeneğinin olmadığını, bunun da Hindistan’ın ABD’ye olan bağımlılığını artırarak stratejik özerklik ilkesini ortadan kaldıracağını iddia ediyorlar. Bu noktada, Hindistan’ın uluslararası politikada sahip olduğu imajla uluslararası gerçekliği arasında büyük bir fark olduğu ve Hindistan’ın dış politikada atması beklenen adımlar için gerekli kapasiteye sahip olmadığı düşünülüyor. Bu açıdan ABD’nin Hint-Pasifik açılımıyla teşvik edilen Modi yönetiminin, yine ABD’nin “kıta ötesi dengeleme” (offshore balancing) stratejisi çerçevesinde stratejik bir bataklığa düşmemesi gerektiği konusunda uyarılar yapılıyor.

Sonuç olarak, Hindistan’ın Çin’e karşı izleyeceği politikalar ve QUAD ülkeleriyle geliştireceği ilişkiler, ülke siyasetinin en önde gelen dış politika gündemlerinden birini teşkil etmeye devam edeceğe benziyor. Buradaki genel kanaat ise ülkenin sahip olduğu stratejik kültürün tüm sorunlara yanıt üretebilecek kapasiteye sahip olduğu yönünde. Bu bağlamda, nükleer kapasiteye sahip olan Hindistan’ın da uluslararası sistemik düzeyde işleyen güçlere karşı güçlü bir stratejik kültüre sahip olduğu düşünülüyor. Buradaki en temel ayrışma Hindistan’ın bağlantısızlık geleneğinin dengeleme zorunluluğuna nasıl tepki vereceğiyle ilgiliyken, en kabul gören kanaat ise bağlantısızlık geleneğinden alınacak ilhamla ülkenin dış dengeleme kervanına katılmak yerine stratejik özerkliğini koruyan iç dengelemeye öncelik vereceği yönünde.

[Dr. Hayati Ünlü çalışmalarını Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (GASAM) sürdürmektedir]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *