Sahip olduğu milyarlarca kullanıcının kişisel verileriyle adeta “big data baronu” olarak da nitelendirilen Google hakkında “dünyadaki en değerli verilere sahip istihbarat şirketi” tanımlaması yapılıyor.
Dünya 3 Kasım’daki ABD Başkanlık seçimlerinin nasıl sonuçlanacağını tartışırken odaklanılan konulardan biri de seçimlerin güvenliği meselesi. Dijital platformlar, diğer deyişle siber ortam üzerinden seçimlere müdahale olasılığı ciddi bir tehdit olarak değerlendiriliyor. ABD’deki seçmen davranışlarını etkileme ve seçim sonuçlarını manipüle etme çabaları hususunda Google, Twitter, Facebook gibi dijital platformlar kullanışlı birer araç olarak öne çıkıyor.
2015 yılında “konglomerat” (farklı alanlarda çalışan birçok şirketin tek şirket altında bir araya gelmesiyle oluşan yapı) olarak kurulan Alphabet Inc.’in çatısı altında faaliyet yürüten ve 1 trilyon dolarlık piyasa değeriyle dünya devleri arasında olan Google, yaklaşan ABD seçimlerinde kullanıcı verilerini manipüle etme ve ticari anlamda da haksız rekabetlere yol açma suçlamasından dolayı Donald Trump yönetimiyle zor günler geçiriyor. 2018 yılından bu yana Trump, Google’ın arama motoru hizmetlerinin hileli ve yasadışı şekilde işletildiğini iddia ediyor ve şirkete yönelik hukuki yaptırımlara başvurulması gerektiğini söylüyor.
2018 yılı içerisinde Trump, Google’ın arama motorundaki sonuçlarda kendisinin ve Cumhuriyetçi temsilcilerin aleyhine olan haberlerin ön planda olduğu ve Google arama sonuçlarındaki bilgilerin hileli bir yöntemle elde edildiği iddialarını gündeme getirmişti. Bugünlerdeyse Trump yönetimi hukuki anlamda somut bir adım atarak, ABD Adalet Bakanlığı aracılığıyla Google’a büyük ölçekli bir dava açtı. Trump yönetiminin bu girişimi, zamanlama açısından manidar olarak karşılansa da davanın içeriğine bakıldığında aslında konunun seçim gündeminden bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülüyor.
Google’a açılan davanın içeriğinde neler var?
Trump yönetimi 20 Ekim’de, Florida, Georgia, Mississipi, Teksas gibi 11 farklı eyalet mahkemesinin de katılımıyla, haksız rekabete neden olup yasadışı tekel oluşturmak ve tüketicilere zarar vermek suçlamasıyla Google’a dava açtı. ABD tarihinin en önemli davalarından biri olarak nitelendirilen davanın içeriğine göre Google, uluslararası alanda rekabet ortamını yok edecek yasadışı taktikler uygulayarak, arama motoru hizmetleri ve dijital/çevrimiçi reklamcılık alanlarında “imparatorluğunu” güçlendiriyor.
Rekabete aykırı davranışının bir sonucu olarak Google’ın, ABD içerisindeki tüm genel arama motoru sorgularının yaklaşık yüzde 90’ını ve mobil cihazlardaki sorguların yaklaşık yüzde 95’ini oluşturduğu ifade ediliyor. Dava metninde değinilmeyen fakat siyasi temsilciler arasında tartışılan bir başka ciddi konu ise, Google’ın ABD seçimlerine müdahale amaçlı bazı girişimlerde bulunduğu ve bu doğrultuda kullanıcıları manipüle ettiği iddiası. Google’ın kullanıcı verilerini hukuka aykırı şekilde elde edip bunları kullandığını iddia eden Trump yönetimi, Google aramalarında Cumhuriyetçiler ve özel olarak Trump hakkında olumsuz haberlerin öne çıkarıldığını da belirtiyor.
Dava metninde Google’a tepki oluşturmak için tüm internet kullanıcılarına bir çağrı yapılması da dikkat çekiyor. Metinde, Google’ın milyarlarca kullanıcı için internete açılan rakipsiz bir ağ geçidi olduğu; reklam verenlerin çok yüksek meblağlar ödemek zorunda kaldığı (arama motorlarındaki reklam tutarlarının yıllık 50 milyar doları aştığı ve Google’ın burada başat aktör olduğu belirtiliyor); ABD’li tüketicilerin, Google’ın gizlilik politikalarını ve kişisel verileri kullanmasını kabul etmek zorunda kaldığı; dolayısıyla ABD’lilerin bu hukuk dışı gidişata dur demeleri gerektiği belirtiliyor.
İlgili dava metni incelendiğinde, Google hakkındaki suçlamaların neredeyse tamamının ekonomiye dair olduğu görülse de bazı bölümlerde Google’ın siyasi boyutuyla da bir “tehlike” arz ettiğinin düşünüldüğü çıkarımı yapılabilir. Örneğin, dava metninde genel manada Google ile Apple arasında bir kıyaslama yapıldığı ve Apple’ın aksine Google’ın üçüncü taraflarla işbirliği yaptığına (örneğin Çinli Huawei, ZTE gibi markalarda Android’in kullanımı) işaret edildiği görülüyor. Trump yönetiminin ulusal güvenlik açısından Çinli şirketleri tehdit olarak algıladığı göz önünde bulundurulursa, bu dava metninde de böyle bir algının yer aldığı söylenebilir.
Google ABD seçimlerine müdahale edebilir mi?
Dünyanın en büyük arama motoru olarak bilinen Google, sahip olduğu milyarlarca kullanıcısıyla dijital ortamda devasa bir veriye sahip. Kullanıcılarının kişisel bilgilerini elde etmekten ziyade yapay zekâ algoritmalarıyla oluşturulan kullanıcıya özel veriler, Google açısından paha biçilemez bir nitelikte.
Kullanıcılarının verilerini sürekli olarak işleyen Google, arama motorunda nelerin arandığı; alışveriş sitelerinde ne gibi ürünler satın alındığı; YouTube’dan ne tür videoların izlendiği; Haritalar uygulaması üzerinden nerelere, hangi vasıtayla gidildiği gibi bilgilerden oluşan devasa boyutlarda bir dataya erişip bütün bunları saklayabiliyor. Bunların ötesinde Android işletim sistemli cihazlardan her türlü kişisel verilerin elde edilmesi ve saklanabilmesi sonucu elde edilen “big data”nın Google’a kattığı değer dikkat çekici.
Bütün bu büyük verinin saklanması ve işlenmesi yoluyla da Google, kullanıcılarına özel hizmetler sunarak “kişiselleştirme” konseptiyle özgün çözümler geliştiriyor. Buna göre Google algoritmaları, kullanıcının geçmiş aramalarından ve verilerinden hareketle hangi sonuçların/ hizmetlerin ön plana çıkarılacağını belirliyor. Bu bilgiler ışığında Google, kullanıcılara yönelik her türlü bilgiyi özel olarak seçebilmekte ve kullanıcısına sunabilmekte.
Bu tarz kişiselleştirilmiş arama sonuçlarına ilaveten Google’ın genel olarak Trump ya da Biden aleyhine olan sonuçları arama motoru sorgularında ön sıralarda göstermesinin mümkün olduğu da iddia ediliyor. Buna göre Google, kullanıcıların ABD seçimlerindeki tercihlerine yönelik kararlarını etkilemek amacıyla Trump’a yakın üst düzey isimlerin aleyhinde olan haberleri ön plana çıkarıyor. Burada sahte haber içeriklerinden görsellere ve hatta videolara kadar geniş bir bilgi havuzu söz konusu.
Google hakkında son günlerde ortaya çıkan en dikkat çekici haber ise, eski bir Google yöneticisinin itiraf niteliğindeki açıklamaları oldu. Google’ın eski reklam yöneticilerinden biri olduğu iddia edilen Adriano Amaduzzi, yayınlanan bir video kaydında, istedikleri içerikleri sansürleme ve manipüle etme yeteneklerine sahip olduklarını, Cumhuriyetçilerin reklamlarına ve kampanyalarına erişimleri engelleyebileceklerini söyledi. Amaduzzi ayrıca Demokrat partililere ücretsiz reklam kredileri açılabileceğini, kampanyalarına destek sağlanabileceğini ve Cumhuriyetçilere ait içeriklerin de arama motorunda sansürlenebileceğini ifade etti.
Google hakkında bir başka dikkat çeken iddia, çeviri hizmetinde yapılan bir manipülasyonun tespit edilmesidir. Bazı Twitter kullanıcıları, Google çeviri sayfasının İngilizce kısmında “Joe Biden seçimi kaybetti” ifadesinin Çince karşılığı “Joe Biden seçimi kazandı” şeklinde olduğunu fakat Biden yerine Trump yazıldığında sonucun her şekilde “Trump seçimi kaybetti” şeklinde yazıldığını iddia etti. Bu iddialar başka kaynaklarca detaylı olarak incelenmediği için doğruluk payı şüpheli olmakla birlikte böyle bir uygulamanın teknik olarak mümkün olabileceği değerlendiriliyor.
Google’ın ABD seçimlerine müdahalesine yönelik tartışmalar, yukarıda da bahsedildiği üzere genel olarak seçmen davranışlarını etkilediği iddiası üzerinden sürüyor. Zaten siber dünyada, eğer bir sistemi bozmaya/engellemeye yönelik siber saldırı tekniklerinden birine başvurulmuyorsa, sadece “bilgi operasyonları” bağlamında bir siber operasyondan söz edilebilir. Burada da Google üzerinden seçmen davranışlarını etkileyebilecek ya da hatalı/yanlış bilgiyle kamuoyunu yönlendirebilecek içerikler öne çıkıyor. Google arama sonuçları üzerinden, Trump aleyhine olan haberler, sahte ya da yalan bilgilerle hazırlanmış görseller ve içerikler, sahte anketler, manipüle edilmiş seçim sonuçları gibi unsurlar genel olarak seçimlere müdahale şeklinde algılanıyor. ABD seçimleri özelinde de Trump yönetimi bu tarz müdahalelerden endişe ediyor. Dolayısıyla Trump’ın Google’a adeta savaş açmasının nedenlerini değerlendirirken bu durumu da göz önünde tutmak gerekir.
ABD kamuoyu, Google gibi “baronlara” nasıl bakıyor?
Uzun bir süredir Türkiye’de ve dünyada, Google’ın ABD yönetimi ve istihbarat servisleriyle işbirliği içerisinde olduğu ve hatta NSA, CIA gibi teşkilatların teknik anlamdaki istihbarat faaliyetlerini büyük ölçüde Google’ın yürüttüğü söyleniyor. Sahip olduğu milyarlarca kullanıcının kişisel verileriyle adeta “big data baronu” olarak da nitelendirilen Google hakkında “dünyadaki en değerli verilere sahip istihbarat şirketi” tanımlaması da yapılıyor. ABD içerisinde, Google, Microsoft, Facebook gibi dünya devi şirketleri çoğunlukla küreselci yaklaşımı benimseyen temsilcilerin ve Demokratların desteklediği, ulusalcı/Cumhuriyetçi kanattaki temsilcilerin ise bu tür şirketleri tehlikeli bulduğu da tartışılan konular arasında.
Trump’ın Google’a karşı başlattığı savaş hakkında ABD basını ve kamuoyu “Davanın açılması iyi bir gelişme ama bu davayı Trump yönetimi açmamalıydı”, “Trump bazen iyi işler yapar ama yanlış sebeplerle yapar” gibi sözlerle davaya olan genel tutumlarını ifade ediyorlar. Bunlara ilaveten, Trump yönetimiyle “dijital imparator” Google arasındaki savaşın aslında çok daha önceden açılması gerektiği de vurgulanıyor. Çünkü Google, Microsoft, Amazon gibi ABD ekonomisinde büyük etkisi olan ve dolayısıyla sahip olduğu güçle birlikte uluslararası veri akışını ve iletişimi kontrol eden “imparatorlukların” sadece ABD değil bütün dünya için tehlike arz ettiği düşünülüyor. Bu düşüncelerden dolayı Trump muhalifi olan seçmenlerin de bu davayı desteklediği belirtiliyor. Trump yönetiminin bu adımla, muhalif seçmenleri de tarafına çekme amacında olabileceği değerlendiriliyor.
ABD’deki siyaset bilimciler, hukukçular ve analistler, bu tür davaların diğer teknoloji devlerinin aleyhine de açılabileceğini düşünüyor. Özellikle Facebook ve Twitter gibi devasa ekonomik büyüklüğe sahip sosyal medya platformlarının bu tür davalarda bir sonraki hedef olabileceğine dikkat çekiliyor. Bu konuda, 2018 yılındaki Facebook ve Cambridge Analytica veri skandalının ortaya çıkması sonucu Facebook’a ABD mahkemeleri tarafından dava açıldığını da hatırlatmak gerekir.
Google, Facebook ve Twitter gibi dijital platformların sahip olduğu uluslararası ekonomik güçle birlikte küresel veri akışını ve iletişimi kontrol etmeleri, birçok devlet tarafından tehdit olarak telakki ediliyor. Kendilerini devletlerden üstün ve görece güçlü gören bu tip dijital imparatorluklar, devletlerin taleplerini de görmezden gelebilmekte ve her türlü yerel hukuki düzenlemeyi de yok sayabilmekteler. ABD örneğinde olduğu gibi, Google, Facebook ve Twitter şirketlerine yönelik atılacak hukuki adımların gelecekte daha da artacağı ve ulusal güvenlik gibi kritik konuların ihlaline yönelik tehlikelerin ortaya çıkmasıyla diğer devletlerin de bu savaşa dahil olabileceği değerlendiriliyor.
[Siber güvenlik alanında istihbarat ve devlet destekli siber aktiviteler konularında çalışmalar yapan Ersin Çahmutoğlu İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Güvenlik Araştırmaları masasında görev yapmaktadır]
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *