Yeryüzünde Adem var olduğu kadar İblis de vardır. Adem fıtrata uygun yaşamanın bir sembol ismi iken İblis de fıtratı bozan/bozmaya çalışan ne varsa onun sembolü olarak karşımıza çıkar…
Bünyamin Zeran / Venhar
Her yanı küfürle kuşatılmış bir dünyada hakkın sesini yükseltmek ve sırati mustakiym üzere yaşamak bilince ağır geldiği zamanlar olur. Bilinç her daim uyanık olduğundan çevresindeki her şeyi kendi anlam dairesinden okumaya özen gösterir. Her şeyi yerli yerine koymak ve her şeyle kendi fıtratında ilişki kurma çabası sürekli zihnin yüksek bir performansla çalışmasını sağlar. Eğer böyle bir çaba içinde olursa insan neyi kazandığını bildiği kadar neyi kaybettiğini de sürekli olarak hatırlar.
Peki bunun tam tersini yapan bir zihin nasıl çalışır. Yeryüzünde Adem var olduğu kadar İblis de vardır. Adem fıtrata uygun yaşamanın bir sembol ismi iken İblis de fıtratı bozan/bozmaya çalışan ne varsa onun sembolü olarak karşımıza çıkar. İblis ve dostları kısaca şeytanlaşan tüm güçler de zihni performansları en üst düzeyde çalışır. Öyleyse Adem ile Şeytan ve dostlarını birbirinden ayırt eden nedir? Her ikisi de zihni performanslarını en üst düzeyde uygulayabilen varlıklar ise nasıl bir hayatın içine doğarlar?
Adem, yaşadığı hayat ile sürekli barışık ve ıslah etmeye dönük bir tavırla sürekli olarak iyiliğin ardına düşmüş sakin, dingin bir zihin ve kalple yaşarken Şeytan ve dostları her gürültüyü kendi aleyhlerine zannederek sürekli kasvet içinde ve huzursuz bir ruh haliyle yaşamaya devam eden varlıklardır. Yeryüzünde yaşayan insanlardan kimi Adem’dir, kimi Şeytan ya da dostlarıdır, kimi de yerini bulamamışlardandır. Adem mi olacak yoksa Şeytan ve dostlarından mı? Seçeceksin ve başlayacak hayat. Oysa Şeytan ve dostları arasatta kalmışların seçimlerine dahi müdahale etmektedir. Modern hayatın insana kurduğu tuzak da budur. Sorgulamadan, ölçmeden ve tartmadan yaşamak. Sürekli gelecek endişesi içinde ve ulaşamayacağı hedeflerle onları oyalamak. Tıpkı Kafka’nın romanlarında var olan bunaltıcı ruh halinin ardında insana yine de bir umut ışığı yakması gibi her şeye rağmen geleceğin şimdiden daha iyi olacağına dair umutları canlı tutması gibi bir oyalama ile insanı değerlerden uzaklaştırması modern kurgunun vazgeçilmezlerindendir.
Modern hayat insana nerde durması gerektiğini unutturmuştur. Değerlerle realite arasına sıkıştırmış ve değerleri realiteye kurban ederek değerleri sadece gönüllerde yaşatan basit bir romantizme çevirmiştir. Romantik insan Adem olmayı İblis olmakla karıştırmış ve yerini, kıblesini kaybetmiştir. Adem için zaman yaşam ile ölüm arasında geçen süre olarak varlığını devam ettirirken şeytan ve dostları için zaman peşinden koşulup bir türlü yetişilemeyen heyula olarak anlam kazanmıştır. Adem, zamanı sakin bir ruh haliyle ve fıtrata uygun bir düşünümle yaşarken bir gün bu dünyadan göçüp gideceğini ve zamanın ne kadar izafi bir anlam taşıdığını hep farkedegelmiştir. Ardından yetişilmesi gereken şeyin zaman değil anı kıymetlendirmek kendini ve dokunduğu her şeyi fıtrata uygun olarak ıslah temelli inşa edebilmek olduğunu fark etmiştir. Zamanı ne saatlere ne dakikalara ne de saniyelere bölmüştür. O, zamanı sadece Rabbiyle yapmakta olduğu beş namaz vaktine göre belirlemiştir. Modern insan ise zamanı hoyratça harcayan ama karşılığında bir şey kazanamayan ve kazandığını zannettiği şeyleri ise bir gün sonra kazanmamış olduğunu farkederek sürekli yeni bir yarışın içinde huzursuz bacak sendromu yaşar gibi telaşlıdır. Kendinin ölümlü olduğunu dahi unutmuştur. Peşinden koştuğu yetişemediğini düşündüğü ne kadar hayalleri varsa onları elde edebilmek için başta sağlık tanrısından tutun da nice tanrılardan sonsuz yaşam dilenmektedir. Mezarları şehrin dışına taşıyarak ölümü hatırlatacak her şeyden arınmak istemiştir. Yaşam onun için sonsuz olmalıdır. Zira kendisinin niçin var olduğunu henüz bulamamıştır. Çünkü Şeytan ve dostları onun bir seçimle yüzleşmesine dahi engel olmuştur. Baudrillard’ın deyimiyle ona sahte bir hayat sunmuşlar ve gerçek hayatın tüm semptomlarını onda var kılmışlardır. Artık sanal bir dünyanın içinde gerçek bir hayat yaşadığına inandırılmış bir sürüden farkı yoktur. Peki bu durum onu masum kılar mı? Bu soru doğru cevabı bulduğunda kuşkusuz hakikat kendini ortaya serecektir.
İnsanın yaşadıkça çoğalması lazımken yaşadıkça azalması ne gariptir. Peygamberler yaşarken azalmışlar mıdır yoksa çoğalmışlar mıdır? Azlık ve çokluk nedir? Modern hayat ve onun inşa ettiği modern insan azalmayı ve çoğalmayı rakamsal bir dille ifade ederken Adem, azlığı ve çokluğu anlaşılmak duygusu üzerinden tanımlar. İnsan yaşarken ölümüne kadar kendi meramını doğru biçimde bir kişiye dahi anlatabilmiş ve onun tarafından anlaşılabilmiş ise insan çoğalmış demektir. Ama meramını bir kişiye dahi anlatamamış ve anlaşılamamış ise azalmış demektir. İşte bu yüzdendir ki peygamberler hiç azalmamış hep çoğalmışlardır. Peki biz Adem miyiz yoksa modern türedi varlıklar mı? Azalmak ve çoğalmak gibi dertlerimiz var mı? Giderek kendi kabuğuna çekilen, anlaşılmadığını düşünen ve adı anılmaya değer olmayan bir varlığa dönüşmeye doğru mu gidiyoruz? Adem olan bilir ki azalmak hayra alamet değildir. Azaldığını fark eden bir Adem her anını tövbe ve istiğfar ile geçirir. Ama modern insan azaldığının ya da çoğaldığının umurunda olmadığı yalnızca maddi imkanların genişlemesi ölçüsünde rakamlara hapsolmuş bir türedi varlığa dönüşmüştür.
Suyun akışı gibi zaman akıp gider. İnsan zamanın içinde bir yolcudur. Zamana hükmedemez ve onu eliyle tutamaz. Sadece bir seyyah olarak yolun kıymetini bilir ve yolda bulduğu, karşılaştığı, elde ettiği ve bırakıp gittiği ve yanına katıp birlikte yol aldığı ne kadar şey varsa kimin adına ve hangi mikyasa göre ilişki kurduğu ile sorumlu olduğunu bilirse Adem olur. Modern insan, yolda bulduğunu, karşılaştığını ve dahi bırakıp gittiğini bile sahiplenir. Emeği çalar, hayatı çalar, ruhları gaspeder ve kendini hiçbir şeye karşı sorumlu olmayan ama her şeyin kendisine karşı sorumlu gördüğü bir tanrı yerine koyar. Tanrı olmaya çalışmak duygusu, şeytan ve dostlarının modern insana attığı en büyük kazıktır. Bir defa kendini Tanrı gibi hissetmeye dursun artık onun bir seçim yapmaya ihtiyacı yoktur zira “kulları” onun için varolmak zorundadır. Şeytan ve dostları o vakit derki; “biz sadece sana bir hayal kurdurduk sen de bu hayale koşarak teslim oldun. Bunda bizim ne günahımız var ki!”
Adem olmak zordur ama imkansız değil tıpkı Şeytan ve dostları olmak gibi. Biri varlığın içinde yücelir ve aklını kullanarak yollarını bulur ve karmaşa içinde yok olmaz. Ruhu dingin ve bırakıp gideceği şeyleri sahiplenmenin telaşı içinde olmaz. Olmak derdindedir sahip olma arzusuyla uğraşmaz. Modern insan ise apaydınlık bir yolda bile yolunu bulamaz çünkü sürekli bir şeyleri yönetmek ve sahip olmak arzusunda olduğu için telaşlıdır, mutsuzdur. Omzuna dokunan dostça ellerin farkında değildir. Ölümlü olduğunu bir türlü hatırlamaz, sürekli unutkandır. En çok da rabbini unutur. Böylelikle kıblesi kaybolmuştur. Kıblesini kaybeden modern insan ise cennetten kovulduğu gibi dünyadan da kendini kovdurmuştur ama farkında bile değildir. Zanneder ki dünyanın sahibi kendisidir. İşte insana iki yol görünmüştür: Ya Adem olacak ve Adem olmanın sorumluluğunu üzerine alacak ya da Şeytan ve dostlarının yol göstericiliğinde modern insan olup kıblesini kaybedecek. Sahi bizler Adem miyiz yoksa modern türedi bir varlık mı?
Leave a Comment
Your email address will not be published. Required fields are marked with *