İsrail’de muhalefetin hayal kırıklığı ve hükümet karşıtı protestolar

İsrail’de muhalefetin hayal kırıklığı ve hükümet karşıtı protestolar

Salgının yol açtığı ekonomik yıkım birçok ülkede protestolara yol açtı ancak hiçbirinde eylemler İsrail’deki kadar sert değil ve kimse tepkisini İsrail’de olduğu gibi tek bir kişiye yöneltmiyor.

Özgür Dikmen / AA

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınından olumsuz etkilenen İsrail’de ekonomik durum da gittikçe kötüleşiyor. İşsizlik yüzde 21’e dayanmış durumda ve hükümet pandemiyi kontrol altına alamamakla suçlanıyor.

Yaklaşık 9 milyonluk nüfuslu ülkede 70 binden fazla Kovid-19 vakası var ve bu sayı gün geçtikçe artıyor. ABD ve Almanya gibi pek çok ülkede bu durum çeşitli protestolara yol açtı. Ancak hiçbirinde eylemler İsrail’deki kadar sert değil ve kimse tepkisini İsrail’de olduğu gibi tek bir kişiye yöneltmiyor. Pandemiye, polis şiddetine ve Başbakan Binyamin Netanyahu taraftarlarının saldırılarına rağmen, Netanyahu’nun istifasını isteyen kitleler uzun bir süredir sokaklarda. Ülkenin tüm büyük şehirlerinde protestolar devam ediyor. Bu ölçekte bir protestoya en son 2011 yılında tanık olunan İsrail’de, göstericiler hayat pahalılığından sokaklara dökülmüştü. Dokuz yıl sonra bu defa başbakanın karıştığı yolsuzluklara ve salgının getirdiği ekonomik çöküntüye tepki olarak protestolar patladı.

Bu protestoların en sıra dışı yönlerinden biri, sadece Tel Aviv’de değil, Netanyahu’ya güçlü biçimde destek veren İsraillilerin yaşadığı Kudüs’te ve İsrail’in irili-ufaklı birçok şehrinde ortaya çıkmasıdır. Bu yönüyle protestolara katılımın sadece sol-liberal kesimle sınırlı olmadığı görülebiliyor. Dahası protestoların doğrudan Netanyahu’nun konutunun önünde yoğunlaşması, protestoların Kovid-19 ve ekonomik sebeplere ek olarak kendine has dinamikleri olduğuna da işaret ediyor. Yani ne salgın ne de Netanyahu’nun yolsuzluktan yargılanıyor olması protestoların ölçeğini ve yoğunluğunu tek başına açıklamaya yetiyor. Aslında sorunun önemli bir parçası Netanyahu muhaliflerinin siyasi ümitlerinin tükenmiş olması. Üç seçim boyunca İsrail eski Genelkurmay Başkanı Benny Gantz gibi tecrübesiz fakat karizmatik bir siyasetçiyi desteklemeleri ve sonunda Gantz’ın değişim iddialarından vazgeçerek Netanyahu’nun kurtarıcısına dönüşmesinin oluşturduğu büyük hayal kırıklığı, protestoların ortaya çıkmasında çok önemli bir unsur. Dolayısıyla protestolarda Kovid-19 salgını ve Netanyahu’nun yolsuzluklarına ek olarak bu kesimin hayal kırıklığınının etkisini de görmek gerekiyor.

Koalisyon siyaseti toplumsal bölünmüşlüğü taşıyamıyor

Bu durum hesaba katıldığında, pandemiden ötürü sokağa çıkma ve toplanma kısıtlamaları olmasaydı protestolar muhtemelen çok daha erken bir zamanda çıkacaktı. Zaten Gantz’ın Netanyahu’ya koalisyon ortağı olduğu mevcut hükümet de ancak salgın şartlarında ortaya çıkan bir nevi acil durum hükümeti olarak kurulabildi. Normal şartlar altında İsrail’deki seçmenin ciddi bir kısmı, Gantz’ın Netanyahu hükümetine destek vermesi daha politik dedikodu olarak kulaktan kulağa yayılırken muhtemelen hareketlenmeye başlardı. Kovid-19 kaynaklı kısıtlamalar bu sorunu bir nevi dondurmuş oldu. Sonuçta da Binyamin Netanyahu yargı sürecini siyasi pazarlıklarla bypass etmeye çabaladı. Seçimlerin hemen sonrasındaki duruşması ertelendi ve 24 Mayıs 2020’de hâkim karşısına çıktığında başbakan koltuğunda oturuyordu. Normal şartlar altında bu durum Netanyahu’nun ancak hayalini kurduğu bir senaryo olabilirdi.

Netanyahu’nun kulis pazarlıklarıyla kendisine alternatif olarak desteklenen bir ismi kendi can simidine dönüştürmüş olması, Netanyahu’ya muhalefet eden seçmenin değişim ümitlerini tamamen boşa çıkarmış durumda ve bu da İsrail sokaklarında ciddi bir öfke olarak kendini gösteriyor. Yani İsrail’deki siyasi elitlerin uzun yıllardır yürüttüğü koalisyon taktikleri artık toplumsal bölünmüşlüğü taşıyamıyor. Devamlılık ve istikrar vaat eden bir hükümetin üst üste yapılan üç seçimde de kurulamaması, İsrail toplumundaki kutuplaşmayı zaten yeterince göz önüne sermişti. Mart 2020’deki üçüncü seçimin sonuçları da taraflardan birinin hükümet kurabilmesine imkân sağlamamıştı. Ancak Netanyahu’nun karşı tarafın en gözde ismi Benny Gantz’ı çeşitli vaatlerle kendi tarafına çekmesiyle muhtemelen çok da uzun devam etmeyecek bir koalisyon hükümetinin kurulabilmesini sağladı. 17 Mayıs 2020’de kurulan hükümet, Benny Gantz’ın Mavi-Beyaz İttifakı’nı yüzüstü bırakarak ileri bir dönemdeki başbakanlık koltuğunu Netanyahu’ya muhalif toplumsal tabana tercih etmesiyle mümkün oldu. Gantz’ın muhalefet için bir kanal olmaktan çıkıp Netanyahu’nun kurtarıcısına dönüşmesi de toplumsal gerginliği tetikledi ve Netanyahu’ya muhalif kesimin siyasi arenada bir süre daha marjinal kalmaya devam edeceğinin işaretlerini verdi.

Gantz’ın yol açtığı hayal kırıklığı

Protestocuların tamamını sol-liberal kanatta konumlandırmak doğru olmaz. Başbakanlık koltuğunda oturduğu 15 yıllık süreçte Binyamin Netanyahu’ya karşı ciddi bir merkez sağ muhalefet de oluştu. Bunun sonucunda bazı çekingen rezervleri hariç Netanyahu kadar İsrail’in merkez sağ tabanına ve dahi merkez sola da seslenmeye çalışan Benny Gantz, Netanyahu’ya bir alternatif olarak durduğu sürece ortanın sağından ortanın soluna uzanan skaladaki oyları almayı başardı ve pozisyonunda üç seçim dönemi boyunca ısrar etti.

Ortanın solundaki oyları alabilmesi belli ölçüde Batı Şeria’daki belirli bölgelerin İsrail tarafından ilhakına mesafeli olmasından ötürüydü. Diğer yandan Mavi Beyaz İttifakı’nda Moşe Yaalon ve Yair Lapid’le birlikte yer alması da ortanın solunda görünmesinde ciddi bir rol oynadı. Tabii bu pozisyon kalıcı değildi ve süreç içerisinde Gantz, Binyamin Netanyahu’nun pozisyonuna yaklaştı. 27 Ocak 2020’de Gantz’ın Donald Trump’la yaptığı görüşme önemli bir dönüm noktası oldu. Görüşme sonrasında kameralar karşısında Donald Trump’ın planı olan “Yüzyılın Anlaşması”nı uygulayacağını söyleyerek önemli bir dönüşün sinyallerini verdi. Bundan birkaç ay sonra da Netanyahu’yla yaptığı görüşmeler sonucunda önce Knesset sözcülüğünü, 2022’de de iki yıllığına başbakan olmayı kabul ederek Mavi-Beyaz İttifakı’nın dağılmasına neden oldu. Netanyahu’ya alternatif olması için desteklenen Gantz, Netanyahu koalisyonuna destek vererek bir anda onun kurtarıcısına dönüştü. Böylelikle Netanyahu hiç olmazsa başbakanken yolsuzluk suçlamasıyla hâkim karşısına çıkmanın bir yolunu buldu. Bu durumun Netanyahu karşıtı seçmende doğurduğu hayal kırıklığı bugün İsrail sokaklarındaki protestoların en besleyici sebeplerinden biridir. Zira Netanyahu karşıtları açısından Netanyahu’nun yolsuzluktan yargılanırken başbakan koltuğunda oturması, siyaseten saf dışı edilmesini imkansızlaştırıyor. Umudunu Benny Gantz’ın liderliğine bağlayan grupların, Gantz’ın Netanyahu için bir manivelaya dönüştüğünü görmesiyle siyaseten bir değişim umutları kalmamış oluyor. Koalisyonda yer almayı kabul ederek Netanyahu’nun yargılanırken başbakanlık koltuğunda oturmasına imkân sağlayan Gantz ise bir yandan kendi tabanını yok ederken diğer yandan kaderini Netanyahu gibi tecrübeli ve kurnaz bir siyasetçinin ellerine teslim etmiş oldu.

Netanyahu’nun kaderini ABD seçimleri belirleyecek

Bu durumdan çıkarılabilecek en önemli sonuç, artık İsrail toplumundaki çeşitli toplumsal fay hatlarının gittikçe siyasallaştığı ve İsrailli siyasi elitlerin en başından beri yürüttüğü koalisyon siyasetinin toplumsal talepleri taşıyamaz hale geldiğidir. Meydanlarda ve sokaklarda seçmeni yoğun bir ideolojik kine boğan siyasetçilerin kendi koltuklarına sıra geldiğinde bu söylemlerin üzerini bir kalemde çizmelerinin kronik hale gelmesi ve bunun da yolsuzluktan ötürü hâkim karşısına çıktığı dönemde dahi Binyamin Netanyahu’ya yarıyor olması bugünkü durumun en büyük sebeplerinden biri.

Diğer yandan yapılan anketlere göre Netanyahu henüz tabanından ciddi bir destek kaybetmiş değil. Ancak Netanyahu’nun durumu ciddiyetle ele almak yerine göstericileri ve medyayı hedef göstermesi ve dahası oğlu Yair Netanyahu’nun sosyal medya üzerinden göstericilere karşı ciddiyetsiz ve saldırgan ifadeler kullanması gösterilerin daha da alevlenmesine neden olurken toplumsal ayrışmayı da hızlandırıyor. Çeşitli şehirlerde Netanyahu destekçilerinin protestoculara hem ferdi hem de organize gruplar halinde saldırması bu ihtimali güçlendiriyor. Netanyahu ise bu bölünmeyi kendi tabanını konsolide etmek için kullanmayı tercih ediyor. Kendisinin yargı sürecinden fazla yara almadan çıkma ihtimali var. Böyle bir durumda daha güçlü olarak siyasi arenaya dönmesi ve koalisyon anlaşması gereği Mayıs 2022’de başbakanlık koltuğunu Benny Gantz’a bırakmak yerine İsrail’i yeniden genel seçime götürmesi de kuvvetli bir senaryo. Özellikle şu sıralar soğumuş olan Batı Şeria’nın ciddi bir kısmının İsrail tarafından ilhakı meselesini yeniden ısıtarak gündeme getirirse popülerliğini daha da artırabilir. Yine de Kasım 2020’deki ABD başkanlık seçimlerinden önce Netanyahu’nun politik geleceğine dair bir şey demek zor. ABD’de Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kaybetmesi Batı Şeria’nın ilhakını askıya alabilir. Bu da Netanyahu için ciddi bir kayıp demek.

[İsrail siyaseti ve dış politikası alanlarında çalışan Özgür Dikmen akademik çalışmalarına İbn Haldun Üniversitesi’nde devam etmektedir]

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *