İslâm metâ değil, reklama kurban etme!

İslâm metâ değil, reklama kurban etme!

Kurban, bir marketten kredi kartı siparişiyle koli içinde eve teslim edilen bir ‘et’ parçasına indirgeniyorsa, kurban kesmenin hikmetini nasıl bulacak Müslümanlar? Dahası bunun sırf Allah rızası için yapıldığını nasıl idrak edecekler? Ümit Demir yazdı.

Ümit Demir / Dünya Bizim

Reklamlar, insanları gerek duymadıkları arabaların ve kıyafetlerin peşinden koşturuyor.
Kaç kuşaktır insanlar, nefret ettikleri işlerde çalışıyorlar. Neden? Gerçekte ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın alabilmek için…
Chuck Palahniuk

Bir ticaret terimi olarak metâ (çoğulu emtiâ) “satılmak amacıyla üretilen, alınır satılır mal, ticaret malı” olarak tanımlanır. Sıkça geçtiği şekliyle Kur’ân’da ise bu terim, “insanların istifade etmesine elverişli nimet ve imkânlar için kullanıldığı” gibi bizatihi dünya için de kullanılıyor: “Dünya hayatı, aldatıcı bir metâdır” (3/185; 57/20).

1900’lü yılların başından itibaren metânın, reklamlarla parlatılarak (özellikle Edward Bernays ve Ernest Dichter maharetiyle) bir ihtiyaçtan çıkıp haz almaya yönelik “şeylere” dönüşmesine şahit oldu insanlık. Metânın, geleneksel yöntemlerle, bir insanın, ustanın elinden az sayıda (arz-talep dengesi içinde) çıkıp da bir kişinin, bir ailenin ihtiyacını karşılıyor olma hikâyesi ne yazık ki, mutlu sonla bitmedi.

Endüstriyelleşmeyle birlikte fabrikalar, -dünyanın kaynaklarını, işçinin emeğini sömürmek pahasına- durmaksızın metâ üretmeye başladı ve her sene farklı bir model üretildi. Buna paralel olarak reklamcılar da toplumları bu metâya ihtiyaçları olduğuna iknâ etmeye uğraştılar ve bunda da başarılı oldular. Reklamlar bize, bir sene önce aldığımız eşyadan tiksinme, yenisini alma şehvetini aşıladı, biz farkında olmadan.

Kendi ekonomik sistemini kaybeden; terazisi adâlet ve hak temelli, faizsiz, emeğe dayalı ama emek sömürüsüz “pazarını” unutan Müslümanlar da hâliyle bu değişim içinde eridi gitti. Reklamlar, zihinlerle beraber ruhları da dönüştürdü. Düşünsenize, 70’li-80’li hatta 90’lı yıllarda tatil nedir bilmeyen Müslümanlar, 2000’lerden sonra tatil yapmak için bankadan ihtiyaç kredisi çeker hâle geldiler.

Her telden çalan reklamlar

Tabii bunun bir de lafza, yani sözcüklere olan etkisi var. Reklam sektörü, metânın satışını yaparken hedef kitlenin hassasiyetlerini de göz önüne alacağını iyi bilir. Meselâ “geleneksel bayram kredisi” diyerek başlar söze. Sonra devam eder: “Muhafazakar cruise turları “Osmanlı’nın izinde”… ya da “İslamî 5 yıldızlı otel”… “Ebu Eyyüb El Ensari house”… vs.

Reklamcılık sektörü solcuya sol kavramlarla, sağcıya sağ kavramlarla yaklaşıp cebini doldurmaya devam ededursun, Müslümanlar bu döngüde sadece ceplerinin boşalmasına maruz kalmıyor, aynı zamanda da tek kelime ile “imanlarının da boşalması” tehlikesi ile muhatap oluyorlar.

Nasıl mı? Kurban Bayramı’nın yaklaştığı şu günlerde, ekranlardaki reklamlara bakalım o hâlde: “İslamî usûllere göre kurban… 17-18 kilo… ister kıyma, ister kuşbaşı, ister pirzola şeklinde… Kutuda, hazırlanmış, eve teslim…”

İmam Gazâli “Lafızlarla ahmaklar düşünür” diyor. Yani sadece söz ile, kelime ile yetinenler aklını tam olarak kullanamayanlardır. Beden-ruh, madde-mânâ ayrımını bilmesi gereken Müslümanlar, son birkaç yüzyılda lafız-mefhum farkındalığını da unutmuşlar ve hikmete yabancılaşmışlardır.

Hikmet aramakla yükümlü olduğumuz öz

Hikmet ki, her işin içinde aramakla mükellef olduğumuz varoluşsal özdür. Neyi, niye yaptığımızın, onu yapmaktaki niyetimizin, yaparken kullandığımız metodun ve ulaştığımız sonucun uzun ve kısa vadeli getirisi ve götürüsünü düşünebilme, en doğru ve faydalı yargıya varabilmek çabasıdır hikmet.

Kurban, bir markete kredi kartı siparişiyle koli içinde eve teslim edilen bir “et” parçasına indirgeniyorsa buradaki mefhumu ve hikmeti nasıl bulacak Müslümanlar? Daha da ötesi, ibadetlerinin sâfiyetini yani temizliğini, sırf Allah rızası için yapılır olduğunu nasıl düşünecekler?

Kapitalizm, tamam, “zorlaştırmıyor, kolaylaştırıyor”. Fakat bunu inanın hayrımıza yapmıyor. Bizi, inandığımız sözcüklerle avlayıp kendine bağlıyor. Ama sadece sözcüklere sığınıp imanlı, ihlaslı, abid bir hayat mümkün mü? Sadece lügate bel bağlayıp bir yaşam tarzı dizayn edilebilir mi? Edilirse bunun adı “geleneksel bayram kredisi”, “İslamî 5 yıldızlı tatil”, “muhafazakar cruise turları” ve “İslamî kesim kolide kurban eti” olur. Plastik çiçekler gibi “naylon Müslüman” olur.

Kurban metâ değildir

Kurban ibadetinin, zincir marketlerden alınan etlerden bir farkının olduğunun farkına varalım lütfen.  İslamî usûllerle kesim kadar İslamî hikmete uygun oluşunu da tefekkür edelim. Kesilen kurbanın, Tanrı’ya bir yakınlık aracı olduğu kadar, “Tanrı’ya yakın geçen bir ömrün işareti” olduğunun da farkına varalım.

Kurban bir metâ değil, hacc bir metâ değil, imanınız bir metâ değil, İslâm bir metâ değil! Satışa gelmelerine izin vermeyin. İslâm’ın metâya dönüşmesine seyirci kalır, “pazarlanmasına” ses çıkarmazsanız elinizde ahiret azığı olarak ne kalır?

Son olarak, “Her sene kesiyoruz, bu sene de kesmezsek olmaz“, “Keselim de çoluk çocuk et görsün”, “Kesmezsek el âlem ne der“, “Âdettendir, kesmek lazım…”, “Keselim de fakir fukaraya dağıtırız” diyenlere âfiyet olsun.

“Allah’ım, senin nasip ettiğin maldan, yine senin rızanı kazanmak için harcıyoruz; lütfen kabul buyur” diyenlerin kestiği kurban da Hakk katında makbûl olsun.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *