Ergün Yıldırım: Hiçbir ideoloji bu kadar pervasız olmadı

Ergün Yıldırım: Hiçbir ideoloji bu kadar pervasız olmadı

“Bir afettir eşcinsellik. Sınır tanımıyor.” diyen Yeni Şafak yazarı Yıldırım, ‘Hiçbir ideoloji bu kadar ‘rafine bilim’ yapmadı. Eşcinsel despotizmi ve eş cinsel ideolojisi geniş bir network ile çalışıyor.’ dedi.

“Eşcinsel şirket ve teknolojilerin diktatörlükleri” başlıklı bir yazı kaleme alan Ergün Yıldırım, korkunç bir şekilde dünyayı saran “eşcinsel despotizmi”ni eleştirdi. Yıldırım, “Şehvetin ve cinselliğin sınır tanımayan ahlaksızlığı. Alışmamız istenen kelimenin en hakikatli biçimiyle namussuzluk!” ifadelerini kullanırken bir gerçeğe de dikkat çekti: “Aslında eşcinsel konsepte yerleştikçe küresel kapitalizmin köle düzenine yerleşiyorsun.”

Feminizmin ve İstanbul Sözleşmesi‘nin de bu konseptte yerini bulduğuna işaret eden Yıldırım, Yeni Şafak’taki o yazısında şöyle dedi:

Bir afettir eşcinsellik. Sınır tanımıyor. Oğlancılık, kadın kadına beraberlik ve sınır tanımayan cinsel ilişkiler özgürlük kuyruğuna takılarak dünyanın dolaşımına giriyor. Özgürlük, salt cinsel serbestlik diye görülmeye başlanıyor. Nerede duracak bu özgürlük kuyruğu? Bilen yok. Bitkiler ve hayvanlara kadar varabilir! BBC gibi tarafsız görülen küresel kanallar transgender adıyla küçük çocukların cinsiyetlerini değişime teşvik ediyor. Aile ve toplum yargıları yerine eşcinsel ideolojinin kalıp yargılarını aktarıyorlar. Kendi bedeni üzerinde kadar vermek bir yalan! 5 ya da 10 yaşındaki bir çocuk nasıl doğru karar verebilir? Veremez. Bunun yerine eşcinseller karar veriyor. Onlar benimsedikleri ideolojileriyle daha çocuk yaştaki insanlara bile dayatmada bulunuyorlar. Özgürlük, tercih, benim bedenim, yanlış bedendeki ben gibi kavramlarla ideoloji dayatıyorlar.

Eşcinsel despotizmi bu. Hiçbir ideoloji bu kadar pervasız olmadı. Çünkü hiçbir ideoloji çocuklara kendini bu kadar rahat bir biçimde dayatmadı. Hiçbir ideoloji bu kadar “rafine bilim” yapmadı. Pedagoglar, tıpçılar ve psikiyatrları harekete geçirmediler. Aileleri yok saymadılar. Eşcinsel despotizmi ve eş cinsel ideolojisi geniş bir network ile çalışıyor. Bilim adamları, dernekler, yayın kuruluşları, sosyal medya ve ticari kuruluşlar bu network içinde yer alıyor. Kadın ve femin renkler baskın. Bundan dolayı da sevgi ve şefkat maskesini kullanıyor. Feminizm zaten buraya evriliyor. Kadın hakları ile iç içe geçiyor. Kadın hakları mücadelesi eşcinselleri meşrulaştıran ve yücelten bir forma dönüşüyor. İstanbul Sözleşmesinde bunu görüyoruz.

Şimdi gündelik hayatımızda kullandığımız, rutinimizde beraber olduğumuz eşyalar ve semboller eşcinselleşiyor. Çantalar, sepetler, markalar, mekanlar eşcinsel sembollerle donatılıyor. Bilincimizin içinden geçtiği, beslendiği, oluştuğu gündelik yaşamın eşyaları ve mekanları LGBT boyası ile boyanıyor. Eşcinsel renkler, oğlancılık renkleri, kadın kadına utanmazlık renkleri her yerde gözümüze sokuluyor. Sıradan, rutin ve her daim görerek alışmamız istenen renkler. Alışmamız ve kanıksamamız istenen renkler . Sapık ve patolojik tutumlar. Şehvetin ve cinselliğin sınır tanımayan ahlaksızlığı. Alışmamız istenen kelimenin en hakikatli biçimiyle namussuzluk!

Kapitalizmin küresel despotik araçları olarak iki şey öne çıkıyor. Teknolojiler ve şirketler. Dünyayı saran yeni diktatörler bunlar artık. Bu şirketler, çoğu devletten daha büyük. Sermayeleri, sembolleri, çalışanları ve söylemleri ile dünyaya hükmediyorlar. Şirketler, artık doğru ve yanlış değerlerini de koymaya başladılar. Tivittır bunu yaptı. İlk defa ABD başkanını engelledi ve yanlış davrandığını söyledi. Kendi şirket hukukçularıyla norm koydu. Kanun yaptı. Ne Millet Meclisleri ne de ona bu yetkiyi veren seçimler… Bunlar teknoloji ve şirket diktatörlüğünün göstergeleri. Bu diktatör şirketler ve teknolojiler, küresel düzenin hegemonyasından doğuyorlar. Ona da eşlik ediyorlar. Bu nedenle ABD ve Avrupa’dan dünyaya yöneliyorlar.

Eşcinsellik, bu küresel teknoloji ve şirketlerle dünyaya yayılıyor şimdi. İnsanlara cinsellikle ilgili yargıları ve normları yukarıdan vaaz ediyor. ABD ve Avrupa küresel efendiler, dünyaya yeni “cinsellik normları” dikte ediyorlar. Buna da özgürlük ve insan hakları diyorlar. Bütün insan soyunu alabora eden ve bozulmayı hakikat diye sunan bir cüretkarlık bu. Petrol şirketleri eşcinsel slogan ve afişler, tekstil şirketleri eşcinsel kolye, yemek şirketleri de eşcinsel sepetler icat ediyor. Bizim “cinsiyet kültürümüzden gelen dilimizi” ya da cinsiyet epistemolojimizi dalgaya alıyorlar. Nihilizm ve post-modern hakikatsizlikle saldırıyorlar. Yeni bir cinsiyet kültürü ve cinsiyet epistemolojisi öneriyorlar. Yapmak istedikleri dilimizi, bilincimizi ve değerlerimizi değiştirmek. Onun yerine kendi dillerini, bilinçlerini ve değerlerini ikame etmek. Aslında eşcinsel konsepte yerleştikçe küresel kapitalizmin köle düzenine yerleşiyorsun. Ona bu defa cinsellik üzerinden itaate yöneliyorsun. Son ideolojisi, “k*ç ideolojisi”. “Oğlancı ideoloji”. “Namussuzluk ideolojisi”. Kaos ve trans ideolojisi. Yurtsuzluğun cinsel gövdede kendinden geçtiği ideoloji.

Her şirket, eşcinsel renklere boyandıkça bizleri de imgelere boğuyor. İmgelerle taarruzda bulunuyor. Kurşuna dönüyor bu imgeler. Değerlerimizi katlediyorlar. Bizi esir alıyorlar. Özgürlük adıyla ağzımızı kapatıyorlar. Zenginlik, kudret ve hegemonyalarıyla fısıldıyorlar. Biz isyanız! Bu küresel efendilerin insanlığı ifsat eden imgeler taarruzuna karşı isyan ediyoruz. İnsanlığın ve insanın fıtratına sahip çıkan inançla hayır diyen bir bilinciz. Hayır diyerek risk alıyoruz ve efendiliğinizden akan ideolojilerinizin tümüne karşıyız.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *

1 Comment

  • Mbozc
    30 Haziran 2020, 20:46

    Keşke ist sözlş de girip imzayanlara da bir iki kelam etseydi…

    REPLY