Yeni bir kölelik yolu: Hristiyan Evanjelizmi

Yeni bir kölelik yolu: Hristiyan Evanjelizmi

İslam’ı tamamen şiddet ve terörizmle özdeşleştiren Evanjelist ideoloji, İslam’a karşı  bir intikam ve nefret söylemi kullanmaktadır.

Prof.Dr. Bilal Sambur / Şarku’l Avsat

Dünyada Amerika, ‘en dindar topluma sahip ülke’ olarak bilinmektedir. Gerçekten de Amerika’nın her kasabasında, her şehrinde ve her eyaletinde neredeyse her köşe başında yükselen kiliseler, ateşli Hristiyan vaizlerin verdiği vaazları yayınlayan dini kanallar, kırsal alanlarda Hristiyanlığı yayma faaliyetlerinde bulunan din adamları, Amerika’nın dindar ülke imajını pekiştiren görüntüler olarak göze çarpmaktadır. Şu anda kilise faaliyetlerine katılanların sayısı, Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında Amerika’da çok daha yüksektir.

Amerika’nın dünyanın en dindar toplumu olduğu iddiasının bir gerçek mi ya da mit mi olduğu konusu elbette tartışmaya açık bir soru olarak önümüzde durmaktadır.

Bu açık uçlu sorunun her iki şıkkı için de veriler bulmak mümkündür. Ancak bu soruya vereceğimiz cevap ne olursa olsun, şu gerçeği ihmal etmek mümkün değildir:

Amerikalılar için çok derin bir anlam ifade eden din, onların kimliğinin ayrılmaz bir parçası olarak hayati derecede önem arz etmektedir.

Hristiyanlığı kendi kimliklerinin ayrılmaz ve değişmez bir parçası olarak  gören Amerikalılar arasında Evanjelizm adı verilen otoriter, totaliter ve radikal bir din anlayışının etkili olduğu görülmektedir.

Amerika toplumunun yaklaşık yüzde 25 ile 3’unun Evanjelist Hristiyanlık anlayışının çok ciddi etkisinde olduğu görülmektedir.

Kiliseleriyle, medyalarıyla, vaizleriyle, eğitim ağlarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla çok güçlü olan  Evanjelik Hristiyanlar, Beyaz Saray’a kimin gideceğini belirleyecek kadar Amerikan yönetiminin kalbine inmeyi basarmış bulunmaktadırlar.

Evanjelik Hristiyanların desteğini almak isteyen Cumhuriyetçi ve Demokratların başkan adayları,  Amerika’nın Hristiyan değerlerinden bahsetme ihtiyacı duymaktadırlar.

Daha önce Hillary Clinton’ın ve Barrack Obama’nın Hristiyan değerlerine vurgu yapmaları, tutucu Hristiyan kesimlerin desteğini almaya yönelik teşebbüsler olarak değerlendirilebilir.

Başkan Trump, Evanjelistlerin desteğini alarak Beyaz Saray’a yerleşti. Trump’ın başkan yardımcısı Mike Pence, Evanjelistler adına Beyaz Saray’da ‘ikinci adam’ olarak görev yapmaktadır.

Trump, Evanjelistleri Amerika yönetiminde söz sahibi yapmak vaadiyle Evanjelistlerin desteğini almaktadır.

Trump, önümüzdeki başkanlık seçimlerini Evanjelistlerin desteği sayesinde kazanacağına inanmaktadır. Evanjelistler, Demokrat Başkan adayı Biden’a çok mesafeli durmaktadırlar.

Beyaz Saray dahil Kongre, Yüksek Mahkeme gibi Washington yönetiminin kalbini olusturan kurumlarda etkin olan radikal Hristiyan Evanjelizminin en belirgin karakteristiği, kendilerinin mutlak olarak doğru yolda, bütün dünyanın ise derin bir sapkınlık içinde olduğu seklindeki tasavvurlarıdır.

Dünyayı siyah-beyaz şeklinde radikal iki kutba ayıran Amerikalı Evanjelistler, dini ve sosyal konularda dengeli, makul ve soğukkanlı bir tutum takınmaktan çok uzak gözükmektedirler.

Kendilerinin yanılabileceği ya da hata yapabileceği ihtimalini akıllarına bile getirmeyen radikal Evanjelistler, kendilerinden farklı düşünen bütün toplum kesimlerine karşı derin bir düşmanlık ve nefret duymaktadırlar.

Evanjelistlerin en çok nefret ettiği grupların başında siyah toplum kesimleri gelmektedir.

Evanjelistler, kendi radikal din anlayışlarını Amerika’nın bugününe ve geleceğine şekil verecek en doğru yol olarak düşünmektedirler.

Amerikan toplumunun ‘Hristiyan bir ulus’ olarak kurulduğunu ve böyle kalması gerektiğini iddia eden Evanjelistler, Amerika’nın Hristiyan değerleriyle idare edilen bir ‘Protestan Hiristiyanlık İmparatorluğu’ olması gerektiği şeklinde bir yönetim ve egemenlik modelini savunmaktadırlar.

Bugün neo-conservatives (yeni muhafazakarlar) denilen  güçler, Evanjelist düşünce modelini  gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

Radikal Hristiyanlara göre Amerika, günümüzün ‘Yeni Kudüs’ü (New Jerusalem) olarak algılanmakta ve Amerika’nın aleme nizam verme şeklinde ilahi bir görevi olduğu düşünülmektedir.

Psiko-sosyal açıdan radikal Hristiyanlar, derin bir güvensizlik duygusu ve düşüncesi içerisindedirler.

Aslında bu kadar korkmalarına neden olacak köklü bir sosyal ve siyasal değişim gerçekleşmemiş olmasına rağmen, radikal bir akım olarak Amerikalı Evanjelistler hep kendilerine yönelik tehditlerden söz etmektedirler.

Kürtajla ilgili mahkeme kararları, adliye binalarından ‘On Emir’in çıkarılmaya çalışılması ve devlet okullarından din derslerinin kaldırılmasına yönelik uygulamalar, Evanjelistlerin hep şikayet ettiği hususlar arasında yer almıştır.

Kürtaj karşıtı bir tutum sergileyen Evanjelistler, bu konuyu siyasal ve toplumsal alanlarda etkinliklerinin devamı için sembolik bir mücadele alanı olarak kullanmaktadırlar.

Trump’ın işbaşına gelmesinden sonra Evanjelistler, yönetimde belirleyici olmanın özgüveniyle ulusal ve uluslararası politikayı belirlemektedirler.

Amerika elçiliğinin Kudüs’e tanınması ve Trump yönetiminin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesinin arkasında Evanjelist güçler vardır.

Her radikal akım gibi Hristiyan Evanjelistler de kendilerine düşman olarak gördükleri  ötekini yaratmakta çok yeteneklidirler.

Evanjelistlere göre, en büyük iç düşman seküler kültürdür. Seküler kültürü Amerika’da aksayan her şeyin sorumlusu olarak algılayan radikal Hristiyanlar, seküler yaşam tarzlarını, toplumu Hristiyan köklerine yabancılaştıran ve ahlaki yozlaşmaya neden olan bir tehlike olarak değerlendirmektedirler.

Seküler yaşam tarzlarına karsı savaş açan Hristiyan Fundamentalistler, tekrar köklere dönme sloganıyla Amerika’yı yeniden Hristiyanlaştırmayı hedeflemektedirler.

Evanjelist ideolojinin dışarıda yarattığı en büyük düşman ise İslam’dır.

İslam’ı tamamen şiddet ve terörizmle özdeşleştiren Evanjelist ideoloji, İslam’a karşı  bir intikam ve nefret söylemi kullanmaktadır.

İslam’a karşı duydukları nefretten dolayı İsrail’e koşulsuz destek veren birçok Evanjelist grup, Amerika’nın İsrail’i savunmasının ve korumasının ilahi dış politikanın bir gereği olduğu propagandasını yapmaktadır.

İsa’nın yeryüzüne dönüşünün ve Tanrı’nın krallığının kurulmasının önünde en büyük engel olarak görülen İslam’ın hızlı ve köklü bir şekilde kuvvet kullanılmak suretiyle bertaraf edilmesini savunan radikal Hristiyanlar, devlet gücünün kendi ideolojik amaçları doğrultusunda kullanılması gerektiğini savunmaktadırlar.

Radikal Hristiyanların dilinden düşmeyen en tehlikeli kavram ahlaktır. Toplumda büyük bir ahlaki yozlaşmanın olduğunu iddia eden militan Evanjelizm, toplumun yeniden ahlakileştirilmesini savunmaktadır.

Toplumun ahlakileştirilmesinden kast ettikleri ise, kendi ahlak anlayışlarının bütün topluma empoze ettirilmesidir.

Kendi ahlak anlayışlarının herkes için tek iyi ahlak anlayışı olduğunu düşünen radikal Hristiyanlar, kendilerinden olmayanları ise ahlaki kokuşmuşlukla suçlamaktadırlar.

Totaliter bir ideoloji olarak Evanjelizm, bireysel özgürlük ve tercih kavramlarından nefret etmektedir.

Bunlara göre, bireysel özgürlükler toplumu yozlaştırmaktan başka bir şeye yaramamaktadır.

Toplumsal ve bireysel farklılıkları  sosyal çürümüşlüğün tezahürleri olarak algılayan bu akım,  bütün topluma kendi değerlerini empoze ettirerek saf bir Hristiyan toplumu yaratma gibi tehlikeli bir ütopyanın peşinde koşmaktadır.

Tolerans, pluralizm ve özgürlük değerlerini hiçe sayan bu totaliter akım, bütün özgürlükçü değerlere düşmanlık gösteren sosyalizm gibi  yeni bir kölelik yoludur.

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *