Prof.Dr. Tomar: “Siyasal küreselleşme ağır bir yara aldı”

Prof.Dr. Tomar: “Siyasal küreselleşme ağır bir yara aldı”

Prof. Dr. Cengiz Tomar, “Veba, SARS, MERS, Ebola vs. salgınların yıkıcı etkilerini gören, bazı güçler, ne kadar zalimce olsa da hiç şüpheniz olmasın biyolojik silahlarla ilgili çalışmalarını hızlandıracaktır.” dedi.

Prof. Dr. Tomar, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, “Arap Baharı” gibi henüz yaşanmakta olan bir süreç olan Kovid-19 salgınının dünyanın geleceğini nasıl etkileyeceği hakkında bir şeyler söylemek, öngörülerde bulunmak, mesleği tarihi hadiseleri yorumlamak olan bir tarihçi için oldukça güç ve riskli olduğunu söyledi.

Sürecin ne kadar devam edeceğini ve dünyada ne tür bir hasar bırakacağını, bu hasarın siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçlarının ne olacağını kestirmenin mümkün olmadığını anlatan Prof. Dr. Tomar, “Ancak tarih, sadece bir örnek olarak 1347-49 veba salgınının kısa ve uzun vadede dünyada nasıl büyük değişimlere yol açtığını bize gösterdiğinden, bu salgının da önemli sonuçlarının olacağı kesin.” dedi.

Siyaset bilimci Francis Fukuyama’nın Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından 1990’ların başında ilan ettiği ABD liderliğinde demokratik, serbest piyasacı Dünya teorisi (Tarihin Sonu) 11 Eylül, Putin Rusyası’nın dönüşü ve Çin devinin uyanması gibi sebeplerle zaten epeyce erozyona uğrattığı görüşünü savunan Prof. Dr. Tomar, “2011’den itibaren Arap Baharı süreçlerinin ortaya çıkmasıyla büyük güçler, Orta Doğu’da bilek güreşi yaparken koronavirüs salgını birdenbire bütün gündemimizi, hatta dünyaya bakış açımızı değiştirdi. Küreselleştiği iddia edilen dünya, küresel bir salgına küresel bir cevap vermek yerine, herkes ‘Önce can sonra canan’ ya da ‘Her koyun kendi bacağından asılır’ deyişlerinin içeriğine uygun yerel çözümler üretmeye başladı.” değerlendirmesinde bulundu.

“Salgınla mücadelede Almanya ve Türkiye’nin daha başarılı olduğu görünüyor”

Devletler ve hükümetler açısından da bir test niteliğindeki bu salgına gösterilen reaksiyonların başarılı ya da başarısız olması yönetimlerin demokratik ya da otoriter olmasıyla da bağlantılı olmadığının altını çizen Prof. Dr. Tomar, şöyle konuştu:

“Salgının kaynağı otoriter Çin’in, önce hastalığı gizlemekle birlikte sonradan aldığı zecri tedbirlerle de olsa yavaşlatılmasında kısmen bir başarı elde ettiği değerlendirilirken, yine otoriter İran hükûmetinin aldığı tedbirlerin pek başarılı olmadığı anlaşılıyor. Demokratik bir yapıya sahip olan Güney Kore teknolojiyi de efektif kullanarak başarı elde ederken ABD, İtalya, İspanya vs. gibi demokratik ve gelişmiş Batı ülkelerinin bir kısmı çok kötü bir sınav vermiş durumda.

Bu salgınla mücadelede orta yolu tutan Almanya ve Türkiye’nin şu anki rakamlar itibarıyla daha başarılı olduğu görünüyor. Türkiye ne Çin gibi halkına karşı zecri tedbirler aldı, ne de İtalya ve İngiltere gibi tamamen serbest bırakmayıp, tedrici biçimde artan tedbirler alarak orta yolu izledi. Topluma şeffaf bir biçimde kendi sağlıkları için sokağa çıkmamaları gerektiği anlatıldı ve zaman içerisinde bu da başarıldı. Yurtdışından dönmek isteyenler Dışişleri Bakanlığı, dış temsilciliklerimiz ve THY vasıtasıyla başarılı bir operasyonla ülkemize getirildi. Sevindirici olan bu salgının ardından çeşitli sebeplerle ülkemize küsen ve geleceğini Batı’da gören pek çok gencimizin de zor günlerde vatanın ne kadar önemli olduğunu anlamış olmaları.

Anadolu’da bin yıldır pek çok imtihandan geçen ve badireler atlatan milletimiz, bu salgının sebep olacağı ekonomik problemler gibi bunu da atlatacaktır. Pek çok fikir ayrılığımız da olsa her Türk vatanında ölmek ve defnedilmek ister. Evde kalmak bizlere çeşitli yoksunluklara karşı dayanıklı olmayı öğretecektir. Aile, sosyal dayanışma, komşuluk, vatan, büyüklerimiz ile sağlık çalışanları, güvenlik görevlileri vs. gibi topluma hizmet eden meslek gruplarına şükran duymak gibi ara sıra unuttuğumuz hasletleri hatırlayacağız. Unutmayın itfaiyenin kıymeti yangında, sağlık çalışanlarının kıymeti hastalıkta anlaşılır. ”

“Siyasal küreselleşme ağır bir yara aldı”

Prof. Dr. Tomar, yeni tip koronavirüs (kovid-19) ya da post – Corona sonrası olarak nitelendirilmeye başlanan pandemi sonrası dünyanın ne gibi değişiklerle karşı karşıya kalacağına dair öngörülerde bulunarak, çocukluğumuzda çok kullandığımız her açıdan “kendi kendine yeterli ülke” kavramının tekrar gündeme geleceğini anlattı.

Bu salgın geçen yüzyıldan kalma küresel ve uluslararası kurumların ne kadar zayıf olduğunu gösterdiğine vurgu yapan Prof. Dr. Tomar, pandemi sonrası eğitim ve hizmet sektörlerinde uygulanmakta olan dijitalleşmenin giderek daha çok hızlanacağını, yeni bir dijital tabanlı eğitim ve hizmet sektörü doğacağını kaydetti.

Tarihte olduğu gibi salgınların hep var olmaya devam edeceğini ve tarihin gidişatını etkilemeye devam edeceğini dile getiren Prof. Dr. Tomar, “Veba, SARS, MERS, Ebola vs. salgınların yıkıcı etkilerini gören, bazı güçler, ne kadar zalimce olsa da hiç şüpheniz olmasın biyolojik silahlarla ilgili çalışmalarını hızlandıracaktır. Bilginin önemi daha da artacak, siyasal karar alımlarında bilime daha fazla yer verilecektir. Ancak siyasal küreselleşmenin ağır bir yara aldığı kesindir. Ekonomide neoliberal politikalar zayıflayarak devletin ağırlığı artacak, ülkeler, düşük işgücü maliyetleri nedeniyle ürünleri iş gücü daha ucuz ülkelerde yaptırmak yerine, yapay zeka ve robotlar marifetiyle maliyetleri düşürerek ülkelerinde yaptırmak suretiyle kendilerini güven altına almaya çalışacaklar. Bu da Çin gibi ucuz işgücü avantajıyla ekonomilerini büyüten ülkelere zarar verecektir. Üretim tesisleri yerelleşecektir.” şeklinde konuştu.

“Virüsün kaynağı olan Çin, otoriter yönetimi nedeniyle, pek de iyi olmayan imajını, tıpkı ABD’nin 2. Dünya Savaşı’nın ardından uygulamaya koyduğu Marshall Planı gibi ‘İpek Yolu’ yardımları vasıtasıyla düzeltmeye, ABD’nin liderliğine meydan okumaya çalışacak.” diyen Prof. Dr. Tomar, Çin’in bu planının ne kadar etkili olacağına dair çok ciddi şüphelerin de var olduğunu ifade etti.

“Amerika’nın içe kapanabileceği yönünde emareler görülmekte”

Prof. Dr. Cengiz Tomar, ABD’nin tartışmasız liderliği ve hegemonik gücünün salgının ardından sarsılabileceği dair tatışmalarının başladığını fakat bu öngörüde bulunmak için henüz çok erken olduğunu belirterek, “ABD Eski Başkanı Barack Obama ve Donald Trump yönetimlerinde belirli ölçüde görülen tartışmasız liderlik ve hegemonik güçte sarsılma eğiliminin artarak devam ettiği ve ABD’nin içe kapanabileceği yönünde emareler görülmekte. Bu da dünyanın yeni liderinin kim olacağı sorusunu akla getiriyor.” diye konuştu.

“Avrupa Birliği için ise umutlu olmak daha da zor.” diyen Prof. Dr. Tomar, “Zaten Brexit ile önemli bir uzvunu kaybetmiş olan AB’nin, salgın sonrasında kendilerini yalnız ve çaresiz hisseden İtalya ve İspanya gibi güneyliler aracılığıyla son nefesini verebileceği konuşuluyor. Salgın gibi çok kritik bir konuda bile buna karşı alınacak mali tedbirler için yapılan 16 saatlik bir toplantıda AB maliye bakanlarının anlaşamadığı haberleri geliyor bu esnada.” şeklinde konuştu.

“Rusya, Orta Doğu’da pandemiyi fırsata çevirecek”

Prof. Dr. Tomar, Kovid-19 salgını ve ardından petrol fiyatlarının hızla düştüğü bir ortamda bunun Rusya’nın da ekonomik açıdan çok ciddi şekilde etkileneceğini aktardı.

ABD’nin, salgın sonrası Irak ve Suriye’den çekilmesi durumunda Rusya’nın Orta Doğu’da, daha etkin bir güç olmaya çalışacağını belirten Prof. Dr. Tomar, şöyle devam etti:

“Orta Doğu’da petrol zengini Körfez ülkelerini de zor günler bekliyor. Pandeminin yanısıra petrol fiyatlarının düşmesi, hac, umre ve diğer turizm gelirleri de düşünüldüğünde bu ülkelerin eskisi gibi sağa sola para saçamayacakları kesin. Petrolü olmayan ya da az olan Arap ülkelerinin durumu ise daha da beter. Zaten on yıldır siyasal istikrarsızlık ve çatışmaların olduğu bu ülkelerde yeni bir düzenin kurulması gecikecek. Halka dayanmayan bu iktidarların bundan sonra ayakta durması daha da zor görünüyor. Mısır’da 62 yaşında bir coronavirüs hastasının hastaneye alınmayarak hastane kapısında ölmesi sadece küçük bir örnek. Arap Baharı sürecinin ikinci dalgasını hızlandırabilir bu tür yaklaşımlar. Dolayısıyla Rusya pandemi sonrası zor durumda olan Orta Doğu coğrafyasında gücünü daha da arttırma yoluna gidecek pandemiyi fırsata çevirebilir kanaatindeyim.

Moğolların 13. Yüzyılda bütün Avrasya’yı kasıp kavurmasının sonucunda tarım ve ticaretin durmasına, 14. yüzyıl ortalarında doğal afetler de eklenince büyük bir kıtlık olmuştu. 1330’larda yine Çin’den zuhur eden veba dalgası 1347’de İstanbul’a gelinceye kadar sadece Asya’da 25 milyondan fazla kişinin ölümüne sebep olmuştu. İpek yolu, Moğollar, ticaret ve gemiler vasıtasıyla Avrupa’ya ulaşan veba, bilinen dünyanın en az yüzde kırkının ölümüne yol açmıştı. Bunun sonucunda feodalizm zayıflamış, Rönesans’a dahi etki etmişti veba. Ortadoğu’da dönemin en kudretli Müslüman-Türk devleti olan Memlükler bu veba salgınından sonra iktisadi olarak bir daha kendisini toparlayamamış ve tarih sahnesini bölgenin yeni gücü olan Osmanlılar’a terketmişti.”

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *