Allah’tan lütuf isteyip şeytana köle olmak!

Allah’tan lütuf isteyip şeytana köle olmak!

İster makamla, ister parayla güç sahibi olunsun…  Güç sahibi olundukça, uyaranların sayısı azalır. Kötüye, yanlışa ve harama teşvik edenlerin sayısı artar…

Allah’tan lütuf isteyip şeytana köle olmak

İbrahim Uyar / Kayseri Gündem

İster makamla, ister parayla güç sahibi olunsun…  Güç sahibi olundukça, uyaranların sayısı azalır. Kötüye, yanlışa ve harama teşvik edenlerin sayısı artar. Özen gösterilmez ise, gücü kendinde toplayan kişinin çevresindeki “hakkı tavsiye” gönüllüleri uzaklaşmaya başlar. Güç sahiplerini uyarma bir yana, kendilerine ulaşmak bile zorlaşır. Bu durum sahip olunan gücün büyüklüğü ile ters orantılıdır. Güç arttıkça, sahibinin çevresindeki uyarıcılara verilen fırsat azalır.

Bu durumda yanlışa düşmemek için güç sahibi, nefsine ve çevresine karşı çok dirayetli olmalıdır. Dirayeti sağlayacak tek formül ise, “o güce Allah’ın lütfuyla ulaştığımız düşüncesinden ayrılmamak” olmalıdır. Bu formül; güya yardım etmek, yönlendirmek isteyen insanların şeytani tuzaklarına da düşmemenin  formülüdür. Şeytana köle olmaktan kurtulmak için ayetlerin gösterdiği yol budur!

Tevbe Suresinin 75 ve 76. ayetlerinde Rabbimiz  “Müslüman ibret alsın, hiç kimse lütfu kaybedip, şeytana köle olmasın” diye, bizleri ikaz ediyor. Yarattığı kulunu en iyi şekilde tanıyan Rabbimiz, kendinden gelen lütufların, insanları şeytana köle yapabileceğini bildiği için, bu ayetlerle şiddetli bir uyarıda bulunuyor.

“Onlardan kimi de, Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız! diye Allah’a ant içti. Fakat Allah lütfundan onlara verince, onda cimrilik edip (Allah’ın emirlerinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.”(Tevbe S./75-76)

Ayetin bize ikazı; biraz nefis muhasebesi (öz değerlendirme) yapıp kendimizi hesaba çekmemiz. Birilerini günah keçisi yapıp, onun için “bu kadarda olmaz ki” demek yerine,” bu hastalık bende ne kadar var acaba…” diye kendi kendimize sormamızı sağlamak!  Toplumda “günah keçisi” aramak,  insanların birer birer eksiklerini anlatmak yerine,  kendi kalbimizin ve beynimizin röntgenini çekip;  iş işten geçmeden, şeytanın köleliğinden kurtulmak, Allah’a kulluğa dönmemizi sağlamaktır.

Besmele çekmeyi, istiğfar etmeyi, şeytanın tuzaklarına dikkat etmeyi hatırlatmak için… Kendi hatalarımızı ve günahlarımızı yine kendimizin görebilmesi için… Başkalarının ayıbını, günahını araştırmak yerine, kendimizi hesaba çekebilmemiz için…  Lütfu Allah’tan bekleyip, kulluğu şeytana yapmamamız için…

“Ben ayetlerin bu ikazlarına ne kadar muhatabım?” diye herkesin kendine sorması gerekiyor…

“Ya Rabbi! Muhannete muhtaç etme!” diye başlanır. İstedikçe istenir…  Allah’ın lütfuyla zengin bile olunur.  Sonra … Sonra “Lütfeden Yüce Makam” unutulur (Haşa ve Kella)  Zekât bile vermez duruma gelinir. Bu durum “ Allah’tan lütuf isteyip, şeytana köle olmak”  değildir de nedir? Zaten ayetlerin devamında Allah bu duruma düşenleri münafık olarak tanımlıyor.

“Nihayet, Allah’a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki yüzlülük) soktu.

(Münafıklar), Allah’ın, onların sırrını da fısıltılarını da bildiğini ve gaybı (gizli şeyleri) çok iyi bilen olduğunu hâlâ anlamadılar mı?” (Tevbe S./77-78)

Çalışıp kazanmak güzel ama iş; kat, yat, lüks araba, yiyelim -içelim- gezelim noktasına geldiyse tehlikeli bir yere doğru gidildiğinin işaretidir. Çünkü Allah’ın hududundan, şeytanın sınırlarına doğru hızla gidiliyor demektir. Bu sınır aşıldığı zaman zekâtın sadakanın yerini, haksız kazanç, gece hayatı, kibir, aile düzenini bozma, içki, kumar vb. şeyler alacaktır. Şeytana köle olmak budur işte…

“Ya Rabbi! Şu sınavı kazanmayı, şu makama gelmeyi, şu işi başarmayı bana nasip eyle…” diye başlanır. Allah’ın lütfuyla sınavlar başarılır, makam sahibi olunur, işler başarı ile sonuçlanır. Lütufların en güzeline ulaşılır. Tüm bunalar çok güzel!

Sonra… Sonra, ibadetler aksamaya başlar, anne baba unutulmaya başlanır, “bugün git, yarın gel!” anlayışına mazeret aranır,  işini yapmakla görevli olduğumuz insanlar yük olarak görülür, daha yükseğe çıkmak için ayak oyunları meşrulaşır…  Bunlar şeytanın sınırlarında iken yapılan işler. Bu eşik aşıldığı zaman ise tamamen şeytanın kölesi olunmuş demektir.

Başarmak hizmet etmek güzel ama, işin sonu; rüşvete, koltuğumu kapar düşüncesiyle ayak kaydırmaya, iftira etmeye; kanunu hakkaniyeti unutup “ben ne diyorsam o olacak” noktasına gelinirse…  Paydaşlara ve hizmet etmek zorunda olunan insanların kimini kimine üstün tutma noktasına gelindiyse… Hizmet, caka satma ile karıştırılır hale düşüldüyse; bu durum “Allah’tan lütuf isteyip, şeytana köle olmak” değildir de nedir?

Dinimiz bize “hayırlısını istemeyi” emreder. Kazanmak ve başarmak güzel… Ama bazen kazanmak, kaybetmeye başlamanın birinci basamağını oluşturur.  Helalinden kazanmaya başlansa bile hangi yoldan gidilirse Allah’ın lütfuna layık olmaya devam edileceğini, hangi yoldan gidilirse şeytanın kölesi olunacağını iyi tahlil etmek gerekiyor.

“Nice insanlar gördüm, üstünde elbise yok. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok!”(Hz. Mevlânâ)

Selam ve dua ile…

Paylaş :

Leave a Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *